AŞK & HÜZÜN

YEŞİL & SARI

İşte SONBAHAR

Vee … İĞNEADA

LONGOZ ORMANLARI

Haber: SEVGÜL KAYSERİLİOĞLU

Çoktandır istediğim ülkemin iki önemli noktalarından birine, haftasonu yağış ve soğuklar bastırmadan gitmeye karar verdim. Hani yaşadığın şehri görmeden ya da evde pişenin tadına bakmadan dışarıları merak ederiz ya. İstanbul’a sadece ama sadece ikibuçukluk saatlik bu  cenneti göremeden, yıllardır ne kadar da uzak yerleri keşfe çıkmışım.

Kimbilir hayatta daha ne keşifler yapacağız… zaman ayıracağız merak edeceğiz, … Ve tıpkı bu ormanlar gibi her mevsim ayrı güzellikteki yaşam enerjisini yaşayacak, birbirimize aktaracağız. Yaşadıklarımızı unutacak ya da görmezden geleceğiz… Hep birlikte.

Yaşamın kendi de  bu değil mi?

Paylaşmak… almak, vermek…düşmek, sürünmek, kalkmak hep yeniden güzele daha iyiye daha ileriye…

İşte bu pazar, sonbaharın, aşık ruhumun hüznünü, İğneada Longoz Ormanları’nda tepemizde ağlayan gökyüzü, ayağımızın altında oluşan sular seller ve hiçbir ressamın yakalayamayacağı tonlarla, düşmekte ısrar eden ama en  sonunda yerçekimine karşı koyamayan sarı yaprakların flörtüne tanık olarak yaşamak istedim. Longoz Ormanı kendine özgü bitki örtüsü ve canlıları ile çok değerli bir ekosistem. Derelerin getirdiği özel kumlar, topraklar, kil ve organik birikimler dere ağızlarını biriktirerek göller oluşmuş- bu bölgede beş göl var.

İşte seyyah ruhum takıldı Düş Patikası ve Asuman Bilgiç’in peşine.

Bu gezilere katılanlar genelde  ya sizin gibi doğa manyağı, ya evrenin kısırdöngüsünde ki farkındalığa erişmiş, dersini almış  yaşadıklarının şaşkınlığıyla kendini şehirden dışarı atmış kişilerdir. Sebepleri ne olursa olsun, dünyanın ihtiyacı olan pozitif enerjiyi yayan, bir kurtuluş çabasında doğayla mücadele edenlerdir. Ve  kısa zaman dilimi de  olsa sevgiyi paylaşmak zorundadırlar. Çünkü dağcılığın, trekingin, kısaca doğa sporlarının gereğidir. Ruhu eğitir. Evrenin  güzelliklerini hatırlamak ilaç gibi gelir, inanç bilincini geliştirir. İşte bu sebeple dağların tadına varanlar kopamazlar. Çünkü oralarda yaşam kolay algılanır. Basittir herşey. Karmakarışıklığa yer yoktur. Bir çocuk mantığıyla dümdüz ilerler, hedefe ulaşır ve  huzur bulursunuz. Çözmeniz gereken problemler yok olmuştur.

Sabahın çok erken saatlerinde kahvemi içmiş durumda otobüste çaktırmadan kestiriyordum. Yirmişbeş kişilik ekipte tanıdığım yoktu. Zaten bunun önemi de amacım için yoktu. Hafiften dalmışken yan sıradan bir bayanın arkadaşına şöyle dediğini duydum. “Ben seviyorum. Herşeyi seviyorum. Herkesi seviyorum.” Eğildim tebessümle, gözgöze geldim yukarı kıvrılmış dudak çizgisiyle selamlaştık. Elleriyle göğsüne çektiği hırkasından farkettim ki iki eli de bilekten yok, ancak gördüğüm en güzel tebessüme sahip, huzurun, fışkırdığı gözlerinde vücut bulmuş haliydi.

