Röportaj: Ayşenur Mama

Bu hafta, oyunculuğa adımlarını henüz adımını atmış ve aynı zamanda hemşehrim olan personal trainer uzmanı Oğuzhan Alin ile sohbet ettik. Şimdi, kendisini daha yakından tanıyalım…

Öncelikle okurlarımıza kendinizden bahseder misiniz? Oğuzhan Alin kimdir?

27 Mart 1995 Kars doğumluyum. Lise yıllarımda ailem ile birlikte İzmir'e taşındık. Oyunculuğa olan tutkumdan dolayı da hayatım genelde İstanbul ve İzmir arasında geçti. Çocukluğumda, uzun boylu olmanın avantajını kullanarak basketbol oynamaya başlamıştım, fakat omuz sakatlığı geçirince uzun bir süre spordan uzak kaldım. Daha sonra atletizme ilgi duymaya başladım. Şu an atletizmde lisanslı kısa mesafe koşucusuyum. Ek olarak ise amerikan futbolu oynuyorum. Spora olan ilgim hiç eksilmedi, zaten bu yüzden de şu an Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Spor Yönetimi bölümünde okuyorum.

Oyunculuk yaşamınız nelerin etkisi ile başladı?

Lise yıllarımdayken okuldaki tiyatro etkinliklerine katılmaya başladım. Büyük bir keyif almaya başlayınca, bu işi yapmak istediğimi anladım. İstanbul'a kuzenimin yanına gidip gelmeye başladım, oyunculuk ajanslarına gidebilmek için. Çeşitli projelerde figürasyon olarak rol almaya başladım. Set ortamı, ışıklar, kameralar. Her şey mükemmeldi ve oyunculuk benim için adeta bir tutkuya dönüştü. Daha sonra bu işin eğitimini almaya karar verdim. Temel oyunculuk, tiyatro, kamera önü oyunculuk eğitimleri aldım ve diyaloglu olarak setlerde rol almaya başladım.

‘Mutluluk Alacağım Var’ filminde yer alırken neler hissettiniz? O filmde rol almak, size neler kazandırdı?

Diyaloglu rol aldığım ilk projeydi. Senaryo ezberi, kameraların beni çekmesi falan. Çok büyük sorumluluk gerektirdiğini o zaman anlamıştım. Ama bu işi seviyordum, seve seve tüm zorlukların üstesinden gelmekte kararlıydım ve öyle de yaptım :)

‘Miss Mr Model Of Turkey’ yarışmasını kariyeriniz için bir başlangıç olarak mı görüyorsunuz?

İyi bir derece alıp, çok iyi işler yapmayı umuyordum. Fakat işler pek de istediğim gibi gitmedi maalesef. Ama yine de benim için büyük bir deneyim oldu.

Oyunculuk haricinde neler yapıyorsunuz?

Spor, benim için bir yaşam tarzı diyebilirim. Çeşitli dallarda spor yapıp her zaman fit ve sağlıklı kalmaya çalışıyorum. Kalan zamanlarda ise her insan gibi sinemaya gidiyor, psikoloji ve kişisel gelişim ağırlıklı kitaplar okuyorum.

Trt 1de yayınlanan ‘Yüzyıllık Mühür’ adlı belgeselin sizde bıraktığı bir izi, unutamadığınız bir anısı var mı?

O belgeselde Çanakkale şehitlerini, hangi şartlar altında savaştıklarını ve nasıl bir psikoloji içerisinde olduklarını seyirciye anlatmaya çalıştık. Tabi o duyguları önce kendimiz yaşadık. Bazı sahnelerde bizim bile gözlerimiz doluyordu ve buna engel olamıyorduk. Bu günlere sağ salim gelebilmemizi onlara borçluyuz. Kendi tarihimizi, ecdadımızı bir kere daha yaşayarak öğrendik ve bana gerçekten çok şey kattı.

Yaptığınız hangi işi daha çok seviyorsunuz? Hangisinin daha az yorucu olduğunu düşünüyorsunuz?

Aslında ikisi arasında bir seçim yapmak gerçekten zor. Bir yanda bana çok büyük heyecan yaşatan oyunculuk, diğer yanda ise başkalarına yardım etmeyi amaçladığım ve bundan büyük bir keyif aldığım personal trainerlik var. Fakat oyunculuk benim için bir adım daha önde, çünkü her rolde yeni şeyler öğreniyorum.

Aynı zamanda başarılı bir ‘personal trainer’ olarak insanlara sağlıklı yaşamın yollarını anlatır mısınız?

Günümüzde sabah işe veya okula yetişebilmek için çoğu insan kahvaltı öğününü atlıyor. Fakat bu çok yanlış bir şey. Çünkü kahvaltıda yediğiniz besinlerin kalitesi, gün içerisindeki enerji ve motivasyonunuz ile doğru orantılı. Ayrıca günde en az 3 öğün, farklı besin kaynaklarından çeşit çeşit vitamin ve protein almalıyız. Her öğünümüz protein, karbonhidrat ve sağlıklı yağlar içermeli ve sağlıklı atıştırmalıklar ile ara öğünler yapmalıyız. Hazır ve işlenmiş gıdalardan uzak durmalı, gerekirse kendi mutfağımızın aşçısı olmalıyız. Her gün en az yarım saat yürüyüş yapmalı, asansör ve yürüyen merdiven yerine normal merdivenleri kullanmalıyız. Ve mümkünse haftada en az 2 gün yüksek tempolu antrenman yapmaya özen gösterebiliriz. En basitinden örnek verecek olursam; haftada 2 gün 50dk %40 güç ile koşup, koşu sonunda şınav ve mekik çekmek bile hiç yoktan iyidir.

İlk tecrübeniz hangi dizi veya filmdi? İlk kez kamera karşısına geçtiğinizde neler hissettiniz?

Kocaman set ışıkları, kameralar, yüzüme yapılan makyaj, üzerime takılan mikrofon ve diğer şeyler… Bunlar beni gerçekten heyecanlandırmıştı. Ezberimi unutmaktan çok korkmuştum heyecanlanınca. Yanlış kelime söylemekten, yanlış hareket yapmaktan, sesimin titremesinden. Fakat hiç öyle olmadı, tüm konsantrasyonumu toplayarak, rolüme ve oyunuma odaklandım. Zaten ilk repliğime girdikten sonra bütün heyecanımı bir kenara bırakıp oynayıverdim.

Şimdilerde rol alacağınız bir dizi/film var mı?

Dizi, film ve tv yarışmalarından teklifler geliyor. Fakat şu an üniversite okuyorum ve bu benim için her şeyden önce gelir. Bu yüzden kısa bir süre ara verdim, fakat yaz aylarında projelerde yer alacağım.

Son olarak sohbetimizi okurlarımıza neler söyleyerek noktalamak istersiniz?

Bana çevremdeki herkes hayallerimi bir kenara bırakıp, hayal dünyasında yaşamak yerine gerçek dünyaya dönmemi söylüyordu. Fakat ben hiç kimseyi dinlemedim, hayal ettiğim ve arzuladığım hedeflerimin peşinden gittim. Bütün bunlar için pişman mıyım? Hayır. Yine olsa, yine yaparım. Çünkü bu dünyaya yalnızca bir defa geliyoruz, yaşlandığım zaman "Keşke zamanında yapsaydım" diyip pişman olacağıma, "İyi ki yapmışım…" diyeceğim. Siz de öyle yapın, eğer uğruna her şeyi göze alabileceğiniz bir hayaliniz varsa, asla peşini bırakmayın. Bu sizin hayatınız, ve tekrarı olmayacak…