Treni kaçırmış bir milletin çocuklarının çalışmadan, yorulmadan yeniden trene binmeleri mümkün değildir. Ancak bineceğin trene de dikkat edeceksin. Nereye gidiyor, makinisti kim...

Türkiye Osmanlı son döneminden itibaren bindiği tren ile binmek istemediği ancak binmek zorunda olduğu ve üstelik hangi istasyonda ineceğini bilmediği bir trende yol almaya devam ediyor. 

Türkiye’nin tarih boyunca önemli karar aşamalarında verdiği kararlar, karar verilen dönem ve şartlardan ziyade yaşanan süreçte ortaya çıkan gerçekliklerde anlaşılmıştır ki Türkler tepeden inmeci kararları içine sindiremiyor. Tek taraflı, kendilerine danışılmadan alınan kararlar bir süre sonra bünyeden atılmaya ve toplumdan dışlanmaya başlıyor. Bunun örnekleriyle doludur tarih sayfaları.

Geleceğe yönelik toplumu dizayn etme, değiştirme ve dönüştürme olarak kabul edilen ve tepeden inmeci bir anlayışla benimsenen rota değişikliklerinin çoğunlukla hatalı, zararlı sonuçlar doğurduğunu milletimiz acı tecrübelerle yaşayarak görmüştür.

Türkiye son dönemde batıya doğru gidişin bünyede meydana getirdiği zararların farkına varmaya başlamıştır. Ancak her değişim ve dönüşüm farkına farma, bilinçli bir millet olma ile doğru orantılı olmayabilir her zaman.

Milletin zararda olduğunu bilmesi, zarardan dönmek kadar önemlidir. Önemli olan zararda olduğumuzu görebilmektir. Bilinçlenebilmektir.

Milletler entellektüellerinin yaktığı meşale ve geleceğe tuttuğu ilim, medeniyet ve aklın ışığıyla önünü görmektedir. Her ne kadar eğitim faaliyetleri bunun için var ise de ortalama bir eğitim alan çoğunluğun aydın bakış açısına erişmesi, millete yön verecek donanımlara sahip olması beklenemez. Ancak yüz yıldan fazladır millete şekil verme görevine talip olmuş batıcı aydın millet tarafından hep şüpheyle bakılmış, söyledikleri acabalarla karşılanmıştır. Bu nedenle yeni bir aydın tipine ihtiyaç ortaya çıkmıştır. Milletin içinden çıkmış ve milleti özümsemiş aydın…

Aydın, namusu olan insandır. Üzülerek görüyoruz ki her şeye rağmen hala milli aydınların üzeri örtülmeye devam etmektedir. Türkiye'nin en büyük sıkıntısı milli olmayan aydınların arzı endam etmesi ve rüzgâra göre yön değiştirmesidir.

Erol Güngör, Cemi Meriç, Mümtaz Turhan, Samiha Ayverdi, Kemal Tahir, İdris Küçükömer, Oğuz Atay, Osman Turan, Mahir İz, Yahya Kemal, Mehmet Akif… Aydınlar çıkmıyorsa bunun ciddi ve düşünülmesi gereken birçok nedeni vardır.

Osmanlı son döneminden itibaren iktidara göre şekil alan bir aydın tipi var karşımızda. 

Gerçek aydın, duruşu ile milletin ve devletin yanındadır. Aydın parçalamaz, birleştirir. Bizde birçok aydın tipli zevatlar önce parçalamayı ve bunu da hak yolda olduklarını göstererek yapmaya çalışıyor...

Anadolu'nun bağrından çıkmış aydınlar Hoca Ahmet Yesevi ırmağından yıkanan Hacı Bektaş suyundan içen, Sarı Saltuk pınarıyla coşan, Yunus Emre’nin arı Türkçesiyle söyleyen, Fatih'in Kutlu Müjdeci yolunda yürüyüşünü hak belleyen, üçler, beşler ve kırklar aşkıyla yanan aydınlardan olmadıkça bu ülke daha çok tren kaçıracaktır.

Bazı çevrelerde XX. Yüzyılın Türk yüzyılı olacağına dair güçlü bir inanç vardı. Bu inanç XXI. Yüzyılın Türk yüzyılı olacağına olan inanç şeklinde bu günlere geldi. Ancak görüyoruz ki bazı çevreler XXI. Yüzyılın Türk asrı olmasını engellemek için içte ve dışta tek vücut olmuş çalışmalarını birleştirerek üzerimize gelmeye devam ediyor. Edecekler de!

Türklerin yeniden kendilerini hatırlaması, siyasi kaygılardan uzak kültürel, ekonomik, teknolojik… Her alanda çalışması elzemdir. Türkler Hz. Nuh-u Nebiden bu yana tek Allah inancına sahip tek millettir. 

Bizce insanlığı kurtaracak devrimci anlayış ne Arap’ın pagan Vehabi dini ne de içine birçok akıl ve din dışı hurafe girmiş Safeviler devrinde devlet eliyle şekillendirilmiş Fars dini değildir.

İnsanlığı kurtaracak milli devrimci anlayış bizce aklı kullanmayı teşvik eden Maturidilik anlayışıdır. 

Günümüz Türk aydınına düşen görev aklın kılavuzluğunda Hoca Ahmet Yesevi’nin meşalesini yeniden hatırlamak, Yunusça bir gönülle, Hacı Bektaş ruhuna bürünüp tarihten ve milletten aldığımız ilhamı asrın idrakine yeniden hatırlatmak olmalıdır. 

Aksi halde tren yeniden Türk istasyonuna uğramayacaktır!