04.07.2016 Pazartesi günü, doğduğum ve 11 yaşına kadar yaşadığım köy’de, Göynem’deyiz. Burası Batı Toros’ların yükseklerinde, Beyşehir’e 45, Konya’ya ise 135 km. mesâfede, Antalya İl Merkezi’ne, Antalya sınırına daha yakîn bir yer. Akseki, İbradı ve Serik, Manavgat sınırımızda. 

Başlıktaki “Mezerüstü,” ta’birini yadırgamış olmalısınız. Mahallî Şive’de, Benim hemşehirlilerim, ba’zı kelimeleri ince, ba’zılarını kalın telaffuz ederler. Kadim Türkçe’mizde, ba’zı harflerle başlayan kelime’lerin önüne “i” ve “ı” ilave edilir. R, L ve Ş harfleri bunlardandır. Ramazan, Iramazan olarak, Recep, İrecep olarak telaffuz edildiği gibi... Hattâ bunun tekerlemesi bile vardır, “Oğlum İrecep! İraf’tan ilimanı al, Iramazan’da İlâzım olur,” gibi... 

Yine mahallî şive’de ince okunması gereken ba’zı kelimeler kalın, kalın okunması gereken ba’zı kelimeler de ince telaffuz edilir. Meselâ, Ali, Alı, Ömer, Omar diye telaffuz edilirken, Süleyman, Süleymen olarak telaffuz ediliyor. Bunlar gibi, mahallî şive’de, “Mezar kelimesi de Mezer, olarak telaffuz edildiğinden ben de böyle bir başlık attım. 

Ne zaman başlatıldığı bilinmiyor, belki de Orta Asya’dan Anadolu’ya hicret eden ilk Türk Kavimlerinden i’tibâren başlatılmıştır. Mezar Üstü, Ramazan ve Kurban bayramlarının arife günleri, herkes, ama herkes, işini gücünü, bütün meşgalesini bırakır, gün boyu Kabristanlıklarda, kabir ziyaretleriyle cami’lerde Cem-i Gafîr halinde cemaatle kılınan namazlarla geçirilir. 

Burada, 2 km. çapında dört köy bulunmaktadır. En kalabalığı Göynem, olmak üzere, Geydeş, Kayaarası ve Pınarbaşı köyleri... Her köy’ün kendilerine has, köy yakınlarında “Harım,” denilen münbit arâzilerde küçük mezarlıkları bulunmakla birlikte, bu dört köy’ün tam ortasında, ne zaman kurulduğu bilinmeyen, Hemşehirlilerimin, “Koca Mezer,” dedikleri büyük bir mezarlık bulunmaktadır. Eski zamanlarda, bayram arifelerinde, kuşluk vaktinde, bu dört köyün ahalisi, büyük mezarlıkta buluşur, mezarlığın dört bir tarafında, topluca Yâsinler, Sure-i Mülkler okunur, du’â’larla bütün geçmişlerin ruhuna bağışlanırdı. Toplu ziyâretlerin akabinde ise kendi aile mezarlarına geçerler, Yâsin ve Sure-i Mülk ve diğer Suver-i Celîleri okurlar, bağışlarlardı. Öğle namazı, kalabalık cemaat halinde, Göynem’deki büyük Cami’i’de kılındıktan sonra, her köy kendi küçük mezarlıklarını ziyâret ederlerdi. 

Şimdilerde, Göynem’de, Gediğinbaşı dediğimiz, Göynem, Kayaarası, Pınarbaşı köylerine hâkim bir tepede, kışın kardan-yağmurdan, yazın sıcaklardan koruyan, üstü kapalı, sırf mezarüstü için, kabir ziyâretleri maksadıyla yapılmış, Hangarvârî bir yer bulunmaktadır. Göynem’li’ler ve diğer üç köy’den olanlar, uzak diyar’lardan, dünya’nın dört bir tarafından, İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya’dan sırf Mezarüstünde bulunabilmek için gelirler. Köyün büyük Cami’i’nde, -ki, Göynem Merkez Cami’i, İstanbul’daki Vezir Cami’i’lerinin benzeri, kışın kalorifer’le ısıtılan, yazları split klimalarla serinletilen bir cami,- öğle namazı kılındıktan sonra dağılınıyor, dedeler, oğullar, torunlar kendi aile mezarları etrafında kümeleniyor, Yâsînler, Sûre-i Mülk’ler okunuyor, du’â’lar ve bağışlamalardan sonra dağılınıyor. 

Bayramlarda, başta İstanbul olmak üzere, büyük şehir’lerde ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinde de kabir ziyâretleri yapılıyor. Fakat burada olduğu gibi organize bir ziyâret değil, ferda ferda, ba’zıları Arife günü, ba’zıları da bayram günlerinde, yakınlarının, hürmet ettikleri zevâtın kabirlerini ziyâret etmektedir. 

