RÖPORTAJ: FİKRİYE KESTİ ÜNKER - YUSUF TOLGA ÜNKER

19. yüzyıl Romantizm akımının rüzgarı İstanbul'u “Doğunun Başkenti” olarak isimlendirirken aşkın binbir haline ev sahipliği yapacağının adeta sinyallerini vermektedir. Bu dev şehrin aşkları da elbette sıradan olmayacaktır; öyle ki sadece iki kişinin birbirine duyduğu aşkın klasik tanımı İstanbul için aciz kalır. İngiliz Kraliyet yönetiminin Kırım Savaşı'nda İstanbul'daki Selimiye Kışlası’nda görevlendirdiği hemşiresi Florance Nightingale'in görevine duyduğu aşk, adını, tarih sayfalarına hemşirelik okulunun kurucusu “Lambalı Kadın” olarak yazdırmış, Kraliçe Viktorya'nın kendisine yazdığı vatan aşkını betimleyen mektubu Nightingale'in İstanbul görevini resmeden notalarla müzikte ölümsüzleşmiştir. İstanbul aşkları, Türk tiyatrosunun ilk kadın sanatçısı Afife Jale'nin meslek aşkı uğruna çektiği acılar ya da bir kadına duyulan derin aşkın ve özlemin sesleri, “Sen Sen Sen”, “Sevdim Bir Genç Kadını”, “Mazi Kalbimde Yaradır” gibi eserlerle işlenir. İstanbul tarihinin sayfalarına kazınan bu aşklar müzikte notalarla can bulur.

Bu proje nasıl oluştu biraz bahsedebilir misiniz?

Niyazi Ölmez:

2012’de Evren hocamızla gerçekleşmiş olan  buluşmamızın sonucunda yaptıklarımızı müzikal olarak değerlendirmeye çalıştık. Dünyanın çeşitli yerlerinden bilgi ve belgeler toplayarak konserlerimizi yapmaya başladık.

Bu konserler ne zaman başladı?

Evren Kutlay:

2012 yılında Cadde Bostan Kültür Merkezi’nde büyük bir oda orkestarası ile başladık. Youtube’da kayıtlarımız var. Sesler Hazinesi ve Evren Kutlay olarak. www.evrenkutlay.com sitesinde de mevcut.

Projenin ana özelliği ve Osmanlı kültürü ve tarihi ile bağı nedir?

Evren Kutlay:

Esas ilgi alanım olan 19. yüzyıl modernleşme süreçlerinde müzikte olan gelişmeleri araştırıyorum. İki kitabım var. 2010 yılında Kapı Yayınları’ndan ilk kitabım çıkmıştı, “Osmanlı’nın Avrupalı Müzisyenleri” adında. 2017’de “Yüz Soruda Osmanlı Müziği” ismindeki kitabım çıktı.

İlgi alanınıza ait bu çalışmalar konser projesine nasıl dönüştüler?

Evren Kutlay:

2010’dan beri bu yazdığım şeylerin tarihin bir sesi olması gerektiğini, aynı şekilde sahnede de icra edilmesi gerektiğini düşünerek konserlerime başladım. Niyazi hocamızın da anlattığı gibi yollarımız 2012’de konser vermek üzere kesişti. Daha önce yaptığımız konserdeki gibi Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kadar batı müziğinde yolculuk konsepti çerçevesinde yapmıştık. Yani Osmanlı’nın ondokuzuncu yüzyıldan önceki dönemlerinde bestelenmiş eserlerinden çokça seslendirilmiş örnekleriyle başladık. “Yine bir Gülnihal” gibi Itri’nin eserleri gibi Cumhuriyet’e kadar bu süreci taşıdık. Kronolojik bir sırayla ve anlatarak yaptık bu konseri. Bu defaki konserimizde yine ondokuzuncu yüzyıldan başlayacağız.

Konserlerinizin belli bir teması var mı?

