Ekranın sevilen yüzü İkbal Gürpınar ve eşi Emre Ermiş yeni bir programa başladı. İlk bölümü ilgiyle izlenen 'Kabe Yollarında' programı bu akşam saat 22.30'da Kanal 7'de yayınlanacak. İkili program ve özel hayatlarıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Yeni programınız hakkında bize biraz bilgi verir misiniz?


İkbal Gürpınar: Kabe Yolu programında Kabe aşkıyla yanıp tutuşan ama daha önce hiç gitmemiş, gidememiş, mali olarak gitme ihtimali olmayan insanları Kabe'ye götürüyoruz ve burada onların bütün ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Oraları hep bize yaşlanınca gidilecek yerler olarak öğrettiler halbuki yarına çıkacağımızın bir garantisi yok keşke gencecik gitseler de ondan sonraki kalan ömürlerini de güzel geçirseler. Biraz da Kabe'ye olan ilgiyi arttırmayı hedefliyoruz. Aynı zamanda öğretici bir program yapıyoruz oraya gitmeden önce, gittikten sonra yapılacaklar var her konuda insanları bilinçlendiriyoruz.

Programı yaparken karşılaştığınız sizi etkileyen hikâyeler oldu mu?


İkbal Gürpınar: Emine ablanın babası vefat ediyor ama arkasından bir Yasin bile okuyamıyor. Çünkü okumayı bilmiyor. 'Ben nasıl bir evladım ki babamın arkasından bir yasin bile okuyamıyorum diye' kendine kızıyor. O kadar büyük bir pişmanlıkla uykuya dalıyor ki ona rüyasında yasin okutuluyor. Kur'an-ı Kerim'i rüyasında öğreniyor. Uyanıyor gerçekten öğrendim mi diye? Evinde Kur'an olmadığı için komşusuna gidiyor. Komşusu ona evinde duran hiç kapağı açılmamış bir Kur'an-ı Kerim veriyor. Elleri titreyerek açıyor ve şakır şakır okuyor Kur'an-ı Kerim'i. İlk bölüm herkesi çok etkiledi. Mustafa abi trafik kazasında karısı ve çocuğunu kaybediyor. Bir yaşındaki bebeği annesinin kucağından fırlayıp ırmağa düşüyor. Trafik kazasını görenler onu kurtarıyor. Sonra yeniden yuva kuruyor kendine ama birgün tinercinin bıçaklı saldırısına uğruyor. Olduğu yere yığılıp felç oluyor. Sadece tek kelime, Allah diyebiliyor şimdi. İlk bölümde onu götürdük. Bu hafta perşembe günü kanser nedeniyle kalçasından bir parça alınan Havva ablanın yer aldığı program yayınlanacak. Hepsi bir mucize, hepsi bambaşka bir hikaye.

Gürpınar: ''Tehdit aldım''


İzleyicileriniz sizi çok seviyor bunu neye bağlıyorsunuz?


İkbal Gürpınar: Halktan biri olduğumu hissettiriyorum. Beş kuruşum olmadığında da param olduğunda da aynı yaşıyorum. İçimden geldiği gibi her şeyi anlatıyorum. Hiç gizlim saklım olmadı seyirciden. Çünkü benim başıma gelen kötü bir olay onların da başına gelebilir. Ekran süsü filan değilim, 90 60 90 bir kadınım. Tam bir Anadolu kadınıyım. Bir de kendi yemediğim, içmediğim hiçbir şeyi insanlara sunmadım. İçinde zararlı madde olduğunu bildiğim, genetiğiyle oynanan hiçbir ürünün reklam teklifini kabul etmiyorum.

Emre Ermiş: Bu hassasiyeti Türkiye'de gösterebilen, dik durmasını bilen insanlar yok. Keşke herkes bu konuda aynı duyarlığı sergileyebilse. Türkiye'nin yumuşak karnı hep din, diyanet, muhafazakârlık olmuştur. Muhafazakâr görünen insanlar bunu kullanarak insanların iyi niyetini suistimal ediyorlar. Farkında olmadan İslamiyete büyük zarar veriyorlar. Bu tarz insanlarla ne yazıkki karşı karşıya geldik. Tek dertleri hesaplarındaki parayı biraz daha arttırmak.

Eşiniz Emre Bey de konuya değinmiş oldu. Adınıza yapılan sahtekarlıklardan da bahsedebilir misiniz?


