Mudanya, Marmara Denizi Kıyısında, Bursa İline bağlı, yaklaşık 80 bin nüfüslu şirin dünya tatlısı bir ilçe...

İnsanları gerçekten çok ama çok sıcakkanlı ve yardımsever. Adres tarif etmesini istediğimiz  ağaç altında oturan ihtiyardan, kül tablası, magnet, seramik gibi turistik hatıralık eşyalar satan emekliye kadar...

İstanbul'dan geldiğimiz, alnımızın ortasında mı yazıyor bilemedim ama herkes İstanbul’lu olduğumuzu tahmin etti... Nasıl ben merkezciysek artık .

Eski rum mahallesin’de  (Girit Mahallesi) bişi satan teyze (ekşi mayalı, bol yağda kızartılan bir çeşit sade hamur) Siz İstanbul’lusunuz değil mi kızım? diyor bana...

Fotoğrafını çekmek için izin isterken, çek kızım! Biz de halkın ünlüsüyüz! diye şen bir kahkaha savuruyor dar sokakta... İstanbul’lu olduğumu nereden çıkardın? Belki Bursalıyım...

Gezmeye gelmiş olamaz mıyım diyecek oluyorum yemiyor tabi. Yeşil gözlerinin içi gülüyor konuşurken sanki… Yüzüme bakıp İstanbullular biraz soğuk oluyor, memnun etmek de zor bazısını ama sen öyle değilsin. Değirmen de ağartmadık biz  bu saçları deyince yüreğime sular serpiyor. Sonra da şunu ekliyor, bak bu bişi. Bursalılar, Lokma. Giritliler, bişi derler... Tanesi 1 lira olan bişi tezgahını açmış kaldırıma önünde ise hiç de  azımsanmayacak bir kuyruk var. Tüm sokak  ekşi mayalı bu güzel hamurun kokusuyla doluyor.Karnım tok da olsa bir tane de ben alıyorum, çıtır çıtır lezzetli kızarmış Pişi’den...

Yaşı yetmişe dayanmış bir kadın kendi emeğiyle fevkalade güzel iş yapıyor,para kazanıyor,mutlu olduğu da belli... Ona, Saygı duymamak, hayran olmamak ne mümkün… Üretince daha mı huzurlu, mutlu olur insan?

O yüzden mi bu şen kahkaha, yüzündeki mutluluk, kim bilir?

Şimdi Bahar… Güneş pırıl pırıl… Hafif bir rüzgar var. Ama tedarikliyim...

Kış mevsimin de nasıl olur ki buralar? 

Bilemiyorum...

Herhalde Issızdır… Sokakları, tenhadır...

Pencere önlerin de üşümüş, ıslak, aç, sokak kedileri vardır.

Gizemli bir yazarın aylarca pansiyonda ki odasına kapandığı, romanını tamamlamak için geldiği o tenha yerlerdendir bellki de..

Burası Mudanya...

Tarihi M:Ö 7 yy’a dayanan, 1321 yılında Orhan Bey tarafından fethedilerek Osman’lı topraklarına katılmış olan, 1920’de İngiliz’lerin istilasına uğramış  ve Kurtuluş Savaşına bir son veren 11 gün boyunca İsmet Paşa tarafından masa başında çetin mücadeler edilen, öyle ki meşhur mermer masayı yumruğuyla çatlattığı meşhur anektodun dilden dile yayıldığı, şimdiler de ise deniz kıyısı yaşamı özleyenler, düşleyenler için yaşanacak en ideal yer olmuş Bursa’nın yazlığı da denilen küçük ve güzel bir ilçe... 

Çok pahalı da değil... Havası çok güzel. Deniz kokuyor sokakları... Şirin balıkçı meyhanelerin de iki tek atıp, denize bakıp, derin bir nefes alıp, sonra da benzemez kimse sana şarkısı söylenir. Tahta masalı bu salaş meyhaneler de...

Bu deniz kıyısı güzel yer de maalesef deniz, girilemeyecek kadar kirli... Sahil şeridi, yolları bozuk ve tamamlanamamış yıllardır.Esnaf bu durumdan oldukça şikayetçi.

