ŞİMDİ NE OLACAK?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’nin ABD ve ortakları tarafından vurulmasına, “Geç bile kalındı” şeklinde destek vermesi, kendi taraftarları tarafından da eleştirilmiş olsa bile, Türkiye’nin Rusya’dan uzaklaşıp ABD’ye yakınlaşması anlamına gelmez. Türkiye’nin ABD’yle sorunu, kırk yıllık müttefikinin terör örgütü PKK uzantısı YPG’yi ‘özgürlük savaşçıları’ konumuna yükselterek siyasallaştırması ve Suriye’nin kuzey bölgesinde kurmayı planladığı devlet yapılanmasının ordusu yapma konusundaki ısrarıdır. 

Türkiye’nin ulusal çıkarları ABD’nin bölgesel hedefleriyle çatıştığından, ABD ve ortaklarının Suriye’yi vurmalarını olumlu bulan Türkiye eksen değiştirecek değildir. Türkiye ulusal çıkarları söz konusu olduğunda, 15 Temmuz savrulmasına rağmen, neleri göze alabileceğini Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla ortaya koymuştur.

ABD’nin, Suriye’yi Miraç Kandili gecesi vurmasına İslam Alemi’nden, Riyad’da 29. Zirvesini gerçekleştiren Arap Birliği’nden güçlü bir tepki gelmemesi, ayrıntılı olarak incelenmesi gereken çok üzücü bir durumdur.  

Platin saçlı Pinokyo Trump’ın, “Suriye’den çekliyoruz” açıklamasından kısa bir süre sonra, 14 Nisan Miraç Kandili gecesinde ABD, İngiltere ve Fransa’yı da yanına alarak, Esat’ın kimyasal silah üretim merkezlerine 105 füzelik bir saldırı gerçekleştirdi. 

ABD uluslararası ilişkilerinde ve ses getirecek operasyonlarında CIA’in dilini kullanır, semboller üzerinden mesajlar verir. “ABD’nin Gerçek Hedefi Kim?” başlıklı dünkü yazımızda, Suriye’de Esat’ın kimyasal tesislerini vurmak için gönderdiği 105 füzenin kuyruklarına bağladığı kartvizitlerle kimlere nasıl mesajlar verdiğini irdelemiştik.

 ABD’nin Suriye’ye düzenlediği füze saldırısı için Miraç gecesini seçmesinin derinliğindeki mesajı da doğru okumak gerekir. Bu okuma, “Haçlı-Siyonist ittifakı” şeklinde sığ bir değerlendirme değil, analitik bir okuma olmalıdır. Yani, I. Körfez Savaşı’yla Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında başlatılan operasyonların, İslam coğrafyasının belli bir amaca yönelik olarak yeniden dizayn edilmesini hedeflediğini unutmamak gerekir. 

14 Nisan Miraç gecesi düzenlenen bol mesajlı Suriye saldırısı üzerine Rusya’nın, “14 Nisan’da bağımsız ve egemen Suriye devletine karşı saldırı kınanmalı” gerekçesiyle acilen toplantıya çağırdığı BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’nın tasarısı reddedildi. Toplantı sonrasında bir açıklama yapan ABD Büyükelçisi Nikki Haley, “ABD’nin Suriye’deki hedefleri gerçekleşene kadar askerlerimizi çekmeyeceğiz” dedi ve bu hedefleri şöyle sıraladı: 

  • Kimyasal silahların ABD çıkarlarına risk oluşturması kesin olarak önlenmesi,
  • DEAŞ’ın yenilmesi,
  • İran’ı izlemek üzere avantajlı durum sağlamak..

Füze saldırısının ardından Suriye krizi diplomasi alanına taşınıyor. Saldırıyı düzenleyen üçlünün yakın bir gelecekte BM Güvenlik Konseyi’ne sunacakları yeni tasarının ana hatları şöyle:

  • Suriye genelinde ateşkes ilan edilmesi,
  • İnsani yardım konvoylarına koşulsuz izin verilmesi,
  • Şam rejiminin BM kontrolü altında Cenevre’de oluşturulacak siyasi çözüm masasına iyi niyetle oturması,
  • Siyasi çözüm görüşmelerinde hiçbir tarafın ön koşul koymaması..

“ABD’nin Gerçek Hedefi” başlıklı yazımızda ABD’nin asıl hedefinin Çin olduğunu, oluşturduğu Yeni İpek Yolu Projesi’yle “yükselen değer” olan Çin ile mücadelede tek başına kalmak istemeyen ABD’nin, ortaklarıyla birlikte düzenlediği füze saldırısıyla Rusya’ya, “Aynı gemideyiz, ortak düşmana karşı yanımızda olman gerekir” mesajı verdiğini savunmuştuk. 