Evren Kutlay:

Bu defa temamızı aşk seçtik. İstanbul aşkları üzerine ve bu aşkları sadece iki kişinin birbirine duyduğu aşk şeklinde değil, İstanbul’da yaşanmış meslek aşkı gibi, şehre duyulan aşk gibi kavramlar çerçevesinde tanımladık. Ve onu örneklendirebileceğimiz eserleri seçtik. Yine 19. yy modernleşme süreçlerinden  itibaren başlıyor ve “Doğu’nun Başkenti İstanbul” olarak tanımlanıyor. Bu 2010 yılından beri kullandığım şark ticaret yıllıklarında geçen bir kavram, “Doğunun Başkenti” “Capital of Orient” diye geçer. Onu kitabımda kullandım ve ondan sonraki kavramlarda yine bu konserimizde de “Doğunun Başkenti’nden Masalsı Melodiler” dedik. Yine masalsı aşkı tanımlıyor. Aşkın anlamları var ve doğunun başkenti de İstanbul oluyor. Ve konser programımızın içeriğinde hem bu tarihsel eserler var hem de 20.yy”a doğru taşıyan unsurlar bulunuyor. Örneğin  tangolar gibi.

Niyazi Ölmez:

Sadece kadın erkek ilişkisindeki aşk değil. Mesleki Aşklar örneğinden bir tanesi de Türkiye’de ilk defa seslendireceğimiz çok zor şartlarda  bulduğumuz İngiltere Kraliçesi Viktorya’nın Kırım Savaşı sırasında İstanbul’da Selimiye Kışlası’nda görev yapmakta olan  hemşire Florance Nightingale'e yazmış olduğu mektubu var ve biz de bu mektupla ilgili bir sunum yapacağız. Eserin adı “The Queen's Letter” ve bestecisi John William Hobbs.

Vatan sevgisi, anne sevgisi gibi ne kadar aşk varsa hepsini kapsayan “Şehri aşk İstanbul”  konser başlığımız. Bu konsept içerisinde bunları tanımlamaya çalıştık. Zaten baştan sona kadar Evren hocamız anlatıyor ve ben ona yardımcı olmaya çalışıyorum. Görsellerle ve videolarla desteklenmiş olarak sunuyoruz. 17 Kasım konserimiz Yeldeğirmeni Sanat’da gerçekleşti. İkinci konserimiz  ise 5 Aralık’ta Slovakya’da olacak. Ve 22 Aralık’ta Kozyatağı Kültür Merkezinde olacağız.  

2012 yılından bu yana başka konserleriniz oldu mu?

Olmaz mı!

Kaç tane oldu?

Çok oldu! 30-40’a yakın konser yaptık. 

Bu zamana kadar olan konserler sadece yurt içinde mi gerçekleşti  yoksa yurt dışında da oldu mu?

Evet. Opera sanatçısı olduğumuz için bazı gidemediğimiz konserlere bile Evren hocamız tek başına yine başka gruplarla gitti. Yine aynı konsept altında bunu yaptı.

Evren Kutlay:

Mesele hep 19. yy etrafında. Modernleşmeyle birlikte çok sesli müzik Türk topraklarında varlık gösterdi çünkü Osmanlı yüzünü batıya dönüyordu. Modernleşme süreci başlıyordu ve bu sadece müzikte değil bütün alanlara yansıyan bir süreçti. Onun uzantısı olarak biz müzikte neler olduğunu sahneye koyuyoruz.

Osmanlı müziği o yüzyıla kadar hep tek sesli ve kendi kurallarıyla meşk sistemiyle üretilmiş bir müzik yani yazılı bir notasyon sistemi çok daha geç yıllarda gelişmeye başlamış. 19. yüzyılla birlikte Musika-i Humayun’un kurulması, Osmanlı’nın batı müziğini hayata geçirmesiyle, Osmanlı Müziği, Klasik Osmanlı Müziği, Halk Müziği vs. bunlara ek olarak batı müziği hususunda bir takım çalışmalar ve ürünler ortaya konulmaya başlandı. Biz de gördüğünüz gibi piyanoyla, batı çalgılarıyla, çok seslilikle ilgili o süreçte ortaya çıkmış ve Cumhuriyet’e miras kalmış eserleri icra ediyoruz. Çünkü Cumhuriyet’in alt yapısını, müzik anlayışının alt yapısını da o süreç oluşturuyor. Dolayısıyla onları gün yüzüne çıkarıyor ve sahnede seslendiriyor ve paylaşıyoruz.