İşte dedim işte ben bunun peşindeyim. Sevgi ve  Huzur…

Hava aydınlanırken bir kır bahçesinde durduk- Kırklareli- Çakıllı Köyü imiş- Hayatımda gördüğüm 816 yıllık çınar ağacının, temiz hava bol gıda haliyle uzun yaşına tanık oldum. Ağaç bize dallarıyla neşe çığlıkları atıyordu.  Ne tost ne çay kötüydü. Farkında bile değildim. Çünkü ben keyifliydim mutluydum.

Kahvaltı sonrası yolumuza devam ettik.

Çerkezköy, Saray, Pınarhisar, Demirköy…

Ahh sonbahar buralara ne kadar güzel geliyorsun. Sarı, kırmızı, yeşil, kahve…Beton kelimesinin  ne olduğunu bile unuttum. Üç beş kulübecik gözüme ilişti. Gülmeyin ama kiralık ya da satılık levhası bile yoktu. Sonra içinden  geçtiğimiz Vize’de yıllar önce iç mimarlığını yaptığım mağazayı aradı gözüm. Geçmişe dalmaktan çok korktum. “Yaşam şu anda yeniden başladı”yı hatırlattım kendime.


Meşe, kayın dişbudak ağaçlarının iki tarafımızdan selamlayan haliyle kilometrelerce gittik. Ve aracımızdan inip yağmurluklarımızla akşama kadar sürecek olan yürüyüşümüze Milli Park alanından başladık. ( Önce Tabiatı Koruma Alanı, Doğal Sit, Yaban Hayatı Koruma Sahası gibiçeşitli statülere sahip ve birbirinden ayrı parçalar halinde korunan alanlar, milli park şemsiyesi altında birleştirilmesiyle ülkemizin 39. Milli Parkı olarak ilan edilmiş.) Demirköy’e 25 km uzaklıkta ve İğneada beldesi sınırları içerisinde yer alan, Yıldız (Istranca) Dağlarından Karadeniz sahillerine doğru akan derelerin taşıdığı alüvyonların birikmesi ve mevsimsel olarak sular altında kalması sonucunda oluşmuş longoz ormanları …

Meşe ağacını çok severim. Tropikal ve asil bir görseli vardır. Asilliğini böyle subasar ormanlarını sevmesinden aldığını şimdi daha iyi anladım. Ne de güzel kokar, harelerinin üzerinde el gezdirince dokusunun şeklini kazırsın aklına. Kör alfabesinin mantığıdır bu. Nefes alıp verdiğini hissedersin.

Saatlerce yürüyüşler, molalar, bize takılan korucu koca beyaz köpeğimizle birlikte ayağımızdan kayıp gidiveren toprak ve yaprakların da arkadaşlıklarıyla sürdü. Yağmur bizi üşütürken bir yandan içimizi ısıttı.

Aşıktık çünkü hüzün ve aşk kardeştir…

Burada endemik bitki türlerinin yanında, mantarların çeşitliliği dikkatimi çekti. Önüme aniden fırlayan yeşil yavru kurbağayı fotoğraflayayım derken , pat elime ordanda yakama atladı- İşte komik canlılar komik canlıları çeker mantığı- Yanımdan ayrılmayan gözü çapaklı köpeğimizle bu miniği hayranlıkla izledim. Bir ara  longoz ormanlarından çıkıp Karadeniz’e kavuştuk. Bir çiftlik ve hayvanların özgür gezintilerine bakarak tezekler içinde yemenin keyfini bilir misin Abidin? Gerçek bir doğa harikası nehirlerin, göllerin denize kavuştuğu yaşayan tablo, aklımın bir yerlerinde kazınan diğerlerine eklendi.

Bu geniş açıdan İğneada’yı gözlemleyip, hemen arkasında da Bulgaristan’ı algıladıktan sonra tekrar ormana girdik ve yürüyüş rotamızı Bulanıkdere’ den Mert Gölüne çevirdik. Yağışın bereketi mevsimsel olarak gölün içinde oluşmuş yolu engellediği için fazla ilerleyemedik.

