Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin Kudüs’ü İsrail'in başkenti olarak tanıma hamlesine karşı seferberlik başlattı. Ortadoğu barış sürecini sekteye uğratacak adıma karşı telefon diplomasisi yürüten Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam İş birliği Teşkilatı'nı da 13 Aralık'ta İstanbul'da olağanüstü toplantıya çağırdı (07.12.2017 Gazeteler). 

“Kutsal Kudüs” ve ne yazık ki, “Mescid-i Aksa” bundan 100 yıl önce yani 9 Aralık 1917 tarihinde Osmanlı’nın elinde alınıp İngilizlere teslim edildi. Kudüs’e Giren İngiliz ordusu komutanı General Allenby ‘’İşte şimdi Haçlı Seferleri bitti’’ dedi. Asıl ilginç olan Kudüs’ün İngilizler tarafından alınışı Osmanlı Devleti’nin müttefiki olan Almanya ve Avusturya halkları üzerinde de sevinç oluşturmasıdır. Selahattin Eyyubi tarafından Haçlıların elinden alınan Kudüs yüzyıllar sonra tekrar Hıristiyanların eline geçti. 

Böylece Hıristiyanlar 730 yıl sonra tekrar Kudüs’ü ele geçirmenin sevincini yaşadılar. Kudüs’ün ele geçirilmesi nedeniyle Avrupa’nın hemen hemen neredeyse bütün ülkelerinde büyük kutlamalar yapıldı. Başta Roma olmak üzere Avrupa’nın pek çok bölgesinde yüzlerce çan hiç susmadı. Papa ‘’Herhangi bir Hıristiyan devletin Kudüs’ün geri alınmasında Türklere yardım etmesi halinde aforoz edileceğini’’ bildirmiştir.

Acaba bugün gerek Yahudiler gerekse Hıristiyanlar; “Kudüs sevdasında” bir milim geri çekildiler mir? Hayır. Acaba gerçekten Kudüs sevdası bitti mi? Diye tekrar sorarsanız! Yine de hayır! Öyleyse, Musevi de ve Hıristiyan da bitmeyen Kudüs sevdası -bende-bizde neden bitsin ki! İşte beni -bizi-Kudüs sevdasında vazgeçirmeyen ayetin meali ise şöyledir: "Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu- (Muhammed (S.A.S)’i- gecenin bir kısmında Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir." (İsra 17/1). 

Mescid-i Aksa Kudüs şehrinde bulunan Süleyman Tapınağı kalıntılarının bulunduğu yerdedir. Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk Kıblesidir. Kıblenin yönü daha sonra Mescid-i Haram’a çevrildi. İslâm’da Mescid-i Aksa’nın müstesna yerinin olmasının bir sebebi de Hz. Muhammed’in İsrâ ve Miraç mekânı olduğuna inanılmasıdır. Rivayetlere göre Hz. Muhammed Ramazan ayının 27. gecesinde önce Burak isimli bineğe, bindirilerek Mescid-i Haram’dan alınmış ve Mescid-i Aksa’ya götürülmüştür (İsrâ).

İsrail Devleti’nin kuruluş aşamalarında buralar da yaşayan Müslümanlar için acı günler başlamış oldu. 1800lerin başında Avrupa ve Amerika basınında “vatansız halka, halksız vatan” kampanyası başlatıldı. Yahudileri vatansız ve Filistin’i halksız bir vatan olarak düşünüyorlardı. O sıralar Osmanlı’nın elinde olan Filistin topraklarında Araplar yaşamaktaydı. Rusların, çarın öldürülmesinde Yahudileri suçlu bulmaları ile Filistin’deki Yahudi nüfusu artmaya başladı. Osmanlı yasalarına göre her ne kadar Yahudilerin toprak satın alması yasaklansa da bu yasak Yahudilerin toprak satın alımlarını engelleyemedi. Osmanlı Devleti’nin bütün dış borçlarını kapatmaya karşılık, kendisinden Yahudilere Filistin’in satılmasını isteyen Theodor Herzl başkanlığındaki heyete II. Abdülhamit Osmanlı haritasını göstererek şöyle demiştir: 

“Bu konuda sakın bir adım daha atmayın. Ülkemin bir çakıl taşını bile satamam. Çünkü o benim değil, halkımındır. Bu devlet onu kanı pahasına aldı, kanı pahasına yaşattı. Birilerinin gasp etmesine izin vermeksizin kanımız pahasına da koruruz. İki tabur askerimiz Suriye ve Filistin’de savaştı. Plevne’de 93 Harbi’nde Orduy-u Humayun’umun Filistin Alayı’nın askerleri, bir tanesi dönmemek üzere şehit olmuşlardır. Ben canlı vücut üzerinde paylaştırma yapamam. Osmanlı Devleti benim değil, milletindir. Hiçbir parçasını veremem. Filistin’e ancak cesetlerimiz üzerinden girilebilir. Yahudiler milyonlarını saklasınlar. Devlet parçalanırsa, Filistin’i karşılıksız da alabilirler. Şu kadar var ki, bu devlet cesetlerimiz çiğnenmeden parçalanamaz. Ne için olursa olsun, biz ölmeden kimse bizi birbirimizden ayıramaz. Ben onun hiçbir parçasını vermem, buraya kadar olan olayları daha ayrıntılı bir şekilde şuradan bakabilirsiniz.” 

Fakat savaşlar sonrasında Osmanlı toprakları paylaşılmış ve Filistin, İngiltere’nin yönetimine geçmiştir. Ne yazık ki; II. Abdülhamit’in satmadığı Filistin’i kendini bilmezler umursamadan parça parça satmıştır. Bu aşamadan sonra Siyonistler tarafından toprak alımları daha da artmış sonunda Filistinliler ’in gecikmiş başkaldırı, isyan ve pişmanlıklarına rağmen 1948 de İsrail kurulmuştur. Ne yazık ki bütün Yahudilerin günün birinde Sion tepesi etrafında toplanılmasının ilk somut adımı atılmıştır. Yahudilerin dini kitabı Tevrat’ta, uğruna baş koydukları şöyle bir kavram var: “Vaat edilmiş topraklar.” Tevrat’ın Tekvin kitabının 15.Bab’ında şöyle belirtilmektedir: “O günde Rab, Abraham’la (Hz. İbrahim) ahdedip dedi; Mısır Nil Nehri, büyük ırmağa, Fırat Nehri’ne kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim.”            Ve Yahudiler iman ettikleri bu vaat edilmiş topraklara ulaşmak için ellerinden geleni yaptılar. Dolaysıyla Filistin, Kudüs ve Mescid-i Aksa Müslümanların elinde çıktı. 

Sonuç olarak, Cumhurbaşkanımızın dediği gibi; “Üç semavi dinin kutsal mekânlarının bir arada yer aldığı, ilk kıblemiz Harem-i Şerif'in kalbinde her daim nur gibi parladığı, Peygamberler şehri Kudüs'ün kutsiyetinin müdafaası ve tarihi statüsünün muhafazası sadece Müslümanların için değil tüm insanlık için önemli bir görevdir. Bölgemizle birlikte tüm dünyada, vicdanın, adaletin, karşılıklı saygının tesisinin ve sürdürülebilmesinin mihenk taşı, Kudüs'e sahip çıkabilmektir. “

Kısacası; Mescid-i Aksa Müslümanların kutsalıdır ve Kâbe kadar önemlidir. Bu nedenle; ABD desteğindeki İsrail’in, İslam’ın ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’ın bulunduğu Kudüs’ü başkent yapmasını şiddetle kınıyorum.