Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) ve Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Merkez Müzesi'nin iş birliğiyle düzenlenen “Büyük Bozkırın Tarihi ve Kültürel Mirası Sergisi”, Sultanahmet’teki Türk İslam Eserleri Müzesi'nde açıldı. 

M. KEMAL SALLI

Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) ve Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Merkez Müzesi'nin iş birliğiyle düzenlenen “Büyük Bozkırın Tarihi ve Kültürel Mirası Sergisi”, Sultanahmet’teki Türk İslam Eserleri Müzesi'nde açıldı. 

 Açılış törenine Kazakistan'dan gelen Toplumsal Gelişme Bakanı Darhan Kaletayev, Kazakistan Büyükelçisi Abzal Saparbekuly, Türksoy Genelsekreteri Düsen Kaseinov, Türk Konsey Başkanı Bagdat Amreyev ve Kazakistan Vatandaşlar Vakfı Başkanı Nurtay Abıkayev ile Okçular Vakfı Başkanı Haydar Ali Yıldız, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz, Avrupa ve Kazak dernek temsilcileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Açılış töreninde konuşan Okçular Vakfı Başkanı Haydar Ali Yıldız, "Bizler Hira'da 'Oku' emriyle başlayan büyük bir medeniyetin mensuplarıyız." diyerek, bunun dünyanın bir dört yanına uzanan büyük bir medeniyet olduğunu söyledi. 

Ruh ve gönül dünyalarında, aynı dili konuştukları büyük bir medeniyetin mensupları olarak dünyanın dört bir yanında dostlarının, kardeşlerinin bulunduğunu dile getiren Yıldız, şunları kaydetti:

"İnşallah bu sergiyle beraber kendi kültür ve medeniyet dünyamıza bir yolculuk yapacağız. Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ile Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında ve diğer Türk dünyasının devlet başkanları arasında bir siyasi iradenin güçlü bir şekilde var olduğunu biliyoruz. Biz de bu tür kültürel faaliyetlerle siyasi iş birliğinin kültürel anlamda da ekonomik anlamda da güçlendirilmesi, devam ettirilmesi noktasında adımları hep birlikte atmaya gayret ediyoruz. Dinimiz, dilimiz bir, Allah birliğimizi bozmasın inşallah."

KASEİNOV: “ ‘ALTIN ELBİSELİ ADAM’ ULUSAL SEMBOLE DÖNÜŞTÜ”

TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov da Türk kültür ve sanatını dünyanın dört bir yanında tanıtmak üzere çeşitli faaliyetler düzenlendiklerini ifade ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bugün yine dünyanın kültür ve sanat başkenti İstanbul'da çok önemli kültürel paylaşım yapmak üzere sanatseverlerle bir arada bulunuyoruz. TÜRKSOY olarak Kazakistan Cumhuriyeti Devlet Merkez Müzesi ile düzenlediğimiz sergiyi sizlere sunmaktan mutluluk duyuyorum. Eski dönemde Kazak topraklarında yaşayan topluluklardan itibaren bu yerleri yurt edinmiş halkların göçebe kültürüne ilişkin arkeolojik buluntuların yer aldığı koleksiyon ile sizleri tarih yolculuğuna çıkmaya davet ediyorum. Türk halklarının tarihine yeni bir bakış getiren, Kazakistan'ın en önemli arkeolojik buluntularından olması nedeniyle ulusal sembole dönüşen “Altın Elbiseli Adam”ı da bu sergimizle tanıma fırsatı bulacaksınız. Ayrıca Kazakların kültürel özelliklerini yansıtan etnografik eserlerin de yer aldığı sergimizin ülke ve halklarımızın yakınlaşmasına katkı sağlayacağına inanıyorum." 

İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz da serginin açıldığı mekanın yaklaşık 9 bin yıllık geçmişe ait bir şehrin tam kalbinde olduğunu belirterek, tarihi binaya ilişkin bilgi verdi. 

