Güven, Güvenlik…

İnsanın içini ısıtan sıcacık iki kelime

Güven deyince hep …

Başın yaslandığı, arkasından gözlerden dökülen  sular sellerle ıslanan omuz gelir aklıma.

Sığınaktır güven.

Paylaşımcılıktır.

Hafifletici, hayatın akış kolaylığıdır.

Başarının katalizatörüdür. Mutluluk kıvılcımları atar.

Kolaylıktır.

Güven… vicdanı  özgür bırakır. İlaç gibidir.

Ruhun salıncağı, yemyeşil ovaları, karlı tepeleri, huzur çiçekleridir.

Güven… Elmanın yarısıdır. 

Çocukluk çağında ilk olarak anne-baba ile gelişir ve nasıl gelişmişse ileri yaşlarda sosyal ilişkileri bire bir etkiler. Bebek korunmuşlukla  iyimserlik hissi ile gelişmezse ebeveynlere güvensizlik serüveni başlar.  Bu dönemde özellikle anne ile kurulan bağ çok önemli tabii. 

Kendinden emin bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız size güvenmesini yaşatın. Yaşatın diyorum çünkü sözle güven alınıp verilmiyor. Aksi takdirde tüm hayatı boyunca güvenmeyi öğrenemeyecektir. (Bu arada rahmetli canım babacığım bize, babanıza bile güvenmeyin, sadece bir gözle değil diğer gözle de bakın, derdi.)  Mutlaka zordur birine guvenmek, hele de bu zamanda… herşey o kadar hızlı yaşanırken. Bir de güvensizlik tencere tavaları ayağınızda pranga gibiyse düşer düşer kalkarsınız. (Güvendiğim dağlara kar yağdı lafı, bu düşmelerde çıkmıştır. ) Güçlü bir kişilikseniz ve şansınız varsa biraz hafifletici sebeplerdesiniz.

Safsanız, yaşama aşıksanız  hele de  inatçıysanız,  ölene dek onlarca kez düşer düşer durursunuz.

Hadi bakalım. Bebekken geçtik güvenlik çemberini…

Sonra… Okulda, arkadaşlıkta, evlilikte, en önemlisi de yaşadığın, toplu yaşadığın ait olduğun çevrede güven çemberi nolacak?

Ayyyy işte burada boğuluyorum. Vazgeçtim yazmayacağım bugün… 

…de demeyeceğim tabii.

Sevgüls Deneyimler… Ha haaaa

O paylaşmazsa , bu paylaşmazsa, ben paylaşmazsam … gelecek nasıl çıkar güvenlere…

Şu anda kitap yazmadığıma göre, gazetenin üçte birini kaplayan köşemde, güven çemberini detaylı anlatamayacağım. ( Ama mutlaka bir gün, bir göl kıyısında ahşap bir evde, ben de tüm birikimlerimi kitaba dönüştüreceğim inanabilirsiniz.  Amerikan filmlerinde öyledir ya. Ama biraz daha yaşlanmam gerek. )

Şimdi;

Yaklaşık bir 10 yıldır, telefonla yaptığımız her kamuya açık telefon görüşmesinde ; Güvenliğiniz açısından görüşmeleriniz kayıt altına alınıyor diyen o sahtekar sesle karşılaştık. Saatlerce derdimizi anlatacak kişiye ulaşamadan… Önceleri helal olsun deyip bizi güvene aldıklarını düşündük. Ancak iş o kadar çıkılmaz hale geldi ki,

(Kayıtların sadece kaydedenin işine yaradığına şahit oldum. Bir iletişim kanalına bir foto koymaya görün , tüm kanallarla sinir ağı kurmuşlar, dökülüyorsunuz her yerde. Adına da erişim demişler. 

Bir de bakmışsınız, “Yakınımdır kendisi”, deyip attığınız fotoyu dünya alem görmüş. Herkes kulak ve göz biçiminde… Biri bizi gözetliyorlarla sistem başlamış zaten.

Özeliniz size ait yaşamınız kalmamış, ister istemez hepimiz buna itildik.

İtmeyin Kardeşim Gitmeyecemmmm!! İstemiyorum insanların ensesinde olmak.  ( Bu konuyu da başka sefere yazayım yine açıldım.)

Neredeydik? Kayıt almak ha…

Yaygın örgün herkes, o çok akıllı telefonlarında bile eşini dostunu arkadaşını kayıt altına almaya başladı. 

Bildiniz bilmediniz kayıttayız kardeşim. İşi o denli coşturdular ki, muhabire para vermekten kaçıp, insanlara Whatsapp tan bize haber gönderin deyip bangır bangır no verdiler. Herkesi gazeteci, dedektif yaptılar. 

Buyrun şimdi ayıklayın pirincin taşını. 

( Neyse bu konu da  başka yere gitti. Bir dahakine yazarım.)

Herkes elinde borcunu ödeyemediği o çok akıllı telefonlarından, yardım edeceği kazayı, insanlığını unutup;

“Çekilin ben gazeteciyim!!!!”

Yüzünde manyak bir tebessümle çekiyor çekiyor. Japonların bu konuda ki ünlerini de ellerinden aldık yani.

Kimiz biz, neyiz biz… unuttuk yeminle.

Güven, insan ilişkilerinin temelidir arkadaşlar.

Kaygı, güvenlik… 

Güvenlikte güveni sağlamak, güvensizlikte alarm gibi.

Ben, güven altına alınan kayıtlarla verilen güveni hiç görmüyorum. Aksine güvensiz hissediyorum. 

Siz görüyorsanız, benim göz numaram yükseldi herhalde.

Bu yazının özü;

Herşeyin kayıt altına alınması, güven duygumu sarsıyor.

Bunlar da benimle aynı fikir kafadaşları;

“İnsɑnın yɑpɑbileceği en büyük fenɑlık, kendisine olɑn güvenini kɑybetmesidir.” (Richɑrd Benedici)

Bu ortam da bunu yaşıyorum. 

“Çok güvenirseniz ɑldɑtılırsınız, Amɑ hiç güvenmezseniz hɑyɑtınız ɑzɑblɑ geçer.” (Frɑnk Crɑne) 

“Hɑyɑttɑ iki şeye güveniyorum. Biri ɑynɑyɑ bɑktığımdɑ gördüğüme, diğeri yukɑrı bɑktığımdɑ göremediğime.”


 "Her zaman seni üzecek birileri olacaktır. Yapman gereken; insanlara güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğine daha fazla dikkat etmektir. - Gabriel García Márquez

"En güvendiğiniz ve değer verdiğiniz insanın yaşattığı hayal kırıklığını affetseniz bile asla unutamazsınız. Sevdiklerimizin verdiği yaralar kalıcıdır." Paulo Coelho

 "Aslında onu değil onun bizde yarattığı güven duygusunu severiz. Ve asıl içimizi acıtan, onun gidişi değil o güveninin yitişidir." Gore Vidal

 "Güç ve güveni hep dışımda aradım. Ama bunlar insanın içinden gelir. Ve her zaman oradadırlar." Sigmund Freud

"Her zaman güvensizlik göstermek, her zaman güvenmek kadar büyük bir yanlışlıktır." Goethe

Güvenmek iyiymiş, ama güvenmemek daha iyiymiş galiba…

Yine de manyakça gelebilir; 

“Hepinize güveniyorum.” 

Elbette güveneceğim. Çünkü insanım.