İnsan beynine istenilen ses ve görüntü algısı gönderilmesi, günümüz teknolojisi ile bir radyo,bir bilgisayar, televizyon gibi cihazlara gönderilen materyaller gibi mümkün değil. Bu ancak, özel olarak hazırlanan özel ilaçlarla mümkündür. Bu ilaçlar  doğrudanda verilebilir. Ya da daha  üst kademe doğrudan verilmeyip  ki şimdi ki  teknoloji ile  iki aşamada olmaktadır. İlk  aşama kobay aşamasıdır. Kobay olan denekler  ya gönüllüdür ya da  herhangi  bir sebeple  savaş esiri, kimsesiz, tutuklu  veya müebbet hapis alan  yüz kızartıcı  suç ya da  devlet  suçu  işleyenlere  uygulanır. İkinci  aşama ise zehir. Bir  diğeri  ise telkin yolu  ile silahlı  olarak uygulatılandır.

Hedef  seçilen kişi, sürekli  halüsinasyon, hatırlama, hayal yani  bugünkü  deyimiyle  “dejavu” yaşamaktadır. Aslında buraya kadar anlattıklarım bir çok yapılan  çalışmanın olmuş ve olmamış neticelerini  göstermiştir. Burada yazılan  olayları kişi, yaşamamaktadır. Bütün olaylar bir simülasyondur. Yani eş yaşamdır. Tıpkı  tek yumurta   ikizleri  olan ikiz  kardeşin yaşadıklarıdır. İkiz kardeşlerden biri, bir acı, bir üzüntü yaşadığında, diğeri de  bunu hisseder ve yaşar. Peki bu  laboratuvarvari  simülasyon olayı nasıl yapılmaktadır? Beyin kontrolü için kullanılan  en etkin yöntem, mikroçiplerdir. Mikroçipleri kişilere  genelde  zerk edilerek, enjektör vasıtasıyla  aşı olarak yapılır. Yapılan aşı, görünüşte normal bir aşıdır, örneğin grip aşısı gibi. kullanılan mikroçiplerin çapı 5 mikro milimetredir, bunun ne derecede büyüklük olduğunu merak ediyorsanız, bir örnek vermemiz umarım yeterli olacaktır: başınızda bulunana saçınızdan bir tel alın ve bakın, bu saç telinin çapı 50 mikro milimetredir. Yani enjekte edilen mikroçip, elinizde tuttuğunuz saç telinin onda biri kadardır. İnanılmaz geliyor değil mi ?  Aynı mikroçipler, bir başkasına da takılır. IP numarası aynıdır. “ Yönetmen “adı verilen kişiye de  takılan çip ne yaparsa ne konuşuyorsa aynısı, seçilen kişiye ,çeşitli yollarda iletilir. Kişi kendini bir anda mesih ilan edebilir. Veya dünyayı kurtaran kurtarıcı olarak görebilir. Bu kişiye göre değişir.

Bu nasıl olur? Bu, RMS teknolojisi kullanılan bilgisayar operatörleri tarafından uygulanır. Bu tekniğin uygulandığı birkaç kişiyi örnek olarak verirsek ki ne kadar etkili olduğu anlaşılır. Bir gün bir adam , kendine tanrı tarafından vahiy geldiğini ve Hz. Meryem’in ,kendine görünerek  Fatima’nın sırrını söylediğini iddia eder. Ve yeryüzünde düzenin sağlanması için, Tanrılık iddiasında bulunan Deccal’in öldürülmesi gerekmektedir. Bu Tanrılık iddiasında bulunan  Deccal ise Vatikan’daki Papa’dır.

Halbuki Papa’nın hiç böyle iddiası ve söylemi bulunmamaktadır. Papa vurulur. Suikastın ardından, kullanılan denek, kendini Mesih ilan eder. Bu denek ,Mehmet Ali Ağca’dır. Bir diğeri ise, kendini İslam mücahidi olarak gören  İBDA-C lideri Salih Mirzabeyoğlu’dur. Mirzabeyoğlu’nu kendi  istekleri biçimde yönlendiremediler. Zira hesap etmedikleri bir ayrıntı vardı. Mirzabeyoğlu, bağlı olduğu din icabı gereği,  günde beş vakit namaz kılmak için beş defa abdest alıyordu. Bu detay için, günümüzde henüz teknolojik  bir teknik ve yöntem geliştirilememişti. Onu için bir diğer alternatif yöntem kullanılmıştı. Kullanılan bu yöntem ,ses ve görüntü nakil yöntemi olan medya teknolojisiydi.

