Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr.

MEHMET HACIHANEFİOĞLU

İle yapılan röportajın 2. ve son bölümünde, tedâvi yöntemlerini konuştuk.

 

 

Oğuz Çetinoğlu: Omurga problemlerinin hangisinde ne zaman doktora gitmeli?

Dr. Mehmet Hacıhanefioğlu: Eğer boyun veya sırt ağrısı veya bel ağrısı meselâ boyun ağrısı kollara (kollardan birine veya ikisine) vuruyorsa, bel ağrısı bacaklardan birine vuruyorsa mutlaka doktora gitme zamanı gelmiş demektir. Çünkü bu ağrılar artık orada bir fıtığın olduğunu düşündürür. Fıtığın tedavisi de bulunduğu safhanın saptanmasını gerektirir. Ona göre farklı yöntemler uygulanır. Birkaç gün boynunuz ağrıdı diye doktora gitmek mecburiyetinde değilsiniz. Birkaç gün sırtınız ağrıdığında da doktora girmek gerekmez. Bu ağrılar adaleden olabilir. Bir müddet sonra geçer. Bel ağrısında da durum aynıdır. Ama boyun ağrısı kola vuruyorsa, bel ağrısı kalçalardan birine veya bacaklardan birine vuruyorsa, mutlaka zaman kaybetmeden doktora görünmek gerekir.

Çetinoğlu: Her boyun veya sırt ağrısı veya bel ağrısı fıtık mıdır?

Hacıhanefioğlu: Değildir. Adale kaynaklı da olabilir. Doğrudan doğruya bağ dokusu kaynaklı da olabilir. Onun için birkaç gün sabredilmesini öneriyoruz. Birkaç gün mümkünse istirahat edilmesini öneriyoruz. Ayrıca bazı ateşli hastalıkların seyri sırasında, gribal enfeksiyonlar sırasında adalelerde de içerdeki sinirlerle hiçbir bağlantısı olmadan doğrudan adalerde kasılmalar olabilir. Onlar da insanı çok rahatsız edebilir. Adale ağrısıdır ama onlar ateş geçtikten sonra kaybolacak demektir.

Çetinoğlu: Boyun fıtığı hakkında bilgi lütfeder misiniz?

Hacıhanefioğlu: Önce fıtığı tarif edeyim. Fıtık, tıbta çok genel bir kavramdır. Çünkü omurga fıtıkları, boyun, sırt ve bel fıtığı olabileceği gibi karın ve kasık fıtığı da var. Kasık fıtığı apayrı bir olay, bel fıtığı apayarı bir olay. Fıtık demek içi vücudun özel bir hücre tabakasıyla -seroza dediğimiz özel bir hücre tabakasıyla- sarılı duvarı olan boşluğunun içindeki organların o boşluğun duvarının dışına doğru çıkmasına fıtık denir. Karın fıtığını söylüyorum. Karnın içindeki organlardan biri, karın ön duvarını meydana getiren en iç tabaka zarı önüne katarak dışa doğru çıkmaya çalışırsa bu kasık fıtığı olur.

