"Mektup yazdım karadan, dağlar kalksın aradan; çok gurbetlik çektim,. kavuştursun yaradan." Rahmetli dedemin bana defalarca söylediği bir söz ve hala aklımda kalmış. Bu söylemin nereden ve nasıl öğrendiğini anımsamıyorum! Bunun gibi birçok deyişi daha var. Bunlar anonim olsa gerek. Ha bak şimdi aklıma bir tane daha geldi. Bunu daha çok kahve içerken söylerdi. Kahveci ile bir laf cambazının karşılıklı düeti. Adam kahvesini içtikten sonra masaya 5 para bırakmış. Bu para aralarında şu tarz bir atışmaya dönmüş:

-Kahve Yemen'den gelir, yolları ırak. 5 para yetmez, 10 para bırak...

-Kahve Yemen'den gelir, yolları sapa. 5 para yetmezse dükkanı kapa...

Bizler geldiğimiz gezegende mektuplarla yaşardık. Yakınlarımızla iletişimde hep onu kullandık. Kağıda bir döşenirdik ki zannedersin roman yazıyoruz. Postacı yolu gözlenirdi. Daha sonraları gazetenin icadı ile mektup arkadaşlığı başladı ve akabinde platonik aşk, neredeyse çıka geldi. Bayramlarda tebrik kuyrukları başka bir alemdi. Kız-erkek birbirlerinin adreslerini ellerine geçirdi mi değme gitsin. Aileler geniş olduğundan eve mektup geldiğinde bir heyecan sarar herkesi. Mekteplinin biri ortaya geçer yeni alfabe okur gibi yüksek sesle okur, tüm aile efradı pür dikkat onu dinlerdi. İşin esas can alıcı noktası bundan sonra başlıyordu! Bugün ki sabahlara kadar süren meclis görüşmeleri halt etmiş! O gelen mektup sonrası konuşmalar ta 2-3 göbek gerisine kadar giderdi.

Mektup durup dururken nereden aklına geldi de, ha bire bir şeyler geveleyip duruyorsun diyecek olursanız; sabah yaşadığım bir minik durum beni buna teşvik etti. Bir havale için PTT'ye gitmiştim. Orada beklerken yazı yazılan yuvarlak bank ta yanıma iki kişi geldi. Biri genç diğeri de benden bir yaş büyük olan beyefendi aralarında tartışırken, ne oluyor diye baktım. Önlerinde biraz büyükçe bir zarf var. Gideceği yer ve gönderenin nereye yazacaklarını bilemiyorlar! Sol üst köşeye göndereni, ortaya-biraz sağa da gideceği yeri yazmalarını söyledim. Benim akranım olan ile biraz geçmişe gittik.

Bu eskiden yazılan mektupların birer tarihi belge oldukları da bilinmektedir. Ben de böyle 41 yıl öncesine ait bir mektup var. Hala arşivimde durmaktadır. Dedelerimizin kardeş olduğu kadim dostum bir amcaoğlu var. Osman Varol. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nda Beş Parmak Dağlarına paraşütle atlayanlardan biriydi kendisi. Kayseri de hava indirme tugayında komando olarak askerlik yapıyordu. Havadan aşağı doğru inmektesin, aşağıdan yukarıya doğru da mermi yağmakta ve yanında vurulanlar oluyor. Bir ara  Osman'ın şehit olduğu haberi duyuldu. Hepimiz perişan vaziyetteyiz. Hiç ummadığımız bir gün bana sanki yolda bulunmuş vaziyette bir mektup geldi. Sevinç gözyaşları arasında havalardayım! Adeta Osman yeniden doğmuş! Cephede, daha önce kullanılmış bir zarfı ters çevirip çam reçinesiyle yapıştırmış, mektubu onun içine koymuş. O mektubu kaç defa okuduğumu bilmiyorum! Bu yüzden mektupların çok değeri vardır benim için.

Şimdi sanal alemde bakıyorum. Bir tık ile bütün silsileyi kutlayabiliyorsun ama yinede uzaksın insanlardan! Halbuki zamanı uzun da olsa içtenlikle yazılan bu mektuplar sayesinde insanlar birbirine daha yakın idiler....