Cesaret her komutan ve her hükümdarda olması gereken en önemli meziyet ve de önderlik sembolüdür. Hatta cesaret savaş meydanlarında komutanlar için en büyük silahtır.  Cesaretli hükümdarlar ve komutanlar milletlerinin gözünde büyük bir karizmaya kavuşurlar. Savaş alanında ortalığı alt üst eden düşman mermileri, gülleleri ve şarapnelleri karşısında ölümü göze alarak ileri atılan komutan, askerleri üzerinde dayanılmaz bir etki yapar. Her asker, bir parça komutanına benzemek, onun gibi ölüme meydan okumak, komutanıyla beraber zafer perisini yakalamak için ileri atılır.

Tarihteki bu cesur ve korkusuz kahramanlar için şairler şiirlerinde över, ressamlar onların tablolarını, heykeltıraşlar heykellerini yaparlar. Hikayeciler onların hikayelerini kuşaktan kuşağa anlatırlar. Halk türküleri onların zaferlerini dile getirir. Tarih sayfalarına kısa bir göz atarsak, büyük komutanları daima askerlerinin arasında ve ön safta görürüz. İşte bazı örnekler:

*Akkoyunlu Devleti'nin kurucusu Karayülük Osman Bey de eşi az bulunan komutanlardandı. 80 yıl yaşayan ve bu süre içinde 300 çarpışmaya katlan Osman Bey, 1433'te Azerbaycan'da Karakoyunlular Hükümdarı İskender Bey’i kovalarken yapılan çarpışmada iki torunu ve iki oğlu ile birlikte ölmüştür. Çağdaşı tarihçilere göre yalnız, yaşadığı çağın değil, o zamana kadar yaşamış komutanların en cesurlarındandı.

*Büyük Osmanlı padişahlarından Yıldırım Beyazıt, cesareti, atılganlığı ve hareketlerindeki süratle ün kazanmıştı. Hareketlerindeki şiddet ve çabukluk yüzünden kendisine “Yıldırım” lakabı takılmıştı. O’nun, Niğbolu savaşı başlamadan önce Haçlı Orduları arasından yıldırım hızıyla geçip akşamın alaca karanlığında, Niğbolu surlarının dibinden kale komutanına: 

“Doğan! Bire Doğan!” Diye seslenen yiğit haykırışının üzerinde yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen hala duyar gibiyiz. Kahraman Mustafa Kemal onun için şöyle der: “Bir gün ressamlar kahramanlık simasını kaybederlerse alsınlar Yıldırım’ı çizsinler.”

*Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u almak ve Bizans belasını defetmek için Edirne’den ayrılırken şunları söylemiştir: 

“Ölüm insana bir kez gelir. Korkak ise, ölüm gelene kadar her vakit öleceğinden, korkaklar her an bir ölüm acısı tadarlar. Bundan dolayıdır ki korku, ölmekten hem zor hem de acıdır.”

*Mustafa Kemal Atatürk, tarihte cesaretiyle ün salmış en gözü pek komutanlar kadar cesurdur. Fakat, O’ nun cesareti öfkenin emrinde olan bir cesaret değildir. O’nun cesareti bilgi ile kanatlanmış, ileri görüşlülük ve soğukkanlılık ile kuvvetlenmiş her zaman aklın kontrolünde kalan bir cesarettir. Mustafa Kemal, hiçbir zaman ihtiyatsızlık yapmamış, fakat gerektiğinde en büyük tehlikelere hiç çekinmeden atılmıştır. Mustafa Kemal Çanakkale Savaşı hatıralarını anlatırken şöyle diyordu; Conkbayırı’nın güneyindeki 261 Rakımlı Tepe’den kıyının gözetilmesine ve korunmasına görevli bir müfreze eratının Conkbayırı’na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. Size şu konuşmayı aynen okuyacağım. Bizzat bu eratın önüne çıkarak:

“Niçin kaçıyorsunuz? Dedim.”

“Efendim düşman, dediler.”

“Nerede?”

“İşte! Diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.”

Gerçekten düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlikle ileriye doğru yürüyordu. Şimdi durumu düşünün! Ben kuvvetlerimi bırakmışım, erat on dakika dinlensin diye... Düşman bu tepeye gelmiş. Demek ki düşman bana gelse kuvvetlerim pek fena duruma düşeceklerdi. O zaman, artık işi bilmiyorum. Bir mantıkî muhakeme midir, yoksa iç güdüyle midir? Bilmiyorum. Kaçan erata:

“Düşmandan kaçılmaz, dedim.”

“Cephanemiz kalmadı, dediler.”

“Cephanemiz yoksa süngümüz var, dedim.”

“Ve bağırarak süngü taktırdım, yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen eratını marş marş ile benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir subayını geriye saldırdım. Bu erat süngü takıp yere yatınca düşman eratı da yere yattı... Kazandığımız an bu andır.”  O cesur komutan daha sonra Çanakkale’de cesur askerlerine şöyle diyecekti:

“Ben size taarruz emretmiyorum ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir.” Askerlerine “size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyebilen bir komutan yoktur. Ölme emrini tereddütsüz yerine getiren Mehmetçik’ten başka bir asker, Türk Milleti’nden başka bir millet de bulunamaz.

Bugün de ordumuz “Er’inden Başkomutan’ına” kadar aynı cesaretle ve aynı yiğitlikle vatanın bölünmezliği ve de Türk Milleti’nin beraberliği için mücadelesine devam etmektedir. 

Sonuçta; ne diyor Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkomutanı: “Korkaklar zafer anıtı dikemez. Milletimizle birlikte 2023 hedeflerimize ulaşarak zafer anıtımızı dikmekte kararlıyız. Öleceksek bir kere öleceğiz ama, onlar her gün ölecekler.”