Çetinoğlu: Dışa doğru çıkmayabiliyor da…

Hacıhanefioğlu: Çıkmayabilir tabii. Bel fıtığı ise disk dediğimiz omurlar arasındaki kıkırdağın içerisindeki sert kısmın, yâni diskin içindeki sert nüvenin, o diski meydana getiren yumuşak bağ dokusunu önüne katarak veya yırtarak arkadan geçen sinirin üstüne çıkması demektir. Dolayısıyla yerini terk eden ve orada olmaya hakkı olmayan bir dokudan bahsediyoruz. O doku diğer dokuyu eziyor, onun çalışmasına engel oluyor. Boyun fıtığında boyun kemikleri arasındaki boyun kıkırdaklarının yerlerinden arkadan geçen omurilik ve omurilikten çıkan sinirin üstüne doğru çıkmasını ve onu ezmesini ve onun elektrik sinyallerini iletmesine engel olmasını anlıyoruz. Bu ağrı bizim için ciddi yol göstericidir. Ağrıyı Allah bir uyarı mekanizması olarak koymuştur. Nasıl ki otomobilde benzin azaldığında göstergede kırmızı ışık yanıyorsa, ağrı da ‘ilgili bölgede bir şey yanlış gidiyor, tedbir al’ anlamınadır. Basit olarak ağrıyı geçirmek marifet değildir. Ağrının mekanizmasına yönelik çalışma yapmak lazımdır. Boyun fıtığında eğer kolunuza doğru ağrı vuruyorsa, fıtık ciddi durumdadır. Mutlaka bir doktora görünmek gerekir. Doktor istirahat verebilir, boyunluk verebilir, ilaç verebilir, fizik tedavi verebilir veya bunların hiçbiriyle düzelmeyecek derecede yerinden çıkmış bir kıkırdak parçası söz konusuysa ameliyat gerekebilir. Bugün bu şeylerin, omurgada fıtıkların -ister boyun fıtığı, ister sırt veya bel fıtığı olsun- ameliyat gerektiğinde ameliyatların sonucu çok yüz güldürücüdür. Yine kayda geçecek sabit bir yüzde söyleyeceğim. İnsanda meydana gelen çeşitli omurga fıtıklarının, boyun, sırt ve bel fıtıklarının en fazla % 5’inin ameliyata ihtiyacı vardır. Yani 100 tane boyun fıtığı hastasının 5 tanesinin ameliyata ihtiyacı vardır. Geri kalanı ameliyatsız, diğer yöntemlerle zaman içinde tedavi olabilir. Ama öbür ameliyat olması gerekeni de ameliyat etmezseniz hastanın sakat kalması ihtimali yüksektir. Onun o ayrımın çok ciddi bir şekilde yapılması lazımdır. İyi olabilecek kişiyi boşuna korkutup ‘Aaa felç olursun, şöyle olur böyle olur…’ dememek lazım. Eğer o diski yerinde tutmakla görevli bağlarda bağ tamamen yırtılmamışsa sadece itilmişse o zaman ameliyat dışı yöntemlerle de iyi olmaya adaydır. Algoloji dediğimiz bir bilim dalı var artık. Bu algoloji bilim dalı, anestezi uzmanları tarafından 1980’lerin ortalarından itibaren kurulmuştur.

Çetinoğlu: Algoloji ağrı tedavisi anlamına geliyor değil mi?

Hacıhanefioğlu: Evet, algo, eski Yunancada ağrı demek zaten. Ağrılar çok çeşitlidir. Tabiatıyla giderilmesi için de farklı yöntemler var. Kanser ağrılarından tutun da nevraljik ağrılara kadar her şeye müdahele ederler. Bu boyun ve bel fıtığında da algoloji bilim dalının artık beyin cerrahisi kadar, fizik tedavi kadar bir rolü var. Çünkü yerini tamamen terk etmemiş diskin, sinir dokusunda geri dönülmesi mümkün olmayan hasar başlatmamış olan fıtıklar algoloji yöntemleriyle de düzeltilebilir.

Çetinoğlu: Algoloji yöntemi nedir?

