Evet, 3. Bölümde ifade ettiğimiz üzere 1985 yılında Orgeneral Doğan Güreş tüm olanların farkında idi. Turgut Özal’ın zehirlenmesi gibi olaylar devam ederken Doğan Güreş’e verilen göz dağıta dönemin kritik olayları idi. Turgut ÖZAL cumhurbaşkanlığı döneminde aniden fenalaşarak hastaneye kaldırılmıştı. Olay esnasında köşkte doktor bulunamamaktadır. hastane çok yakında olmasına rağmen Ankara sokaklarında sürekli dolaştırılarak, kurtarılması geciktirilmiştir. Aynı olayın farklı versiyonu Rahmetli Şehit Lider Muhsin Yazıcıoğlu’na da yapılmıştı. Yaşarken ölmesi için geciktirilen olaylar olmuştu.

İç ve dış mihraklar, Özal’ın kurtulmasını istememektedirler. Ve nitekim de öyle olur. Tarihi kayıtlara görevi başında öldüğü için “şehit cumhurbaşkanı” diye geçer. Gerçekten şehit midir bu bilinmez. Ama gelişen olayların perde arkası hiç de pembe tablo gibi değildir. Bu zehirleme suikastı operasyonunda kullanılan en önemli kişi, First Lady idi. Bu olayların kara kutusu olarak first lady ve Doğan Güreş’i söylersek, hiç de yanılmış olmayız. Ne var ki Doğan Güreş şimdi hayatta değil. Sırları alındı sağır odaya hapsedildi. O dönemler PKK’yı bitirme aşamasında olan Eşref Bitlis Paşa’da suikasta kurban gitmiştir. Aynı şekilde, polis teşkilatından da vatanseverler vardı. Dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan da silahlı saldırı ile suikast uğramış şehit edilmiştir. Okkan, PKK terör örgütünün eylemlerinde kullandığı çocukları topluma kazandırıyordu.

Okkan’ın yapmış olduğu sosyal projeler ve gençleri bilinçlendirme olayları bazılarının işine gelmiyordu. 1980 ve 1990 Türkiye için karanlık yıllar diye geçer. Çünkü içeride ve dışarıda çok önemli düşman faktörleri vardı. Sinsi bir virüs gibi ağını saran ve her anlamda güçlü olan bir şebeke gibi FETÖ gibi, Fetö’nün yapmış olduğu suikastlar gibi… Yıllar geçtikçe suikastlar da modernleşti. Silahlı ve zehirli suikastları maşalara yaptırmaktansa stratejik öneme sahip kişileri kendi kendine öldürttüler.

Ve bunlara da intihar adını verdiler. Hatta intihar ettirdikleri kişilere, kendileri yazmış gibi bir intihar gerekçesi notu da yazdılar. Bu suikast sistemi diğerlerinden farklı uygulanmıştı. Bu olaylarda silahlı terör örgütleri veya mensupları kullanılmamıştı. Suikastları tamamen bilgisayar destekli istihbarat servisleri uygulamışlardı. Uzaktan ses ve görüntü gönderilerek, subliminal operasyonlar yapılıyordu.

Bu operasyonun büyük bölümü Türk ordusuna ve gelişmiş silah, savunma sistemleri üzerinde çalışan ASELSAN’a uygulanmıştı. ASELSAN mühendisleri sistematik bir şekilde tespit edilip hangi çalışma hassas ve önemli ise o branşlarda olanlar intihar ediyordu. 

Artık yeni suikast modeli elektronik suikasttı. Kişilere uzaktan ses gönderme nasıl yapılıyordu? Ses konusunda en büyük problem, sesin havada çok fazla dağılması ve bir noktaya odaklanamamasıydı. 2002’li yılların başında Amerikalı ses mühendisi Joe Pompei, sesi tıpkı el fenerinde olduğu gibi tek bir noktaya göndermeyi başardı. Pompci’nin “Audio Spotliğht” (İşitsel Spot Işığı) adını verdiği icadı, insanın duyum eşikleri arasında (16 Hz ila 16 kHz arası ) ses üreten normal bir hoparlörden çok farklı olarak bir çeşit ultrasonik (16 kHz üzeri ) ses yayını hoparlörüdür. Normalde duyulan ses dalgalarının aksine ultrasonik dalgaların, lazer ışını gibi dağılmadan tek bir noktaya odaklanabilmesi, bu tekniğin altında yatan temel prensiptir. 

Cihazın yaklaşık 20 metrelik etkin kullanım menzili var. Cihazdan yayılan ultrasonik ses dalgaları, hedefe varana kadar havada normal duyulabilir sesse dönüşüyor ve kişi tarafından normal bir şekilde duyulabiliyor. BBC’de “Yarının Dünyası” isimli belgeselde yapılan tanıtımda, cihaz, kameranın mikrofonuna çevrildiğinde müzik duyulmaya başlıyor, cihaz başka yöne çevrildiğinde ise müzik tamamen yok oluyor. Bu cihaz yardımıyla, kalabalık içerisindeki bir kişiye, sadece onun duyabileceği şekilde ses göndermek mümkün oluyor. Gönderilen müzik konuşma veya başka türlü sesler, normal yolla duyulan sesle kalite açısından aynı. Ürünü satın alan firmalardan bazıları şunlardır; British, Airways, Chryslr, Kodak, General Motors, Motorola, Toyota, Apple, Microsoft, Worner Brooss.

