Geçen hafta İngiltere’de gerçekleştirilen “Avrupa Birliği’nden çıkalım mı, çıkmayalım mı?” referandumunun ardından, dolarda ve altında küçük tsunamiler yaşandı. 

Dolar 2,85 TL’den 2,95 TL’ye, gram altın 115 TL’den 125 TL’ye tırmandı.

Kenarda küçük birikimleri olanlar; birikimleri koruma telaşına girdi. “Acaba altın mı almalı? Dolar mı almalı?..” telaşı.

Ardından da “Tren kaçtı mı? Şimdi girsek nasıl olur?” telaşı. Halihazırda dolar ya da altında olanlarda da “Çok değerlendi, acaba daha çıkar mı? Yoksa düşer mi?” telaşı... 

Herkeste bir endişe, telaş… Kazanan da kazanmayan da mutlu değil… 

Sebebi basit. Küçük yatırımcılar paralarını uzun vadede altın ya da dolarda tutamıyor. Zaruri ihtiyaçları için kısa aralıklarla bozdurup, ihtiyaçları gidermek zorunda. 

Halbuki yatırım uzun vadeli yapılabilendir. Kısa vadede kazandıran yatırım olmaz. “Var” diyen de özünde kumar oynatır.

Elektrik, su faturası, okul taksidi vadesine kadar bile yatırım yapma ihtiyacı duymak; TL’ye güvenmemekten... Yok denen enflasyonun korkusundan...

Gram altın 2015 başında 80 TL iken bugün 125 TL ve %56 değer kazandı. Dolar 2015 başı 2,34 iken bugün 2,95 TL, %26 değer kazandı. Uzun vade yatırım yapabilenler güzel kazanmış.

Uzun vadeli yatırım yapabilecekler genelde konut, arsa, bina yatırımlarını tercih ediyor. Faiz, kur artışından nemalanmak yerine rant geliri elde etmeyi tercih ediyor. Çünkü rant geliri normal olamayacak kadar fazla oluyor.

Faizin haram kılınmasının sebebi tamda bu… 

Doların artmasının da, altının artmasının da gerçek sebebi para birimimizin değer kaybetmesi.

Yaptığımız üretimin kârlılığının az olması. Artı çalışanın riski, ürün hasar riski, nakliye riski, vergi riski vs. derken kazandığı paraya değmeyeceğini fark eden üretici üretmekten vazgeçip rant peşine düşüyor.

Maalesef “faiz haram” inancımız; kur farkı, faiz ve rant sarmalında. Üretim ve kapasite kullanım oranları ise çok düştü. 

Ar-Ge’ye, tesise, makineye para harcamak, teknoloji, moda, enerji vs. alanlarda diğer ülkeler ile rekabete girmek anlamsız. Rantta zahmetsizce kazanç var.

“Müslüman mahallesinde salyangoz satılır mı?” derdik. Evet satılıyor. Günümüzde çok kişi geçimini sadece faiz ve ranttan sağlıyor.

Koca Türkiye’de üretimin büyük kısmı İstanbul şehri ve çevresindeki şehirlerde. Bu durum var olan küçük kazancı daha da sağlıksız dağıtıyor. Göç etmekte sorun, köyde kalmakta sorun. İstanbul’a göç ise daha büyük sorun…

Sanayicilerimiz de çiftçilerimiz de küçüldü. Malını, toprağını satmak zorunda kalanlar oldu. Şu sıralar teknoloji, yazılım, e-ticaret alanında gençlerimizin projeleri oluyor. Bu alanda dünya ile mücadele etmek istiyorlar ama yeterli sermayeleri yok. Burada da melek yatırımcılar devreye giriyor.

Melek yatırımcı; yeni fikri ve projesi olana sermaye desteğinde bulunandır.

Genç atılımcılar yıllar süren akademik çalışmaların ardından proje geliştirmekte. Sermaye içinde melek yatırımcıya gidebilmekte. 

Genelde yaşanan ise şu; Proje melek yatırımcıya anlatılır. Bir saat içinde melek yatırımcıda projenin neden olmayacağını size geri anlatır. Kısa sürede işi çözmüştür. Nasihat bile verebilecek düzeydedir...

Bu iş için devlete bağlı teşvik kuruluşları da var. Ama uzun zamandır fonlar kısıtlı. 

ABD, Hindistan, Çin, Tayland gibi bir çok ülke ekonomisi teknoloji ile büyüdü. Bugün biz onlardan çok daha fazla teknoloji kullanıp, neredeyse hiç üretmiyoruz. Bu sebeple de çok fazla borçluyuz…

Çağın üretim gerçeklerine değil, faize yönleniyoruz, yönlendiriliyoruz. Çünkü güçlü ülkeler üretip kazanırsak, bize borç para veremez. Türk lirasının değerini düşüremez. Evlerimizi kazancımızla, daha ucuza alabiliriz. Alın terimizle kazanç sağlayınca, faiz umrumuzda olmaz. Bu da bize esareti dayatan, faiz ve rant ile beslenen güçlerin işine gelmez.

Müslüman’ın maddi zenginlikle işi olmaz. Lâkin günümüz koşullarında fakirlik sınırının altında kazanç ile ailesini geçindiremeyen, manevi acılar yaşayan insanlarımız çok fazla. Asgari ücretimiz bile fakirlik sınırının altında…

Fakirlik sınırında ve altında yaşayan insanlara; TV kanallarında zengin ağbiler “tevazunun güzellikleri”ni anlatıyor. Tevazu maddi durumu iyi iken fakir gibi yaşayabilen, hor görmeyendir. Bilgi seviyesi yüksek iken diğerlerini hor görmemektir. Onlarla güzel sohbet edebilmektir.

Tevazu; İnsanın kendi derecesinin alçağında olabilmesidir.

Fakat sözde bilgili ve çok zengin insanlar TV’de; fakirlik sınırının altında yaşamak zorunda kalmış insanlara tevazuyu, alçakta olmanın güzelliğini anlatıyor. Hiç fakirlik sınırının altında yaşamamış, onları anlarmış gibi yapan sözde bilgelerin, bizatihi nasihatlari alçaktır… Hatta alçağın da alçağı, en aşağılığıdır.