Hacıhanefioğlu: Algolog, basit röntgen aleti altında belden veya boyundan arkadan bu diskin içine kadar girerek içine bir miktar ozon gazı zerk ediyor veya kortizon veriyor. O kıkırdak maddenin büzülmesini sağlayabiliyor. Dolayısıyla hacmi küçülüp o sinirin üzerindeki baskı kalıcı olarak ortadan kalkabiliyor. Algologların kendi verdiği yüzdeye bakarsanız, uygun hastalarda -yâni ameliyat gerekmeyen hastalarda- bir daha ameliyata ihtiyaç olmayacak şekilde % 65’e kadar iyilik sağlanıyor. Ama bu işin sınırı incedir. Yâni hangisi algologa gidip, hangisinin ameliyata, hangisinin fizik tedaviye gideceğinin kararının çok hassas verilmesi esastır ve bu kararı her üç doktor da verebilir ama bu kararı beyin cerrahının vermesi daha doğrudur. Beyin cerrahlarının bir kısmı hep radikal tedaviye daha yakındır. Yâni bunu ameliyat edelim kurtul gitsin; bir kısmı ise, mümkün olduğu kadar orijaniliteyi bozmamaya kararlıdır. Bizim yaşımızdakiler öyledir. Mümkün olduğu kadar ameliyatsız iyi olma şansı tanımak istiyoruz. Ama fizik tedavicilerin yaptığı bir küçük stratejik hata var. -büyük demiyorum- Önce fizik tedavi deneyelim fayda görmezse diğerlerine gidelim. Diyorlar. Hayır. Fizik tedaviden fayda görecek veya görmeyecek problem, zaten görüntüleme yöntemiyle bu çağda ortaya konuluyor. Hastanın MR denilen görüntülemesine bakınca bağ yırtıksa fizik tedavinin bir faydası olmayacak demektir. Bağ sağlamsa olur. Yani bu ayrımı yapabiliyoruz. Biz MR ve hatta tomografi döneminden önce yetişen neslin beyin cerrahıyız. Bizim dönemimizin başında sadece tomografi makinesi vardı. O da sadece Adana’da veya Ankara’da idi. Biz İstanbul’dayız. Düşünün biz Cerrahpaşa’dan Adana’ya MR için hasta yollardık. Bahsettiğim 1978 yıllarıydı. Daha sonra 1980’li yılların başında MR çıktığında da MR’la bakardık ama biz o 1970’li yılların sonunda ne tomografi, ne MR olmaksızın sırf muayene ile bu hasta ameliyatlık, bu fizik tedavilik, bu hasta istirahatlik diye karar verebilirdik. Şimdikiler ise sırf tetkiklere bakarak tedavi etmek istiyorlar. O da tıbbın bir ayıbı tabii.

Çetinoğlu: İlerlememiş omurga hastalıkları için neler yapıyorsunuz?

Hacıhanefioğlu: Kronik ağrılar illa omurgada omurilikten çıkan sinirlerin bu diskler arasına sıkışmasından veya kemikteki kireçlenmeler sonucunda sıkıştırılmasından da kaynaklanmıyor. Bazen adalenin içine -ve çoğunlukla oluyor- sırt adalelerinin içine ufak kireç çökme odakları oluşuyor.

Çetinoğlu: Hangi durumlarda oluşuyor?

Hacıhanefioğlu: Daha ziyade hassas yaratılışlı kişilerde, yeterli egzersiz yapmazlarsa, adalelerini yeterli kullanmazlarsa, büro işinde çalışıyorlarsa, stressli bir banka müdürüyse -kadın-erkek fark etmez- kireç çökme odakları oluşabilir. Buna fibromiyalji sendromu deniyor. Fibromiyalji sendromu aslında sadece bir kemik, iskelet ağrısı hastalığı değildir. Aynı zamanda sinir sisteminin de aşırı duyarlılık hastalık hastalığıdır. Gamsız adamda fibromiyalji olmaz, köylüde fibromilyalji olmaz. Dolayısıyla şehirli ve profesyonel hastalığıdır veya çalışmayan ev hanımlarının hastalığıdır.

Çetinoğlu: Bu hastalıktan kurtulmanın çaresi nedir?

Hacıhanefioğlu: Fibromiyaljiden kurtulmanın bilinen tek yolu var: Üçlü tedavidir. Fizik tedaviyle başlanır aynı anda ilaç tedavisine başlanır. Daha sonra da hastaya egzersiz öğretilir. Bu egzersizleri yapar. O zamana fibromiyalji sendromuyla baş etmek mümkündür. Ama antidepresan verilecek, başlangıçta fizik tedavinin yararlı olabilmesi için adaleyi gevşetici ve adaledeki hassasiyeti kaldırabilecek ilaçlar verilecek ve her gün 20 dakika kendi kendine yapacağı egzersiz verilecektir. İnsanlara hayatı zehir eden, bel ve boyun fıtığından ziyade, fibromiyalji sendromudur.