Gönderilen elektromanyetik görüntü dalgalarıyla, kişinin halüsinasyonlar görmesini sağlamak ve sonik ses dalgalarıyla,  kişinin beyninde ikinci birini konuşturarak, kişiye istem dışı hareketler ve faaliyetler yaptırmak. Bunlar günümüzde; “altıncı his kuvveti” “kalbe rahmani ve şeytani vahiy gelmesi” diğer bir söytlemle de “ cinnet geçirme vakası” diye tabir edilmektedir.  Mirzabeyoğlu, belli aralıklarla halüsinasyon görmektedir. Gönderilen bu telkinlerde , kendisini öldürmesi veya kendini öldürtecek şekilde bir operasyonel faaliyete girişmesi söylenmektedir. Fakat Mirzabeyoğlu, kendisinin bile farkında olmadan, bu illüzyonist saldırıdan minimum düzeyde kendisini korumakta ve kurtarmaktadır. Bu koruma kalkanı , bahsettiğimiz , günde beş vakit kılınan namaz öncesi alınan abdesttir.  Abdest alımında uygulanan hareketlerden birisi olan , ıslatılmış elin ters tarafı ile ensenin ıslatılması işlemidir. Ensenin ıslak tutulması veya nemli tutulması , dışarıdan gelen manyetik dalgaları geri çevirir. Bu, tıpkı şuna benzer ; aynı kutuptaki iki mıknatısı yan yana koyarsanız birbirini iterler. Ense, bütün dalgaları ışınları, alır. O  yüzden enseyi daima ıslak veya nemli tutmakta fayda vardır. 

Kamuoyuna  açıklanan  bir mikroçip olayı ise şöyle açıklanmıştı. Amerika’nın önde gelen gazetelerinden  Washington Post gazetesinin ,   1995 Mayıs’ındaki bir haberinde; İngiltere Kraliyet Tahtı’nın Veliaht Prensi William’a, 12 yaşındayken bir çip takıldığı yazıyordu. Suikastlar sadece teknoloji kullanılarak  yapılmaz.  Kullanılan en etkili  yöntem , yüzyıllardır kullanılan  kadim bilgilerdir. Bunlar arasında zehir, sıkça kullanılmıştır. Zehir kullanma yöntemi, en son Türkiye   Cumhurbaşkanlarından  8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal olmuştur. Bir diğer ise silahlı saldırı, bunu son örnekleri ise, iş adamlarından Özdemir Sabancı ve Gazeteci Hrant Dink’tir.    

Bir diğeri de çeşitli kazalardır ,bu kazalar trafik ve uçak olarak yoğunluktadır. Bunu örnekleri ise, birden fazladır. Bir iki örnek vermek gerekirse ; Abdullah Çatlı, Muhsin Yazıcıoğlu , Eşref Bitlis gibi . Bir de en tehlikeli suikast çeşidi vardır ki o da toplumsal cinayetlerdir. Bu cinayetler, bir ülkeyi karıştırabilir, iç isyana sevk edebilir, iç savaşı tetikleyebilir, ülkede darbeye yol açabilir, hatta daha vahimi olan, dünya savaşını patlatabilir. 

İstanbul Taksimde’ ki  1 Mayıs kutlamalarında işlenen suikastlarda, Türkiye’de darbe oldu. Prens Ferdinand’ın öldürülmesi sonucu ise  II. DÜNYA Savaşı patlak vermişti. Bu konulara , ileri de kısa kısa olsa da biraz değineceğiz.  Cinayetler, genelde terörist gruplar tarafından işlenir diye bilinir, halbuki cinayetlerin hepsi, istihbarat servisleri tarafından  veya “derin devlet” diye bilinen gruplar tarafından yaptırılır. Suikastların en ilginci ise  de Türkiye’de yapılan cinayetlerdir. Cumhuriyet’in kuruluşu yıllarında işlenen ve bugüne denk yapılan cinayetler, yaklaşık yüz yıldır  hiçbir şekilde aydınlatılamadı  ve aydınlatılmayacak da. Bu cinayetlerin perde arkası, birileri tarafından iyi bilinmektedir. Ama sırlar, bilen kişiyle beraber ya mezara gidecek ya da “sağır oda” ya hapsedilecektir.

(Devam Edecek)