PUTİN’İN ARAPLARA MESAJI 

Rusya Cumhurbaşkanı Putin mesajı aldı ve zaman kaybetmeden Riyad’da düzenlenen 29. Arap Zirvesi’ne gönderdiği mesaj üzerinden yanıt verdi; “Suriye ve Irak’ta DEAŞ’ın yenilmesinden sonra bölgede siyasi çözüm ve yapılanma süreçlerine Arap Birliği ile yardımcı olabiliriz.” Bölgesel güvenliği sağlamak için Arap Birliği ile işbirliğine hazır olduklarını belirten Putin, “Bu zorluklar, uluslararası toplumun koordineli, kolektif çabalarını gerektirir” dedi. 

Riyad’da yapılan zirve toplantısında, ABD Başkanı Trump, Suriye Cumhurbaşkanı General Sissi ve Suudi Arabistan Kralı Salman’ın kristal küre çevresinde toplanarak verdikleri pozu hatırladınız mı? Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesinde Arap Dünyası’nın ABD ile işbirliği yapacağını ilan eden bu fotoğrafın verdiği mesaj çeşitli değerlendirmelere konu olmuştu. “Suriye konusunda Arap Birliği ile işbirliği yapabiliriz” diyen Putin’in, dolaylı yoldan, “Batılılarla da işbirliği yapabiliriz” mesajı veriyordu. Putin’in bu mesajına, Suriye krizinde yıllardır işbirliği yaptığı İran’ın ne yanıt vereceği merak ediliyor.

ORTADOĞU’DA WASHİNGTON’DA YENİ DENGELER OLUŞUYOR

Uzun bir süredir Çin’in İpek Yolu Projesi’ne destek veren İngiltere’nin ABD ile yeniden elele vermesi, Suriye krizi boyunca İran’la işbirliği yapan Rusya’nın, İran’ın bölgedeki nüfuzunu kırabilmek için İsrail’e destek verebileceklerini açıklayan Arap Birliği ile işbirliği yapabileceklerini açıklaması bölgedeki dengelerin ilginç bir şekilde değişmekte olduğunu gösteriyor. 

ABD, İngiltere ve Fransa’yı da yanına alarak gerçekleştirdiği füze saldırısıyla, Rusya ve İran’ın Suriye’de giderek artan etkinliğine karşı bir güç gösterisi sergilemiş oldu. Bugün Suriye’ye 105 füzeli bir saldırı düzenleyen Amerika’nın hangi Amerika olduğu ayrı bir yazı konusudur, fakat füzeli gösterinin arkasındaki aktörün Pentagon, yani ABD derin devleti, yani silah lobisi olduğunu tahmin etmek o kadar zor değil.

14 Nisan’daki füze saldırısı doğrudan Esat’ı hedeflemiyordu. Füze saldırısıyla dünya kamuoyuna verilen mesaj, “Trump’ın, ‘Suriye’den çekiliyoruz’ söylemine bakmayın siz, ABD’nin Ortadoğu’ya ilişkin hedeflerinden henüz vazgeçmedik” mesajıydı. Bölge ülkelerinin de, küresel aktörlerin de konumlarını bu masaj çerçevesinde belirlemeleri gerekiyor. 

ABD, 14 Nisan operasyonunda Rusya’nın Suriye’deki askeri tesislerinden ve üslerinden özellikle uzak durdu. Şimdi Batılı ortaklar, kuyruklarına mesajlar bağlayıp savurdukları füzelerin hangi cephede ne gibi sonuçlar ürettiğini irdeliyorlar. 

RUSYA-İRAN İLİŞKİLERİ

Suriye konusunda Rusya ile yanyana duran Türkiye’nin Esat’ın kimyasal tesislerini vuran Batılı koalisyonu alkışlaması çelişki gibi görünüyor, ama sürekli değişen konjonktür nedeniyle, bazı söylem ve davranışların amacının dışında algılandığı da oluyor. Suriye’de yıllardır İran’la işbirliği yapan Putin’in, İran’ın can düşmanı Arap Birliği Zirvesi’ne gönderdiği mesajda, Suriye konusunda Araplarla işbirliği yapabileceğini açıklaması da bir çelişki gibi görünse de, konjonktür gereği yapılan manevra olarak da değerlendirilebilir. 

Ortadoğu’da hava çok sisli, hiçkimse önünü göremediğinden çok yönlü söylem ve davranış sergilemek durumunda kalabiliyor. Rusya Batılı koalisyonun saldırısı karşısında ılımlı bir di kullanmaya özen gösterirken, İran da Putin’in Arap Zirvesi’ne gönderdiği mesajdan mesaja bir tepki göstermedi. 

