Türk Milleti; 1919-1922 yılları arasında işgalci güçlere karşı  kahramanca bir bağımsızlık mücadelesi vermiştir. Bu mücadelenin adı Kurtuluş Savaşı'dır. Bu mücadelenin asıl kahramanları olan Türk Milleti'nin içersin de biraz daha öne çıkmış kahramanları tanımak muhakkak ki önemlidir. Elbetteki bu kahramanların en başta geleni Mustafa Kemal’dir. İşte Kurtuluş Savaşı’nda büyük hizmetler veren binlerce kahramanlardan birisi de Alferd Bilinsky’dir. Sonraki ismiyle Ahmet Rüstem Bey 1862 yılında doğmuştur. Doğumundaki adı ile Alfred Bilinsky, Polonyalı ve İngiliz kökenli Türk diplomat, siyaset adamı, gazeteci, yazar. Polonyalı bir asker babanın oğludur. Babası, 1848’de patlak veren Avusturya’ya karşı Macar İhtilâli'ne katılmış, bu hareket başarısız olunca, 1854’de Türkiye’ye sığınmış, Türk hizmetine girmiş, Müslüman olup Sadettin Nihat Paşa adını almış, asker ve diplomat olarak devletimize uzun yıllar hizmet etmiştir. 1880-1885 yıllarında Osmanlı Komiseri olarak Sofya’da görev yapmış, Bulgaristan Türkleri'nin haklarını ve vakıf mallarını korumak için canla başla çalışmış olan değerli bir diplomattır. 

Ahmet Rüstem Bey, 1862’de babasının görevle bulunduğu Midilli’de doğmuş ve 1935’te Avrupa’da ölmüş olan bir Osmanlı diplomatıdır. 
Alfred Rüstem babasının tecrübesiyle de 1882 yılında Hariciye’ye girer. İlk görevi Bulgaristan Komiserliği’nde Fransızca katipliktir. 1886 Atina, 1890 Londra ve Bükreş’te görev yapar. Diplomatik görevinin yanı sıra 1897 yılında Osmanlı-Yunan Savaşı’nda Dömeke Savaşı’nda yer aldı. Gösterdiği cesaret nedeniyle madalya ile ödüllendirilmiştir.
Alfred Rüstem Bey 1898 yılında Washington Elçiliği Müsteşarlığı 1910’da Paris’te en nihayetinde 1911 yılında Karabağ yani o dönemin adıyla Çetine’de Büyükelçilik görevini üstlenir. Alfred Bielinski’nin uzunca bir süre bu isimle kaldığı ancak daha sonra kendi isteği ile Müslüman olup  "Ahmet Rüstem" adını almıştır. Mayıs 1914 tarihinde Washington Büyükelçisi olarak atanır. Görevine başlar başlamaz Yunanistan’a satılması düşünülen iki savaş gemisinin satılmaması için büyük gayret gösterir. ABD Başkanı Wilson ile konu hakkında görüşür ve bu satışı iptal etmeye çalışır. Bu duruma engel olamasa da ABD yönetimi onun ne kadar çetin bir ceviz olduğunu anlar. 1914 yılından itibaren Türkiye hakkında ABD’de büyük bir karalama kampanyası başlamıştır. Alfred Rüstem diplomatik kuralları bir tarafa bırakarak 8 Eylül 1914 tarihli Evening Star gazetesine bu hareketleri protesto eden sert bir açıklama yapmıştır:
“İngiltere ve Fransa’nın Türkiye’de Hıristiyanlar’a katliam yapıldığı yalanını Amerikan kamuoyunun önüne serdiklerini ve bu yalanı bahane ederek Türk limanlarına Amerikan savaş gemileri gönderilmesini isteklerini” söyledi. Geçmişte ayaklanmaların bastırıldığını, fakat Ermenilerin Hıristiyan oldukları için değil, isyan ettikleri için, Fransa, İngiltere ve Rusya’nın desteğiyle ve silahla Osmanlı devletini zayıflatmak istedikleri için cezalandırıldığını belirtti. Konuşmasının devamında:  

“Ya Fransa ve İngiltere? Ülkelerinin özgürlüğü için dövüşen Cezayirlileri mağaralara tıkıp sonra onları dumanla boğmuş olan Fransa, Sipahi isyanında yakaladığı Hintlileri top namlularının ağzına bağlayıp sonra o topları ateşleyen İngiltere aynı tahrikler karşısında kalsalardı acaba ne yaparlardı?”

