Geçimsiz eşler ve arada kalan çocuklar!..

Ülkemizde son yıllarda, ekonomik sıkıntıların da etkisiyle, geçimsizlikler ve boşanmalar gittikçe artış göstermekte, aileler dağılmakta, bundan en fazla çocuklar zarar görmektedir. Genç evliler çocuk yapmaya karar vermeden önce birbirlerini sevdiklerinden ve evliliği başarı ile yürüteceklerinden emin olmalıdırlar. Daha evliliklerinin ilk aylarında anlaşamayan ve boşanmayı düşünen eşler kesinlikle çocuk yapmamalıdırlar.

Bazen büyüklerin tavsiye ve telkiniyle eşler çocuk sahibi olmaları halinde birbirine bağlanacaklarını ve geçimsizliğin sona ereceğini zannederler. Ancak birbirinin dilinden anlamayan iki insanı mutlu etmeye çocuğun da gücü yetmez. Bir hayal uğruna, düşünmeden dünyaya getirilen çocuk, güvensiz bir ortamda yetiştiğinden birtakım davranış bozuklukları gösterecek; eşler arasındaki geçimsizliğin dozu daha da artacaktır. Çoğu defa eşlerden biri, yanlış olduğunu bile bile, ötekini kötüleyerek çocuğu kendi tarafına çekmeye ve böylece güç kazanmaya çalışır.

Eşler arasındaki bu rekabet kimi zaman çocuk sevme ve koruma yarışma dönüşür. Anne, çocuğunu kucağına alır, başını okşayarak şöyle der: "Eğer sen olmasaydın bu adamın kahrını bir gün bile çekmezdim." Aslında çocuk bu sevginin göstermelik olduğunu bilir ve anneye olan güveni azalır.

Çoğu zaman eşler arasındaki çekişme çocuğun gözleri önünde gerçekleşir. Saatlerce süren karşılıklı suçlamalar, tehdit ve hakaretler çocuğu derinden üzer. Çocuğun tartışma konusu edildiği çekişmeler daha da tehlikelidir. Zira çocuk yanlış davranışlarından dolayı anne babanın kendisini sevmediklerini, bu yüzden tartıştıklarını düşünür, suçluluk duygusuna kapılır. Onları kavga ortamından uzaklaştırmak için türlü hikâyeler uydurur, yalandan hastalık belirtileri gösterir. Bazı geçimsiz eşler, karşı tarafı haksız çıkarmak için çocuğu hakem seçer. Bir tercih yapmak zorunda bırakılan çocuk huzursuz olur, ne diyeceğini bilemez. Sebebi ne olursa olsun, anne ve baba, çocuğun yanında tartışmamalı; onu taraf olmaya zorlamamalıdır.

Boşanan eşlerde olumsuz davranışlar...

Geçimsizlik çekilmez bir hâl aldığı zaman eşler boşanmaktan başka çare bulamazlar. İstatistikler boşanmaların çoğunlukla çocuksuz veya tek çocuklu eşler arasında gerçekleştiğini göstermektedir. Boşanma kararı ile birlikte, pek tabidir ki, çocuğun kimde kalacağı tartışması gündeme gelir. Mahkeme, çoğu zaman, küçük çocukların annede kalmasına karar verir. Eğer annede ruhsal ve ahlakî bir bozukluk yoksa doğru olanı da budur. Ancak bazı anneler, babaya çocuğunu görmeyi yasaklayarak bu avantajlarını intikam almak için kullanır; bununla da yetinmeyip babayı kötüler. Çocuk, babasını görmeyi arzuladığı halde, gerçek duygularını saklar.

Çocuk boşanmayı kabullenemiyor!...

Bir öğretmen arkadaşım anlatıyor: “İlköğretim üçüncü sınıfta, anne ve babası boşanmış bir öğrencim vardı. Çocuk annesinde kalıyordu. Babası iki haftada bir gün çocuğunu görmeye geliyor, dışarı çıkıyorlar, gün boyunca birlikte oluyorlardı. Anne baba okumuş, meslek sahibi, kültürlü insanlardı. İkisini de tanıyordum. Çocuğun yanında birbirlerine karşı gayet nazik davranıyorlardı. Ancak, çocuk, boşanma olayını bir türlü kabullenememişti.

Anne ve babanın ayrı yaşadığını arkadaşlarından saklıyor, sürekli yalan hikâyeler uyduruyor, kendisini ne kadar çok sevdiklerini, birlikte gezmeye çıktıklarını ve çok eğlendiklerini anlatıyordu. Çizdiği resimlerde devamlı mutlu aile tabloları vardı. Kiminde anne ve baba birbirine sarılmış, kiminde çocuğu ortalarına almış gezmeye çıkmış olurlardı. Resmin altına sıklıkla şu cümleyi yazardı: Anneciğim, babacığım sizi çok seviyorum."

Anne baba medenî bir şeklide ayrılsalar ve çocuğa birbirini kötülemeseler dahi; çocuğun boşanma olayını anlaması ve kabullenmesi çok zordur. Sevdiği iki insanın bir gün yine birleşeceklerini ve mutlu olacaklarını hayâl eder. Çocuğun uzun süre bu hayâl dünyasında yaşaması, gerçek dünyadan kopmasına ve kendi içine çekilmesine yol açabilir, içine kapanan çocuk, diğer insanlarla başarılı ilişkiler kuramaz; sosyal yönden geri kalır. Hayâl dünyasına sığındığı ve orada kendisini mutlu hissettiği için dış dünyaya karşı ilgisi azalır. Dikkatini yoğun tutamaz, öğrenme ve akıl yürütme yeteneği zayıflar. Düşüncelerini ve duygularını ifade edemez. Okul başarısında devamlı düşme görülür.

