Saygıdeğer Önce Vatan Gazetesi okurlarım, bu hafta sizlerle kayısıya dair önemli bulduğum tüm bilgileri paylaşmak istiyorum. Hem mevsim itibariyle hem de ramazan ayı sonrasındaki önemi açısından aktaracağım bilgilerin yararlı olacağını umuyorum. Bu önemli meyvenin tarihçesine bir göz atacak olursak, ana vatanı Çin olan kayısıyı Büyük İskender Asya Seferleri (MÖ 330–323) sırasında İran ve Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya getirmiştir. Romalıların Anadolu’yu istilâsı sırasında yerli tüccarlar tarafından önce İtalya’ ya, sonra da oradan Yunanistan’a götürülen, Altın Elma da denilen bu meyveye bu ülkelerde hayli önem verilmiştir. Kayısı, İtalya ve Yunanistan’dan 13. yüzyılda İngiltere’ye; 17. yüzyılda da Fransa ve Amerika’ya taşınmıştır. Tüm bu gayretlerin önemi günümüzde daha iyi anlaşılmaktadır. Şöyle ki; Kayısı, A, B, C ve P vitamini açısından zengin bir meyve olup, aynı zamanda bol miktarda demir içermektedir. Ayrıca magnezyum, kalsiyum, fosfor, kükürt, bakır, krom ve manganez mineralleri açısından da zengin bir meyvedir. Bununla birlikte kayısı besleyici ve iştah açıcı olup, bol miktarda demir içerdiğinden anemi hastalığına karşı da iyi gelmekte, yarar sağlamaktadır. Vücuttaki zararlı maddelerin uzaklaştırılmasına yardımcı olmakta, başta akciğer ve cilt kanseri olmak üzere kansere karşı koruyucu etkisi olduğu bilinmektedir. Vücudu kuvvetlendirip, bedensel ve zihinsel yorgunluğu gidermektedir. Özellikle gelişme çağındaki çocuklar için çok yararlıdır. Raşitizm gibi gelişme bozukluklarını önler. Hastalığın iyileşmesini büyük ölçüde hızlandırır. Sinirleri sakinleştirir ve uyku sağlar. Migrene karşı da iyi gelmekte, cildi besleme, nemlendirme ve yumuşatma özelliğine sahiptir.
Kayısı taze ya da kuru olarak yenebileceği gibi reçeli ve kompostosu ülkemizde, özellikle ramazan ayında sıkça yapılmaktadır. Ayrıca, kayısı çekirdeği yağ elde etmek için de kullanılmaktadır. Kayısı kompostosunun idrar söktürücü (diüretik) ve kabızlığı (pekliği) giderici etkisi de bulunmaktadır. Kuru kayısı A, B ve C vitaminleri ve potasyum minerali açısında oldukça zengindir. Kayısının yemeklerden sonra 2-3 tane yenmesi hazmı büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır. Biliyoruz ki, ülkemizin pek çok bölgesinde kayısı yetiştirilmektedir. Ancak, Malatya ilimiz ve çevresinde hem yetiştirilen miktar, hem de kalite itibarıyla ülkemizde bu meyvesiyle, ön plâna çıkan bir ilimiz olarak bilinmektedir.
Dünya yaş kayısı üretiminin beşte birini gerçekleştiren Türkiye, bu konuda dünyada lider konumdadır. Dünyada ve ülkemizde yaş kayısı tüketimi, oldukça yüksektir. Ancak, hasat döneminin kısa olması ve taze kayısının çabuk bozulması nedeni ile, kurutularak veya işlenerek değerlendirilmesi gerekmektedir. Dünya kayısı üretiminin % 20-25lik kısmı kurutularak, geri kalan kısmı ise, işlenerek değerlendirilmektedir. 