            

Yılmaz, "Bu müze bozkırı da içini alan hem gönülde hem siyasette Türk kültür coğrafyasının en nadide eserlerini barındıran bir müzedir. Dolayısıyla bu serginin burada açılmış olması, başta Devlet Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bütün yetkililerimizin bu faaliyete ve Kazakistan'a dostça bakışının çok samimi ve fiili bir yansımasıdır. Gezeceğimiz bu sergi, tarihi, kültürel, ortak miras ve coğrafya açısından çok nadide eserleri barındırıyor." diye konuştu.

Kazak müzik grubunun konseri eşliğinde “Büyük Bozkırın Tarihi ve Kültürel Mirası Sergisi” büyük bir beğen ve hayranlıkla gezildi. Özellikle Kazakistan’ın Esik bölgesindeki bir kurganda bulunan “Altın Elbiseli Adam” büyük hayranlık uyandırdı. Büyük Bozkırın Tarihi ve Kültürel Mirası Sergisi 9 Aralık tarihine kadar gezilebilecek.  

         

“ALTIN ELBİSELİ ADAM” KİMDİR?

“Altın Elbiseli Adam” kimdir, Türk tarihi ve kültürü açısından önemi nedir? 

“Altın Elbiseli Adam” İstanbul’a 5 yıl önce de gelmiş ve Arkeoloji Müzesi’nde 30 gün  sergilenmişti. Dünya’nın önemli müzelerinde ancak bir hafta sergilenen “Altın Elbiseli Adam”, Türk tarhi ve kültürü açısından çok önemli olduğundan, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in talimatıyla İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bir ay boyunca ziyaretçileriyle buluşmuştu. 

"Altın Elbiseli Adam" yalnız Türk tarihi ve kültürü açısından değil, insanlık tarihi açısından çok önemli bir eserdir, insanlık tarihini yeniden yazdıracak kadar önemli bir eserdir. İnsanlık tarihi açısından, Issık (Esik) Kurgan’dan çıkarılan altın ve gümüş buluntular, 20. Yüzyılın başlarında bulunan Mısır firavunu Tutankamon’un mezarından çıkarılanlar kadar değerlidir. Esik Kurgan’dan çıkarılan buluntular arasındaki gümüş çanak (ya da sapsız kaşık) üzerindeki yazı, MÖ. 5. Yüzyılda, Heredot’un İskit, İranlıların Saka dedikleri eski Türk boylarında yazının oldukça gelişmiş olduğunu ortaya koymaktadır.

Altın Elbiseli Adam'ın elbisesi ve onunla birlikte gömülen altın ve gümüş eşyaları, 1969 yılında Kazakistan'ın Almatı ilinin yakınında Issık Göl'ün yakınındaki Issık Kasabası'nda bulundu. Bu nedenle "Altın Elbiseli Adam"ın bulunduğu kurgana Issık (Esik) Kurgan denilmiştir. "Altın Elbiseli Adam"ın kurganından çıkarılan ve üzerinde Ön-Türk alfabesi ile yazılmış bir yazı bulunan çanak, hem bu eserlerin bir Türk sanatı olduğunu göstermiş hem de Türk yazılı tarihini çok daha eski tarihlere götürmüştür. 

Yapılan incelemeler sonucunda kurgandan çıkan eserler ve üzerinde Göktürk alfabesi ile yazılmış, “Khan Uya üç otuzı (da) yok boldı. Utugsi tozıltı” (Tigin, 23’ünde öldü. Esik halkının başı sağ olsun) yazısı bulunan gümüş çanak MÖ. 5.-4. yüzyıllara tarihlenmiştir. Orhun Abidelerinden bin yıl öncesine tarihlenen bu buluş karşısında  tarihçiler sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Esik Kurgan’dan çıkarılan “Altın Elbiseli Adam”dan alınan kemiklere Moskova’da uygulanan C-14 karbon testleri sonucu olarak 14 değişik yaş açıklanmıştır! 

İNSANLIK TARİHİ YENİDEN YAZILMALIDIR

Kazakistan ve Moğolistan coğrafyasında yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkan buluntular, tarih kitaplarında okutulmakta olan bazı bilgilerin gerçeğe uymadığını, insanlık tarihinin yeniden yazılması gerektiği gerçeğini ortaya çıkarmıştır. 

