Komedi filmleri olayları abartmak suretiyle izleyiciye mesaj verir.  Şener Şen'in oynadığı meşhur filmde Almanya’ya götürmek için umut yolcularından para toplar, türlü numaralar yapar yolda bir gece yarısı İstanbul sırtlarına boşaltır kamyonu. Lakin günümüzde yaşanan gerçek olaylar senaristlerin bile hayal güçlerinin üstündedir.

Mültecilerin umutlarını bir paragöz alıp gitmiştir. Buna benzer Edirne’ye bırakılan kaçak göçmenler vs. para uğruna denizde boğulan çoluk çocuk sönen ocaklar ve onların hayalleri üzerinden para kazanan vicdansızlar. Siyaset hokkabazları her şey fakirin fukaranın umudu üzerine oynanmaktadır.

İşte yine böyle günün birinde yeni bir otobüs uzun bir yolculuğa çıkacaktır. Önüne muasır medeniyete gider tabelası konur. İçerisindeki yolcuların tümünde tatlı bir heyecan vardır, varacakları yerde umut vardır. Demokrasi, hukuk, insan hakları, insanca yaşama ve eşit paylaşımın olduğu bir yere gitmek üzere yola çıkılmıştır çünkü kaptanlarına güvenleri tamdır yolcuların.

Yolculuk uzun ve zahmetliydi yol boyunca yağmur, fırtına, kar, boran her türlü hava şartlarında ilerliyordu otobüs ağır aksakta olsa varılacak hedef belliydi. Zaman zaman kaptan şoförler değişiyordu, lastik patlıyordu ara sıra tamiri yapıldıktan sonra yola devam ediliyordu.

Bir süre sonra uzun boylu bir kaptan şoför “Direksiyonu bana verin sizi gideceğiniz yere daha hızlı ve güvenli götürecek kestirme bir yol biliyorum” dedi. Tüm yolcular dini bütün diye bildikleri bu şoföre arabayı sürmesi için izin verdiler. İlk başlarda yönü batıya çevrilmiş otobüsün şoförü muasır medeniyete ilerlediğini çok yakında istenen yere varacağını söylüyordu. Uzun boylu şoför otobüsü kullanmayı çok sevdi direksiyonu kimseye vermek istemedi. 

Lakin karanlık gecenin ağarmasıyla otobüsün yönü güneye çöllere doğru gitmekteydi. Yolcular şaşkındı şoförü uyarmak istediler ama kaptan doğru yolda olduklarını bu yolun daha kısa olduğunu yolcuları ikna etmeyi başarmıştı. Uzun bir süre sonra çöl iklimi bataklık kokusu alan bazı yolcular seslerini yükseltmeye başlarlar. Yanlış yolda olduklarının farkına varan yolcuların yarısı diğer yarısını ikna etmeyi bir türlü başaramazlar. Kaptana inanan yolcular inanmayan diğer yolcularla kavga etmeyi dahi göze almışlardır. Kaptana güvenlerinin tam olduğunu beyan ederler.

Ama kazın ayağı öyle gözükmemektedir. Bir süre daha yol alan otobüsün yanına bombalar düşmeye başlar her taraf bataklıktır. Etraf yakıcı çöl sıcağına bürünmüştür. Tüm yolcular otobüsün içerisinde ölmeleri an meselesidir.  Yolcuların çoğunluğu artık yanlış yolda ilerlediklerinin farkına varmışlardır. Ama kaptan yine durmaz “Bu çölleri ve bataklıkları benden iyi bilen yoktur, şayet kurtulmak istiyorsanız benim kaptanlığımı kabul edin” der. Yolcular bilmedikleri Arap çöllerinde çaresizlik içerisinde tekrar uzun boylu şoförün otobüsü kullanmasına izin verirler. 

Fakat yapacak başka bir şeyde kalmamıştır. Yağan bombalar, füzeler, silah sesleri arasında ilerleyen otobüsün hararet yapmaması mümkün değildir. Kızgın Arap çöllerinde her tarafta envai çeşit haşerenin olduğu yılan ve çıyanın boy gezdiği bataklıkta ilerlemeye çalışan bir otobüs düşünün. 

Gelecek bölümde otobüsün ve yolcuların akıbetini yazmak üzere en güzel dileklerimle.

Sizce suç kaptan şoförde mi yoksa yolcularda mı?