Bie başka teknik de iç kulakta bulunan bezelye büyüklüğündeki “sakkula” organının ultrasonik ses dalgalarıyla uyarılmasıdır. Muhteviyatında kalsiyum karbonat kristalleri bulunan sakullanın temel görevi ,ayakta dikilirken veya yürürken, vücudun dengesini dağlamaktır. İçindeki küçük vericiler bulunan, saç bandajına benzeyen cihaz, alna takılıyor. Çevredeki insanlar hiçbir şey işitmezken, cihazı takan kişi, sesi kafasının içinde duyuyor. Cihazın direkt beynin içine yerleştirilecek yonga versiyonu da kolaylıkla yapılabilir.

Diğer bir işitme yolu ise; işitme engellilerin kullandığı işitme cihazlarının temel çalışma prensibi olan, “derinin titreştirilmesi” yoluyla işitme. Deride, damarlarda ve kemiklerde meydana getirilen saf titreşimler, kişi tarafından ses olarak duyulabiliyor. İfrasound (alt ses) denilen duyum eşiğinin altındaki 20 Hz altı sesler ile uzaktan, kişinin derisinde saf titreşimler oluşturmak mümkün olabilir. Eğer uzaktan gönderilen sesler, insan kulağının duyum eşiklerine çok yakın frekanslarda ise, kişi konuşulanları “şuurlu” bir şekilde duymayabilir, fakat beyin tarafından verilen mesaj alınır, gizli telkin böylece gerçekleşmiş olur.

Amerika’da bir alışveriş mağazası, mağaza içinde çalan müziğin backgrounduna (arka planına) “ Çalmayın. Daha çok alışveriş yapın.” Mesajını gizleyerek haksız kazanç elde ettiği için, mahkemeye verilmiş ve cezalandırılmıştı.

“Beyaz ses” olarak anılan ve insan tarafından şuurlu bir şekilde duyulmasa da beyin tarafından algılanan bu sesler vasıtasıyla hipnoz olasılığı da söylenebilir. Bu konu, başrolünü John Carpenter’in oynadığı “The Live “adlı filminde işletmişti. Filimde, uzaktan ses ve görüntü göndermeyle beraber, 26. Kare tekniği de işlenmiştir. ASELSAN Mühendislerine uygulanan ses ve görüntü nakilleri bu şekilde yapılmıştır. Önce depresyona girip, antidepresan ilaç tedavileri sonucu aniden intihar etmişlerdir, ettirmek zorunda bırakılmışlardır.

Turgut Özal konusuna bir değişik projeksiyon ve perspektiften bakacak olursak, karşımıza tam ters bir tablo çıkacaktır. Global sermayenin geçiş yollarından biri olan Türkiye’de yürütülen beyin kontrolü operasyonlarından, Turgut Özal, Recep Tayyip Erdoğan ve Salih Mirzabeyoğlu da nasibini alacaktı. 

Subliminal taarruz dönemin Başbakanı şimdiki Cumhur Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan üzerinde de denendi. Başbakanlığı döneminde İstanbul Taksimde ’ki gezi olaylarını hatırlarsınız. Gezi olaylarında büyük bir kargaşa ortamı yaratıldı. Bu kaotik ortamda grup sözcüleri Başbakan Erdoğan’ın, Taksime gelip bir açıklama ve itidal çağrısı yapmasını istiyordu. Fakat olayın perde arkası hiç de öyle değildi. Erdoğan oraya gitseydi Erdoğan’ı orada linç edeceklerdi. Kurgulanan plan ve senaryo oraya toplanan grup için özel hazırlanmıştır. Beyinlere subilimine mesaj gönderilmiştir. Metafizik istihbaratın ve telepati ve zihin kontrolünün en ince ayrıntıları oradaki topluluğun üzerinde uygulanmıştır. Beyin dalgaları sadece Erdoğan’a öldür komutu ile geliyordu. Beyinlerdeki ses dalgası “ saldır, öldür, yok et, parçala, linç et,”  Bu sözlerin tarifi yoktur insanlık dışı bir şeydir. O dönemde Recep Tayyip Erdoğan ve ailesine büyük baskı yapılmıştı. Metafizik istihbarat savaşları tüm hızıyla devam ediyor dünyanın her tarafına haber ajansları kuran istihbarat servisleri bağlantılarını Medya Basın Yayın Organları yayın evi Matbaa dernekler odalar ve STK kuruluşlarıyla Dünyanın hedefte olan Ülkelerini bir örümcek ağı gibi sarmıştır. 

Savaşımız bu örümcek ağını kuran kanlı planlarını topraklarımız üzerinde uygulamak isteyen şer odaklarıyladır. (SON)