Bu güzel,yaşanılası şehir italya'da filan olsa nasıl gözde bir tatil beldesi olur, dünyanın sayılı zenginleri oraya akın ederdi tahmin etmek zor değil...

Mudanya'ya gittiğinizde sadece rakı-balık fasıl dinlemezsiniz… Denizin sesi de eşlik eder size… Türk kahvesi-kestane şekeri ikilisini tadıp, deniz kıyısına oturup, keyif yapabilir, İskeleye yakın olan Kafkas’da bir şeyler atıştırırken, çeşit çeişt renkte kolonya, eşek sütü ya da keçi sütü sabunlarından, kestane şekerlerinden de alırsınız şehrinize dönmeden önce  elbette...

Hatırlarsınız mutlaka  bir vakitler çok meşhur bir dizi film vardı.Asmalı Konak’dı adı. Nurgül Yeşilçay ve Özcan Denizi’in başrolündeolduğu ve  iki tutkulu aşığı canlandırdıkları Kapadokya’da çekilen diz. Bu diziden sonra Kapodakya çok daha popüler, herkesin akın ettiği,görmek istediği bir turim merkezi olmuştu. Şimdiler de yine Özcan Deniz’in rol aldığı, dizi film izleyicisi kadınların yeni gözdesi İstanbul’lu Gelin Filmin de sık sık tanıtılıyor, söz ediliyor ve görüntüleri paylaşılıyor Mudanya’nın… (Annem her hafta izler sonra da telefon açar ve sohbetimizde anlatır da anlatır saraylı dominant kayınvalidenin yaptığı işleri. Kaçırmıyor işte oradan aşinayım filme) Bu şekilde daha da fazla ziyaretçi akınına uğrayacaktır Mudanya. Ancak; Ben, dokunulmamış yerler,keşfedilmemiş mekanlar, sakinlik meraklısı olduğum için böyle yerlere ya hafta içi ya da sezon bitiminde seyahat planlarım…

Yalnızca yeme içme yok elbette Mudanya’da buranın kendine has bir Tarihi bir dokusu var. Onu hemen keşfe çıkıyorsunuz...

Biz gezmeye müteareke evinden başladık...

İsmet Paşa'nın Mudanya Mütearekesini imzaladığı, beyaz ahşap bir konak burası...

Tarihi yapıyı gezdiğiniz de o dönemin eşyalarını, dokusunu görmenin hazzını yaşıyorsunuz... Her şey çok yalın bu müzede….

Dönemin eşyaları,İsmet Paşa ve İtilaf Devletleri subaylarının masa başında balmumu heykelleri yapılmış. Üst katta küçük bir hamam ve odalar var… Ahşap Merdivenlerden çıkıyorsunuz.. Duvarlara dönemin fotoğrafları sıralanmış… İlçede ki bir diğer önemli tarihi eser dönemin 18 yy Osmanlı  Mimarisiyle yapılmış, şahane bir bahçesi olan, Tahir Paşa’nın konağı… Size nasıl anlatsam bu güzel konağı… Nasıl etkileyici bir güzelliği olduğunu… Sanki o giysilerle dolu dolapları, o saç fırçalarını, gümüş yemek takımlarını, yemek odasını, genç kızların odalarını kadınlara ve erkeklere ayrı ayrı yemek servisi yapılan mutfakdan kalma dönme dolap’ı… Kadınların ve erkeklerin ayrı girişi olduğu iki ayrı kapıyı, meşhur ördekli antika avizeyi… İpekleri… Baş Odanın Tavanlarında bulunan, Kalem işi denilen, Lale Devrin de yapılmış olan nadide eser kabul edilen süslemeleri…

Sanki Tahir Paşa’nın kızları Arap Bacılarının sunduğu soğuk Gül şerbeti içiyorlar.

Çeyiz işliyorlar bir bahar günü…

Yaşıyor bu konak…

Görmesini bilen için nefes alıyor…

Bu arada nostalji yaşamak, fotoğraf çekmek, bohem bir cafe’de oturup bir şeyler içmek isteyenler için kusursuz bir adres  Girit Mahallesi.

