Fransız basınının ateizm görüşlü mizah dergisi Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı tüm dünyada farklı yorumlara ve etkilere sebep olmuştur.  İnsanların ölümü ve bu olaydaki tüm eylemlerin sebep ve sonuçları itibariyle insaniyeti, İslam peygamberinin karikatürünün çizilmesi hasebiyle İslamiyet’i, dini temaların üzerinde mizah yapmasından ötürü tüm semavi dinlerin mensuplarını ayrı ayrı alakadar etmektedir.
             Bu mevzu üzerinde duran, kafa yoran birçoklarının öyle sanıyorum aklına bir sürü soru takılmıştır. Bununla birlikte Dünya basınında, birçok platformda, tartışılagelen, fikir beyan edilen bir sürü mefhum, birçok yönüyle eleştiren, öven ya da uzaktan objektif bir tavrı olanlarla renklenmiştir. Charlie Hebdo baskınının ardından  “Gerçek İslam bu mudur, Mizah nedir, Demokrasi ve İslam arasındaki mesafenin mahiyeti nedir? Mizahın sınırlarının varlığı ve yokluğu, islamofobinin yersiz mi yoksa haklı mı olduğu gibi birçok sual ile düşünenleri farklı sorgu sahalarına çekmiştir.
           İstiklal harbi sırasında Türkiye’yi saran ateş küfrün ateşiydi ve küfrün cephesi belirgindi. Fakat bugün küfrün cephesi bulanık, dinin özü ise manipulelere açık hale getirilmiştir. Dün ve bugün mukayesesinde değişen o kadar çok şey var ki anlatmaya bu sayfa yetmez. Ama değişmeyen tek hakikat düşman şekil değiştirse de özünü değiştirmemiştir. Hedeflerinin mahiyeti itibariyle Siyonizm ve Batı, İslam düşmanlığından vazgeçmemişlerdir.
             Batı’da Ortadoğudaki son gelişmelerden sonra büyük bir İslamofobi oluşmaya başlamış bu ifade medya tarafından sıkça dile getiriliyor. Materyalist felsefelerin öncüsü kapitalizm hastalığının müptelası batının bu vesveseli ruh haliyle İslam’a karşı bir yakınlık duyabileceği zaten aklıma gelen en son şey olurdu. Medya kanalları ile saldırıyı yorumlayanların bir kısmı fikir hürriyetinin varlığını gündeme getirerek saldırıyı terör eylemi saydılar. Bu mevzu üzerine Ateizmin mümessillerine teolojik bir yanıt vermek abes olur. Onlara demokrasi adına insanlık adına söylenebilecek epey şey vardır. Bunlardan en önemlisi ise demokrasi ve fikir hürriyetinin varlığını çirkin işlerine paravan yapmak olduğudur. Demokrasi her ne kadar fikir hürriyetine salık veriyor olsa da değerler mevzunu da göz ardı edemez, etmemiştir.
            Ölümleri, zulümleri tenkit etmek insanlık icabıdır. Huzurun, sükûnetin, istikrarın devamı için en temel dayanak itidalin ve dengenin muhafaza edilmesidir. Fakat Mukaddesleri çiğnenen insanların da tepkisiz kalması düşünülemez. Hakikat ifrat’ın ve tefridin özellikle olağan üstü durumlarda olağanlaşan tavırların tutumların ismi olduğudur.
Gerek tarihimizde gerekse dünya tarihinde bunun örneklerini aradığımızda sayfalarca yazılmış kitaplara, cilt cilt ansiklopedilere rast geliriz. Küfrün ve imanın savaşı insanlık tarihiyle yaşıttır.   
             Demokratik ve insani değerlerin salık verdiği elbette insanların düşüncelerini dile getirmeleridir. Fakat başkalarının hassasiyetlerini çiğneyecek fikirlerin beyanı ifade özgürlüğü olarak tanımlanamaz. Düşünce hürriyetinin var olmadığı yerde bir baskıcı otorite, bu hürriyetin muhteşem serbest bulunduğu bir ortamda ise hak ihlallerine yol açan sorumsuzluklar vardır.
            Mizah alanıyla ilgili kalem oynatabilecek bir bilgiye haiz değilim.  Şöyle yapsalardı daha iyi olurdu gibi haddimi aşan mevzulara girmem. Fakat bildiğim bir gerçek var ki her ihtisasın bir konusu bir metodu vardır. Konusu ve metodu itibariyle tüm branşların olduğu gibi mizahında hudutları haizdir. Mesleğinin sınırlarını bilmek her meslek erbabının vakıf olması icap eden en önemli hususlar içindedir.