Liyakat Arapça’dan dilimize geçmişbir sözcük ve biz bu kavramısiyasetle birlikte son yıllarda sıkça kullanır olduk.Yeterlilik, layık olma ve uygunluk anlamlında kullanılıyor liyakat. Bir işe en uygun insan demek, o iş için iyi eğitim almış, iş deneyimiyle kendini geliştirmiş, bilgi beceri kazanmış ve o işi en iyi şekilde yapabilecek kişi demek. Yani liyakatkişiye göre iş değil, işe göre kişi anlamına gelmektedir.Böyle insanlara can kurban. Topluma faydalı insan, yaptığı işi en iyi yapan insandır. Bu gibi insanlar sayesinde toplumlar ilerliyor ve medeni dünyada kendisine yer bulabiliyor. Peygamber efendimiz“iş ehline verilmezse kıyamet yaklaşmış demektir” diyor. Ne de güzel söylemiş. O devirde, liyakatsizliğin toplumları uçuruma sürükleyebileceğini görmüş.

Liyakatsizlik kanayan yaralarımızdan biri, belki de  enderini.Halbuki iş ahlakının temelini liyakat oluşturuyor.Bakıyorsunuzişin ehli olmayanlar, hatta o işle uzaktan yakından alakası olmayan kimseler en üst mevkilerde görev almışlar. Böyle örnekleri duyuyoruz, görüyoruz.İyi eğitim almış birkaç dil bilen gençler iş bulamazkentanıdıkla, torpille hak etmediği yere gelenler toplumun kalkınmasına nasıl katkı sağlayabilir?Elbette bu tür olaylar toplumun vicdanını derinden yaralıyor. Bir toplum için liyakat huzur, bereket ve ahlak demek.Mevlana“bütün cihanı araştırdım, güzel ahlaktan daha üstün bir liyakat bulamadım” sözüyleen güzel ahlakın liyakat olduğuna işaret ediyor.

Antik dönemin filozoflarından Platon’a göre hak, hak edene verilmesi, sağlanması gereken şeydir. Adalet bütün erdemleri bir arada bulunduran bir erdemdir, dolayısıyla erdemlerin en önemlisidir. Adaletli insan eşitliği gözeten insandır. Adaletsizlik ise kötülüğün bütünüdür.Bir de filozofların filozofu olan Kant’ın ahlak yasasına bakalım. Kant“kişi eylemde bulunurken, herkes için bir yasa olabilecek nitelikte olan bir ilke ile eylemde bulunmayı istemelidir” demektedir. Başka bir deyişle Kant’ın ahlak yasası, bir insan herhangi bir davranışta bulunurken bu davranışının toplumun bütün fertlerinin kabul edebileceği bir davranış olmasına özen göstermelidir diyor.Gıptayla baktığımız Alman Toplumun bugünkü seviyeye ulaşmasında, Kant’ın eğitim anlayışının ve ahlak yasasının önemli bir yerinin olduğunu söylersek yanılmış olmayız herhalde.

Liyakat kişide ahlaki ve mesleki yeterliliği temel alıyor. Çünkü, kişi bir işi yapabilecek ve bir emaneti alabilecek ya da bir sorumluluğu yerine getirebilecek nitelikte olması gerekiyor. Aksi halde toplumda öyle birahlakiçürüme başlıyor ki, hem de nasıl.En çarpıcı örneklerden birine kısaca değinelim. Nasıl yapmışsabir muhterem doktora tezini yazarken “intihal (aşırma)” yapıyor. Yani bilgi hırsızlığı,dereceyi aldıktan sonra bir biçimde siyasi çevrelerin gücünü de kullanarakbasamakları ikişerli, üçerli çıkıyor. Belki de hak etmediği halde hızla doçent, profesör oluyor. Hatta, şaş kaza önemli üniversitelerden birinin rektörü de olabiliyor. Gel zaman, git zaman doktora tezindeki intihaller araştırılıp ispatladığında artık o koltukta durması imkânsız. Yazık değil mi o üniversiteye, o çocuklara?

Ya diploma usulsüzlükleri. Böyle bir usulsüzlük yok mu diyeceksiniz. Var ki duyuyoruz. Okula gitmeden alınan diplomalar, kariyerler ve bol maaşlı makamlar….

Liyakati dikkate almayan yaklaşımlar,eğitim ve araştırma alanındaki yetersizlikler üniversiteleri zayıflatıyor.Yıllar önce, dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasındagözde üniversitelerimizden bazıları ilk 100’de yer alabiliyordu.2021 yılında yapılan dünya üniversiteleri sıralamasında isesadece 1 üniversitemiz ilk 500’e ve 9 üniversitemiz de ilk 1000’egirebildi.Bu çok acı bir tablo. Artık zaman kaybetmeden liyakat, liyakat veinadına liyakat diyelim.