İkbal Gürpınar:
Üç ayrı alanda ismimi kullanarak sahtekarlık yapılıyor. Çamaşır yıkama topu, alkali suyu ve feraceyi ismimi kullanarak uydu kanalları aracılığıyla, en tehlikesi evlere insan göndererek satıyorlar. Bu yöntemle bir binadan 10 bin lira bile götürdükleri olmuş. İnsanlar da bana güvenip alıyorlar. Her mecrada ben kapıya insan göndermem, satıcılara inanmayın, sitemde görmediğiniz hiçbir şeye inanmayın diye yazıyorum, söylüyorum. Bu adama ulaştım ama bana dediki eğer beni şikayet edersen bütün ülkenin duvarlarına 'İkbal bilmem nedir? diye yazdırıcam'. İlk tehdit bu. Alkali su da hiç kullanmadım 85 kiloyum, 44 bedenim. Akla mantığa sığmıyor. Zayıflamak için ürün kullansam, bu kiloda, bu bedende olmam.

Emre Ermiş:
Bu adamlar legal iş yapmıyor. İş yerinin sahibi çaycı görünüyor. Bizim halkımızda da suç var. Alışverişi yaptıktan sonra bize ulaşıyorlar. Alışveriş yapmadan önce bize ulaşsalar böyle bir sorun olmayacak. Başında herhangi bir sıkıntısı olan, dünyanın her yerindeki insanlar İkbal'i arıyor.

İkbal Gürpınar:
Öyle bir yer etmişim ki insanların kalbinde İkbal bütün sorunları çözer diye düşünüyorlar. Allah daha önce nasip etti birçok sorunu çözdüğüm oldu ama herkese yetişme şansım yok.

Emre Ermiş:
İkbal kullanıp memnun kaldığı helal sertifikalı ürünleri insanlarla paylaşıyor. Kozmetik, kıyafet gibi ürünleri. Bana sorarsanız kullanmasına gerek yok kozmetik ürünleri çünkü makyajsız daha güzel. Ferayeden de memnun kaldı. Bir süre bunu kendisi sattı. Daha sonra satmaktan vazgeçti. Bir markanın reklam yüzü oldu. Sonra feraceyi de uydu kanallarından satmaya başladılar. İkbal'in reklamını yaptığı ferace markası adına televizyon kurdular. Buradan aldıkları kargoların içinden alakasız şeyler çıkıyor. Şikayetler de bize geliyor.

İkbal Gürpınar:
İnsanlar ancak savcılığa giderse bu sahtekarlıkların önüne geçilebilir. Kimse 100 liralık ürün için dava açıp daha fazla para ödemek istemiyor ama bu tür olaylar ancak böyle engellenebilir. İsmet İnönü'nün biz sözü var, 'Namuslulular namussuzlar kadar cesur olmadıkça bir yere varamayız' gerçekten öyle.

Gürpınar: ''Ne güzel suratınız var''


İkbal Hanım Ankara Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümü mezunusunuz. Sunuculuk yolculuğunuz nasıl başladı?


İkbal Gürpınar:
Okuldaki yarışmaya katılıp kapalı devre radyo yayınında radyoculuğa başladım. Hemen onun akabininde Türkiye Polis Radyosunda 3 bin kişinin içinden ilk üçe girip devlet memuru oldum spiker kadrosunda. Orada çalışırken bir fotoğraf stüsyosunda fotoğraf tab ettirirken TRT'de çalışan bir yönetmen bana filmlerdeki gibi 'Ne güzel suratınız var sizin. Ne iş yapıyorsunuz' dedi. Ben de 'Radyoda çalışıyorum' diye cevap verdim. Kartını çıkardı verdi, yönetmen olduğunu söyledi. Ben o kartı attım bir kenara aylarca öyle durdu. Daha sonra işe ihtiyacım oldu aradım. Hemen bir reklam programı yaptı benimle. Rahmetli Ali Atakul da ordaki performansımı görüp beni 25'inci Saatle televizyonda işe başlattı. Ondan sonra da bu günlere geldik.

Aç kalırım ama evlilik programı sunmam demişsiniz...


İkbal Gürpınar:
Çünkü evlilik kurumunu çok bayağılaştırdılar. Gencecik insanlar da geliyor. Hani yaşlıdır, artık evlilikle ilgili bir ümidi kalmamıştır, çevresi de yoktur hadi o insanı anlarım yine ama daha 17, 18 yaşındaki kızların oraya çıkmasını anlayabilmiş değilim. Elin adamıyla elin kadınını bir araya getirip resmen içerde bir odaya koyuyorlar. Bu caiz de değil. Bence yanlış. Yapan insanlar vardır ona karışmam ama bana ters geliyor. İnsanlar onu eğlenmek için izlese de yanındaki kızı  onu normal bir şey olarak algılıyor.