Longozun bereketli doğal yapısının güzelliklerine o kadar dalmıştık ki hava neredeyse kararmak üzereyken zar zor çıkabildik. Usta rehberimizin GPS i olmasa Istranca’larda kaybolmak içten değil!

Dönüş yolunda otobüsümüzün önüne çıkan tilki kardeş ise adeta bize kendini hatılatıyor gibiydi.

    

Lütfen habitatımıza zarar vermeyin !

Zengin biyolojik çeşitliliği, ülkemizin de içinde bulunduğu ılıman kuşak içinde eşsiz bir konuma sahip. birbiriyle doğrudan ilişkili ve farklı yaşam alanları ile İğneada Longozları,  tatlı ve tuzlu su gölleri, kıyı kumulları, tatlı ve hafif tuzlu bataklıkları ile subasar ormanları, yaprak döken meşe, kayın, gürgen,dişbudak, kızılağaç gibi karışık ağaç türlerinden oluşan orman tiplerinin hepsini barındırıyor.

Bayıldım.

Ancak; Böyle bir doğa harikasına tanık olurken, üstüne duyduğum lanet olası nükleer… buraya da…

KINIYORUM,

Yeşil ve Doğa düşmanı, herkesi kınıyorum. Her güzelliğin arkasından Yeşilçamvari “Kötü Adam” gibi nükleer-termik santrali kınıyorum. Kışşt kışştt

Uyku ilacımı aldınız yaa… Tüm tarihi boyunca dünyanın gözü bu cennet topraklardayken bu nasıl bir körlüktür hiç anlamıyorum. Yeşili koru, çiçekleri koparma faso fiso.. Yakın da nefes bile alamayacağız bu kafayla.

Mevlana der ki; Sevgi ve Vefa kıymetli mücevherdir ki aydın gönül onu muhafaza eder. Aydınlanmışları görelim.

Yürüyüşü gerçekleştiren ve emeği geçen tüm dostlara teşekkürler…

Longoz (Subasar Ormanı) Nedir?

Longoz, denize doğru akan derelerin getirdiği kumların birikerek kıyıda set oluşturması ve dere ağzını kapatması sonucu akarsuyun biriktiği yerde oluşan bir özel ekosistemdir. Yalnızca belirli ağaç (örneğin, dişbudak, kızılağaç, vs), bitki (örneğin, göl soğanı, su menekşesi, vs) ve kuş (örneğin, kara leylek, balıkçıl, vs) türleri bu yaşam ortamını tercih ederler.Bu ekosistemin devamlılığı için en temel koşul, bol suyun devamlı var olmasıdır. Su, getirdiği kil ve organik materyal ile bu sahaların topraklarını mineral ve organik materyal yönünden zenginleştirir. Bu sucul ormanlar yağmur ormanları gibi gürdür. Bununla birlikte, yağmur ormanları gibi sadece yağışa ve hava nemine değil, daha çok 'taban suyu'na bağımlıdır. Bu özellikleri ile tropikal bölgelerin 'mangrove' ormanlarına benzer.

Longoz ormanları nadir rastlanan ekosistemlerdir. Türkiye'de İğneada (Kırklareli), Acarlar (Sakarya) ve Sarıkum'daki (Sinop) longoz ormanlarının yanı sıra, Kızılırmak Deltası'nda da (Samsun) longoz niteliğine sahip ormanların çok küçük kalıntıları kalmıştır.Bunların dışında yeterli büyüklük ve kapalılığa sahip alüvyal-subasar orman kalmamıştır. Bu nedenle elimizde kalan son longoz ormanlarının varlıklarını sürdürmeleri çok önemlidir.

Kaynak;

T.C. ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI 1. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ

Longozu Koru-İğneada. -Türkiye

http://www.longozukoru.org/default.aspx