7 Haziran 2015’te yapılan seçimler sonrasında oyların yüzde 40.66’sını Ak Parti, yüzde 25.13’ünü CHP, yüzde 16.45’ini MHP ve yüzde 12.96’sını da HDP almıştı. Yani, millet hiçbir partiye tek başına iktidar olma hakkını tanımamış, “milli mutabakat hükümeti kurmanızı istiyorum” demişti.

Seçim sonuçları geniş tabanlı bir koalisyon öneriyordu, ama köklü bir koalisyon kültürü olmayan Türkiye’nin seçim pratiği, ülkenin sorunlarını sırtlayacak güçlü bir koalisyon formülüne şans tanımamıştı.

7 Haziran seçim sonuçlarına saygı duymayan ve gereğini yapmayan parti liderlerine sormak isteriz:

7 Haziranda milletin verdiği “milli mutabakat hükümeti istiyorum” mesajını dikkate alsaydınız ve gereğini yapsaydınız bu darbe girişimi yaşanır mıydı?

Bu millet bu darbe girişimini yaşamayı hak etmemişti.

Bu millet siyasetçilerin inadı yüzünden, bir darbe girişimi yaşadı. Bu millet, ülkesinin birliğini, bütünlüğünü hedef alan bir darbe girişimini kendini tankların paletleri altına atarak önledi.

Bu millet, dünyada bir benzeri olmayan bir karşı duruşla, bir postmodern işgal girişimini önledi. Bu karşı duruş yalnızca demokrasi tarihine değil, Kurtuluş Savaşı kanatlanışı gibi, dünya siyasi tarihine de bir milletin geleceğini sahipleniş örneği olarak yazılacaktır. 15 Temmuz gecesi millet, ülkesinin geleceğine el koymak isteyen uluslararası bir komploya tankla tüfekle değil, demokrasiye olan inancıyla karşı durmuştur.

Bu millet, binlerce yıllık tarihinin kazandırdığı bir sezgiyle “darbe” görünümlü bir postmodern işgal girişimine geçit vermedi. “Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın” diyen Mehmet Akif’in seslenişine kulak verdi, kendini tankların paletleri altına attı. Bu toprakları vatan bellemiş insanlar, tankların, tüfeklerin üzerine atlayarak yarınlarımızın ipotek altına alınmasına izin vermedi.

Yurtdışı uzantıları da giderek netleşmekte olan bir darbe girişimi, şimdilik önlenmiş oldu. Gelişmelere bakılırsa, devamı var gibi görünüyor. Yıllardır sürdürülen bunca hazırlığı organize edenlerin, son bir hamleyle, kayıplarını geri almaya çalışabilecekleri kaygısı var. Topyekün bir saldırı altındayız. Allah yardımcımız olsun.

GÜN BİRLİK OLMA DAYANIŞMA GÜNÜ, AMA..

Gün birlik olma, gün dayanışma günü.15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, parti liderlerinin Beştepe’de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çevresinde toplanarak oluşturdukları birlik tablosu, çok olumlu, Türkiye’nin geleceği açısından umut verici bir tabloydu. Beştepe’den gazete manşetlerine yansıyan bu “birlik tablosu” fotoğraflarını seyrederken içimizde mutlulukla harmanlanmış burukluk duygusu oluştuğunu da itiraf etmek isteriz.

İçimizdeki ses, “Gün birlik olma günü, gün dayanışma günü, darbenin hasarlarını onarma günü” dese de, 7 Haziran seçim sonuçlarını ve sonrasında yaşananları hatırlayınca, parti liderlerine sormak istedik:

7 Haziran seçimlerinde milletin verdiği mesajı dikkate alsaydınız ve “milli mutabakat hükümeti” kursaydınız, bu darbe girişimi yaşanır mıydı? 15 Temmuz gecesi darbeciler tankları yürütme cesareti bulabilirler miydi?

