“Su varsa hayat var”

179  Kuş Türü

Tarihi İpek Yolu üzerinde

Fotoğrafçılık ve kuş gözlemcileri için ideal bir atmosfer

Ankara’nın dibinde…

Yazın bittiği günlerde Köroğlu Dağ tırmanışımız için Ankara’dan düştük yollara… Taş çatlasın iki saat gittikten sonra kısa bir mola verdik. Uçsuz bucaksız yemyeşil bir arazideydik. Belli ki sürprizler var.

Nallıhan Kuş Cenneti, yurdumuzun yüzlerce kuş cennetinden, Manyas’tan sonra ikinci büyük olanı…

Fotoğraf Makinamı hazırladım çevreme bakıyorum ama şaşkınlıktan deklanşöre basamıyorum. Gerçek olamayacak kadar güzellikte bir empresyonist tabloydu beni saran.

Yoksa şehirde bir sanat galerisinde miyim diye düşünmedim değil.

Çok uzaklarda yeşilin her tonunu kapıp  kahverengi ile yaptığı tango, önde noktalar gibi hareket eden kuş sürüleri…

Evrende bir yerlerde kayboldum. Sadece tablo ve ben.

….

Maalesef ben, sen deyip birbirimizi yemekten, canım yurdumun uzanamadığımız  cennet köşelerinden biriydi Nallıhan. 

Nallıhan İlçesi Ankara’ya bağlı Davutoğlan köyü sınırları içinde. Aladağ Çayı’nın Sarıyar Barajı ile birleştiğiyerde oluşmuş. Yapay bir sulakalan ekosistem. İstanbul’a 300km. uzaklıkta. 1994 yılından beri Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ilan edilmiş. Tabii ki avcılık yasak.

Sadece Nallıhan Kuş Cenneti’nde değil, barajın tamamı kuş yaşamı açısından önemli bir yer. 

Söğütler, sazlıklar geniş tarım arazileri, kavaklıklar, kayalıklar, tepeler  ile ekolojik yapıları farklı alanlarda besin açısından zenginliğiyle her tür kuş için yaşama ortamı var.

Bazı yıllarda barajda ki kuş sayısının 50.000 ı geçtiğini duyunca çok sevindim. Onların habitatlarını görünce çok seviniyorum. Çünkü şehirlerde onları yok etmeye odaklanmış inşaat canavarından tiksindim. Midem bulanıyor.

Mağlum insanoğlu kadar doğaya zarar veren, kendi dalını kesen başka bir tür yok.

Aladağ Çayı’nın baraja döküldüğü yerde söğütlük oluşmuş. Burada balıkçıl türleri ürüyormuş. Canım yaaa… Sizler üreyin çok üreyin. Dünyayı ele geçirin. İnsanoğluna ders verin. (Kafayı sıyırmış kadın ha haa.) E öyle değil mi allahaşkına. Kumrular başta olmak üzere, tüm kuşlar ve diğer hayvanlar doğada öyle dengeli ve ahenk içinde yaşıyor ki… Bizden başka BEN BEN BENNN ! diyen yok.

Avlarını yerken bile sıra var saygı var. 3700 m. de Cilo Dağları’nda, dışarı bıraktığımız yiyecekleri homur homur  yiyip gidiyorlardı. Biz de çadırlarımızın içinde uyuyorduk. 

Sabah kalktığımızda buzlarda ayak izlerini görmek var ya …

Yaşadığınızı ve  evreni paylaştığınızı anlatıyor.

İşte bu …. Gerçek bir ruh ritüeli.

Maalesef artık oralar yasak bölgeler, insanoğlunun bitip tükenmez hırsına yenik düşen güzellikler anılarımızın en derin yerinde dururken, bize bıraktığı insanlık donanımıyla kaldı.

Konu dağıtmakta üzerime yoktur. Nerde kalmıştık?

Aladağ Çayı, baraja döküldüğü yer… Hah …

Balıkçıllar ürüyordu orada. Küçükakbalıkçıl, gri balıkçıl, gece balıkçılı…

Kara çaylak, küçük batağan bahri, alaca balıkçıl, angıt, yeşilbaş, sakameke… Hiç duymadınız di mi? Ne yalan söyleyeyim ben de…Taaa diplerde uzanan kayalık bölge ise, kara leylek, kızıl şahin, kukumav, kaya kırlangıcı, kaya sıvacı kuşunun habitatları. Uydu kent yapmışlar. Ankara’ya metro…

Latife etmesem de duramam.

Mayıs ve temmuz ayları arasında barajdaki su seviyesi artınca ağaçlar ve sazlıklarda kuluçkaya yatan kuşlar daha güvenli ve korunaklı oluyor, kuraklıkta baraj suları alana ulaşamayınca balıkçıl ve leyleklerde  popülasyon düşüyormuş.

Su hayat !

Doğa koruma bilincinin geliştirilmesine yardımcı olmak için çocuklarınızı buraya mutlaka götürmelisiniz.

Gitmişken bir de Kızılcahamam İlçesi’nde Soğuksu Milli Parkı’na da götürün ve Kara akbaba, kızıl geyik, karaca … görme şansı olsun. Kalabalık yok, gürültü, hava kirliliği, stres yok bırakın kendinizi doğaya…

Hem,

Radyasyona karşı panzehir bunlar panzehir!!!