İslam’a göre Kurban, malın Allah’a en iyi şekilde sunulmasıdır. Kurban kardeşliktir, paylaşmaktır ve dayanışmadır. Kurban şefkat, merhamet ve adalet anlayışı ile yapılmalıdır. Diğer dinlerin anlayışıyla kurban, Tanrı’nın hoşnutluğunu kazanmak amacıyla canlı veya cansız bir varlığı Tanrı’ya sunmaktır. Dinlerde kurban uygulaması, Tanrı’nın hoşnutluğunu kazanmak için yapılır. Bunun için ya bir hayvan kesilir ya da bir meyve, bir tahıl veya başka bir yiyecek ona sunulur.  Kurbanın kesme amaçlarını sıralarsak. Hayranlık, Şükran, Gönül alma, Adak ve Kefaret inancı ile kurban eylemini gerçekleştirmişlerdir.
Kurban uygulaması insanlık tarihi kadar eskidir. Tevrat’ta ve Kur’anı kerim’de Hz. Âdem’in çocukları olan Kabil ile Habil’in kurban uygulamalarından söz edilmektedir (5/Mâide suresi, 27). Dinlere göre kurban uygulamalarının amaçları ve yerine getiriliş şekilleri farklı olabilmektedir: İlkel dinlerdeki kurban ibadetlerine geçmeden önce, kurban çeşitleri üzerinde durmak faydalı olacaktır. Kurban genellikle kanlı ve kansız olmak üzere iki türlüdür. Kansız kurbanlar insan, hayvan ve balıklar gibi canlı varlıkların dışında Tanrılara sunulan diğer hediyeleri kapsar. Bu hediyeler insanların sahip oldukları ve üretebildikleri her türlü gıda maddesi nevinden şeylerdir. Kanlı kurbanlar ise Tanrılara sunulan insan, hayvan ve balıklardır. Hayvan kurbanlarının başında sığır, koyun, keçi, ayı, domuz ve tavuk gelir. Kültlere bağlı olarak İsis (Mısır) kültünde kaz, Türklerin eski inançlarında ise at kutsal kurbanların başında gelir. Bunların dışında köpek, eşek, yılan vs. hayvanlar da kurban olarak sunulmuşlardır. Bazen de onun gazabından korunmak ve bir dileğinin yerine gelmesi için ilk ürününü, ya da çocuğunu tanrısına sunmuştur. İlkel dinlerde krallar, kâhinler, ölüler ve putlar için de kurban kesilirdi. İslâm öncesi Araplarda ise putlar adına kurban kesme geleneği vardı. İlkel dinlerde insan kurbanına da rastlanmaktadır. Bazen bir kız, bazen bir esir, bazen bir köle sunak denilen yerde törenle kurban edilirdi.
Yunan mitolojisinde de insan kurbanıyla karşılaşıyoruz. Geçmişte Asurluların da çocuk kurban ettiklerini Eski Ahit’ten  öğrenmekteyiz (Eski Ahit, 2. Krallar, 3: 27). Kurban kesme geleneği Yahudilikte de vardı. Yahudiler bu görevi Kudüs’te Altar (sunak) denilen yerde yerine getirirlerdi. Fakat Yahudiler, Babil sürgününden (M.Ö. 586) sonra kurban kesme geleneğini terk ettiler.  Hıristiyanlar ise Hz. İsa’nın insanlığı “aslî suç”tan kurtarmak için kendisini feda ederek kurban ettirmiş olduğuna inanırlar. Onlar bu nedenle başka kurbana gerek kalmadığını söylerler. İslâm öncesi Türklerde de Gök Tanrı’nın hoşnutluğunu kazanmak için hayvan kurban edilirdi. Hinduizm, Konfüçyanizm ve Şintoizm gibi dinlerde de kurban ibadeti bulunmaktadır. İslâm’a göre, belli nitelikleri taşıyan bir hayvan kesilerek kurban ibadeti yerine getirilir.