Çetinoğlu: Fibromiyaljinin halk arasındaki adı nedir?

Hacıhanefioğlu:Kulunç’ deniliyor. Bu konuyu işi çok iyi bilen bir fizik tedavi hocasıyla konuşmanızı tavsiye ederim. Apayrı bir başlıktır ve halka çok yararlı olur.

Çetinoğlu: Teşekkür ederim. Mutlaka bir fizik tedâvi uzmanı ile konuşacağım. Omurga fıtığı konusunu bitirmiş miydik?

Hacıhanefioğlu: Omurga ile ilgili en çok boyun ve bel fıtığı olur. Sırt fıtığı daha az olur. Çünkü omurganın sırt bölümündeki omurlar daha az hareketlidir göğsü koruyabilmek, göğüs içindeki organları koruyabilmek için önde kaburgalar arkada da omurga vardır. Sırt omurları daha az hareketlidir. Hâlbuki boyun çok hareketlidir, bel çok hareketlidir. Onun için boyun ve beldeki disklerin yıpranması daha fazladır. Onların fıtıklaşması daha kolaydır. Dediğim gibi başlangıç safhasında istirahat ve sonra onların ödemini giderecek ağızdan alınacak ilaçlar büyük ölçüde yeterli olur. Özetliyorum; boyun fıtıkları başladıktan sonra özel bir nevi ortepedik boyun yastıkları var. İsmini söylemeyeceğim reklama girmesin diye ama idealdir. Böyle özel profili olan yastıktır çok rahat ettirir. Bel fıtığı hastalarında yarı ortepedik yataklarda -ki Türkiye’de çok harika yatak firması var. En az 10 tane fabrika var. Omurga problemleri olanların yarı ortepedik yataklarda yatmaları kendileri için iyidir ama bir kişinin bir ağır kaldırdıktan sonra veya bir ağır mobilyayı ittikten sonra belinde başlayan ağrı bacağına doğru iniyorsa, doktora gidip o fıtığın derecesinin tayin ettirmesi ve uygun tedavi olmasında fayda var.

Çetinoğlu: Ağır kaldırmanın da bir yöntemi var. O yöntem uygulanırsa, bir probleme yol açmıyor.

Hacıhanefioğlu: Çok haklısınız. Ama ‘ağır kaldırmanın yöntemi’ derken haltercilere çanak tutmayın.

Çetinoğlu: Kesinlikle hayır. Günlük hayattaki mecburiyetlerden söz ediyorum.

Fakat dikkatimi çekti. Uzuneşek oyununa, boks sporuna karşı olduğunuz gibi, halter hakkında da olumsuz düşündüğünüzü hissettim. Yanılıyor muyum?

Hacıhanefioğlu: Halter insan doğasına aykırıdır. Spor demeye bile dilim varmıyor. O ağırlığı onlara bakarsan usülüne göre kaldırıyorlar hiçbir şey olmuyor. Onlar öyle zannediyor. Elli yaşından sonra beli sağlam kalmış bir halterci yoktur. Yâni ilk 20-30’lu yaşlarına kadar halter kaldırıp da sonra beli sağlam kalan halterci olmaz. Mutlaka o disklerde mutlaka kemiklerde bozulmalar oluyor. Onların acısı sonradan çıkıyor. Haltercilerde içinden omuriliğin geçtiği kanalın daralması oluyor. Kireçlenme oluyor. Daralma ve kireçlenme haltercilerin başlarına büyük bela oluyor.

Çetinoğlu: Halter sporunu bıraktıktan sonra egzersizler yapmak suretiyle karşılaşabilecekleri problemleri en aza indirmeleri de mümkün olabilir mi?