Kazakistan coğrafyası Türk tarihi açısından çok önemli eserler barındırmaktadır. Saymalı Taş Yaylasındaki Onbinlerce kaya resimlerindeki stilize anlatımın tamgalara, tamgaların da eselerin işareti olan harflere dönüşmesi süreci, insanlık tarihi açısından karanlıkta kalmış ya da karanlıkta bırakılmış binlerce yıllık bir zaman dilimidir. Eski Türk alfabesi kaya resimlerine eşlik eden tamgalarda gördüğümüz gibi, önce ideogramlarla başlamış, sonra hece yazısına dönüşmüş, sonra da seslerin işareti olan harflere dönüşerek Orhun ve Yenisey alfabeleri doğmuştur. 

Esik Kurgan’dan çıkarılan çanak üzerindeki yazı da hece yazısının son dönemlerine aittir. Bilim adamları, "Resim yazıdan seslerin işareti olan harflere geçebilmek için en az 10 bin yıllık bir süre gerekir" demektedirler. İşte insanlık tarihinin bu 10 bin yıllık tarihi, Türklerle bağlantılı olduğundan, görmezden gelinmektedir. 

Esik Kurgan’da çıkarılan çanaktaki yazılar Moskova ve Leningrad üniversitelerine gönderilmiş fakat okunamamıştı. Sovyetler Birliği’nde eski Türk yazıtları hakkında bir otorite sayılan Prof. Gayneddin Alioğlu Musabay bu yazının heceler şeklinde okunması gerektiğini önermiş, fakat okuması ileriki yıllarda kabul görmemişti. Kurgandan çıkarılan gümüş eşya üzerindeki yazı, daha sonraları S. Diker, M. Erinç ve Kazım Mirşan tarafından da okunmuştur. Yazı Kazak bilim adamı ve şairi Olcas Süleyman tarafından, “Khan uya üç otuzı (da yok boltı utugsi tozıltı” (Hakan oğlu 23 yaşında yok oldu, halkın adı sanı da yok oldu) şeklinde okunmuş ve heyecan yaratmıştı. Azerbaycanlı mitoloji uzmanı Mireli Seyidov, Altın Elbiseli Adam”ın kurganından çıkan altın plakalardaki kabartma motiflere dikkat çekmiş, altın elbise giymenin bir ayrıcalık ifadesi olduğu, elbise üzerindeki kabartmaların o dönemin mitolojik ve dini inanışlarını, devlet düzenini ve yasaları temsil ettiklerini savunmuştur.

Türkistan lehçelerinin hepsini ve Almanca ve İngilizce'yi anadili gibi konuşabilen Kazım Mirşan Kazakistan'dan İskandinavya'ya uzana coğrafyanın yaylalarındaki kayalara nakşedilmiş kaya resimlerini ve tamgaları okuyabilmekte ve bunların ÖnTürk alfabesi ile yazılmış yazılar olduğunu savunmaktadır. Batılı bilim adamları Kazım Mirşan'ın okumalarını bugüne kadar yalanlayabilmiş değillerdir. Kazım Mirşan’ın gümüş çanaktaki yazıyı nasıl okuduğunu bu sayfadaki fotoğrafta görebilrsiniz. Kazım Mirşan ile Olcas Süleyman’ın okumaları birbirlerine uygun okumalardır. 

KAZAKİSTAN COĞRAFYASI TÜRK TARİHİ BAKIMINDAN ÇOK ÖNEMLİDİR

Batılılar, "Tarih Sümer'le Başlar" derler, ama Mö. 4. binlerde insanlığa yazı yazmasını öğreten Sümerlerin kendilerine Kengerler dediklerini ve Kengerlerin atayurtlarının da bugünkü Kazakistan olduğunu nedense söylemek istemezler.. Çünkü, "barbar" ya da "göçebe" dedikleri Türklerin aslında göçebe değil, göçmen olduklarını ve kendileri karanlıklarda yaşarlarken, her vesile ile aşağıladıkları Türklerin üstün bir uygarlık yarattıklarını kabul etmeleri gerekecektir. 

