MİLLETLER ARASI ANLAŞMAZLIKLARDA

BÜTÜN KÖPRÜLERİ ATMAK, DİPLOMASİ DEĞİLDİR!...

Hangi alanda olursa olsun, “Milletlerarası münasebetlerde sözün bittiği yerde anlaşmazlık zuhur edince; derakap köprüleri bir bütün olarak atmak, mezkur millete faydadan ziyade zarar getirir.” Bilhassa bu hususu dikkate alarak, köprülerden birini olsun sağlam bırakmakta “Millî Menfaatlerimiz açısından” faydalı olur inancındayız.

Rus Jeti’nin düşürülme olayı konusunda Sayın Başbakanımız Davutoğlu: “Emri ben verdim!” buyurmuşlardı. Muhakkak ki bu doğrudur. Zira, bu hususta umum efkâra beyanat sunan bizzat Sayın Ahmet Davutoğlu olmuştur.

Ne var ki, kendi dahili medyamızı takip ederken, kafa karıştırıcı bazı iddialarla karşılaşmaktayız. Evet, beyanat Sayın Başbakanımızın lâkin, karar mekanizmasının Sayın Davutoğlu’na ait olmadığı şüphesini uyandırmaktadır!... Yani, şu an bizlerce meçhul olan bir veya birilerinin mezkûr beyanatın ardında gizleniyormuş hissini uyandırmaktadır!...

Milliyet Gazetesi” Köşe Yazarı Sayın, Mehmet Tezkan, değerli sütunlarında bazı açıklamalar yapıp, ima yolu iddialarda bulunmuşlardır ki, “10 Aralık 2015 Perşembe” Millî Menfaatlerimiz açısından son derece önemlidir dememizle birlikte, değerli refikimizle aynı endişeyi duyup, aynı fikri paylaştığımız ise, en tabii hâldir. Zira, aynı ülkenin insanlarıyız, “Millî Meselelerde” farklı düşünmemiz söz konusu değildir ve zaten olamaz da. Üslup değişebilir. Fakat, fikir ve görüş aynı kalır!...

Her ne ise, biz yine konumuza dönelim ve şayet yanılmıyorsak, diplomatik bir hata veya çok korkunç bir kumpasla karşı karşıya kaldığımızı görebilmeye çalışalım!...

Uçağın vurulma hadisesinden sonra; Türkiye son derece olgun davranarak; üzüntülü olduğumuzu söyledik, öldürülen Rus Pilot’un cenazesini askeri merasimle Rus makamlarına teslim ederek özürden daha makbul olan bir içtenlikle karşılık vererek, iki komşu Devlet arasından sertlik politikası olmaması için ellerimizden geleni yaptık.

Moskova ise, tam tersi davranarak, zehir zemberek bir karşılık verdi ve bizzat Devlet Başkanı Putin tarafından karşılık olarak şu açıklama yapıldı ki, kızmak da değil, şaşmamak elde değil?!...

(-: Türkiye tepkimizin ticari yaptırımlarla sınırlı kalacağını sanıyorsa yanılıyor. Türkiye yaptığından pişman olacak. Allah Türk yönetimini akıldan yoksun bırakarak cezalandırdı.)

Değerli refikimiz Sayın, Mehmet Tezkan, “Yeni Şafak” Yazarı Sayın Abdülkadir Selvi ki, iktidar’a yakınlığı ile bilinir ve iktidarın nabzını en iyi tutan bir Yazar olarak da ayrıca dikkatlere çeken bir kalemdir ve iktidarı en iyi yorumlayan olarak da bilinir. “Uçak krizi ve komplo hareketi” hakkında olan üç yorumunu, Refikimiz Mehmet Tezkan, aynen sütununa almış ve yorumlarıyla birlikte okuyucularına sunmuştur ki, biz de acizane istifade etmekteyiz.