Hacıhanefioğlu: Olabilir ama ben insanlara 3 şeyi spor olarak yapmamaları gerektiğini söylemek istiyorum. Birincisi boks, ikincisi ve çok önemlisi halter, üçüncüsü de kürek çekmek. Kürek çekmek de insan omurgasını hasar görme sınırına kadar zorlayıcı bir şeydir.

Çetinoğlu: Yarış veya spor için değil de zevk için kürek çekmek

Hacıhanefioğlu: Daha tehlikeli. Söyleyeceğim. Kürek çekmek de bir incelik vardır. Küçük yaşlarda kürek çekmeye başlarsanız omurganız daha bir güçleniyor, omurgayı stabilize edici adaleler daha bir güçleniyor ve ani yüklenmeleri yapmamanız gerektiği size öğretildiği için günün birinde birden yüklenip de pat diye fıtık olmuyorsunuz. Hâlbuki 18 yaşına kadar hiç kürek çekmemiş birisi o gün hava güzel, güneşli sandala binip kürek çekmeye başlarsa, %15-20 ihtimalle başına bir fıtık olayı çıkıyor. Dolayısıyla profesyonel kürek sporunun yasaklanmasına taraftar değilim çünkü öğretilerek yapılan bir şey. Ama ben profesyonel boksun, profesyonel halterin kesinlikle yapılmaması gerektiğine inanıyorum. İnsan vücuduna eziyet çektirmektir bu yâni.

Çetinoğlu: İlgi çekici açıklamalar geldi. Bunlar hesapta yoktu. Teşekkür ederim. Yük kaldırma konusuna döneceğim. Haltere değil tabii ki… Bir valiz veyahut bir kitap kolisi gibi normal insanın zaman zaman mecbur kaldığında kaldıracağı ağırca eşyalar için kaldırma yöntemi olmalı diyorum. Belden eğilerek değil de dizlerden çökerek kaldırmak… gibi…  

Hacıhanefioğlu: Söyledikleriniz doğru fakat pratik değil. İnsan omurgası hep dört tarafından bağlarla stabilize edildiği ve sırf arkada küçük eklemlerle birbirine stabilize edildiği için ortadan mil geçmediği için sağlam bir yapıya sâhip değildir. Bu yapı çok naziktir. Dolaysıyla insan ağırlık merkezinin insan ayakta durduğunda iki ayak bileği arasında olması doğrudur. Ağırlık merkezininiz öne ya da bir yere kayarsa omurganızda hasar ortaya çıkma ihtimali çoktur. Dolayısıyla otomobilin bagajına eğilip de oradan 20 kg bir sandığı kaldırırsanız göbeğiniz buna alışık değilse tutulup kalırsınız. Otomobilin bagajından 20 kg sandığı kaldırmanın 2 tane medenî usulü var: Bir; onu ikiye bölersin, iki tane 10 kg’luk poşet hâlinde alıp çıkarırsınız. İkincisi onu mümkün olduğu kadar bagajda kendinize doğru çekersiniz. Siz de arabaya yaklaşabildiğiniz kadar yaklaşıp onu omurganıza en yakın vaziyette kaldırır ve göğsünüze çekersiniz. İleride tutmazsınız. Yani bir ağırlığı ileride tutup kaldırmak kadar omurgaya aşırı yük indiren bir şey yoktur. İlla bir ağırlığı bir mesafe taşıyacaksanız iki elinizde simetrik olarak, bölerek taşımak doğrudur. Önde taşımak doğru değildir veya hamallara taşıtırsınız. Hamallık bir meslektir. Yükün altına nasıl girileceği mesleğin eskileri tarafından öğretilir. Sırtının neresine ve nasıl alacağı, nasıl indireceği, nasıl bindireceği ve omurganın en sağlam yerine nasıl konulacağı öğretilir. Omurganın en sağlam yerini onlar bilirler, yükün ağırlığı oraya gelecek şekilde yükü sırtlarlar.

Çetinoğlu: Zaten hamalların sırtlıkları da özel yapımdır. Tâbir yerinde ise, ortopediktir.

