Asrımızda milletleri amansız iki dev düşman tehdit etmekte. Kültürel ve iktisadî emperyalizm. İkisine de karşı bizi uyanık kılacak bilgiyi ancak MİLLÎ KÜLTÜR verir. Bu ise Millî Eğitim Bakanlığı’nın vazife ve görevi.

     “Zaten (yayılmacı ve) istilâ devletleri müsta’mere (müstemleke ve sömürge) yapacakları kıt’alara niye ordularından evvel kültürlerini gönderiyorlar? Çünkü evvelâ kalpleri al, sonra ülkeler kolay alınır.” (İsmail Habib, “Edebî Yeniliğimiz” 1930.)

     Netice itibariyle Millî Eğitim ıslaha muhtaç.

     İsmine lâyık değeri alabilmesi, nasıl bir yol takip etmesinin bilinmesiyle sağlanabilir.

     İlim insanlığın müşterek malı. O hiçbir milletin inhisarında / tekelinde olmayan, fakat herkesin ihtiyaç duyduğu ve onsuz edemediği medeniyet kapısının anahtarı.

     Bir de milletleri diğerlerinden ayıran, kendine has bir biçimde varlığını muhafaza etmesinde baş rolü oynayan değerler var.

     Bunlar millet mensuplarının her türlü hayat görüşlerini şekillendiren maddî-manevî kıymetlerdir.

     Kendisini diğerlerinden ayıran özellik, asırların ötesinden getirdiği gelenek, görenek, örf ve âdetler manzumesidir. Bu kendine has biçimin ruh yapısı da, ayrı bir hayat felsefesinin izlerini taşır.

     İşte bu ikinci şık’a Milli Kültür denir.

     İlk öğreticisi “Anne” ise, geliştiren ve oluşturan da “Okul”dur.

     Çocuklarımızın ecdat ve atalarına yaraşır şekilde yetişmesi, özellikle şu üç dersin değerlendirilmesiyle mümkün:

     1) Din dersi: Çocuğa yaratılışının, var oluşunun sebeplerini izah edecek / açıklayacak, kâinat içindeki yerinin ne olduğunu belirtecek, nereden gelip nereye gideceğini anlatacak, aynı zamanda şu temel mefhum ve kavramları belletecek olan ders budur.

     Allah’ın tek, önü ve sonu olmayan, doğmamış, doğurmamış, benzersiz olarak âlemlerin RABBİ oluşu, insanın hayat bulmasının en büyük bir lütuf olduğu, Yaratana ve birbirimize karşı vazifelerimiz, tekrar dirilişin hakikaten ve muhakkak olacağı, peygamberler ve kitaplar, İslâm’ın en yüce bir nizam olduğu, derin bir tevazu / alçak gönüllülük ve kardeşlik vb.

     İnsanın dünyaya geliş ve gidişinin hikmetini, yaptıklarından sorumlu oluşunu, her yaptığının düşünce safhasından icraat safhasına kadar Allah tarafından bilindiğini öğretmek. Böylece genci buhranlardan, sapıklıktan, fena hislerden ve her türlü kötülüklerden alıkoyacak, velhasıl öğrenciyi İMAN sahibi kılacak olan ancak din dersidir.

     Bütün bunlar çocuk kalbine anlayışı nisbetinde az, öz ve fakat fasılasız verilmeli.

     Dünya görüşümüzü, kalplerimizi paslandırmayacak bir temele oturtabildiğimiz an; her iki dünyanın kaygısı silinecek. Çünkü:

İman ki o cevher ilahî ne büyüktür

İmansız olan paslı yürek sinede yüktür. 

(Mehmet Akif)

     Bir şairimizin “O ki o yüzden varız.” diyerek Allah katındaki yüceliğini bir cümleyle ifadelendiren, varlığımıza vesile olan o Allah Habibini ve bize getirdiği Allah Kelâmı yüce kitabımız KUR’AN’ı tek yol gösterici bilmedikçe çıkmazdan kurtulamıyacağız.

     Kâinat içinde en mümtaz varlık olan insanın, en büyük ziynetinin iman ve ilim olduğu hakikati; o pak ruhlara idrak ettirildiği zaman; menfaat endişesinden uzak olarak, ilme yönelen eller boş dönmeyecek.

     İlmi ilim için öğrendiğimizde zaten dünyamızın da tanzim edileceğinden şüphemiz olmasın.

     İlkokul sıralarından ta üniversite mezuniyetine kadar din dersi kademe kademe çocuklarımıza yetkili kimseler tarafından verilmeli. Ve zaten kısmen verilmekte. Binaenaleyh öğretmenlerimize çok büyük, çok ulvî bir mes’uliyet ve sorumluluk düşmekte.