Bütün sıkıntılar, sabırsızlıklar ve acelecilikler, mecradan taşmalar, mecra dışına düşmeler sabırsızlıktan; bir an önce sonuç almak isteyişten, istenen maksuda erişmek arzusundan neş'et edip ileri geliyor.
     Bu gidişle olmaz! Bu şekilde istenen maksuda / hedefe ulaşılmaz! Bir an evvel harekete geçmeli! Ne olacaksa olmalı! “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.” demeli! Silkinin! Bırakın bu pısırıklığı! Bugün değilse ne zaman harekete geçilecek?
     Gibi menfî / olumsuz tutum ve davranışlara yönelerek ve yönelterek; müspet harekete zıt bir hattı hareket tarzı / rotası sunuluyor ne kelime, hattâ icbar edilip zorlanıyor insanlar!
     Oysa duvar; aynı taşların üstüste konmasıyla yapılır. Yapılan hareket bir tekrardan başka bir şey değil. Bir bakıma hareketsizlik / yerinde saymadır!
     Ama sonuçta bir duvar yükselerek ortaya çıkar.
     Evet hep aynı hareketler yapılmak suretiyle, sonunda koskoca duvarlar yâni binalar yükselir. İstenen de zaten bu değil mi?
     Tıpkı nefes alış verişler gibi. Nitekim aynı şeyin durmadan tekrarı hayatta kalışı sağlıyor. Canlı oluşu devam ettiriyor. Varlığın sürüp gitmesini gerçekleştiriyor.
     Saniyelerden dakikalar, dakikalardan saatler, saatlerden günler, günlerden aylar, aylardan yıllar, yıllardan asırlar meydana geliyor.
     Bütün bunlar saniye tuğlalarının üstüste yığılmasından oluşmuş olmuyor mu?
     Tüm zaman kesitleri, aynı hareketin tekrarından / yanyana gelmesinden başka nedir?
     Evet, bunların hepsi, aynı şeylerin kesafet / yoğunluk kazanarak; birbirine eklenmesi sonucudur. Hepsinin temelinde saniyelerin tekrarı vardır.
     Çünkü  “Men sabere zafere.”  Yâni sabreden zafere / sonuca erişir. Netice alana kadar sabır yani gereken gayret ve tahammülü göstermek elzem ve zaruridir.
     Bu metod / usûl ve gidişle maksuda / gayeye ulaşılmaz deyip, Allahın işine karışınca işler sarpa sarıyor. Raydan çıkılıyor. Halbuki  “Kem âletle kemalât olmaz.” / “Bozuk âletle doğru ve düzgün iş yapılmaz.”  hükmüne zıt bir anlayışın peşinde koşuluyor.
     Kader zorlanıyor! Bilgiçlik taslanıyor! Aslında: “İnnehu kâne zalûmen cehûlâ.” / “Hiç şüphesiz insan çok zâlim, çok câhil ve bilgisizdir.” (33 / Ahzab / 72) ayetinin hükmüne giriliyor.
      Gidişata razı olmıyanlar; keskin sirke, küpüne zarar vermesi gibi, ancak kendilerine zarar veriyor. Tabii çevresi de bundan nasibini fazlasıyla alıyor.
     Oysa kul; yolda olmakla mükellef / yükümlü. Başarı ise ancak Allahtandır.
     Kaldı ki, neticeyi; tabii elinden geleni, en güzel şekilde yapmak şartiyle; müspet- menfî, iyi-fena, doğru-yanlış olsun; güzel karşılamak icap eder. Çünkü hangisinde hayır olduğu bilinmez. Zira hayır sandığımızda şer, şer sandığımızda hayır olabilir.
     “Vâkide / olanda hayır vardır.” hikmetli sözü; bu incelikleri kaale almak / düşünmek için söylenmiştir. Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin dediği gibi:

“Hakk şerleri hayr eyler
Zannetme ki gayr eyler,
Ârif ânı seyr eyler
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.

Bir işi murad etme
Olduysa inâd etme
Hakkdandır o reddetme
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.”