Hacıhanefioğlu: Evet! Özel yapım. Sırtına aldığı yükü, bütün omurgaya yayacak şekildedir. Belli bir noktaya isâbet edecek şekilde değildir. Fakat siz otomobilin bagajına oradaki bir mandalin sandığını almak için eğildiğinizde belinizin çok belli bir yerine L3 ile L4, L4 ile L5 eklemlerine inanılmaz yük biniyor. Oradaki disk arkaya doğru zorlanıyor ve arkadaki bağcık yırtılıyor.

Çetinoğlu: Boyun kireçlenmesi, çok sık rastlanan bir olay…

 Hacıhanefioğlu: Çok sık rastlanan bir olay. Kireçlenme 40’lı yaşlardan sonra gittikçe artan 60’lı yaşlardan sonra sık görülen bir rahatsızlık.

Çetinoğlu: Evvela kireçlenmeyi önlemenin yolarını konuşalım mı?

Hacıhanefioğlu: Kireçlenme yanlış kullanılan bölgelerde oluşur ve çok olur. Bir insan omurgasının yanlış kullandığı bölgelerinde kireçlenme çok olur. Kireçlenme aslında bazen sistemik bir hastalıktır. Birçok organın sisteminde belli organların belli yerlerinde metabolik olarak birikecekse birikir ama o aslında azınlıktadır. Çoğunlukta olan omurganın yanlış kullanılması sonucunda belli bölgelerinde kireçlenme artar. Bel ve boyun kireçlenmeleri bunun için çoktur. Omurga gençlik çağlarında boynunu çok kötü kullanan insanlarda veya beline ağırlık taşıyıp gereksiz hareketler yapıp kötü kullananlarda o çok hareketli ve kötü kullanılmış bölgelerde oluşur. Oralarda kireç birikir. Kalsiyum depositleri birikir. Onlarda ne yapar? Aynen bir zımparanın yaptığı görevi görüp etraftaki dokuları rahatsız eder, taciz ederler.

Çetinoğlu: Belin kötü kullanılması tamam da boynun kötü kullanılması nasıl örneklenebilir?

Hacıhanefioğlu: Çok basit bir örnek: Serviste yılar yılı gidip gelenler. Bundan daha kötü boyun kullanması olamaz.

Çetinoğlu: Futbolcuların topa kafa ile vurması… Kafa pası diyorlar

Hacıhanefioğlu: O çok yanlış. Bu futbol oyununu zevkli bir hâle sokuyor ama yanlış. İlgi çekici bir bilgi daha: Takım sporlarının hepsi kireçlenmeye sebep olur. Darbeli matkap gibidir çünkü. Basketbol, valeybol, futbol bunların hepsinde zıplama vardır ve zıplamanın temposunu siz ayarlayamazsınız oyunun gidişi ayarlar. Hâlbuki tenis gibi kişisel sporlarda atılan topa gitmezsiniz. En fazla puan kaybedersiniz. ‘Ben deli miyim gideyim o topa da kendimi harcayayım…’ Dersiniz Hâlbuki futbolda öyle bir şansınız yoktur. Basketbolda da yoktur. Yani takım sporları kireçlenmeyi tetikler ama bu demek değildir ki bırakalım. Bırakmayalım fakat bilinçli olalım.

Çetinoğlu: Bunlar yapılmasa da boyun kireçlenmesi oluyor. Niçin oluyor

Hacıhanefioğlu: Haklısınız. Çok oluyor. Yüksek yastıkta yatmak da boyun statiğini zaman içerisinde bozar. Yâni alçak yastıkta yatmak daha az zararlıdır. Yüksek yastıkta yatmak daha zararlıdır. Sonuç bu. Boyun statiğini uzun yıllar içinde bozuyor. Boyun statiğinde yanlış noktalara güç isabet ettiğinde vücut oraları korumak için oralarda, hassas noktalarda gereksiz kireç biriktiriyor. Sonra bunlar ağrı, sızı, rahatsızlık olarak geri dönüyor.

