Bir süredir böyle bir yazı yazmaya niyetleniyor, bir şeyler yazıp yarım bırakıyordum. Bu sefer dedim ki artık tamamdır, yazmalıyım…

Geçen gün samimi arkadaşlarımdan biri yazı yazmayı çok sevdiğini söyleyerek “Öğretsene bana da şu röportaj işini” dedi. Beynimden vurulmuşa döndüm. Onun kötü bir niyete dayanmayan saf ve temiz hisleri aslında Gazetecilik mesleğinin bu işi yapmaya yetkin olmayan insanlar tarafından ne kadar hedef haline geldiğini gösteriyor.

Bugün Avukat olmayı çok istiyor iseniz Hukuk fakültesine gitmek, stajınızı tamamlamak zorundasınız. Bu işi “Çok sevdiğiniz için” hakim karşısına çıkıp savunma yapamazsınız.

Ya da doktor olmak hayatınızın işiyse Tıp fakültesini bitirmek ve seve seve Tus’dan geçip Uzmanlığınızı almanız gerekir.

Peki neden Gazeteciliğe bu kadar tecavüz oluyor? Doktorluk, Avukatlık, Muhasebecilik meslek de Gazetecilik değil mi? 

Evet, hem de en eski mesleklerden biri. 

Peki ülkemizde fakültesi yok mu?

Var hem de puanı yüksek.

O halde insanlardaki bu Üniversiteye gitmeden gazeteci olma merakı nereden geliyor?

O özgüven o… 

Gerçekten… Hem de özgüvenin tavan yapmış hali… 

Bir işin yapılması için gerekliliklerini yerine getirmeden kısa yoldan şöhret olma sevdası yüzünden… Çünkü gazetecilik içinde fotoğraf makinesi, kamera gibi jan janlı araçları barındırdığından dikkat çekme, meşhur olma meraklıları tarafından tercih ediliyor.

Bu sözleri aylarca Üniversite sınavına hazırlanmış, 4 yıl iletişim fakültesinde okumuş tezini yazarak mezun olmuş, daha sonrasında da yüksek lisans yapmış biri olarak göğsümü gere gere yazmaya hakkım olduğunu düşünüyorum.

Bugün ulusal basında gazetecilikle alakası olmayan ünlü birinin şakır şakır röportajlar yapmasına meslek etik kuralları doğrultusunda “Bu gazete çıfıt çarşısına döndü ” diyebilen, demesi gereken babayiğitler olması gerekir. Ki onlar adeta insan avına çıkmış gibi İletişim fakülteleri önünde kamp kurup geleceğin gazetecilerini, yazarlarını seçmeliler. 

O üniversiteler boşuna kurulmadı. Her yıl yüzlerce öğrenci Gazetecilik, Radyo- Televizyon ve Sinema gibi bölümlerden mezun olup ya işsizler ordusuna katılıyor ya da alakasız işlerde çalışıp beyinlerini çöpe atıyorlar. 

Bir yanda “Ayyy ben ünlüyüm gazeteci de olurum onu da yaparım şunu da yaparım” diyen muhteşem yetenekliler, diğer yandan “Ben de yazmak istiyorum, çok seviyoruuummmm” diyen minnoş kızlarımız var…

Peki böyle bir ortamda gerçekten gazeteciliği hayatının mesleği olarak gören, okuyan, araştıran gençler ne yapacaklar?

Tavsiyem şu ki, içinde bulunduğunuz bu vahim durum sizi yapacaklarınızdan geri almasın. Teknolojinin nimetlerinden sonuna kadar yararlanın. Kimsenin sizi değersiz hissetmesine, aşağılamasına izin vermeyin.

İnsanların yeteneklerinizi küçümseyen sözcüklerinden etkilenmeyin. Motivasyonunuzu düşürmeden kendi yolunuzda dosdoğru devam edin…

Kolay yoldan bir gecede kazanılan paralarda aklınız kalmasın. Siz kendinize, ne olduğunuza güvenin yeter…

Sorularınız varsa mail adresimden bana ulaşabilirsiniz.

Ve Son Nokta (.)

Bazıları bu yazılarımdan rahatsızlık duyabilir. Bu konuda Müge Anlı’yı örnek göstermek isterim. Müge Hanım’ın Hukuk Yüksek lisansını yaparken sınavlara nasıl çalıştığını bizzat gözlerimle gördüm. Herhangi bir zorunluluğu olmamasına rağmen sırf televizyonda hukukun yakından ilgili olduğu bir programı olduğu için kendini bu konuda bir eğitim almaya zorunlu hissetti. Buyurun siz de yapın… Okumanın yaşı olmaz… 

Kolaycılığa kaçmayın!