Geçtiğimiz hafta Türkiye ve dünya basınının gündeminde olan deyim yerindeyse ortalığı toz duman içinde bırakan Meclise sunulan önergenin içerdiği ifadeler şuydu;
"Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın, 16.11.2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin evlenmesi Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesindeki koşullara bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazın ortadan kaldırılmasına karar verilir."
Bu nedenle sosyal medyada, Haber Programlarında, neredeyse tüm tartışma içerikli haber programları ve tartışma platformlarında konu cinsel istismar ve tecavüz idi. Kadınlar, erkekler, eğitimciler, kadın vekiller ,sanatçılar, gençler, sokaktaki adam, ev kadınları aynı söylemi tekrarladı .
“Cinsel istismar bir suçtur.’’ AKP’lilerden gelen tepkinin başını ise kadınlar çekti. 
Halk arasında Tecavüz Yasası olarak anılmaya başlanan cinsel istismar düzenlemesinin AKP'li vekiller tarafından TBMM'ye sunulması hem iktidarın kadınlar kanadında hem muhalefette hem de halk arasında büyük infial oluşturan tepkilere neden oldu. AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş ve arkadaşları tarafından verilen ve kabul edilen önergeyi KADEM bile tasarının tüm kadınlar ve kız çocukları üzerinde ‘büyük bir istismar dalgasını ortaya çıkarma tehlikesini bünyesinde barındırması gerekçesi ile tasarıyı eleştirdi.’’
TBMM Genel Kurulu'nda İki kez oylama yapılmasına rağmen CHP ve MHP destek vermeyince tasarı yasalaşmadı. Salı günü Sabah erken saatlerde Başbakan Binali Yıldırım Atatürk Hava Limanında bir basın açıklaması yaptı ve o gün yenilenecek olan tasarı görüşmelerini Meclis'teki bu tasarıyı komisyona alıyoruz. Sözleriyle noktaladı. 
Başbakan Binali Yıldırım’ın Babacan bir tavırla; “Gençler yapmışlar bir hata bari çocukları mağdur olmasın’’ düşüncesiyle ve iyi niyetle hareket ettiğinden hiç şüphe yok. 
Kendisine, makamına ulaştırılan gönderilmiş eş mektuplarına samimiyet ile çözüm bulmaya çalıştığını, önemsemiş olduğunu gözlemliyoruz. 
Ancak konunun içeriği çok hassas ve suistimale çok açık. 
Özge Can, kızımızın hunharca katledilişi, hala doğu ve güney doğu Anadolu bölgelerimizde ki Feodal yapının etkisiyle devam eden çocuk gelinlerimiz “olan kardelen kızlarımızın’’ dramları, ne yazı ki aile içinde ensest mağduru olan ve intihar ederek yaşamına son veren kızlarımız, en yakınlarındaki komşusu, köylüsü, akrabasınca kurban edilen pedofili mağduru yavrularımız, kadına karşı uygulanan erkek şiddeti, bunlar bizim eğitim ile zihniyetlerin kabuğunu kırarak, verilecek en ağır cezaları yasalara koyarak aşmamız gereken gerçekçi sorunlarımız. 
Biliyoruz ki hem feodal yapısını koruyan coğrafyalarda hem de özellikle Roman vatandaşlarımızın geleneklerinde 18 yaşının altında olan kız ve erkek çocukların evliliği sıradan bir durumdur. 
Hatta kimi roman küçük gelinler kocalarının ceza evlerinden çıkacağına sevinip, Tekirdağ ilimizde ceza evi önünde yaşandığı üzere davul ve zurnalar eşliğinde şenlikler yapıp göbek attılar…
Kimileri ise gözlerinde ve yüreklerinde birikmiş bir isyanla kameralara bakıp “O benim Kocam. 3 çocuğum var .
Bana tecavüz etmedi.
Resmi nikah yapmadan düğün ve imam nikahı yaptık. Evlendik biz dediler. 
Tecavüz genelgesinin tartışıldığı tüm o süreç toplumumuz arasında ki kültürel uçurumun ne ölçüde farklı olduğunu gösteren Sosyoloji ve Hukuk öğrencilerinin büyük dersler çıkaracağı öğretici bir belgesel film gibiydi..
