1054’ten günümüze uzanan bin yıllık ayrılıktan sonra, Katolik ve Ortodoks kiliselerinin kucaklaşmalarıyla, radikal Hristiyanların Evanjelizm üzerinden Yahudilerin hamiliğini üstlenmeleriyle, İslam Alemi’nin karşısında teolojik, ekonomik, politik ve askeri yönden çok güçlü bir cephe oluşmuştur. Trump’ın Kudüs kararını imzalamasıyla bu cepheleşme daha belirgin duruma gelmiştir. Bu ürkütücü cepheleşme karşısında, 1.6 milyarlık İslam Alemi’nin ortak bir paydada birleşememiş olmaları düşündürücüdür. 

“Türkiye olarak krizleri aşmaya çalışıyoruz. Biz bu gayret içersindeyken, bakıyoruz ki, günümüzün Neronları yeni bir ateş yakmış. Suriye meselesinde mesafe katettik derken, kucağımızda Kudüs meselesini, Yemen’den yükselen feryatları buluyoruz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri, bugünkü Ortadoğu tablosunun bir özeti ve yarınlarda doğurabileceği felaketlerin habercisidir. 

Giderek radikal Hristiyanların, daha doğru bir tanımlamayla, Evanjelistlerin güdümüne giren ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden kararı imzalaması, yalnız bölge barışını değil, dünya barışını da dinamitleyen bir gelişmedir. Ortadoğu cephesinde vekalet savaşları şeklinde sürdürülen III. Dünya Savaşı’nın yeni bir aşamaya geçmesidir. 

Dünya, ABD yönetimine egemen olan Evanjelistler eliyle Armegeddon’a/Büyük Savaş’a sürüklenmektedir. 

Ortadoğu ile ilgili gelişmelerden ve son günlerde Trump’ın başkent ilan etmesiyle gündeme gelen Kudüs’ten söz ederken Amerika deyip geçiyoruz, ama ABD yönetimine egemen olan Evanjelistleri gözardı ediyoruz. Dikkatinizi çekmiştir, son günlerde, üç semavi din için de kutsal olan Kudüs’ün jeopolitik konumundan çok teopolitik konumundan söz ediliyor. Teopolitik, devlet ya da toplumların dini inançlarıyla uyguladıkları politikaları arasındaki ilişkiyi tanımlayan bir kavram olduğundan, Kudüs ve İsrail’den söz edildiğinde konu, kaçınılmaz olarak Evanjelizme ve Evanjejistlere  uzanıyor.

Yahudilere olağanüstü bir sempati duyan bu radikal Hristiyanlar, günün birinde Hz İsa komutasında birleşecek Hristiyan-Yahudi ordularının Armegeddon dedikleri Büyük Savaş’ı kazanacağına iman etmişlerdir. O nedenle bunlara, Siyonist Hristiyanlar, neo-conlar deniliyor.

Evanjelizm Protestanlığın bir tarikatı sayılmaktadır. Yahudilerin Tanrı’nın seçilmiş halkı olduğuna ve Mesih’in gelişi sonrasında Yahudilerin dünyaya egemen olacaklarına ilişkin Eski Ahit’teki bütün hükümlerin doğru olduğuna inanan Evanjelist inanışa göre, İsa Mesih’in yeryüzüne yeniden inebilmesi için, Yahudilerin Filistin’e dönmeleri ve burada bir Yahudi devleti kumaları, Kenan Diyarı diye tanımlanan Nil ile Fırat arasındaki toprakları kontrol altına almaları gerekiyor.    

Ortadoğu’da ABD-İngiltere dayanışmasıyla bir İsrail devletinin kurulmasının, Evangelist-Siyonist dayanışmasının ABD yönetimini esir alabilmesinin temelinde de bu inanış yatıyor. Evanjelist ABD yöneticileri kendileri İsrail’in güvenliğinden birinci derecede sorumlu görmelerinin, Büyük İsrail’in önünü açabilmek için Amerika’nın askeri gücünü Ortadoğu’ya taşımalarının başlıca nedeni de bu inanıştır. 

Demokrasi ve insan hakları savunucusu pekçok Batılı ülkenin, Ortadoğu’da ülkelerin hiç de inandırıcı olmayan gerekçelerle işgal edilip parçalanmalarına, milyonlarca Müslüman’ın katledilmesine, evlerinden yurtlarından sürülmelerine sessiz kalmalarının nedeni bu Evanjelist inanış.

EVANJELİZM İNGİLTERE’DE ORTAYA ÇIKTI

Protestanlığın bir tarikatı olan ve Yahudilere olağanüstü sempati duyan Evanjelizm 17. Yüzyıl’a İngiltere’de ortaya çıktı. Sonradan ortaya çıkan ve farklı bir Hristiyan inancı olan ve Siyonizme her tür desteği sağlayan Evanjelizm, aslında bir Yahudi kurgusuydu. İngiltere’deki Katolik Kilisesi’ni reddedenler ABD’ye kaçarak çalışmalarını Yeni Dünya’da sürdürmüşlerdi. Bu radikal Hristiyanlar, “Yahudiler Tanrı’nın seçilmiş kullarıdır; İsa Mesih yeniden yeryüzüne inerek Yahudi-Hristiyan ordularının başına geçtiğinde, Yahudiler dünyaya egemen olacak” diyorlardı. Siyonist Hristiyanlar olarak anılan bu Siyonist Hristiyalar, kendilerini, Yahudileri “Vaad edilmiş topraklar”ına kavuşturmak ve İsrail’i bir dünya devleti yapmakla görevli sayıyorlardı. İsrail’i dünya devleti yaptıklarında Tanrı’nın planına hizmet etmiş olacaklar ve Cennet’le ödüllendirileceklerdi. Evanjelik inanç Rothschildların desteklediği Nixon’la birlikte ABD yönetiminin başkanlık koltuğuna taşındı. Üretimi Uzakdoğu’ya taşıyarak paradan para kazanma dönemini başlatan Başkan Reagan da, 11 Eylül 2001’de İkiz Kuleler şoku sonrasında İslam Alemi’nin potansiyel terör bataklığı ilan edilmesini, Afganistan ve Irak’ın işgal edileceğini “Haçlı Seferleri başladı!” haykırışlarıyla ilan eden Başkan G. W. Bush da ateşli birer Evanlelist’ti. Onlara göre Hristiyanlar ve Yahudiler, Tanrı’nın kutsal ordularıydı.

ABD’NİN PARALEL DEVLETİ: EVANJELİSTLER 

Evanjelistler, küresel para baronlarının desteği ile, ABD yönetiminde “paralel devlet”  konumunda yapılanmışlardı. ABD derin devleti, silah lobisinin temsilcisi Pentagon bu yapılanmayı etkisiz kılmak amacıyla, H. Clinton’dan az oy almasına rağmen, Trump’ı iktidara taşımıştı. ABD yönetim kadrolarına yetiştirdiği adamlarla egemen olan küresel finans baronları bu değişikliği asla kabullenemediler ve ilk günden itibaren her konuda Trump’ın yolunu kesecek hamleler yaptılar. 

Turmp kabinesini kuracak adam bulmakta zorlanmaya başladı.. 

İpinin çekildiği, yakında istifa etmek durumunda kalacağı konuşulmaya başlanmıştı ki, Trump Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden kararı büyük bir gösteriyle imzalayıverdi. Bu imza töreni, Trump’ın kendisini başkanlık koltuğuna taşıyan Pentagon yörüngesinden çıkarak Evanjeliklerin yörüngesine girdiğinin ilanıydı. Trump’ın Kudüs kararı ABD’nin silahlı gücü Pentagon’da da çatlakların oluşmasına neden oldu. ABD Savunma Bakanı Mattis, "Lobilerin kararı Amerika Birleşik Devletleri'ni yönetemez. Bu karar bölgede Amerika'nın bir daha düzeltemeyeceği sonuçları doğurur. Trump, bu kararı almış olabilir, ancak Pentagon onaylamadığı takdirde, bir sandalye dahi Kudüs'e taşınamaz" dedi. Yani Pentagon, Trump’ın kararına karşı çıkıyordu. 

ABD’de kurumlar arasındaki savaş sürüyor. Bu çekişme çok ciddi sonuçlar doğurabilir. “Trump’ın Kudüs kararının arkasında AIPAC vardı, karar aslında AIPAC kararıydı” diyenler, 2018’le birlikte hem ABD’de hem de Ortadoğu’da çok değişik rüzgarların esebileceğinden söz ediyorlar. 

ABD YÖNETİMİNDE AIPAC GÖLGESİ

AIPAC, Amerikan İsrail Kamu İşleri Komitesi demek; (American Israel Public Affairs Committee: AIPAC). 1951'de kurulan AIPAC’ın Bütçesi 30 milyon dolar ve 55.000 üyesi var. ABD ile İsrail Devleti ilişkilerinin derinleştirilmesine, ortak askeri programların gerçekleştirilmesinde çok önemli bir etkiye sahip olan AIPAC, askeri yardımlarda da çok etkindir. 1986'da, ABD Dışişleri Bakanı Shultz'un, İsrail'e yollanacak silah türleri ve yardım paketleri konusunda AIPAC’tan yazılı görüş istemesi, örgütün ABD yönetimindeki gücünü göstermektedir. 

AIPAC ABD ekonomisinde de çok güçlüdür. ABD’nin 100 zenginden 70’inin adını bilen yoktur; onlar AIPAC çatısı altında iş görürler.. Trump’ın,  Kudüs kararını imzalamakla, 4 Aralık’ta hayatını kaybeden Naomi Lauther’in vasiyetini yerine getirdiğinden söz ediliyor. Lauther, AIPAC’ın kurucu başkanı ve kaptanıydı. Lauther Jimmy Carter, Baba Bush ve G.W. Bush, Bill Clinton ve Obama ile çok yakın dosttu. 

Naomi Luther’in dünya enerji kaynaklarının AIPAC çatısı altındaki şirketler tarafından işletilesini sağlayacak bir plan üzerinde çalıştığı biliniyor. Lauter’in bu çalışmaları İsrail’i Ortadoğu’nun enerji terminaline dönüştürmeyi hedefliyordu. Naomi’nin oluşturduğu bir ekip dünyadaki bütün enerji kaynaklarını İsrail adına satın alacaktı. Suudi Arabistanlı ARAMCO’nun New York Borsası’nda işlem görmesini de Lauter sağlamıştı.

Naomi Lauter, AIPAC’ın gücünü kullanarak, Beyaz Saray’ın bazı stratejik noktalarına da adamlarını yerleştirmişti. ABD Savunma Bakanı Mattis, köşe başlarını tutan bu isimlerden rahatsız; Pentagon’dan bunların derhal görevden alınmalarını istedi. AIPAC, Pentagon patronlarının kendilerine karşı olduğunu ve kararlı bir hamleyle AIPAC’i kendi yörüngesine çekebileceğine inanıyor. Pentagon da AIPAC da adım atarken çok dikkatliler..

ABD kurumları arasındaki bu savaşta kim üstün gelirse, ABD’nin dış politikası o yönde şekillenecek. 

Trump, kendisini başkanlık koltuğuna taşıyan Pentagon’a rağmen, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden kararı imzaladı. Pentagon, açıkça ifade etmese de bu kararı tanımıyor. Pentagon ile Beyaz Saray, CIA ile FBI arasındaki egemenlik kavgası bütün şiddetiyle sürüyor. 

ABD’de kurumlar arasında yaşanan bu savaşın Ortadoğu’ya yansıması kaos olacaktır. 

Noel Baba’nın torbasında kan ve gözyaşından başka bir şey yok.. Daha can yakıcı acılar yaşamaya hazırlıklı olmalıyız. Bu toprakları vatan bilenler, gerçekleri görmenin ve birbirimize sarılmanın zamanıdır. ABD/İsrail’in Türk’ü ya da Kürt’ü mutlu etme gibi bir kaygısı yok.. 

Pentagon’un ve Katoliklerin yörüngesinde olan FBI’ın eski Başkanı Robert Mueller, Trump’ın Yahudi damadı Kushner, eşi Ivanka, Beyaz Saray eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn ile birlikte, Trump'ın çevresindeki pekçok ismi AIPAC'a  bağlama hazırlığı yapıyor. 

EVANJELİST TEHLİKE

1054’ten günümüze uzanan bin yıllık ayrılıktan sonra, Katolik ve Ortodoks kiliselerinin kucaklaşmalarıyla, radikal Hristiyanların Evanjelizm üzerinden Yahudilerin hamiliğini üstlenmeleriyle, İslam Alemi’nin karşısında teolojik, ekonomik, politik ve askeri yönden çok güçlü bir cephe oluşmuştur. Trump’ın Kudüs kararını imzalamasıyla bu cepheleşme daha belirgin duruma gelmiştir. Bu ürkütücü cepheleşme karşısında, 1.6 milyarlık İslam Alemi’nin ortak bir paydada birleşememiş olmaları düşündürücüdür.

ABD’de de Ortadoğu’da da çarşı Pazar karışacak.. Gelişmeler huzur müjdelemiyor.