Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın Birleşmiş Milletler 73. Genel Kurul görüşmeleri için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile New York'ta bulunduğu sırada, Yeni Ekonomi Programı (YEP) ile ilgili bilgi verirken söylediği, “Yeni program bünyesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi için uluslararası yönetim şirketi McKinsey ile çalışmaya karar verdik. 16 bakanlıktan temsilcilerin bulunduğu bu ofis, tüm hedeflerimizi ve sonuçlarımızı her çeyrekte kontrol edecek” şeklindeki sözleri genel olarak 'Türkiye'nin Amerika’ya teslim olduğu' şeklinde yorumlandı.
Eleştirilerin giderek yaygınlaşması üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı, McKinsey ile ilgili olarak "Danışmanlığın hiçbir icra fonksiyonu ya da yetkisi olmayacaktır. Çalışma alanı tek taraflı ve dünyadaki en başarılı modellerin Türkiye’ye kazandırılması ile sınırlı olacaktır" açıklaması yapmak durumunda kaldı.
Türkiye'nin "IMF programlarından kurtulması"  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yıllardır en önemli övünç kaynağıdır. 'Borç alan emir' alır, bir başka deyişle de 'Borç veren emir verir' felsefesinin geçerliliğine inanan Türk Milleti IMF prangalarının sökülmesinden duyduğu memnuniyetin akabinde, Amerikan şirketi MCKinsey isminin telaffuzundan hiç de hoşnut olmadı.
2003 yılında ‘‘Türkiye'de Verimlilik ve Büyüme Atılımının Gerçekleştirilmesi’’ adlı bir rapor hazırlayan şirket, Türkiye'nin ağır borç yükü altında olduğu ve istikrarı yakalayamayan bir ülke durumunda bulunduğu tespitinde bulunmuş. Rekabetçi ortamın artırılması, özelleştirmenin de tekelleşmenin önüne geçeceği, verimliliği artıracağı öngörüsü de McKinsey’e ait.
Bu tespitleri göz önüne alarak geriye dönüp baktığımızda McKnsey'in Türkiye'deki izlerini de görmek mümkün.
**
YABANCIDAN ŞÜPHELERİN SEBEPLERİ BÜYÜK

Yakın tarihimizde, McKinsey isminin kamuoyunda doğurduğu rahatsızlığa perçinleyen ciddi olaylar da yok değil.
Alman ordusunun Osmanlı kuvvetlerine eğitim ve lojistik hizmeti vermek üzere oluşturduğu komisyona başkan atanarak 1913 yılında I.Kolordu Komutanlığı'na getirilen Otto Liman Von Sanders, 1855'te o dönem adı "Prusya" olan Alman devletinin Pomerania bölgesinde Yahudi bir asilzade ailenin evladı olarak dünyaya gelmişti.
Cephelerdeki kararlarını tek tek irdeleyecek değiliz. Sadece Mustafa Kemal'in 3 Mayıs 1915 tarihinde, yani muharebenin sekizinci gününde Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya gönderdiği mektubun şu bölümüne dikkat edelim:
“Evvelce size bu bölgenin bütün bölgelerle olan farkının önemini arz etmiştim. Eceabat bölgesi kuvvetlerine komuta ettiğim zaman aldığım tertibat ile düşmanın karaya çıkmasına imkân verilmeyebilirdi. Von Sanders Paşa sahilde çıkarma noktalarını tamamen açık bırakacak tertibat almış ve bugün düşmanın karaya asker çıkarmasını kolaylaştırmıştır.
Vatanımızın savunmasında kalp ve vicdanları bizim kadar çarpmayacağına şüphe olmayan başta Von Sanders olmak üzere bütün Almanların fikirlerinin üstünlüğüne itimat etmemenizi kesin şekilde istirham ederim. Bizzat buraya teşrif edip, genel durumumuzun gereklerine göre, bizzat sevk ve idare etmeniz münasip olur.”
Bu tespit Çanakkale Muharebelerini Almanların kendi çıkarlarına göre, -hatta ihanet boyutunda-  yönlendirdiği ve yönettiği gerçeğini ortaya koyuyordu.
**
TÜRK CEPHESİNDE YAHUDİ KOMUTAN
İNGLİZ CEPHESİNDE YAHUDİ BİRLİK