Sayın Abdülkadir Selvi, “Uçağın düşürülmeden, Rus Uçağı olduğu bilinmekteydi.” buyurmuş. “Rusya ile olan ilişkilerimiz dikkate alınarak, 10 kez uyarılmış. Rus uçağı olduğu bilindiği için, 5 milde vurulmamış, sınırlarımızı ihlal etmesi beklenmiş.

Rus uçağı sınırımıza yaklaştığında, uyarı hem Pilota ve hem de Rus-Hava-Kontrol-Merkezi’ne yapılmış.

İkinci yazıda: Ankara’daki kuşkuları dile getirmiş. Bu işte bir bit yeniği olduğu düşünülüyor muş!...

Uçağın görüntülerini izleyen bir yetkili: “Hava sahamızı terk etmekte olan uçak neden düşürüldü, ikna olamadım demiş!...

Nitekim, uçak sınırdan içeri doğru gelse, bizim topraklarımıza düşer, burnunu çevirmiş ki, Suriye’ye düşmüş.

Üçüncü yazı: Rus Uçağı düşürülmesinde gri noktalar var. Uçak düşürülmeden evvel önleyici tedbirler, uygulanamaz mı engellemeler yapılmadan önce, tercihimiz neden uçağın düşürülmesi oldu?...

Angajman kuralları gereği uyarılan uçak, hava sahamızı terk ettikten sonra, ikinci uçak hava sahamızdan çıkmak üzereyken neden vurduk?

İşte bütün problem bu noktada başlamaktaydı!.. Şöyle ki: Uyarılan uçaklardan biri Hava Sahamızı terk ettiğinde, diğeri de terk etmek üzereyken vuruluyor.

Neden?...

Ankara şu an bu eksantrik sorunun cevabını arıyor muş!..

Şayet bu iddialar abartılmamış esaslara dayanıyorsa ki, Türk-Rus münasebetlerinin son uçak olayından evvelki döneme bakılacak olunsa abartılmamış olduğu görüşü ağır basar. Aynen şöyleydi ki, bu durum cümlece bilinen bir gerçektir; Türkiye’nin Rusya ile olumlu açıdan yakın temasa geçmişken, hiç beklenmedik bir anda Rus Jeti’nin düşürülmüş olması Ankara’yı da rahatsız etmiştir. Şöyle ki; (Rusya ile yüksek düzeyde işbirliği toplantıları başlarken, IŞİD’in tamamen yok edilmesi hususunda fikir birliğine varılmış, geniş çaplı operasyon harekatı başlamak üzereyken böylesi nahoş bir olayın zuhur etmesi.) tabii olarak, üst düzey bürokratları hayli tedirgin etmiş; “düğmeye kim veya kimler bastı?” suali olsun Ankara ve olsun Rusya’yı hayli meşgul etmiş ve etmektedir!...

Dahası; Rus Devlet Başkanı Putin’in dahi böylesi sebeplerden dolayı şaşkına döndüğünden, bunalıma girmiş olabileceği ihtimali üzerinde dahi durulmaktadır. Zira Türkiye’ye karşı tavır alırken, bütün köprüleri uçururcasına hareket etmesi, bunu göstermekte ve öyle sanılıyor ki, Putin ilk olarak üst düzey politikada yanlış kart oynamaktadır!...

Ankara’ya gelince; Sayın Başbakanımızın: “Vur emrini ben verdim!” şeklindeki demeçleri, bizim baştan beri aldığımız notlara kısmen de değil, tamamen ters düşmektedir!...

Neye istinaden, ne düşünerek böylesi bir sertliğe lüzum görmüşlerse aslını biz bilemeyiz? Ancak, buna ihtiyaç hissetmemiş olsalar bu derece kesin hareket etmez, köprüleri temelden uçurma hareketine girişmezlerdi diye düşünüyoruz!...

Ancak, bir gerçek var ki, o da şudur; Sayın Başbakanımızın sert ve kesin beyanları, Türk-Rus ilişkilerinin bozulmasını arzu eden Emperyalist güç ve güçlerin ekmeklerine, yağ-bal sürmüştür diyebiliriz!...

