İSTANBUL 

Belgin Karabulut, Elfiya ile aşkın ve sevginin iyileştirici gücünü anlatıyor

Belgin Karabulut Elfiya adlı romanında geçmişi affedebilmenin aşkın, sevginin gücü ile arınmanın sarsıcı yolculuğuna çıkarıyor. Elfiya, Cinius Yayınları'ndan okurlara ulaşıyor. 

Bir Amazon'un Düşleri, Haziran Falcısı, Mübadele Günlerinde Aşk, Evvel Zaman Dışında adlı romanlarıyla Belgin Karabulut okurların ilgi ile takip ettiği yazarlardan. Yazım tarzı, üslubu ve kurgusundaki sarsıcı akışıyla okurlarla buluşan Belgin Karabulut, Elfiya romanında derin bir aşkı anlatıyor. Ve diyor ki "Aşk, Allah’ın bize verdiği en büyük tılsımlı bir armağandır. Buna sahip olmak için hak etmemiz gerekiyor". 

Belgin Karabulut Elfiya adlı romanında aslında aşk kavramına bakışı da ele alıyor. Aşkın ve sevginin derin iyileştirici gücünü ve insanın kendine kavuşmasını anlatıyor. 

Aşkın, sevginin yüceliği

Doğduğumuz gün sahip olduklarımız gelecekteki mutluluğumuzun belirleyicisi değillerdir. Kaderin bize sunabileceği acılarda isyanın, nefretin ruhumuzu sarmasına izin vermeyecek kadar inançlı, güçlü olup geçmişimizi affederek omuzlarımızdaki yükü geleceğe taşımadan aşkın, sevginin yüceliğinde arındığımız gün gerçek şans ve mutluluk bizim olacaktır.

Cunda’da İskanyar ailesinin içlerindeki öfke ve nefrete yenik düşmeleri, gün ışığımız dedikleri tek ve biricik kızları Elfiya’yı yıllarca acı ve mutsuzluğa mahkum etmişti. Keşke beni içinizdeki nefretten, öfkeden daha fazla sevebilseydiniz diyen Elfiya’nın kendi içinde kaybolmasına sebep olmuşlardı.

Aşk, Allah’ın bize verdiği en büyük tılsımlı bir armağandır. Buna sahip olmak için hak etmemiz gerekiyor.

Elfiya, Tuan, Doryan sevginin, dostluğun masumiyetinde kenetlenmiş, seçilmiş kişilerdi. Kaderin hayatlarını kesiştirdiği an tılsımın içine girmeleriyle sınavları başladı. 

Ailelerinin günahlarının bedelleri ve aşk üçgeniyle yıllarca sürdü. 

Tüm acılara, ayrılıklara, fırtınada kaybolmalara rağmen içlerinde ki tılsımı çıkarmadılar çünkü birbirlerine söz verdiler. Tuan "sensizlikte yok olmamak için içimdeki sana sarılıyorum" diyordu. 

Kavuşmanın özlemiyle umuda uyanıyorlar. Sabahın güneşe, gecenin aya kavuşmasından medet umuyorlardı. Beklemek daha hangi sözcüğe sığardı ki. Bir gelse diyordu, bir gelse! İşte o an olacaktı inanmalara mucizelere. Kavuşma umudunun heyecanı, bekledikleri her ana anlam yüklüyordu.