Bir başka görülmesi gereken tarihi yapıysa Mudanya sahil şeridinde Demirhane mevkii’nde yer alan 1849’da Fransızlar’ca inşaa edilen ancak 1950 yılında Mudanya-Bursa arasında ki ulaşım sağlayan trenin kaldırılıp raylarının sökülmesiyle işlevini yitiren ihtişamlı gar binası mutlaka görülmeli.1980’lerde restore edilen yapı günümüzde 

Montania Otel adıyla hizmet veriyor…

Yine Mudanya’nın merkezinde bulunan ve yapım tarihi bilinemeyen bir başka tarihi yapı ise Mudanya Rum Ortadoks Kilisesi. Mübadele ile birlikte Rumlar Mudanya’dan ayrılınca ibadethane özelliğini yitirmiş ve uzunca bir süre Sinema olarak kullanılmış daha sonra ise 1993 yılında Mudanya belediyesince restore edilmiş, onarılmış ve Uğur Mumcu Kültür Merkezi adı altında kullanıma açılmış…

1839’da Tanzimat Fermanıyla başlayan Osmanlı Devletinin ekonomik, siyasal ve toplumsal yapısını batılı anlamda düzenlemeyi hedefleyen reformlaşma sürecinde inşa edilen dönemin batı mimarisini yansıtan Neo Klasik bir yapı olan  Taş Mektep  Mudanya’nın Trilye Mahallesinde bulunan çok ihtişamlı bir yapı.

1653 yılında Mısır Mirlivası (Tuğgeneral) Hasan Paşa tarafından yaptırılan Kasan Paşa Hamamı yukarı hamam ya da aşağı hamam diye de anılır ilçe halkınca…

Küçük olduğuna bakmayın, bir yeri gezmeden önce aman şekerim orada ne var ki? Biz gittik ama pek bişey yok diyenlere de hiçbir seyahatinizde dikkate almayın… Her göz farklı görür… Her zihin farklı algılar… Beğeniler kişiye göre değişir… Kültür ve mizaçla şekillenir…

Ben şimdilik bu kadarını yazdım fakat diğer yakın bölgeleri de gezmeye değer… Bir hafta sonu ailenizi, çocuklarınızı,eşinizi, arkadaşlarınızı ya da sevdiğiniz kadını alın yanınıza ve kalabalık alış veriş merkezlerinden, kapalı mekanlardan, sanayi türü yemekler yenilen o fast food restoranlardan uzaklaşın, kulaklığınızı takın ve sevdiğiniz müzikleri dinleyerek deniz yolculuğu yapın, keşfetmenin, görmenin keyfini çıkarın… Sevdiğiniz kitapları alın deniz kenarında okuyun.. Kıraathane önünde yaşlılarla sohbet edin… Rum mahallesinde Pişi yiyin… Salaş Meyhanelerde efğar dağıtın… Ama herşey gibi bunu da  tutkuyla yapın… Hayat bir kere yaşanan kısacık bir zaman… Söylemek isteyip söyleyemediğiniz her cümle, yaşamak isteyip kalbe gömdüğünüz her sevda, görmek isteyip işten güçten ertelediğiniz her keşifi yarınınız hiç yokmuşcasına o an yaşayın…

Paşa gönlünüze esen her rotayı keşfedin…

Bir de unutmadan ekleyeyim fotoğraf makinenizi almayı unutmayın ve burada yazamadığım baş melekler kilisesi, Fatih camii, Apostoloi Klisesi ve Kemerli Kliseyi de mutlaka görün ve beni de hatırlayarak izlenimlerinizi sosyal medya adreslerim üzerinden paylaşarak harika fotoğraflar çekin…

“Bundan 20 yıl sonra yapamadıklarınızdan dolayı yaşadığınız hayal kırıklığı, yaptıklarınızın verdiği hayal kırıklığından daha büyük olacak. Öyleyse halatları atın. Güvenli limandan uzaklara yelken açın. Yelkelerinizi güçlü rüzgarlarla doldurun…

Araştırın, hayal kurun, keşfedin…”

Mark Twain…