Hz. İbrahim’in çocuğu olmuyordu, ancak çocuğu olmasını çok istiyordu. Bir çocuğu olursa  onu Allah yoluna kurban etme sözü vermişti. Bir süre sonra oğlu İsmail dünyaya geldi. Hz. İbrahim çocuğu olmasına çok sevinmişti. Ancak İsmail belli bir yaşa geldiğinde gördüğü  bir rüya  Hz. İbrahim’e zor anlar yaşattı. Rüyasında Hz. İbrahim, oğlu İsmail’i kurban ettiğini  gördü. Bunu, gerçekten yapmak istediyse de Allah razı olmadı. Allah Şöyle buyurdu “. İşte biz iyi davrananları böylece ödüllendiririz.’ diye seslendik. Doğrusu bu apaçık bir deneme idi. Ona, fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. Kendisine, sonradan gelenler için de iyi bir nam bıraktık. Selâm olsun İbrahim’e. İşte biz iyileri böylece ödüllendiririz.” (37/Saffât suresi, 100-110)
Cahiliye dönemi Arpaları’nda da insan kurbanına rastlıyoruz. Cahiliye devri Arpaları’nın Sabah Yıldızı’na daha doğmadan büyük bir acele ile insan ve beyaz deve kurban ettikleri bilinmektedir. Yine önemli putlardan Uzza’ya oğlanlarla, kızların ve esirlerin de kurban edildikleri ileri sürülmektedir. Yine aynı dönemlerde mahiyeti farklı da olsa Abdulmuttalib’in, oğlu Abdullah’ı kurban etmesiyle ilgili olarak şu bilgilere sahibiz. Hz Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib, Zemzem kuyusunun kazılması sırasında Kureyşlilerin kendisine çıkarttıkları zorluklar sebebiyle, eğer on tane oğlu olursa ve bunlar kendilerini koruyacak yaşa gelirlerse içlerinden birisini Kâbe’nin yanında Allah için kurban etmeyi adamıştı. Abdülmuttalib’in isteği gerçekleşince O, adağını yerine getirmek istemiş; oğulları arasında çekmiş olduğu kurada kurban adayı olarak Abdullah çıkmıştı. Abdülmuttalib adağını yerine getirmeye kalkışınca, böyle bir adağın âdet haline gelmesinden çekinen Kureyşliler O’na engel olmuşlardı. Ancak 100 deve kurban edildikten sonra Abdullah kurtulmuştur.
Türkolog Eberhard ve B.Ögel, Türker’de insan kurbanının bulunmadığını, bu türlü kurbanın Türkler tarafından yasaklandığım kaydederler. Türklerde kurban anlayışı İslâmi inançla eşdeğerdir. İslâm Dini de insan Allah’ın yarattığı “eşrefi mahlûk’tur” yani yaratılmışların en şereflisidir. O kurban edilmez sadece yaptıkları güzel ibadetlerle mesela onlardan birisi olan “kurban” ile Allah’a yakınlaşmayı amaçlar. Türklerde kurban “İdhuk; kutlu ve mübarek olan her nesne. Bırakılan her hayvana bu ad verilir. Bu hayvana yük vurulmaz, sütü sağılmaz, yünü kırkılmaz; sahibinin yaptığı bir adak için saklanır.” Çünkü bu hayvan Tanrı’ya sunulacaktır şeklinde tanımlanmıştır.” İslâm Dini’ne göre de kurban edilecek hayvan iyi bakılıp şefkatle davranılmalıdır. Gagauzlar’ın kurban ibadeti içinde en dikkate değeri “Allahlık” adını verdikleri kurbandır. Mal mülk sahibi bir çiftçinin en güzel boğa yavrusunu kurbanlık olarak seçmesi ve kırlara salıvermesidir. Zaten İslâm Dini de kurbanlık hayvana eziyet edilmemesini iyi bakılmasını ve temizlenmesini emreder.
Türkler için de at en değerli hayvanlardan birisiydi. Savaşta ve barışta devamlı at üzerinde olan Türkler ayrıca atın etinden ve sütünden de istifade ediyorlardı. Hal böyle olunca Tanrı’ya sunulacak en değerli kurban da at olmaktadır. Yine Manas destanında Manas’ın ölümü üzerine yapılan cenaze töreninde at kurbanı öne çıkmaktadır:” Manas öldükten sonra, dokuz gün bekletilir. Doksan kısrak kesilir. At kurbanının dışında; sığır, keçi, koç, kuzu ve öküz de Eski Türkler’e göre makbul kurbanlıklardır. Eski Türklerdeki kurbanların renkleri hususunda gösterilen hassasiyet, günümüzde kurbanlıkların süslenmesi, kınalanması şeklinde kendini göstermektedir.
Aslında bugün size bahs etmek istediğim konu yıllardır, kurban kesiminde yaşanan rezalettir. Rezalet diyorum sağ olsun görsel medya yıllardır, kurban kesiminde yaşanan olumsuzluklar göz önüne getirdi. Her kurban bayramında izlediğimiz manzara aynı, sokaklar diz boyu kan ve pislik deryası oluyor. Sokak aralarında pis yerlerde kesimler “Allah’a” sunulacak hayvanlara yapılan işkenceler ve kaçan hayvanı yakalarken savrulan galiz küfürler hiç de İslâm dinine yakışacak durumlar değildir. Bir millet düşünün ki 1100 yıldır,  İslâm dinine inanmış olsun da; bu dinin beş şartında birisi olan kurbanı düzenli sistemli temiz ve dünyaya örnek bir şekilde yaşamasın. Bu ülkelerden biriside İslâm ülkeler arasında olan Türkiye’dir. 