Batılı bilim adamları, maalesef, kendilerini onore edecek şekilde yazdıkları tarihi değiştirmemek için, insanlık tarihinin çok önemli gerçeklerini çarpıtabilmektedirler. Bugüne kadar bütün önemli arkeolojik kazılar da Batılı bilim adamları tafaından yapıldığı için, kazılardan çıkan buluntuları hep kendi tarih tezlerine uygun düşecek şekilde değerlendirmişlerdir. Hatırlayacaksınız, varlığını tamamen unuttuğumuz eski Türk alfabelerini yabancı araştırmacılar bulmuş, Türkçe'den başka hiçbir dille okumayı başaramadıklarından gerçeği teslim etmek zorunda kalmışlardı. 

Batılı Bilim adamları, Orhun ve Yenisey alfabelerinin, Kazakistan'dan İskandinavya'ya uzanan kaya resimlerine eşlik eden tamgalardan sadeleşerek seslerin işareti olan Türk alfabelerine dönüştüğü gerçeğini görmezden gelirler. Batılıların tarih kitaplarına göre alfabeyi MÖ 1050 yılında Fenikeliler bulmuştur. Arap, Latin, Yunan alfabeleri de bu alfabeden türemiştir. Peki, ama insanlığın ilk alfabesi olarak adlandırılan ve Fenike Alfabesi olduğu İtalya'nın Toscana bölgesindeki Marsilya Anıtı'ndaki yazıları Kazım Mirşan Ön Türkçe olarak okuyabilmiştir: "Tanrı namına elde olunan zaferleri halka anlatmayı mümkün kılan yazıları okutan harfler."

Yalnız Türk tarihi açısından değil, karanlıkta bırakılmış insanlık tarihi açısından da çok önemli olan “Altın Elbiseli Adam”ın üzerindeki kıyafeti oluşturan altın ve gümüş işçiliği, özellikle “Altın Elbiseli Adam”ın gümüş çanağındaki yazı insanlık tarihinin yeniden yazılmasını gerektirecek ölçüde önemlidir. “Altın Elbiseli Adam”ın çanağı üzerindeki yazıyı, önemini ve bilimadamlarının görüşlerini bir başka yazımızda anlatmaya çalışacağız.  

………………………………………………………………………………………………

KÜLTÜR A.Ş.’DEKİ KAZAK DİYASPORASI YÜKSEK İSTİŞARE TOPLANTISI 

İslam Eserleri Müzesi’ndeki “Büyük Bozkırın Tarihi ve Kültürel Mirası Sergisi”nin açılışı ardından,  Kazakistan Ankara Büyükelçiliği'nin düzenlediği Türkiye ve Avrupa Kazak Diyasporaları Yüksek İstişare Toplantısı yapıldı. 

Kazakistan'dan gelen Toplumsal Gelişme Bakanı Darhan Kaletayev, Kazakistan Büyükelçisi Abzal Saparbekuly, Türk Konsey Başkanı Bagdat Amreyev, Kazakistan İstanbul Konsolosu Galimjan Erimbetov, Kazakistan Vatandaşlar Vakfı Başkanı Nurtay Abıkayev, TÜRKSOY Genel Sekreteri Düsen Kaseinov ile Avrupa ve Kazak dernek temsilcileri, Kültür A.Ş. Temsilcisi Salih  ve Prof. Dr. Abdulvahap Kara’nın katıldığı  KAZAK DİYASPORASI YÜKSEK İSTİŞARE toplantısı gerçekleştirildi.

Toplanda yaptığı konuşmada Prof. Dr. Abdulvahap Kara, çok genç bir devlet olmasına rağmen, Kazakistan Cumhuriyeti’nin Nursultan Nazarbayev önderliğinde olağanüstü başarılara imza attığını anlattı ve Kazak diyasporasının daha verimli çalışabilmesi için önerilerini dile getirdi.