Her şeyi ve herkesi sanatlı bir şekilde yaratan Yüce Allah’ın; herkesin zihin sahifesinde varlığı ve tekliğinin sayısız delil ve kanıtları -tabii olarak- oluşur ve oluşmaktadır. Çünkü bir iğne ustasız, bir mektup kâtipsiz / yazansız olmaz, olamaz. Bunun gibi mantıklı tespit ve kanıtlar sayısızdır. Hâl diliyle hepimize seslenip durmakta, Hakk’ın mesajlarını bizlere sunmaktadır.
     İşte ey insan! Hiç uzağa gitmeye gerek yok. Her şeyi, her hakikati kendinde ara, kendinde bul. Göreceksin ki, her insan, birer hakikat ve gerçek yumağından başka bir şey değildir. Bütün bunlara rağmen Sâni / Yüce Yaratıcı’nın nazara verdiğimiz suğra / küçük delillerden başka, kübra / büyük kanıtı olan Hz. Peygamber’in nübüvveti / peygamberliği denen asıl büyük bürhan, delil ve kanıtı gözler önüne sermek istiyoruz.
     Zira, âlemin itibar sayfalarında / dünya tarihinin en önemli zaman dilimlerinde işlenmiş olan nebi ve peygamberlerin bıraktıkları iz ve eserleri dikkatle incelersen; tarihin dile getirdiği olayları ve bu olaylar karşısında peygamberlerin gösterdiği harikulâdelikleri, müspet / yapıcı yorum ve etkili sözleri ve takındıkları pozitif / yapıcı tavır ve davranışları hayretle görecek, hayat-bahş sözlerini duyar gibi olacak ve manen mest olacaksın. 
     Böylece hakikati, gerçeği yani varlıkta ortak noktayı; yer ve zamanın etkisi ile girdiği sun’î / yapay suretlerden ayırabilirsen; yine yer ve zamanın tesiriyle yapılagelen yanlış tefsir ve yorumlardan ayıklayıp temizler ve tarihin tozlu sahifelerini, şöyle iyice bir silkelersen göreceksin ki, Allah’ın inayetinin ziyası olan soyut güzelliklerin şule ve ışıltısı olan, Allah’ın kullar üstündeki hakları, kulların hukuku; nebi ve peygamberlerin hareket noktaları olmuştur. 
     İnsanların peygamberlere karşı anlayış keyfiyetleri; onlara “nebî” dedirten bir husustur.
     Peygamberlerin ümmetlerine karşı muamele ve davranış şekilleri de onlara “nebî” dedirten bir durumdur.
     Peygamberlerin şahsî menfaat ve yararlarını terk etmeleri de, onlara “nebî” dedirten bir başka vasıflarıdır.
     Nübüvvete / peygamberlik ve Allah elçiliğine sebep olan diğer sıfatlar ise, Hz. Muhammed’in kişiliğinde en mükemmel, tam ve çok açık bir şekilde bulunur.
     Çünkü insanoğlunun olgunluk ve yaşlılık dönemindeki üstadı; Hz. Muhammed’in kişiliğinde en mükemmel şekilde mevcuttur.
     Çünkü Arap Yarımadası Medresesi’nde yüksek ilimlerin kaynağı, muallimi ve öğretmeni bizzat Hz. Muhammed olmuştur.  
     Demek oluyor ki, tam bir tümevarım ile, tam bir araştırma sonunda -özellikle tek bir tür’de- bilhassa düzenli intizam üzerine kurulmuş olan gizli kıyasın yardımıyla ve öncelikli kıyasın doğrulamasıyla Hz. Muhammed’in peygamberliğini netice vermekle beraber, özel durumlardan soyutlama bakış açısından tüm peygamberler mucizelerinin diliyle; Sani’in varlığının açık bir delili olan Hz. Muhammed’in sıdkına şehadet ve tanıklık ederler.
     Peygamber’in sıdk delili, her bir hareketi, her bir hâlidir. Evet, her bir hareketinde şüphe ve kararsızlığın olmayışı ve itiraz edip karşı çıkanlara iltifat etmeyişi ve muhaliflere önem vermeyişi  ve muhalif ve karşı olanlardan korkmayışı, sıdkını ve ciddiyetini gösteriyor. Hem de, emir ve buyruklarında hakikatin ruhuna olan isabeti, hak üzere olduğunu açıkça belirtiyor. 


X
   

 Kısaca: Korkmak ve kararsızlık ve telaş ve himaye gibi hile ve aldatmalara karşı güvensizdir.  Emniyetsizliği ima ve işaret eden umur ve işlerden uzaktır. Çekinmeden ve inanmışlığın kuvveti ile en tehlikeli makamlarda olan hareketi ve nihayette olan isabeti tamdır. İki alemde güzel netice verecek olan canlı kaide ve kuralları vardır. Hareket ve devinimleriyle tesis ettiği, kurduğu her bir fiil, iş ve hareketlerinde ciddiyet ve isabet göze çarpmaktadır. Her bir tavrının iki taraftan, yani bidayet / başlangıç ve nihayetteki ciddiyet ve sıdkı; dikkat ehlinin nazarlarından kaçmıyor. Özellikle tüm hareket ve davranışlarının uyuşmasından ciddiyet ve hakkaniyet; ateş çemberi gibi aksediyor. Denge ve ölçülerinden sıdk ve isabet; parlak şimşek gibi tecelli edip duruyor.