Tarihe bakınız “insanı insana kurban eden” dinsiz toplumlar bile muhteşem sunak yerleri yapmışlardır. Gerek İslam dinin çıkış merkezi olan Suudi Arabistan’da gerekse 45 Müslüman ülke de kurban sunak yerlerine rastlayamazsınız. İlkel topluluklarda bile kurban kesim yerleri (sunak) ve zamanı da bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Aztekler, Mayalar, İnkalar ve Brahmanlar’da kurban sunak yerlerini yeryüzünün merkezi ve hükümdarlığın güç sembolü sayarlardı. Öyle ki, kurban sunağının inşası ‘dünyanın yaratılışı’ olarak kavranmaktadır.  Bu haliyle bu sunak yerleri bir bakıma arındırılmış mekânlardır. Ayrıca Tanrı’nın da “orada” insanlara daha yakın olacağı düşünüldüğünden seçilmiş ilahî bir mekân olduğu düşünülebilir.
Cahiliye döneminde Kâbe’nin karşısında duran iki kaya vardı ve bu kayalar put olarak kabul edilmişti. Ve Kureyşliler kurbanlarını bu iki kayanın arasında kesiyorlardı. Göktürklerde bir Ata-Mağarası kültünün olduğunu biliyoruz. Göktürk kağanları senenin belli zamanlarında devletin ileri gelenleri ve kabilelerin soylularını yanına alarak bu ecdat mağarasına gidiyor ve oraya kurbanlar vererek saygı duruşunda bulunuyorlardı.  Karlukluların mukaddes bildikleri, dibinde anlaşmazlıklarını hallettikleri ve kurban kestikleri yeşil bir taş vardır.
Kısacası, dikkat ederseniz kurban’a inan toplumların tamamı kurban Tanrı’ya sunarken en güzel yerde ve en güzel şekilde sunmak istemiştir. Ayrıca kanlı veya kansız olsun Tanrı’ya sunulacak kurban’ın en iyisi olmasına özen gösterilmiştir. Öyle ki; bu adaklar ya güzel bakılmış ya da güzel temizlenmiştir. 
Küçük veya büyük belediyeler, çöplerin alınması ve sokakların temizlenmesini nasıl görev bilmişlerdir. Bu görev karşılığı da çevre vergisi ve de emlak vergisi almaktadırlar. Yine her kentimizde olduğu gibi halkın yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını daha ucuza ve daha kolay karşılamak için Pazar yerleri gösteriyorsa kurban kesim yerlerini de yapmak zorunda olmalıdır. Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bu ülkede bu hizmetin bir an önce yerine getirilmesi için hükümetinde bu projelere bir an önce başlaması hatta bitirmesi gerekir. Çünkü; bu sistemin kurulması demek hem İslâm dinin emri olan “temizlik imandan gelir “ ilkesine uygun olacaktır. Hem de inancına saygı duyan sağlıklı ve çağdaş toplum olmamızın yüzyıllar boyu sürecek güzel örneği olacaktır 
Benim önerim şu dur; her ilçede merkezi yerlere Nikâh Salonu, Spor Kompleksleri,  Spor –Futbol- Statları, Belediye Katlı Otoparkları, Belediye Kültür Merkezleri ve de Sabit Pazarlar örneğinden olduğu gibi “Belediye Kurban Kesim Merkezleri” de olabilir. Bu merkezler de kurbanlar kesimini sağlıklı ve huzurlu yapmaları için belediyeler vatandaşları ücretlerle buralara ulaştırabilir. Vatandaşlar bu merkezler de, bir hafta veya birkaç gün önceden kurban kesme saatlerini alıp; belediyeler tarafından onları servislerle buralara taşıyabilir düzeni kurmalıdır. 
Hatta bu olay yılda bir defa üç gün yaşandığı için sabit pazarlar artık ismi her ne olacak ise bir proje ile üç günlüğüne kullanılıp geriye dönüşüm olabilir. Ayrıca bu kurban kesim merkezlerinde ilçenin yerel büyüğü belki sadece kurban bayramında, bayramlaşmayı burada yapabilir. Dahası eski Türk ve Müslüman geleneği olarak bu merkezlerde kurban etleri ile yemekler yapılıp halka bayramlaşma esnasında dağıtılabilir. Böylece bu büyük merkezlerde kurban ibadetini yerine getirmek isteyen insanlarda huzur içinde bayramı yaşamış olurlar. İlçedeki sosyo-ekonomik dayanışma İslâm’ın emrettiği kardeşliği de pekiştirmiş olurlar. Bu söylediğim önerinin bir kısmı belki Türkiye’de birkaç belediye yapıyor ama kesinlikle ve kesinlikle yetersizdir. İnşallah bu önerim ilgi görür de -bu yıl yine Türkiye’ye ve dünyaya rezil olmayız ve- önümüzdeki yıllarda da faaliyete geçirilir. Bin yıllar boyu İslâm’ı yaşama dileğiyle iyi bayramlar.