Emre Ermiş:
Evlilik nasip işi, kısmet işidir. Bu peygamber efendimizin sünneti, Allah'ın bir emri bu kadar basit olamaz.

İkbal Gürpınar:
Bir kadında hangi özelliklerin aranması gerektiği sorulduğunda soyu, sopu, malı, mülkü için alınır ama siz en iyisi ahlaklı ve dini bütün olanı tercih edin. Geçen gün bir televizyon programında seyrettim. Anne de çocuk da mini etek giyinmiş. Kışın ortasında o kadar çırılçıplak giyinmenin ne gereği var. O tip programlara çıkmanın sanki mantığı başkaymış gibi geliyor bana. Affetsinler beni ama.

Program sunuyorsunuz, şiir yazıyorsunuz, konferanslar veriyorsunuz, siyasetle uğraşıyorsunuz, çocuğunuz var... Bu kadar işi aynı anda nasıl yürütüyorsunuz?


Emre Ermiş:
Yetişemiyor bence. Aynı programı sunmasak yüzünü göremeyeceğim.

İkbal Gürpınar:
Her işimi plan ve programlı yapmaya çalışıyorum. Az uyku uyuyorum. Boş durmayı sevmiyorum onun için keyifli geliyor bana yaptığım iş. Yaptığınız işten keyif alırsanız, bağışıklık sisteminizi güçlendiriyor. Muhammed Bozdağ der ki, ''Çalışma duygusunun yakıtı duygudur''.

Gürpınar: ''Kendimi daha güçlü hissediyorum''


Evliliğiniz nasıl gidiyor? Eşinizle beraber çalışmak nasıl bir duygu? Birbirinize ne kattınız sizce?


İkbal Gürpınar:
Evde bir erkeğin olması aile için çok önemli. Çocuğumla olan ilişkisi için Emre'ye çok teşekkür ediyorum. Efe'nin (İkbal Gürpınar'ın oğlu) benden çok Emre ile vakit geçirmeyi tercih etmesi bir taraftan moralimi bozuyor bir taraftan da gurur duyuyorum. Çünkü bir idol lazımdı Efe'ye. Kağıt üstünde ayrılışımız belki Efe iki, üç aşındayken ama Efe altı günlükken ben dul kaldım. Sadece kadınlarla muhattap oldu. Erkek çocuğunun mutlaka erkeğe ihtiyacı vardır. Birbirlerini sevmeye de bilirlerdi ama biz beraber çalıştığımız için Emre'ye alışkındı. Evlilik kadın için örtü anlamına da geliyor. Ben kendimi şimdi daha güçlü hissediyorum. Emre'de çok koruyucu, kollayıcı tavır var. Tam Anadolu erkeği. Beraber çalıştığımız için de birbirimizi galiba daha iyi anlıyoruz. Herhangi bir erkekle evlenmiş olsam insanların bana bu kadar ilgi göstermesinden rahatsız olabilir. Emre ile kızlar fotoğraf çektiriyor, benimle de fotoğraf çektiriyorlar. Öyle tırnaklarımızı yiyerek birbirimizi eşitliyoruz. Ben iyi ki evlenmişim diyorum.

Emre Ermiş:
Yanındayken onun görüşlerine çok zıt bir şey söylemek mümkün değil (Gülüyor). Söyledikleri doğru ama aslında İkbal ve ben zor tipleriz. Kendi sektörümüzün dışında biriyle evlilik yürütmemiz zor olurdu. Benim kızım da benimle yatmaz İkbal ile yatar. Aynı şeylerden zevk almayıp, birbirine yakın kişilikler olmayabiliriz, çok zıttız ama ben ne kadar zıt olursa çiftler birbirini o kadar tamamlar diye düşünüyorum. Biz biraz da deli doluyuz. Gecenin saat 12'snde sinemaya giden, yarın farklı bir şey yapalım diyerek Fırtına Deresi'nde rafting yapan eğlenceli bir aileyiz. İnsan zaten çocuklara baktığında doğru bir iş yapıp yapmadığını anlıyor. Mutlu bir evliliğimiz var tek sıkıntımız nazarımız.

İkbal Gürpınar:
Ben onun kendine ait zamanlarına, o benim kendime ait zamanlarıma, işime karışmıyor. Birbirimize özgür alanlar bırakıyoruz.

Beraber çalışmak nasıl?


İkbal Gürpınar:
Sahnede bazen birbirimizle itişiyoruz ama keyifli, kırmadan. İşte bana 'Neden hep sen konuşuyorsun programlarda?' diye soruyorlar ama bana soru soruyorlar. Benim uzmanlığıma giren bir konuya tabi benim cevap vermem gerekir.