Bu sene, bizler de, toplu mezar ziyaretlerine katıldık. Öğle Namazını kalabalık cemaat arasında Köy’ün Merkez Cami’i’nde kıldık. 60 yıl sonra ba’zı çocukluk arkadaşlarımla kucaklaştık. Toplu ziyârete katıldık. Daha sonra, 1938’den i’tibâren definlerin yapıldığı, Mezarlık’ta, Annemin, Babamın, Ağabeyimin, Yengemin, Amca’mın, sağlığında “Kocaana,” dediğimiz, Büyük Amcamızın Eşi, Yengemizin, dayılarımın, dayıoğullarının, dayılar tarafından yengelerin kabirlerine ziyâret ettik. Yine burada medfûn, Müderris Kâmil Efendi’nin, (Kâmil Kara), oğlu, Köyümüzün eski imamlarından, bizlere Kur’ân-ı Kerim’i ilk öğreten, Hocamız, Merhûm, Ramazan Kara Hocamızın kabrini ziyâret ettik. Daha sonra, “Koca Mezere,” Büyük Mezarlığa geçtik. Burada bir nev’i Aile Mezarlığı Sofası haline gelen, Dedem, Sânî Mustafa Ağa, Büyük Annem Fatma Hanım, Amcam, Mustafa Akkoca, Ablam, Merhûme Ayşe Hanım, Amcamın oğlu Muhammed Akkoca’nın, Anne tarafından Dedem, Çolak Hasan, Hasan Üçbaş küçücük bir çocukken vefat eden, Ablam Mavişe’nin ve burada medfûn, bütün Müslümanların kabirlerini ziyâret ettik. Daha sonra, Geydeş Mezarlığına geçtik. Burada medfûn bulunan yakın-uzak akraba’nın da mezarlarını ziyâret ettik. 

Organize ve Topluca Mezarlıklar ziyaretinin geçmişini araştırdık. Hangi tarihte ve kimler tarafından başlatıldığına dâir, herhangi bir kayda ve bilgiye ulaşamadık. Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen, Kadîm Türk Kavimleri beraberlerinde, ba’zı dînî, Millî geleneklerini de beraberlerinde getirdiler. 

Orta Asya Türk Kavimlerinde, Oba’ları alakadar eden hususlarda ve günlük hayatı tanzim için, Bey’in riyâsetinde Kurultay’lar düzenleniyordu. Nereden, nereye, ne zaman göçülecek-konulacak, yazlar nerelerde geçirilecek, kışlaklar neresi olacak, bu Kurultaylar’da karaklaştırılırdı. 

Öyle tahmin ediyoruz ki, Anadolu’ya Osmanlı’dan en az ikiyüz yıl kadar önce hicret eden Türk Kavimleri de Orta Asya’daki “Kurultay” geleneğini burada da devam ettirmiş, ihtiyaç duyuldukça ve behemehâl, senede iki def’a, Ramazan ve Kurban bayramlarının arifesinde Kurultay tanzim ediyorlardı. 

Bayram’ların herkesin bayramı olması için, bayramlar, ba’zıları için bir hüzün günleri olmaması için, dargınlar barıştırılır, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçları giderilir, öksüzler, yetimler giydirilir, sevindirilir, tam bir huzur, birlik ve beraberlik içinde bayram’a hazırlanılırdı. Bu Kurultayların en önemli vazifelerinden birisi de, bir taraftan toprağın üzerinde olanlarla barışılıp, onlarla helâlleşilirken, toprağın altındakiler de unutulmaz, haklarında, sadaka verilerek, Kur’ân okunarak topluca ve ayrı ayrı ziyâret edilerek onlar da râzî ve memnun edilirlerdi. 

Bu Kurultaylar, bayram günleri oba’da, köyde bulunanların, mâlî imkânları dahilinde hazırladıkları yemekleri oba’ya veya köy odalarına getirdikleri yemeklerin yenmesiyle ve bir dahaki Kurultay’da buluşmak üzere helalleşilerek işlerine, çift-çubuklarına dönmeleriyle nihâyete ererdi. 

Günümüzde, Kurultay, geçmişteki ba’zı fonksiyonlarını kaybetmiş olsa bile, toplanılmış olması, Sıla-i Rahîm yapılmış olması, topluca ziyâretlerin yapılması da önemlidir. 

Kurultay-Mezârüstü ziyaretlerinin tarihi bilinmediği gibi, Kocamezar’ın tarihi de bilinmemektedir. Acabâ, buraya ilk definler ne zaman yapılmıştı?! Evveliyetle bu Mezârlık, Venedik’ten başlayıp, Çin’de son bulan Tarihî İpek Yolunun güzergâhı üzerindedir. Orta Asya’dan Anadolu’ya ilk gelen Göçer-Konar Kavimlerin, kışları Antalya’ya, yazları, Konya yaylarına göçerken günübirlik kondukları yol güzergâhındadır. 

Göçer’lerin, göç boyunca vefat edenleri, vefat ettiği yere defnettikleri bilinmektedir. Bölge’de çok sayıda yalnız Mezar’lar vardır. Konar-göçerlerin göç esnasında vefat edenleri buraya gömdükleri, daha sonraki göçlerde vefat edenlerin buraya defnedilmesi üzerine bu Mezarlık oluşmuş olabilir. 

Çocukluğumuzda Mezarlığın başlangıç noktasındaki Mezar Taşlarında, değişik işâretler görürdük. Ba’zı taşlarda at nalı, ba’zı taşlarda İstavroza benzer işâretler vardı. Daha sonra, define avcıları bu mezarları ve taşları tahrip ettiler ve tarihe ışık tutacak izler ve işâretler yok olup gitti. 

Bilindiği gibi, Orta Asya Kâvimleri bu topraklara gelmeden önce Anadolu’ya Bilâd-i Rûm, (Rum Şehirleri, Beldeleri,) deniliyordu. Bölgeye yakîn Kozlu, Tazı, Goraş, Uzunkuyu ve Büyük Mezarlığın çok yakınlarında ve yine İpek Yolu güzergâhında, Ayıbağı, Ören gibi yerlerde yoğun olarak Hıristiyanların yaşadığı bilinmektedir. Bu bakımdan, burasının başlangıçta, bir Nekropol ihtimali de var...  ürk Kavimleri Kavim