Kapalı Çarşıda küçücük bir dükkanda asırlık gramofonların arasında nostalji yaşadık. Onun büyülü dünyasına kısa süreliğine de olsa girdim. Şimdi sizlere bu samimi söyleşiyi  aktarmak istiyorum.

Hatice Opak Bilgin : Kısa bir özgeçmişle kendiniz tanıtıp, gramofonla nasıl tanıştığınızı anlatır mısınız?

Mehmet Öztekin : 1944 doğumluyum. Bu benim baba mesleğim. 2. Kuşak gramofon ustasıyım. Çocukluğumdan beri bu işin içindeyim. Oğlum diş hekimi. 2 çırak yetiştirdim.

Hatice Opak Bilgin : Garamofonları  hangi duygularla nasıl tamir ediyorsunuz?

Mehmet Öztekin : Bu işi severek yapıyorum. Bir işi severek yapmak herkese nasip olan bir şans değil. Şu anda insanların fazla seçme şansı yok. Eş seçimine de, iş seçimine de hayat şartlarının çarklarını rahat çevirebilmek için ticari bakıyorlar. Sevmediğiniz bir işi yaptığınız zaman insandaki yaratıcı duygular körelir. Sadece işinize gider gelir üretici ve yaratıcı olamazsınız. İşimi severek yapmak beni üreticiliğe, yaratıcılığa ve koleksiyonculuğa yöneltmiştir. Tamir işi kolay bir iş değil. Gramofon tamiri için parçayı temin edecek fabrika yok. Bu işimin zor yanı olmasına rağmen işimi seviyorum.

Hatice Opak Bilgin : Koleksiyonculuğunuzdan bahseder misiniz, nelere sahipsiniz.

Mehmet Öztekin : 2000 adet taş plak var. 52-53 adet gramofonum var koleksiyonumda. 1996 yılında Yapı Kredide, 2004 yılında Beyoğlu’nda ve daha muhtelif yerlerde insanlarla koleksiyonumu paylaştım.

Hatice Opak Bilgin : Buradaki en eski gramofonun hikayesi nedir?

Mehmet Öztekin : 1912 yılında Çarlık Rusya’sı için yapılmış Gramofon var. Çarlık Rusya’sı zengin bir kültüre sahip. İhtilalden kaçan Çarlık yanlıları yanlarında para değil mal götürerek kaçmışlar. O da buradaki gramofon. Şimdi evlerde 2-3 TV var. Eskiden bir semtte bir kişinin evinde gramofon oluyordu. O da parmakla gösterilirdi. 1905’ten 1950’lere kadar böyle sürmüş. Ülkemizde herkes sahip olamamış. Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı. Bunlardan dolayı Gramofon lüks sayılıyordu ve ona ayrılacak para olmuyordu. Gramofon genelde gayrimüslimlerde olmuş. Onlar yurtdışlarına gittiklerinden oralardan temin etmişler. O dönem onu kullanma hakkı evin büyüğündedir. Hassas aletler oldukları  için kimse el süremez. Bazı sünnet düğünlerine gramofonu olanlar davet edilirdi. Onlar da düğüne plaklarıyla ve gramofonuyla gider ortama renk katarlardı. Şimdi teknoloji var. Teknolojinin gelişmesi demek inanların mutluluğunun artması demek değildir. Önceden daha çok yüzü gülen insanlar vardı, şimdi sevgiler çıkara dayalı olmuş.

Hatice Opak Bilgin : Kimler geliyor gramofona sahip olmak için, neler yaşıyorsunuz?

Mehmet Öztekin : Eskiyi anlatan filmler çekileceği zaman gelenler kiralamak yerine satın alıyorlar gramofon ve plakları. Gelenleri sorguya çekerim. Ne için aldığını sorarım, sevdiği için mi diye merak ederim. Neden CD yerine Gramofon veya plak istiyor. Buraya gelene müzik dinletirim, müzik sizi bir yerlere götürmeli. Gözleriniz bir yerlere dalar, müzik ruha hitap ederse. Gözlerinizden bir damla yaş gelirse işte o müzikle bütünleştiğinizin resmidir. Burada doğallık söz konusu. Her şey doğallığını yitirmek üzere, gıda da müzik de. Nasıl ki ressam, heykeltıraş Allah tarafından özel seçilirse ses de öyle. Onlar Allah tarafından seçilmiş insanlardır. Bunlar da Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Münir Nurettin, Hamiyet Yüceses gibi. Masanın 3-4 ayağı gibi, eserleri halen aranıyor. Bu gün biri CD yapıyor 3 gün sonra hatırlanmıyor. Müzikleri kalıcı unsurlar içermiyor. Zeki Müren’in sesi kadar nezaketi de güzeldi, müziği duyarak okuyorlardı. Öyle sesler vardır ki mikrofonsuz okunsa bile camlar titrerdi. Gazelhanlar erkek oluyor ama bizde kadın gazelhanlar da var. Sesi güçlü Hamiyet Yüceses, Ayda Sönmez, Nevzat Akay. Onların sahne ve müzik hayatlarında ticari gaye söz konusu değil. Gel plak dolduralım dediklerinde o dönem çoğu sanatçı reddetmiştir. Hafız Burhan’da korkunç güzel ve güçlü bir ses vardır. Her perdeye girer, o zaman iletişim araçları yok, nam kulaktan kulağa yayılıyor.

Hatice Opak Bilgin : Ses ve müzikle ilgili bir hikaye var mı hatırınızda.

Mehmet Öztekin : Yeni seslere yardımcı olan bir hanımın kulağına Hafız Burhan’ın güçlü bir sese sahip olduğu konusu gider. Dinlemek istediğini söyler hanım. Kapalı Çarşının Beyazıt Kapısında Cuma namazından sonra buluşma kararı alınır. Hafız Burhan Nuruosmaniye kapısından girer ve randevü yerine doğru Makberi okuyarak yürür, çarşının akustik özelliği de vardır. Beyazıt kapısına geldiği zaman müziği bitiriyor. Hafız Burhan’a “Hocam nerede okumaya başladınız” der.

Hatice Opak Bilgin : Yarım asırdır müziğin içindesiniz nasıl izah edersiniz?

Mehmet Öztekin : Bir hafta, bir ay yemek  yemezsiniz bir süre sonra yemek yediğinizde her şey normale döner. Ruhun doyurulması önemli. Fiziksel olarak aç olanın kimseye zararı olmaz, ruhu aç olanın zararı daha büyüktür. Tarihte örnekleri var. Ruh hastalıklarının tedavisi başka ülkelerde döverek iyileştirmeye çalışırken Türkiye’de müzikle tedavi edilmiş. Ben Gramofon tamir ederken nedenlerini de araştırırım.

Hatice Opak Bilgin : Sizin bir felsefeniz var mı?

Mehmet Öztekin : İstanbul dolusu kadar servetim olacağına bir gramofon dolusu kadar huzurum olsun. Para bana huzur getirmiyorsa ne yapayım. Manevi kazançları herkes kazanamaz. İnsanlara güzel elbiseler giydirip haklı çıkarmaya çalışıyorum. İnsanların suçu yok, teknoloji bu hale getirmiş diyorum.

Hatice Opak Bilgin : Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Mehmet Öztekin : Herkes sevdiği işi  yapsın, herkesin az ya da çok hobisi olmalı. Size teşekkür eder, size ve gazeteki çalışma arkadaşlarınıza başarılar dilerim.