Kayısının yaş ve kuru tüketiminin yanında birçok değişik kullanımı da bulunmaktadır. Kayısı çekirdeklerinin tatlı olanları çerez olarak tüketilmekte, acı olanları ise kozmetik ve ilâç sanayiinde hammadde olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca kayısı çekirdeğinin tohum ve kabuğundan badem yağı, yemeklik yağ, benzaldehit (aroma esansı), furfural, aktif karbon, amigdalin ve hidrosiyanik asit elde edilmektedir. Kayısı insan sağlığı yönünden de çok değerli bir meyvedir. Şöyle ki; kayısının pH değeri 3-4 arasında değişmektedir. Taze kayısı; dokuz farklı şeker, on sekiz serbest aminoasit, zengin A vitamini ve betakaroten, yüksek miktarda potasyum ve demir elementi ihtiva eden bir yapıda yaratılmıştır. Çağla döneminde yüksek olan C vitamini (50-60 mg/kg), meyvenin olgunlaşması ile birlikte azalmaktadır (30-50 mg/kg). Yaş ve kuru kayısıya insan sağlığına faydalı birçok özellik konulmuştur. İnsan vücudunun günlük enerji ve protein ihtiyacının karşılanmasında çok az katkısı olmasına rağmen, yaş kayısı, mineral maddelerden potasyum ve betakaroten maddesi bakımından çok zengindir. A vitamininin ön maddesi olan betakaroten; vücudu ve organları saran epitel dokusu, göz sağlığı, kemik, diş gelişimi ve endokrin bezlerinin çalışması için gereklidir. Bir kayısının rengi ne kadar canlıysa, içindeki betakaroten oranı o kadar yüksektir diyebiliriz. Bu değerli meyve, sağlığın dengeli bir şekilde sürdürülmesi ve hastalıklara karşı engellemeye yönelik bir yapıya sahiptir. Kayısıda bulunan A vitaminine, üreme ve büyümede; enfeksiyonlara karşı vücut direncinin artmasında önemli rolleri vardır. Diğer taraftan A vitaminine, normal vücut hücrelerinin kanserli hücreye dönüşmesinin başlıca sorumlusu olan aktif karsinojenlerden tekli oksijen radikallerinin oluşmasını önleme veya oluştuktan sonra etkisiz hâle getirme özelliğine de sahiptir. Ayrıca, A vitamini hücrelerin direncinin artmasına neden olarak, kansere karşı koruyuculuk görevi de yapmaktadır. Bu sayede, serbest radikallerin oluşumu ve hücre ölümüne neden olan protein ve yağ asitlerinin bozulma reaksiyonlarının önlenmesi sağlanmaktadır. 
Kayısının sodyum minerali açısından fakir, potasyum yönünden zengin olması nedeniyle, kalp yetmezliği, böbrek hastalıkları, hepatit, siroz tedavisinde ve kalp kaslarının kuvvetlenerek düzenli çalışmasında olumlu etkisinin olduğu belirlenmiştir.  Kuru kayısıya rengi bozulmasın diye eklenen sülfür dioksitin, astım gibi alerjilere iyi geldiği tespit edilmiştir. 
Kuru kayısının beslenme ve sağlık açısından diğer önemli bir özelliği de, lifli (posalı) bir meyve olmasıdır. Kuru kayısının 100 gramında yaklaşık 24 gram lif bulunmaktadır. Yetişkin bir insanın günlük lif ihtiyacı ise 25 gram civarındadır. Diyetle alınan bu lifler, irritabl kolon sendromu, kroner kalp hastalıkları, kolon kanseri, diş ve şeker hastalığı, apandisit, kabızlık, hemoroit, ve şişmanlık gibi rahatsızlıkların ortaya çıkma riskini azaltmaya ve bağırsakların düzenli çalışmasına büyük oranda yardımcı olmaktadır. Önemli mineral, vitamin ve elementlere sahip bu değerli meyveyi taze olarak tüketmemiz için tam zamanı olduğunu hatırlatmaktan başka elimden bir şeyin gelmediğini saygı ile ifade etmek isterim.
Sağlıklı, mutlu nice güzel günler diliyor, saygılar sunuyorum.