Bu soruları sorduktan sonra Amerikalılara dönen Büyükelçi Ahmet Rüstem Bey, onlara da adeta; “siz, şöyle bir aynaya bakınız da kendi çirkin yüzünüzü görünüz,” demek ister gibi davranıyor. Sözünü sakınmıyordu. Amerikan gazetelerinin birçoğunun İngiltere ve Fransızlar"ın tarafını tutarak Türklere saldırmaları karşısında; “şunu söylemeğe kendimi yetkili görüyorum ki,” diye söze başlıyor; Amerikalılar’ın Filipinler’i işgal ederken yerli halka uyguladıkları “Water Cure” denen işkenceleri ve her Allah’ın günü Amerika’da işlenen yüz karası “linç etme” suçlarını hatırlatıyorfu. “Bunların hatırlanması Türkiye’ye saldırırken Amerikalıları daha ihtiyatlı yapmalıydı” diyordu. Bu açıklamasının devamında; “Fransa, İngiltere ve ABD’nin katliamlara göz yumduklarını ve kendi menfaatleri uğruna her zaman karşıtlarını suçladıklarını belirterek; bu devletlerin mazlum ve masum devletlerin verimli kaynaklarını sömürmek için her türlü baskı ve zulüm yaptıklarını açık seçik söylemiştir.” 
İşte bu sert ve haklı açıklama Alfred Rüstem’i ABD kamuoyu tarafından istenmeyen adam haline getirir. ABD Başkanı Wilson  10 Eylül 1914 tarihinde Dışişlerine gönderdiği mektupta “Türk Büyükelçisi sınırı aşmıştır” demiş ve sözlerini geri almasını istemiştir. Alfred Rüstem ABD’de yapılan sert kamuoyuna karşın sözlerini geri almayacağını belirtmiştir.  12 Eylül günü Başkana ve ABD yönetimine aynı sertlikte bir cevap metni yollar:
“…Amerika Birleşik Devletleri’nde artan Türkiye aleyhtarlığının sebep olduğu acıyı anlatmağa sadece ehemmiyet veren Osmanlı İmparatorluğu, bu kritik anda vazifelerine tamamıyla müdriktir. Fakat Amerika Birleşik Devletleri gibi uygarlığın önderi olan bir memleketin basını, mevcut fırtınayı resmen anlatma durumunda iken Babıali’nin işini olduğundan daha güç hale getirmemeliydi. Türkiye’ye karşı ilişkilerinde daha sorumlu bir görüş getirmek için kuvvetli bir gayret sarf etmek kaçınılmaz bir olaydı. İdarenin basına karşı aciz olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Türk Elçisi’nin harekete geçmekten başka çaresi yoktu. Bu durumda Amerika Birleşik Devletleri’ne hücum ettiğimi ve hatta onu tenkit ettiğimi söylemek pek doğru olmaz. Benim Amerikan hücumlarına karşı memleketimi koruduğum aşikardır.”
ABD özür talebini yinelese de Rüstem Bey bunu umursamayarak ülkeyi terk eder.  İstanbul'a döndükten sonra Adana Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nde görev aldı. Birinci Dünya Savaşı sonrası Anadolu’da başlayan Milli Mücadele'ye ilk katılanlardan biri odur. Çağrılmış olmadığı halde Sivas Kongresi’ne katılmış ve burada Mustafa Kemal’in dış siyaset danışmanlığını üstlenmiştir. Heyet-i Temsiliye danışmanı ve çevirmeni olarak Fransa temsilcileri ve Amerikalı General Harbord ile yapılan görüşmelere katıldı. Sivas'ta kolordu komutanları toplantısından sonra hazırlanan tutanağı o da imzaladı. Mustafa Kemal ile birlikte Ankara'ya geldi. Meclis-i Mebusan seçimlerinde Ankara milletvekili seçilerek İstanbul'da Meclis-i Mebusan'a katıldı. Meclis-i Mebusan İstanbul'un işgali ile dağıtılınca Ankara'ya dönerek TBMM'ye girdi.
Ahmet Rüstem Bey Millî Mücadele'de önemli bir yere sahip olmuştur. Bu önemi anlamak açısından şunu belirtmek gerekir ki; Nemrut Mustafa Divanı olarak anılan İstanbul'da kurulmuş Divan-ı Harp (Savaş Mahkemesi) tarafından Mustafa Kemal Paşa ve bazı arkadaşları idama mahkûm edilmiştir.  İşte 24 Mayıs 1920 tarihinde padişah iradesi ile Bu listede; "Mustafa Kemal başta olmak üzere Kara Vasıf, Ali Fuat Cebesoy, Adnan Adıvar, Halide Edip Adıvar ve Alfred Rüstem Bey yer almışlardır."
Dürüst, çalışkan, sert ve alıngan yaratılışlı bir kimse olan, Türkçe'den başka altı yabancı dil bilen Ahmet Rüstem Bey, Amerika’da, Avrupa’da ve Mısır’da çıkan gazetelere birçok makale yazmış ve iki kitap yayınlamıştır. "La Guerre Mondiale et la Question Armenienne" başlıklı ilk kitabı 1918 yılında Berne’de basılmıştı. Bu kıymetli eser, 83 yıl sonra, “Cihan Harbi ve Türk-Ermeni Meselesi” adlı ilk kitabının önsözünde Ahmet Rüstem Bey diyor ki:
“Ermeni meselesinde, dünya kamuoyuna karşı Türkiye’yi savunmayı amaçlayan bu kitabı yazarken, her şeyden önce, doğduğum, pek çok iyiliğini ve nimetlerini gördüğüm bu ülkeye bağlılık duygularımı devam ettirmeyi düşündüm. Bu duygularımı, samimiliğinden asla şüphe edilmeyecek davranışlarla birçok defa ortaya kodum. Bu cümleden olarak, bu ülkenin ve Türk halkının şerefini korumak için iki kere düelloda bile dövüştüm ve Türk-Yunan savaşına gönüllü olarak katıldım."
9 Eylül 1920'de milletvekilliğinden ayrılarak Avrupa'ya gitti. Mustafa Kemal Paşa'nın önerisiyle kendisine milletvekili maaşına denk bir maaş bağlandı. 1935 yılında 73 yaşında ölünceye kadar bu 150 liralık maaş ile geçindi.  Ölünceye kadar Avrupa gazetelerine Kurtuluş Savaşı'nı ve Türkiye Cumhuriyeti'ni savunan yazılar yazmayı birakmadı. Alfred Rüstem yani "Ahmet Rüstem Bey" şanlı Türk tarihine adını  altın harflerle yazdıran bir kişi olarak anılacaktır. Bize düşen en büyük görev ise bu kahramanlarımızı unutmamak ve gelecek nesillere tanıtmak olmalıdır!..