Çetinoğlu: Peki, egzersiz yapmak problemleri önemli bir ölçüde azaltıyor mu?

Hacıhanefioğlu: Çok güzel bir soru. Küçük yaşta yâni 20’li yaşlardan itibaren muntazam beden egzersizleri yapmak ileride oluşabilecek tüm omurga ve iskelet sistemi problemleri için bir önlemdir. İp atlamak tekrar uyarıyorum koruyucu egzersizden asla değildir. İp atlamak darbeli matkap gibi omurgayı perişan eder.

Çetinoğlu: Bir yasak daha geldi. İp atlamak... Yasakları vurgulayalım ki, okuyucunun hatırında kalsın.  Konumuza dönersek efendim, Egzersizler; başı sağa sola çevirme, öne arkaya eğmek, daireler çizmek şeklinde yapmak yeterli mi?

Hacıhanefioğlu: Koruyucu egzersizler çok kolay, çoğu kendi kendine yapabilir. Fakat tedavi edecek egzersizler için hekime gidip onun vereceği egzersizleri uygulamak gerekir.  İster koruyucu, ister tedâvi edici olsun, bütün egzersizler oturduğumuz yerde olmalı. Asla ayakta değil çünkü günün birinde aniden başınız dönüp küt diye düşer bir yerinizi kırabilirsiniz. Oturduğunuz yerde çeneyi öne eğip yavaşça başı yatırabildiğiniz kadar yatırıp tekrar aynı noktaya getirip ama çok yavaş bir şekilde. Sonra da tekrar aynı noktaya… Hiçbir zaman daireyi tamamlamayacaksınız, gidip geri geleceksiniz. Yoksa başınız döner ve iç kulağı gereksiz uyarırsınız.  

Çetinoğlu: Bir müddet sonra alışıyor zaten insan

Hacıhanefioğlu: Evet, günde iki defa, oturduğumuz yerde sabah-akşam 10’ar tur yapmak, boynu çok koruyan bir egzersizdir. İkincisi bel için çok pratik bir egzersiz olarak sabah-akşam aç karnına, sabah yataktan kalktıktan sonra kahvaltı öncesi, akşam da yemekten önce, yatağa değil, halıya sırt üstü yatıp, eller yanda ayakları havaya kaldırıp havada hayali bir bisikletin pedalını çeviriyor gibi hareket etmek yeterli. Eller yanda. Muhteşem kombine bir hareket. Başka hiçbir şey yapmasanız bu hareket beli kurtarır. Omurgayı stabilize eden adale ve bağları güçlendirir.

Çetinoğlu: Evet, güzel. Bunlar faydalı olacak bilgiler. Peki, bu bölüm böylece bitmiş oldu. Diğer bölümler için tekrar bir araya geleceğiz. Çok teşekkür ediyorum.


Op. Dr. MEHMET HACIHANEFİOĞLU:
Gazianteplidir. Orta öğrenimini Kadıköy Maarif Koleji’nde, yüksek öğrenimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamladı.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde Beyin Cerrahisi Kliniği’nde uzmanlık eğitimi görüp, 1983 yılında ‘Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı’ oldu. Uzmanlık mecburî hizmetini Şişli Etfal Hastânesi’nde yaptı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü’nde Nörobiyoloji Bölümü’nü kurmakla görevlendirildi. Bu sırada İstanbul Amerikan Hastânesi’nde beyin cerrahı olarak çalışmaya başladı. (1985-1996).
1996 – 2002 yılları arasında Florance Nightingle Hastânesi’nde çalıştı. 2002 yılından bu yana, Kozyatağı Acıbadem Hastânesi’nde beyin cerrahı olarak çalışmaktadır.
Evli, 2 çocukludur.
Türk, Avrupa, ABD ve dünya beyin cerrahisi dernekleri üyesidir.  


BANT ÇÖZÜMÜ
KORKUT ÖZELSÜ
[email protected] / www.duzeltici.com
0535-596 02 33