Bir kız çocuğunun 14 yaşındayken sağlıklı duygusal kararlar alamayacağını, Adölesan dönemde olduğu için Anne olmasının sakıncaları olduğunu, cinsel- liğin o yaşlarda bir kız çocuğu ile yaşanamayacağını, gelenekçi ve değişmez kalın kabuklu bu zihinlere nasıl öğretebilirdik? 
Peki; Küçük bir köyde, kasaba da yaşayan ve o köyün sınırlarından öteye geçmemiş bir babanın kızına gözünü diken onun ırzına geçmiş olan adama namusunu temizlemek için kızını bir temiz döverek “rızasını’’ almaması gerektiği nasıl anlatılabilecektik?
Sizce , bir muhtar, bir doktor, bir psikiyatrist yada bir köy öğretmeni, onun bu evlilik konusunda ki fikrini değiştirebilir ve o Babayı, O aşireti, o ağabeyleri “Bu kız çocuğu her gece tecavüze uğrayabilir.’’ 
Bu mümkündür, der ise onları ikna edebilir miydi? 
“Namusu temizlendi işte. Ortada kalmayacak. Evden, köyden kaçıp kötü yola düşse, ağabeylerinin elini kana bulasa, daha mı iyi olurdu? 
“Sen,var git işine. Bu bizim düzen, bizim töre.’’ Diye bir cevap mı alırdı…
Peki evinde oturup akşam haberlerini izleyen, kız çocukları olan, bir doktor, bir avukat, bir profesör yada gazeteci olan eğitimli ve kız çocuğu sahibi olan uygar bir baba üzerinde bu yasa tasarısının infial oluşturmaması beklenebilir mi?
Onun için,13 yaşında ki kız küçük bir çocuk sadece. 
Okuyacak, yazacak, meslek edinecek. Bale yapacak . 
Bir müzik aletini eksiksiz çalacak, şiir yazacak, spor yapacak. Arkadaşına, sinemaya veya bir doğum günü partisine gidecek ise Babası yada Annesi onu aracıyla oraya kadar götürüp, izinli olduğu saatin sonunda alacak. 
O babanın güzel kızına tecavüz edilirse ?
Yada kızın saflığından, cehaletinden faydalanmak isteyen bir adam, belki de o kızın platonik duygular beslediği ve bunun farkında olan ondan yaşça büyük bir adam mesela; Piyano öğretmeni, o kıza rızasıyla sahip olmuş bile olsa bu bir tecavüz sayılmaz mı? 
O Baba Rızası var. Temizle namusu mu der mi? 
Belki de böyle bir şey yapmaktansa ölmüş olmayı tercih eder. Kahrından kan kusar ama evladını normale döndürebilmek için tüm maddi, manevi gücünü seferber eder. Muhtemel o alçağın canını alarak bir ders vermek ister fakat bunu yaparsa kızının yanında olamayacağını bilir Adalet ve Hukukun üstün gücüne ve yasalara sığınır. Failin verilecek en ağır cezayı almasını ister. 
Diğer tarafta da bir baba var. Onun bu konuda aşılmaz kalınlıkta olan duvarlarının altında binlerce yıldır Orta Doğuda ve Mezopotamya topraklarında hüküm süren bir yaşam biçimi (Aşiretler, Aile meclisi ve Aşiretler arası anlaşmalar ve gelenekleri) var. 
 21.Y.Y Türkiye’si için ilkel olan bir düzen diğer taraf için bir yaşam biçimi…
Kentli ve Eğitimli uygar bir ebeveyn evliliği zaten bir çözüm önerisi olarak düşünemez. 
Çünkü; Birinin Fail diğerinin mağdur olarak adlandırıldığı evlilikte, Failin yani tecavüzcü erkeğin kişilik özelliklerinin ve davranış kalıplarının neler olacağını bilir. 
Buna göz yummaz..
Bu evlilikte şu sorunların yaşanabileceğini bilir…
Nedensiz ve aşırı saldırgan kontrolsüz bir kıskançlık…
Aşağılama…
Sert, kaba davranışlar..
Sözel ve Fiziksel şiddet..
zorla cinsel ilişkiye zorlama ve bundan duyulan haz.