Ne garip bir benzeyiştir ki, insan inanmak istememektedir, ama ne yazık ki, bir çok açıdan benzemektedir; Merhum Başbakan Adnan Menderes, ABD ile ciddi bir anlaşmazlığa girince, Sovyet-Rusya’ya gitmeye karar vermiş ve bunu umum efkârdan saklamamıştı. Daha sonrası malûm “1960 Askeri Darbesi”. Günümüzde ise, Rus Jeti’ni düşürme olayı ve böylece Türk-Rus yakınlaşmasının temeline dinamit konmuş olmasıdır!...

Kendisi hakkında en ufak bir eleştiriye veya suale katiyen tahammülü olmayan Amerika Birleşik Devletleri, başka devletlere aynı hakkı tanımaktan kesin uzak kalmakta ve “Russia Today” – (RT) Televizyon Kanalı Muhabiri, Kayane Chikhakyan tarafından iki kere sorulan: “ABD’de yapılan koalisyonun liderliğini yaptığını, ancak, bir şeyler yanlış gittiğinde, bu bizim meselemiz değil diyorsunuz. Türk askerleriyle olduğu gibi: “Siz bunu kendi aranızda çözmelisiniz” diyorsunuz. şeklindeki suallere: diplomatik dilin dışına çıkan ABD Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Kirby: (Tekrar, çok saçma bir soru. Bunun bizim meselemiz olmadığını ne zaman söyledik? Bu konunun Irak ve Türkiye arasında karşılıklı şekilde çalışılmasını istiyoruz. Ve sizin bütün bunları karıştırıp bizi, sanki uygunsuz bir ilişki içindeymişiz gibi göstermeye çalışmanız çok ahmakça. Senin bu soruları sormaktan utanmadığına inanmıyorum) cevabını vermiştir.

Gerçi Rusya’nın, Türkiye’nin Musul’a asker sevkiyatı yapmasını eleştirdiği, cümlece malûmdur. Lâkin bunu önlemenin yegane çaresi; Türk-Rus münasebetlerinin düzeltilmesiyle mümkündür.

Gelin görün ki, Amerika Birleşik Devletleri’nin emperyalist çıkarları bu durumun düzelmesine her daim mani teşkil etmiştir.

İnsanlık sevgisinin, demokrasinin ve bütün iyi niyetli yardımlaşmaların yegane hamisi rolünü her daim üstlenen ABD. asıl kimliğini her daim gizleyebilmiş ve bilhassa Amerikan Sineması bu kamuflajı gayet mahirane şekilde uygulayabilmiştir.

Amerikan halkı, karmaşıklığı sebebiyle hiçbir zaman “Millet” olma vasfını elde edememiş ve fakat, bilhassa Avrupa Devletleri’nin Milli harslarıyla dilediğince oynayabilmiştir.

Allah korusun, muhtemel bir Türkiye-Rusya savaşı, ikisi arasında kalmaz ve kısa zamanda “III. Dünya Savaşı” şekline dönüşür ki, böyle bir durum, Dünya’nın sonu demektir. Nükleer silâhların söz konusu olacağından kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın. Türkiye ve Rusya bir şekilde anlaşmak ve bir an evvel iyi komşuluk münasebetlerine başlamak zorundadır. İkisinin ve diğer milletlerin yarınlardaki varlıkları bu anlaşmaya bağlıdır.

Günümüz şartları çok değişik noktalara ulaşmıştır. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin de gerçek çehresiyle milletimize tanıtılması artık zaruret haline gelmiştir.

Önümüzdeki yazımızı bu konuya tahsis ettik. “PEARL-HARBOR’UN HAKİKİ YÜZÜ” başlıklı yazımızda yıllar, yılı halkımızdan uzak kalan bu konu, nasipse tarafımızdan işlenecektir.

Şayet nasipse gelecek yazımda buluşabilmek umudu ile cümlenize hayırlı yarınlar diliyorum saygıdeğer okuyucularım. Saygılarımla.