SEÇİM SONUÇLARININ ÖNÜMÜZE KOYDUĞU SORUNLAR

7 Haziran 2015’te yapılan seçimler sonrasında oyların yüzde 40.66’sını Ak Parti, yüzde 25.13’ünü CHP, yüzde 16.45’ini MHP ve yüzde 12.96’sını da HDP almıştı. Yani millet hiçbir partiye tek başına iktidar olma hakkını tanımamış, “milli mutabakat hükümeti kurmanızı istiyorum” demişti.

Peki, partiler milletin 7 Haziran 2015’te verdiği bu mesajı dikkate aldılar mı? Sanmıyoruz. Çünkü, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında Kılıçdaroğlu, daha önce “Gitmem” dediği Beştepe’de oluşan birlik tablosunu değerlendirirken, “Sonuçta bir özeleştiriye ihtiyacımız var ve bunu yapmalıyız” diyordu.

Dün kadar yakın bir geçmişte, 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında yaşanan inatlaşmaları hepimiz kahrolarak yaşadık, hatırlıyoruz. 25 Haziran’da Beştepe’de, siyasi parti liderlerinin Cumhurbaşkanı çevresinde toplanarak oluşturdukları birlik tablosu, 7 Haziran 2015 genel seçimleri sonuçlarının bir yansıması değil midir? 22 ülkenin sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen BOP operasyonlarıyla Cehennem’e dönüşen Ortadoğu’daki paylaşım kavgasının sonuçta Türkiye’yi de etkileyeceğini hisseden seçmen, bütün partilerin ülke yönetiminde söz sahibi olmasını arzulamıştı. Türkiye’yi tehdit eden tehlikelere karşı birlik olma zamanıydı.

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ, 7 HAZİRAN SEÇİMLERİNDE SANDIKTAN ÇIKAN TEHLİKELERDEN BİRİYDİ

3 Temmuz 2015 tarihli “Sandıktan Çıkan Tehlikeler” başlıklı yazımızda, halkın sandıktan çıkan iradesi dikkate alınmadığında karşılaşabileceğimiz tehlikeleri şöyle dile getirmiştik:

7 Haziran seçim sonuçları önümüze çözümü çok zor, ama ertelenmesi, görmezden gelinmesi mümkün olmayan üç büyük problem koymuştur: ekonomik kriz, Kürt sorunu/çözüm süreci ve Suriye/Kürt Koridoru… Bunların bileşkesi de güçlü hükümet sorunudur.

Seçim sonuçlarının küresel ve bölgesel gelişmeler paralelinde önümüze koyduğu bu üç pimi çekilmiş bomba, bu üç büyük tehlike, aslında çok daha kapsamlı tartışmaların alt başlıklarıdır.

Seçim sonuçları geniş tabanlı bir koalisyon öneriyordu, ama köklü bir koalisyon kültürü olmayan Türkiye’nin seçim pratiği, ülkenin sorunlarını sırtlayacak güçlü bir koalisyon formülüne şans tanımıyordu. 

Dünya siyasi haritasının yeniden şekillendirildiği, küresel güçlerin konumlarını, egemenlik alanlarını yeniden belirlemeye çalıştığı bir dönemde, seçim sonuçlarının önümüze koyduğu sorunlara acilen çözümler üretebilecek güçlü bir ortak hükümet kompozisyonu oluşturabilecek miyiz? Hepsinden önemlisi, sandıktan çıkan tehlikelerin farkında mıyız?”

7 Haziran seçim sonuçlarını herkes kendi siyasi görüşü çerçevesinde değerlendirdi, yorumladı. Ak Parti’nin tek başına hükümet kuramayacağı gerçeğinden hareketle çeşitli koalisyon örnekleri tartışılıyordu. Gazetelerimizin çoğu seçim sonuçlarını, “Sandıktan Koalisyon Çıktı” manşetiyle değerlendirirken, MHP lideri Bahçeli, “Koltuk merakıyla ne ilkelerimizden cayarız ne de makam mevki tutkusuyla inançlarımız pazarlık konusu yaparız” diyordu. Daha da önemlisi, CHP adayı Deniz Baykal’ın Meclis Başkanı seçilmesi beklenirken, MHP, Meclis Başkanı seçiminin son turunda geçersiz oy kullanınca koalisyon hesaplarını dinamitleniyor, Ak Parti adayı İsmet Yılmaz Meclis Başkanı oluyordu. Bu sonuç CHP cephesinde büyük bir şok yaşanmasına neden oluyordu.