Uyuşturucu ve Alkol bağımlılığı…
Maalesef her gün haber bültenlerinde, haber akışı içerisinde bu ve benzer evlilikler yaşamış olan kızların hazin sonları insanlık dışı hadiseler olarak gündeme geliyor. Böyle bir evliliğin içinde bir Aile kurmuş ve mutlu olmuş olan istisnalar olabilir .Bu mümkündür. Ancak çok az insanda rastlanıyor…
Bu suçları işleyenlerin çok büyük bir kısmı eğitimsiz, işsiz, sadizme eğilimli, anti sosyal kişilik özelliği gösteren maddeye bağımlı, suça eğilimli kişiler..
Kaldı ki; Bir insana 
(Kadın ,erkek, çocuk olarak ayırmıyorum .Bu sebeple İnsana diyorum)
 Ruhsal ve Fiziksel açıdan zarar verecek ömür boyu kalıcı izler bırakacak başka bir travma yok. Bunun üzerine kurulan evliliklerin sonuçları ortada.
Açık konuşmak gerekirse gördüğümüz şiddet mağduru, tecavüz mağduru, işkence mağduru olan, sakat bırakılan, yanıcı cisimler ile gözleri kör edilen o kadınlarımız gökten zembille inmiyor… Onlar o feodal düzenin içinde ki evliliklerin, kentin varoşlarının yada o ceza evi önünde göbek atan kızlarımızın yaşadığı toplumlardan çıkmış olan yaşam öyküleri…
Bu arada bizler çocuk gelin sorunu, önerge filan derken sanmayalım ki diğer toplumlarda her şey sorunsuz ilerliyor. Batının sorunlarından biri kızların erken yaşlarda deneyimlediği cinsellik ve bu yolla bulaşan hastalıklar ve partner değiştirmeleri sebebi ile küçük yaşta yaşadıkları gebeliklerdir. Özellikle koyu Katolik aileler için bu durum bir sorundur. Alt tabakada denilen Getto’ larda yaşayan ailelerde ise bu sorunların getirdiği dejenerasyonun izlerine sıkça rastlanmaktadır. 
Daha geçen hafta yazdığım Genital Kadın Mütilasyonu (Kadın Sünneti) orta ve kuzey Afrika ve pek çok orta doğu ülkesinin kız çocukları ve kadınlarına uygulanan en büyük vahşetlerindendir. 
Medeniyet tarihimiz boyunca insanlığın bu konularda temiz bir sicili olamamış…
Ancak artık biz kadınların bu konularla ilgili daha fazla ve bilinçli olarak sonuç odaklı çözümlere yönelik olarak konuşmamız gerek.
 Ülkemizde ve tüm dünyada istismar edilen mağdur edilen genç kızlarımız ve Kadınlar bizim kız kardeşlerimizdir. Cinsel istismara uğramış olan kız ve erkek çocuklarımız bizlerin öz evlatlarından farksızdır.. 
Bunları konuşmamız gerek.
Biz kadınlar konuştukça sesimiz daha büyük kitlelere yayılacaktır. Yasa koyucular hatta liderlerin, parlamenterlerin eşleri, kızları, kız kardeşleri de “onlara konuşmamız gerek’’ diyeceklerdir…
Onların Kararlarını etkileyebilecek gücü, desteği hemcinslerine ve mağdur kız çocuklarımıza hiç şüphesiz inanıyorum ki bu tasarının onaylanmaması konusunda gerçekleştirdikleri destek- te oldukları gibi verecekler…
Pek çoğunun perde arkasında ki çabalarını “konuşmamız gerek’’ dediklerini biliyorum. 
Ama devamı gerek…
Hanımlar bizler ile ilgili alınan kararlarda söz sahibi olduğumu-zu , istisnaların kaideyi bozmaması gerektiğini anlatabilmek için bizim 
“Konuşmamız gerek’’…
“Konuşmamız gerek’’…
Haftaya görüşmek üzere, sevgi ve sağlıkla…
YAZ BİR KENARA 
“İnsan ırkı iki kanatlı bir kuştur: Bir kanadı kadınlar, diğeri erkekler. Ve her iki kanat da eşit düzeyde gelişmedikçe, İnsan ırkı uçamayacaktır.
Kadının davası şimdi, her zamankinden daha da fazla, insanlığın davasıdır’’… 
Boutros Ghali 
Eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri