Avrupa Hun İmparatoru Attila, 452 yılında yüz bin kişilik bir ordusuyla Alp dağlarını aşıp İtalya’ya girdiğinde garbın afakını Türk korkusu sarmıştı. Haşmetli Roma, tir tir titremekteydi ve Attila’nın karşısına savaşacak bir ordu dahi çıkaramaz. Senato, Papa I. Leon’u  Attila’ya gönderip barışı sağlamasını ister.

Papa I. Leon, Attila’nın huzuruna çıktığında diz çöküp ayaklarına kapanıp yalvarır: 

 “-Hristiyanlık dünyası adına, Roma’yı bağışlamanız için size yalvarırım. Hatalarımızı, günahlarımızı affedin. Ülkemin size karşı işlediği suçları bir daha işlemeyeceğine söz veririm.” 

Attila, batılıların anlattığı gibi barbar bir İmparator değildir:

“-Çok aşırılıklar yaptınız, dininizi dahi istismar edip azgınlıklar ettiniz. Benim ülkeme karşı hatalar yapmanızdan başka, kendi halklarınıza eziyet ettiniz. Tanrı’da sizi benim gibi bir hükümdarla cezalandırdı” der.

Papa, ayaklarını öptüğü Attila’dan tekrar tekrar af diler, onu Roma’yı kurtarma adına Paraklit yani Peygamber ilan eder. Üstelik Papaların ayak öpme geleneğini de başlatmış olur!! 

O günden sonra batı literatürüne “Tanrı’nın kırbacı Attila” sözü girer!

Evet… Türkler azgın topluluklar için hep ilahi bir kırbaç olmuştur adeta.

**

Ebrehe, Mekke’yi işgal edip Arapların gelişen ticaretini bitirmek, San’a’yı Hıristiyanlığın merkezi haline getirmek , oradan da Suriye’ye uzanıp, Sasanilerle savaşmakta olan Bizans’a destek vermek istiyordu. 

Türklerin korkusuyla tir tir titreyen Bizans için umut olacaktı Ebrehe!

Müslümanların Kâbe’sini yıkmaya yemin edip önce Kulleys Katedrali’ni inşa ettirdi. Bizans sanatkarları da hünerlerini gösterip katedrali süsledi.

Ancak mabedine itibar edilmeyince çılgına dönen Ebrehe, ordusunu bugünün tanklarına muadil olan fillerle donatıp Mekke’nin üzerine yürüdü.

Mekke önlerine gelip karargah kurduğunda da otlaktaki develere de el koydu. Cihan peygamberinin dedesi olmakla şereflenecek Abdülmuttalip, zalim Ebrehe’nin karşısına dikilir:

“Otlaktaki develerimi almışsın. Onları geri vermeni istiyorum” der.

Ebrehe yarın ki zaferinden emindir:

“-Ben senin Kâbe’ni yıkmaya geldim, sen ise develerinin peşindesin!” diye alay etmeye kalkınca o meşhur cevabı verir Şeybe:

“-Ben develerin sahibiyim, senden de ancak develerimi istiyorum. Kâbe ise Allah’ındır, onu Allah korur.”

“-Verin develerini gitsin, nasıl olsa yarın ganimetlerimize katacağız” der Ebrehe.

Abdülmuttalip develerini alıp Allah için tasadduk edip, Kâbe’nin sahibine iltica eder:

“Yarabbi sen bana develer verdin, ben de Ebrehe’den develerimi geri alıp senin için hayır ettim. Kâbe’ni yıkmaya gelen bu zalimin hakkından ise ancak sen gelirsin.”

Vakit tamam olduğunda Ebrehe ordularına “Yürü” emrini verdiğinde fillerin üzerine kara bulutlar gibi ebabiller üşüşür. Her birinin pençesinde mercimek büyüklüğünde kızgın taşlar vardır. İşte o taşlar, Ebrehe ordusunun beyninden girip ayağından çıkar!

Mekke’nin diğer yakasına çekilen yerli halk olanları seyredip, Allah’ın Kâbe’yi, kuşlarını vasıta kılarak nasıl koruduğuna şahitlik ederler.

**

Bay Donald, köksüz ülkesi ABD’den Kudüs’ü İsrail’in Başkenti ilan etmeye çalışırken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Yunanistan’da “Lozan’ı yeniden konuşalım” diyordu.

“Bizden aldıklarınızı verin” der gibi!

**

ABD’nin Kudüs hayalini açıklamasından hemen sonra “Hükümet hemen Ayasofya’yı ibadete açsın, İncirlik Üssünü de kapatsın”  şeklindeki çıkışlar  -af buyurun- takasvari bir yaklaşımdır.

Elbette şartların hızlı bir şekilde olgunlaştırılıp Ayasofya’nın Müslümanların ibadetine açılması lazım.

Elbette sadece İncirlik değil, şer yuvası haline geldiği tespit edilen bütün batı yapılanmalarının bu topraklardan def edilmesi lazım.

Ama bunlar asla ABD’nin Kudüs kararına karşı tavır almak için olmamalı.

Ayasofya’nın bizim olduğu gibi, İncirlik topraklarının bizim olduğu gibi, Kudüs’te bizimdir. Ver bizim olana sahip çıkma reflekslerimiz sağlam olmalıdır.

Varsayın ki şu an Ayasofya Cami, yine varsayın ki şu an İncirlik Üssü kapalı… Bu halde Kudüs’ün siyonizme başkent yapılmak istenmesine karşı ne gibi bir hamle önerecektiniz!

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İstanbul’da yaptığı toplantıyı ve aldığı kararı da hafife almaya, küçümsemeye, yetersiz görmeye çalışmak yanlış girişimler olmanın ötesinde, birlik olma vaktine gölge düşürecek girişimler olur.

Kudüs Peygamber Efendimiz için Mirac’a, Yüce Allah’ın huzuruna açılan kapıdır.

Kudüs, Müslümanların mirac etmek üzere günde beş vakit yöneldiği ilk kıbledir. 

Kudüs, Halife Ömer’in ahir zaman Müslümanlarına emanet ettiği fetih kentidir.

Kudüs, Mehmet Akif’in  “Değmesin mabedimin göğsüne benim namahrem eli” dediği mabeddir.

Kudüs yüzlerce yıldır Müslümanların aidiyet imtihanıdır.

Endişe etmeyin, kazanacağız. 

Gün gelir Attila, gün gelir Selahattin, Yavuz, Fatih oluruz. Biz yetmezsek de Allah Ebabillerini yollar.

Onlar Kudüs’e Ebrehe olmak istedilerse vakit tamamdır!

Bekleyin, gelecektir, solmaz, pörsümez yeni!