Dün yerel bir gazetemizde Prof. Dr. Mehmet Altan’ın, söz konusu gazetenin muhabiri ile yapmış olduğu röportajı büyük bir merak ve ilgi ile okudum. İlgimin nedeni, Van 100. Yıl Üniversitesinin kurucu rektörü olan rahmetlik ba-bam Prof. Dr. Hakkı Atun’un bir Çetin Altan fanatiği olmasından kaynaklanmıştı. 
Babam, Türkiye’nin önde gelen yazarlarından biri olan Çetin Altan’ın he-men hemen tüm yazılarını okumuş- tu. Günlük gazeteleri alınca ilk işi Çetin Altan’ın ve diğer kıymetli yazarların köşe yazılarını okumak olurdu. Köşe yazılarını okuması bittikten sonra da ön sayfaya geçer, neler olup bittiğine bakardı.
   Bu nedenle de Sayın Mehmet Altan’ın röportajını söz konusu yerel gazetemizin ön sayfasında görünce, ka- çırılmaması gereken bir fırsat diyerek soluk almadan okudum ve büyük bir düş kırıklığına uğradım. Kıbrıs’ın gerçeklerini iyi bilmeyen kişilerin, Kıbrıs konusunda genelin dışına çıkıp konuştukları vakit maalesef sonucu düş kırıklığından, güven kaybına, karizmanın çizilmesinden, inanılırlığın yitirilmesine kadar uzanıyor.   
Sayın Mehmet Altan, röportajında özetle 1974 öncesinde Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Rumlarla mesut ve mutlu bir şekilde yaşadıklarını, kültür birliktelikleri olduğunu, birlikte sosyal faaliyetlerde bulunduklarını ve Kıbrıslı Türk- lerin zenginlik ve refah içinde yaşamlarını sürdürdüklerini “o dönemde her iki toplumun Rumca ve İngilizceyi çok gü-zel konuştuğu, kendilerine ait bir kültürel paylaşımlarının olduğu, dolayısıyla adadaki yaşam standartlarının bugünden daha iyi olduğu” sözleri ile dile getirmiş.
Bence birileri Sayın Mehmet Altan’ı hayali bir geçmişi anlatarak yanıltmış.
Kıbrıslı Türklerin 1963-1974 yılları arasında, toplamı Kıbrıs adasının yüzölçümünün yüzde 3’ünü bile geçmeyen büyüklükte, bölük pörçük, bir biri ile bağıntısı olmayan küçücük alanların içinde silah zoru ile yaşamaya zorlandıkları kendisine anlatılmamış herhalde.
Bu gettolardan her ne sebeple olur-sa olsun, tarlasına veya da işine gitmek için dışarı çıkanın acımasızca öl- dürülüp kuyulara atıldığı kendisine hiç söylenmemiş anlaşılan. 
1963-1967 yılları arasında Kıbrıslı Türklerden devlet dairelerinde çalışanların veya da mücahit olanların, Cumhurbaşkanından kapıcısına kadar her- kesin eşit bir şekilde, Türkiye’den gönderilen 30’ar Kıbrıs Lirası maaş alabildiklerini ve zar zor hayatta kalmayı ba- şarabildiklerini, 1967 yılından sonra da maaşların kademeli olarak 60 Kıbrıs lirasına çıkarıldığını anlatmamışlar kendisine.
Bırakın Rumlarla ortak yaşamı, 103 tane köyden Kıbrıslı Türklerin kovulduklarını ve 34 bin Kıbrıslı Türk’ün arkalarında evlerini, bağlarını, bahçele- rini, tarlalarını, hayvanlarını, zahirelerini ve en önemlisi de hatıraları ile mezarlıklarını bırakarak 1963 yılının so- ğuk kış günlerinde göçe zorlandığını söylemediler herhalde Sayın Mehmet Altan’a.
1955’leri, 57’lileri, 63’leri, 64’leri, 67’leri ve 1974 Barış Harekatını yaşayan jenerasyonun içinden kaç kişinin Sayın Mehmet Altan’ın dediği gibi Rumcayı iyi bir şekilde konuştuğunu, okuyabildiğini ve yazmayı bildiğini çok merak ediyorum doğrusu. Rum okullarında okuyan veya jimnasyoya (Rum Lisesine) gitmiş olan hiçbir arkadaşım yok benim. Benden önceki jenerasyonda da bu sayının yok denecek kadar az olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim…
(Devam edecek…)