Anne veya babadan ayrı yaşayan çocukları bekleyen başka bir tehlike daha vardır. Boşanan eşlerden biri veya her ikisi tekrar evlenmek isteyebilir. Bunu çocuğa anlatmak istediklerinde şiddetli bir tepki ile karşılaşırlar. Anne babanın tekrar bir araya geleceğini ve mutlu bir hayat süreceklerini hayal eden çocuk, bu mutlu hayâlin yıkılmasına izin vermez. "Annem tekrar evlenmeye kalkarsa onu polise şikayet ederim" veya "evden kaçarım" diyen çocuk örnekleri az değildir.

Bölünmüş aileler ve çocukları!..

Parçalanmış aileler çocukların geleceğini de karartıyor, İzmir'de bir ilköğretim okulundaki 200'e yakın öğrencinin anne ve babasının ayrı yaşadığı tespit edildi. Öğrenci tanıtım formları sayesinde ortaya çıkan bilgilerde çarpıcı örneklere ulaşıldı. 6, 7 ve 8. sınıflardaki Öğrencilerden bir kısmının hâlâ okuma yazmayı tam olarak öğrenemediği belirlendi.

Bin 450 öğrencinin bulunduğu Seniha Mayda İlköğretim Okulu'nda, 200'e yakın öğrencinin aile sevgisinden yoksun büyüdüğü ortaya çıktı. Ailesi ayrı olan öğrencilerin, diğerlerine göre çevresine karşı daha saldırgan olduğu ifade ediliyor. Kısa bir süre önce atanan okul yönetimi, gelişmeleri fark ederek duruma el koydu. Şiddet eğilimi gösteren öğrenciler, Karabağlar Çağdaş Kahraman Sağlık Ocağı'ndaki çocuk gelişim uzmanlarına gönderildi.

Yapılan gözlemlerde çocukların, aile içi şiddet, ilgisizlik, sevgisizlik, babanın kumar alışkanlığı ve alkol alması, üvey anne ya da baba baskısına muhatap olduğu tespit edildi. Öğrenciler arasındaki uçurumu ortadan kaldırmak isteyen okul müdürlüğü, ilk etapta öğrencilerin rencide olmaması için hafta sonlarında Türkçe ve matematik adı altında kurs başlattı. Kurslara katılan bazı çocuklara yeniden okuma yazma ve toplama çıkarma öğretilmeye başlandı. Bunun yanı sıra okulun rehber öğretmeni, öğrenci ve velilerle bire bir görüşerek sıkıntıları çözmek için harekete geçti. Velilerinden, okuması zayıf öğrencileri yetiştirme kurslarına göndermesi istendi. Toplam 40 saat ücretsiz Türkçe ve matematik kursu verilmeye başlandı.

Zaman gazetesinin 13 Şubat 2005 tarihli sayısından konuyla ilgili haberi birlikte takip edelim: "Bir çalışma takvimi belirleyeceklerini söyleyen İzmir İl Milli Eğitim Müdürü Kâmil Aydoğan, sevgisiz yetişen bu öğrencilerin durumundan çok büyük üzüntü duyduğunu kaydetti. Okulda bir uzman görevlendireceğini ifade eden Aydoğan, aile ve çocuklar için neler yapılabileceğinin psikologlar tarafından araştırılacağını aktardı.

8 Ağustos 2004 tarihinde okula atanan Seniha Mayda İlköğretim Okulu Müdürü Ergün Dur, çocuklarda daha çok hırçınlık ve görgüsüzlük gözlemlediğini anlattı. Aile ortamı ve sevgisinden yoksun büyüyen çocukların saldırganlıklarını, okulda arkadaşlarından çıkarmaya çalıştığım belirten Okul Müdürü Dur, öğrencilere ailelerinin veremediği sevgiyi vermeye çalıştıklarını kaydetti. Beş yıldır okulda görev yaptığını söyleyen Müdür Yardımcısı Hüseyin Demir ise parçalanmış aile çocuklarının sayısının gizlendiğini, asıl sayının en az 300 olduğunu belirtti."

Haberden de açık ve net olarak anlaşıldığı gibi mutluluğun kaynağı ailedir. Aile mutlu olursa o mutlu aileden mutlu çocuklar meydana gelir. Aile ortamındaki güvensizlik duygusu çevreye yansıdığı gibi okula da yansır ve bu durum çeşitli sıkıntılarla kendini gösterir.

Sorunlu ve mutsuz çocuklar başta çevre olmak üzere, okul, arkadaşlarıyla da iyi bir iletişim kuramazlar. Bu tip çocuklarda soysal kimlik gelişmediği için kişilik bozuklukları kendini gösterir. Bu tip çocukların bir kısmı da saldırgandırlar. O sebeple aile temeldir ve kutsaldır. Evlilik tek başına kutsal değildir. O kutsiyeti veren asıl o evliliğin meyvesi olan çocuklardır.

(devam edecek...)