John Henry Patterson adlı Yahudi'nin Çanakkale harbine katılabilmek için İngilizlerle nasıl anlaştıklarını, Yahudileri Türklere karşı savaştırdıklarını, Siyon Katır Birliği’nin neler yaptığını anlatan hatıratını 10 Nisan 2012'de  “Siyonistlerin Çanakkale Emelleri" başlıklı yazımızda anlatmıştık.
Düşünün; Çanakkale'nin savunma cephesinde Alman Yahudi General Liman von Sanders, İngiltere organizasyonu saldırı cephesinde de John Henry Patterson adlı Yahudi'nin yönettiği Siyon Birliği var!
Patterson 1916 yılında yazdığı hatıratının bir yerinde bakın ne diyor:
“Çanakkale’deki berbat kayıplarımızın ve feci yenilgimizin tamamen sonuçsuz kaldığı zannedilmesin. Oradaki varlığımızla, azametli bir Türk ordusunu alıkoyup neredeyse yok ettik ve bunu yaparak Rus müttefikimize paha biçilmez bir destek sunmuş olduk. Eğer Gelibolu’da tuttuğumuz Türk ordusunun, Enver Paşa’nın Kafkaslardaki büyük hamlesine katılması mümkün olsaydı, Türklerin bu bölgelerde Rusları ezeceğine ve müttefikimiz için her şeyi kapkara kılacağına hiç şüphe yoktu” diyordu!
Patterson’un bu sözlerini, Mustafa Kemal’in mektubuyla birlikte okuyunca daha iyi anlaşılacaktır.
**
ECEVİT’İ BİN PİŞMAN EDEN DERVİŞ

Kemal Derviş İstanbul'da doğmuş, İngiltere'de Londra ekonomi Okulunu bitirmiş, Amerika'da doktora eğitimi almış, 1973-1976 yılları arasında da Bülent Ecevit'e danışmanlık hizmetinde bulunmuş gizemli bir isimdi.  1978'de de Dünya Bankası'na giren Derviş 3 Mart 2001'de tavsiye üzerine ekonomiden sorumlu devlet bakanlığına getirildi. Adı ve soyadıyla da bu ülkenin milli ve manevi hissiyatına hitap ediyordu. Fakat kararlarına da uygulamalarına Başbakan Ecevit'in de hükümet üyelerinin de aklı ermedi! Yıllar sonra verdikleri bir röportajda Ecevit'ler Derviş'i adeta yerden yere vuruyor, "Sanki bir görevi yapmak üzere bize gönderilmişti" diyorlardı.
Gazeteci Mehmet Çetingüleç'in, Bülent Ecevit'ten dinlediği anılarını topladığı "12 Yıl Saklı Tutulan Veda Sohbetleri" adlı kitapta Kemal Derviş ile ilgili can alıcı tespitler var:
"Seçim hezimetinden sonra Ecevitlerin evinde ailece oturduğumuz bir yemekte geçmişin muhasebesi yapılıyordu. Söz Kemal Derviş’ten açıldı.
Bülent Ecevit: En büyük pişmanlıklarımdan birisidir. O şeytani hesaplar içerisindeydi, diyor.
Bu ülke üzerine şeytani hesapları olan o kadar çok insan var ki; adına, soyadına, suretine bakmakla ayırt edilemezler.
**
SURİYELİLER Mİ BELEŞÇİ, BİZ Mİ YALANCIYIZ!

Sosyal platformlar bilgi akışını hızlandırmanın yanında, kamuoyunu yanıltma, yönlendirme hususlarında da son derece etkili oluyor. İnsanların ortaya atılan bir iddianın peşine takılması hiç te zor olmuyor. Bu sebeple “medya ismini” bu platformlar için uygun bulmadığımızı belirtelim.
Geçen hafta Kemal El Ali adına düzenlenmiş bir KOSKİ Su Faturası sosyal platforma son derece ilgi gördü. Adres, sayaç okunma gibi bilgilerin bulunduğu faturada ücret yazılı olmaması suyu pahalı fiyata tükettiğine inanan insanlar üzerinde etkili oldu. Üşenmedik, faturayı KOSKİ’deki arkadaşlara ileterek, izahta bulunmalarını talep ettik. Faturayı tetkik eden arkadaşımız, “Sayaç okunmuş, fakat 10 liranın altında olan olana ödeme çıkmaz, bir sonraki ay devreder” dedi.
Bir kısım Suriyeli’nin bayram vesilesiyle ülkelerine gittiğini de göz önüne aldığımızda Kemal El Ali’ye sıfır ücretli bir okuma makbuzunun bırakılması normal görülebilir.
Dezenformasyon çalışmalarına karşılık belediyeler ve Kızılay gibi kurumlar başta olmak üzere sosyal platformlarda aktif olmalı ve bilgi kirliliğinin önüne geçilmelidir.