Peki bu kaç kişilik bir organizasyon?

Niyazi Ölmez:

Sayılar hep çeşitlilik gösterdi. Yurtdışında 5 Aralık’ta gerçekleştireceğimiz piyano dahil beş kişilik orkestraya solist olarak ben katılacağım. İşin kurgusu tabi çok önemli, interaktife benzer bir anlatım. Yurtdışında yabancı dilde yapıyoruz bunu, genelde, ingilizce ağırlıklı. Yani sesli tarih de diyebiliriz, hatta bizim sesli tarih diye bir projemiz var yani tarihi biz sesle anlatmaya çalışıyoruz haddimizi aşmayarak.

Evren Kutlay:

Tarihi seslendiriyoruz yani. Tarihin sesi olmaya çalışıyoruz. Çünkü sadece yazılı olarak ulaştırmaktansa, tarihi  müzik yoluyla ve canlı anlatım ile izleyiciyle buluşturmuş oluyoruz. Hatta Cumhurbaşkanımızın himayelerinde bir yerde.

Niyazi Ölmez:

Ben araştırmalar  yaptım ve  hala yapıyorum. Sahaflara giriyoruz çıkıyoruz. Evren hocamız da ciddi araştırmalar yapıyor. Hatta son çıkardığı kitapta “Yüz Soruda Osmanlı Müziği” çok önemli kitaplardan bir tanesi. Bütün bu bilgiler bizde kalmasın, bunları kaynak göstererek paylaşalım istedik. 

Osmanlı Dönemi’nden kalan çok kaliteli ve güzel eserler var. Örneğin, Sultan Abdülaziz İngiltere’ye gittiği zaman, kendisinin yazmış olduğu marşla karşılanmıştır. Bundan daha büyük bir şey olabilir mi? Dolayısıyla 2011-2012 döneminde Wagner Vakfı’na davetli olarak gittiğimizde de gördük ki, orada Sultan Abdulaziz’in Wagner Operası’nı yaptırmada sponsorluğunu gösteren bir belge var. Wagner’in vakfında Sultan Abdülaziz’in oturduğu loca var. Ve biz Almanya’ya gittiğimiz zaman, Sultan Abdülaziz’in torunları Almanya’da diye başlık atıldı Alman gazetelerinde. Bunların hepsi, bu projenin bir parçası, yani bu proje oralara kadar gitti. Daha çok yapmak istiyoruz aslında.

Benim geçen sene sırf halk için yaptığım bir seminerim oldu. “Opera’yı Anlamak” semineri. “Opera’yı Anlamak” semineri içerisinde bir bölümünde Osmanlı dönemi’ni anlattık. Onu da Evren hocamız anlattı. Cumhuriyet dönemini de ele aldık. Ona da operayı kuranlar geldi. Hatta , dekor ve kostümü de işledik. Yani anlayacağınız aslında genelde yaptığımız işler çok ayrı işler değil hep birbiri içinde olan ama biraz da duruş amaçlı yapmaya çalışıyoruz. Klasik müziğin bizim toplumumuza ait olmadığı, hep uzak olduğu düşünülüyor. Sinemaya gitseniz bile orada beyniniz çalışıyor yani  kurguyu bulmaya çalışıyorsunuz. Müzikte de aynı şekilde. Müzik de sadece eğlenilecek bir şey değil, biraz oturup düşünüp beyin yormak lazım. Bir şeyleri algılayabilmek için. Sanat böyle bir şey çünkü. O yüzden bu projelerin içerisindeyim. Hocamla birlikte çok keyif alıyoruz, mutlu oluyoruz ama yurtdışına gidersek daha da mutlu oluruz. Şimdi ise, 5 Aralık heyecanımız var.