Ülkenin önündeki sorunlara çözüm üretebilecek bir milli mutabakat hükümetine acilen ihtiyacı vardı, ama partiler arası görüşmelerden ciddi bir ortak yönetim modeli çıkmıyordu. Koalisyon ya da dışardan destekli bir azınlık hükümeti için MHP’nin desteğine ihtiyaç vardı. Ak Parti ile CHP arasında haftalardır sürdürülen görüşmeler umut verici değildi, Meclis Başkanı seçiminde uğradığı hezimetten sonra, Kılıçdaroğlu’nun Davutoğlu ile koalisyon hükümeti kurma şansı zaten kalmamıştı. “Türkiye’de Meclis başkanına verilen oyların rengi, olası bir koalisyonun yapısını da belli eder”, denilir.  Bu nedenle, siyaset tarihimizin inceliklerini çok iyi bilen Deniz Baykal da, Ak Parti ile CHP arasında sürdürülen nafile turları “Tiyatro!” olarak değerlendiriyordu.

CHP Lideri de 32 gün boyunca kapalı kapılar ardında “istikşafi” görüşmeler yaptıktan sonra milletin karşısına çıktı ve “Bana koalisyon teklif edilmedi” diyebiliyordu.

İçimizdeki ses, “Gün birlik olma günü, gün dayanışma günü, darbenin hasarlarını onarma günü” dese de, 7 Haziran seçim sonuçlarını ve sonrasında yaşananları hatırlayınca, parti liderlerine sormak istedik:

7 Haziran seçimlerinde milletin verdiği mesajı dikkate alsaydınız ve “milli mutabakat hükümeti” kursaydınız, bu darbe girişimi yaşanır mıydı? 15 Temmuz gecesi darbeciler tankları yürütme cesareti bulabilirler miydi?

BİRLİK TABLOSUNU KORUMAK ZORUNDAYIZ

15 Temmuz gecesi yaşadıklarımız bize çokşey kaybettirdi; birliğimizi, bütünlüğümüzü hedef alan tehlike henüz geçiştirilmiş değil. O nedenle, 17Haziran seçim sonuçlarına saygı göstermeyen bütün partiler için bir özeleştiri yapma yükümlülüğü doğmaktadır.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, CNN’de Hande Fırat’ın “Gitmem diyordunuz, gittiniz. Nasıl bir ortam vardı? İnsanlar, Cumhurbaşkanlığı’ndaki o görüntünün özlenen bir görüntü olduğunu söylüyorlardı?” sorusunu yanıtlarken, “Sonuçta bir özeleştiriye ihtiyacımız var ve bunu yapmalıyız. Demek ki, uzlaşma kültürünün demokrasinin vazgeçilmez bir kuralı olduğu bir şekilde fark edildi ve fark ettik. Bu güzel bir şey. Bunu, bu sıcak atmosfer süreci içinde rahat dile getiririz, ama önemli olan bu sıcak atmosferin ötesine geçtiğimizde, yani normalleşen bir Türkiye’de de aynı kuralın geçerli olması lazım” diyordu.

MHP Lideri Devlet Bahçeli de, partisinin grup toplantısındaki konuşmasında “Eğer birlik olmazsak, siyasi ve ideolojik önyargıları bir yana itmezsek, son vatanımızda salamızı verecek imamı arasak bile bulamayız. Türkiye Cumhuriyeti, demokrasiyi ve parlamenter sistemi birlikte yaşatmaya her zamankinden daha fazla mecburdur” diyordu.

Yarınlarımız açısından özlenen sözler bunlar..

İçinde bulunduğumuz süreçte, Beştepe’de oluşan o birlik tablosunu korumak ve daha da güçlendirerek sürdürmek zorundayız.