Ülke tekrar seçime doğru giderken, ekonomimizin hali başları öne eğdi.
Piyasalar tedirgin.
Bankalar, kredi geri ödemelerini tahsilde zorlanıyor.
Birçok banka şubesi “batak” vermiş durumda.
Piyasada yazılan, karşılığı olmayan çekler hızla arttı ve maalesef yasalar gereği bunları geri almaları da problem.
Şirketler ürettikleri malların, yaptıkları işlerin tahsilatını almakta zorlanıyor.
Bunlar yetmezmiş gibi “Yeni seçimin ardından bir başka seçim daha olur mu?” tartışmaları başladı.
Bu siyasi güvensizlik ortamı piyasaları hırpalıyor da hırpalıyor.
Her bir seçim devlete ayrı bir maliyet.
Piyasalardaki sıkıntının devamı, halkın zaruri tüketimini daha da azaltmasına neden olacak.
Ocak-Ağustos 2015 dönemi bütçe rakamları açıklandı.
Gördük ki!..
Bütçe açığı yok, bütçe fazlası var...
2014’ün ilk sekiz ayında giderler gelirlerden 2,7 milyar TL fazlayken,
2015’in ilk sekiz ayında giderler gelirlerden 0,6 milyar TL daha az.
“Bütçenin gelirleri mi artmış?” diye baktığımızda;
Vergi gelirleri; bütçelediğimizden %16 daha fazla olmuş.
Bildiğiniz gibi vergi sistemimiz;
Kazanç üzerinden vergilendirmeden çok, dolaylı vergilendirmeyi yani harcama üzerinden alınan vergiyi benimsiyor.
Örneğin; bir paket sigara alan zenginde, fakir de aynı vergiyi veriyor.
Bu arada bütçe giderlerimizdeki artış %12.
Avrupa ve gelişmekte olan ülkeler bütçe açığı ile uğraşıyor.
Biz ise kemerleri iyice sıkarak bütçe fazlası verdik.
Bütçelerin asıl amacı ekonomik dengeleri sağlamaktır.
Eğer piyasalarda canlılık yok ise; çeşitli yollar ile bütçeden para aktarılır.
Evet bütçe açık verir, ama piyasalar canlanır.
Canlanan piyasalar da devlet bütçesine artarak katkı sağlar.
Bizde ise;
Piyasalar olabildiğince kötü, bir de üstüne üstlük bütçemiz fazla veriyor.
Bu ciddi bir çelişki...
Paranın tabana yayılması, piyasaları canlandırmanın birinci koşuludur.
Para tabana en etkili; istihdam ile, asgari ücrete yapılacak zam ile yayılır.
Siyasi partilerin seçim beyanlarında mutlaka “asgari ücret”i ifade etmeleri bundandır.
Ak Parti’nin seçim beyannamesinde yer alan “Asgari net ücret 1.300 TL olacak” açıklamasının altında yatan sebep de budur.
Ne acıdır ki!..
Bu açıklamadan birkaç hafta önce açlık sınırı 1.399 TL olarak açıklanmıştı.
Hem de dikkatinizi çekerim; yoksulluk sınırı değil “açlık sınırı”...
Asgari ücret konusunda daha yeni Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’da sendikalarla sıkı pazarlık yapmıştı.
Asgari ücret az bir miktar artırılacaktı!..
Anlaşılan seçimlerin yaklaşması, tutumun değişmesine sebep olmuş.
Çalışma Bakanlığı’nın, asgari ücret konusunda bundan önceki açıklamalarını hatırlamakta fayda var;
“Asgari ücretin artması, malın üretim maliyetini yükseltir.
Maliyetleri yükselen şirketler, yurtdışı rakipleri ile rekabet edemez.
Rekabet edemeyince şirket iş yapamaz.
İş yapamaz ise kapanır, çalışanlar işsiz kalır,” denmişti.
İşçiye tehdit gibi açıklama gelince, sendikalarda işçinin bir aylık emeği için sadece 50 TL zamma daha fazla direnmemişti.
Oysaki daha fazla zam imkânı olduğu seçim beyanında ifade edildi.
Kemer tabii ki ihtiyaç halinde sıkılmalı.
Ama kemer sıkmanın da bir bilinci olmalı.
Bilinçsizce sıkılan kemer “kangren” yapar.
Nefes alamazsın...
Yine Ak Parti seçim beyanında Şeyh Edebali’den alıntı yapıldı.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”.
Geçmiş eylemler ile beyan arasındaki çelişkiler hemen göze çarpıyor.
Rekabet avantajı yakalamanın yolu; sadece çalışan ücretlerinin kısılması ile olmaz.
Vergi ve sosyal güvenlik indirimi, kredi desteği, borç erteleme yada terkin gibi birçok teşvik yöntemi uygulanabilir.
Şirketler de bu sayede yurtdışı ile rahatlıkla rekabet edebilir.
Yurtdışı ticarette tabii ki rekabetçi fiyat önemlidir.
Ama daha önemlisi sınır komşularınla olan iyi ilişkilerindir.
Komşu ülkeler, en ucuza nakledebileceğimiz, pazarlayabileceğimiz tüketicilerdir.
Maalesef, bu hafta içinde, ilişkimizin bir nebze iyi olduğunu düşündüğümüz komşu Rusya ile de tehditleştik.
Nedense hava sahamızı ihlal etme gereği duydu!
Rusya, Çin’in de desteğini alarak hava sahamızdan geçti ve Suriye’de ABD’nin desteklediği örgütleri bombaladı.
Bu daha geniş işlenecek ve her an kendimizi savaşın içinde bulabileceğimiz bir konu...
Kısaca komşularımızla sorunlarımız var.
Rusya’ya, Ermenistan’a, Suriye’ye, İran’a, Irak’a, Yunanistan’a rekabetçi fiyat tuttursak bile çoğu fayda etmeyebilir.
Yine de rekabetçi fiyat çalışmalarımızı, asgari ücret haricinde devam ettirmeliyiz.
Böylece;
Şirketlerimizin geliri artar, vergisi artar, işçisi artar.
İşçimizin geliri artar, harcamaları artar, küçük esnafımızın geliri artar ve yine vergi artar.
Devlet kazanç sağlar.
Halkının da yüzü güler.
Piyasalarda para dönmeye başlar, borsa artar, TL’nin değeri artar ama faiz ve enflasyon düşer.
Çünkü üretim yapanlar, üretimden kazanç sağlamaya başlamıştır.
Yüzler güler.
Tüccar parasını ticarete yatırır.
Faize para vermek aklına bile gelmez.
Talep olmayınca faiz düşer...
İyi bir tenis vuruşu yapmak için; öncesinde iki ayağının da yere tam olarak basması gerekir.
Futbolda da böyledir.
İyi bir gol vuruşu için; öncesinde iki ayağınında tam olarak yere basması gerekir.
Aynı şekilde voleybolda, hentbolda...
Ancak o zaman topu istediğimiz bölgeye rahatlıkla atabiliriz.
Ülkemizin de iyi bir gol vuruşu yapabilmesi için;
Ayakları yere basan kararlara ihtiyacı var.
Asgari ücret zammından korkma...
O zam sana hayat verir...
Korku ise ayaklara dolanır...