TÜRKİYE AÇISINDAN BAKILDIĞINDA…

Türkiye açısından bakıldığında, “Güney Cephesinde Değişen Bir şey Yok.”  ABD liderliğindeki Batılı koalisyon, “Esat’ın kimyasal tesislerini” vurdu, ama Suriye krizi denildiğinde, bizim açımızdan önemli olan PYD/YPG sorunu çözüm bulmuş değil. Yani 14 Nisan saldırısı bizim Suriye’ye ilişkin politikamızı etkileyecek bir gelişme değil.. ABD Türkiye’yi güney sınırlarımız boyunca kuşatacak terör kuşağı konusunda ısrarlı olduğu sürece, Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerginlik sürecektir.

Türkiye’nin Rusya ve İran’ın şiddetle kınadıkları 14 Nisan saldırısına Türkiye’nin onay vermesini Fransa Cumhurbaşkanı macron, “Füzeler Türkiye ile Rusya’nın arası açtı” şeklinde değerlendirdi. Macron gönlünde yatan arzuarı dillendirmiş olabilir; saldırısı sonrasında gerçekleştirilen Erdoğan-Putin görüşmesinden Macron’unkine benzer bir sonuç çıkarmak mümkün değildir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’nin ABD ve ortakları tarafından vurulmasına, “Geç bile kalındı” şeklinde destek vermesi, kendi taraftarları tarafından da eleştirilmiş olsa bile, Türkiye’nin Rusya’dan uzaklaşıp ABD’ye yakınlaşması anlamına gelmez. Türkiye’nin ABD’yle sorunu, kırk yıllık müttefikinin terör örgütü PKK uzantısı YPG’yi ‘özgürlük savaşçıları’ konumuna yükselterek siyasallaştırması ve Suriye’nin kuzey bölgesinde kurmayı planladığı devlet yapılanmasının ordusu yapma konusundaki ısrarıdır. ABD’nin bu konudaki ısrarı sürdüğü sürece Türkiye-ABD ilişkilerindeki gerginliğin normalleşmesi  mümkün olmayacaktır. 

Türkiye’nin ulusal çıkarları ABD’nin bölgesel hedefleriyle çatıştığından, ABD ve ortaklarının Suriye’yi vurmalarını olumlu bulsa da, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını herşeyin üsünde tutan politikasından ödün vermesi düşünülemez. Türkiye ulusal çıkarları söz konusu olduğunda, 15 Temmuz savrulmasına rağmen, neleri göze alabileceğini Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla ortaya koymuştur. 

ABD’nin, Müslüman bir ülke olan Suriye’yi Miraç Kandili gecesi vurmasına İslam Alemi’nden, Riyad’da 29. Zirvesini gerçekleştiren Arap Birliği’nden güçlü bir tepki gelmemesi, ayrıntılı olarak incelenmesi gereken çok üzücü bir durumdur.  

Suriye krizi sürecinde Türkiye’nin yaşadığı 15 Temmuz deneyimi, Çin’den ve Rusya’dan füze sistemleri ve teknolojileri alma girişimleri, Türkiye’nin milli bir savunma sistemi geliştirmekte ne kadar kararlı olduğunun göstergesidir. Ülkemizi savunma konusunda, en yakın bildiğimiz dostlarımıza bile güvenmememiz gerektiğini yaşayarak bir kez daha öğrenmiş olduk. “Hazır ol cenge, eğer istersen sulh-u salah” söylemi bir kez daha haklı çıktı.

ASTAN RUHU KORUNABİLECEK Mİ?

Önümüzdeki en önemli sorulardan biride şudur: Suriye konusunda Rusya ve İran ile işbirliği içinde olan Türkiye, yakın bir gelecekte, Suriye’nin siyasi geleceğini belirlemek amacıyla Cenevre’de masaya oturulduğunda, Astana sürecini sürdürebilecek mi, Moskova ve İran’la ortak tavır sergileyebilecek midir?  Ortadoğu’da yalnız kalmamak açısından, gündemimizdeki en önemli soru budur. Emperyalist emellere karşısında birliğimizi, bütünlüğümü, ulusal çıkarlarımızı koruyabilmek için, bölge ülkeleri olarak dayanışma içinde olmamız gerekiyor. 

Suriye merkezli gelişmelerin yarınlarını kestirebilmek açısından, Washington’da, silah lobisi ile finansal lobi arasındaki egemenlik savaşlarını  yakından izlememiş gerekiyor. 

16.04.2018