Meyveleri önce tarttırıp etiket için görevliye uzattığım poşeti gördüğü halde sonradan köşe kapar gibi sıramı alan kişiyi tanıyorum. O aslında üniversite mezunu birisiydi; o an aklımdan geçenler ise, "tahsil cehaleti almış ama eşeklik baki kalmış" gibi sık söylenilen bir cümleydi. Olgunluğa vurup gülümseyerek selam verdim. O ise gülümsememi dahi önemsemez havaya girdi. Selam verdi mi vermedi mi anlaşılamadı. Yaptığının farkına varsa da çirkinliğe ve pişkinliğe devam etti. Aslında rahatsız olan oydu ben değil. Çünkü davranışının şık olmadığın ortaya koyan gülümsememin tepkisel yönünü hissetmişti. Son davranışı ise hızla uzaklaşmak oldu.

Mudanya Öğretmen Evi...
"Hocam o kadar dergiye gazeteye nasıl yazı yetiştiriyorsun?" derken önüne gelen okeyi kaçırmıştı. Okey masasında yanına iki dakikalığına oturmuştum. Öğretmen evi yolumun üzeridir. Bazen gazetelere göz atmak arkadaşlarla sohbet için uğruyorum. Oranın müdavimleri sabah görevlilerden önce geliyorlar ellerinde simit bir kaç ısırıktan sonra yememek için tutuyor kendini "çayla iyi gider bu, şimdi yemeyeyim" iradesini kullanıyor.Henüz demlenen çayı bekliyor. Ve o sırada diğerleri yani kendi gibi olanlar damlıyor. Dünkü oyunun kısa kritiği, gazetelerin başlıklarına bakılıyor, 30 sn de hepsi bitiyor gazetelerin. Ve oyunlar  başladı, masalar çoktan doldu, insanlar o anlar uzaklaşıyorlar tüm dünya dan sorunlarından cebinde sadece oyun kendilerinde kalırsa karşılayacak kadar para var. Onların terapiye ihtiyaçları var onu gideriyorlar. Yaptıkları "okey" adında "grup terapisi". Yanına oturduğum kişi iyi bir insan, emekli öğretmen. Bir taraftan taş takip ederken, diğer taraftan bana, "hocam neden çay içmedin iç bi çay senin gazeteyi götürüyorum eve daha çok da hanım okuyor. Geçen yazdığın yazı çok hoşuma gitti. Sahi nasıl zaman buluyorsun!" derken, heyecanla, "ben bittim" derken en mutlu olan insanın yüzünü sergiliyor o an beni de unuttu, dünyayı da her şey silindi gitti! Rahatlama anı yaşadığı haz onu teslim aldı... Ben kalkarken, "otursaydın hocam" o oyunun havasına çoktan girdi bile...

İnsancıl Olmak İçin…
Çocukları sevin tabiatın güzelliklerini görmeye çalışın kuşların ötüşüne rüzgarın uğultusuna dalgaların sesine verin kendinizi klasikleri dinleyin nağmelerin akışına bırakın iç dünyanızı sanat sergilerini gezin mümkünse müzikle resimle uğraşın şiir yazmaya çalışın bazen de içinizden geçenleri yazın paylaşın duygularınızı insanları inceleyin iç dünyalarını anlamaya sezmeye çalışın... Gördükleriniz duyduklarınız ve hissettikleriniz sizin bir yönünüzü güçlendirirken beslenen ruhunuz duygularınıza davranışlarınıza ve zekanıza yansıyacaktır ve sizi daha bir insancıl yapacaktır

O İnsan Neden Böyle Düşünüyor?
İnsanların maddi yaşam koşullarını belirleyen, onların bilinçleri değildir; bu maddi koşullar onların bilinçlerini belirler.

Ör: Cebinde metelik olmayan bir gariban için dolmuşa binebilmek oldukça lüks iken, en pahalı özel otolara sahip olan için dolmuşa binmek onun için zulümdür.

 İnsan gecekonduda başka sarayda başka düşünür. İnsanların nasıl düşüneceklerini belirleyen onların yaşam koşullarıdır. Dolayısıyla hiç bir konuda hiçbir insanı “neden böyle düşünüyorsun?” diye tepki vermek yerine, onun böyle düşünmesine neden olan belirleyicileri görmeye çalışalım. Ne düşündüğümüz, nasıl hissettiğimiz ve duygularımız görecelidir, dış şartlara bağlıdır. “O insan böyle düşünüyor ya da böyle davranıyor; çünkü yaşam koşulları onun böyle düşünmesini/ davranmasını belirlediği içindir. İşin özeti insanların duygu düşünce ya da davranışlarını değerlendirirken onların öyle olmasına neden olan koşulları anlamaya çalışmalıyız.