Mecelle-i Ahkâm-i İslâmiyye’nin bir maddesi aynen şöyledir.

“Şartü’l-Vâkıf, Ke Nassı’ş-Şârî, “(Vâkıf ve vâkife’lerin şartı, Şârî’nin, Allah’ın ve Resûlü’nün, değişmez, değiştirilmez nas’ları gibidir. Vâkıf ve vâkıfe’lerin, vakfiye şartlarını başka hiçbir kimse değiştiremediği gibi, vakf ve ilân edildikten sonra, vâkıf ve vâkıfe’lar, kendileri de, artık, ta’dil edemezler. Onun içindir ki, bütün vâkıf ve vâkıfe’ler vakfiyelerinin dibaceleri de (başlangıç bölümlerinde), Bakara Sûresi’nin, meâli, “Her kim bunu işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir.” olan 181. âyet-i Kerimesini dercederler. (İslâm dininde vakıf müessesesi hadislere dayanmakla birlikte, Sadaka-i Câriye mahiyetinde olan vamm’ye hizmet veren vakıfları bunların şekil ve şratlarını haksız olarak değiştirenler de vasiyetleri değiştirenler gibi telakkî edilmiş, bu âyet pek çok vakıf eşya üzerine ve vakıfnâmelere yazılmıştır.)

Bezmiâlem Vakıf Gurebâ Hastahânesi, tesis tarihi hakkında tarihî belgelerde, 1842, 1843, 1845 ve 1947 olmak üzere değişik tarihler verilmektedir. Resmî Küşâd için, Padişah ve Bezmiâlm Vâlide Sultan’ın oğlu, Sultan Abdülmecid’in İrade-i Senniyesine göre, Hastahane’nin Resmî Küşadı’nın (açılışının) 1947 olduğu anlaşılmaktadır. Hangi tarihten başlatılırsa başlatılsın, Hastahane’nin, 175, 174, 170 yıllık bir tarihi vardır.

Bilmiyorum, dünya’da inkıtasız olarak, 174 yıl, insanların hizmetinde ve insanlara sağlık hizmeti veren bir başka kuruluş var mıdır?

Selçuk ve Osmanoğulları Devlet-i Aliyye’mizde, büyük Külliye’lerin içerisinde, Dârüş-Şifa’lar vardır. Selçuklu ve Devlet-i Aliyye’mizde, ilk def’a olarak, “Hastahâne,” ta’birinin kullanıldığı vaıf eseri, Bezmiâlem Vakıf Gurebâ Hastahane’sidir. Kadîm Hastahâne, Tanzimat, I. Meşrûtiyet, 2. Meşrûtiyet, İttihad ve Terakkî, Cumhuriyet, Tek Parti Mütegallibe, çok partili Siyâsî hayat dönemlerinde, hep Gurebâ-i Müslimîn’e sağlık ve rehabilite hizmeti vermiştir. 

Vâkıfe’nin, vakfiye şartları, Vâkıfe tarafından bu şartların, eksiksiz olarak yerine getirilebilmesi için, akar olarak bıraktığı, gelir kaynakları, Hastahâne’ye aktarıldığı müddetçe tam olarak yerine getirilebilmiştir. Tanzimat döneminden başlayarak, genelinde bütün vakıflara, özelinde, Bezmiâlem Vakıf Gurebâ Hastahanesi’ne idare’lerin müdahaleleri olmuştur. 

Cumhuriyet Döneminde, Şer’iyye ve Evkâf Vekâleti’nin lağvedilmesi üzerine, doğrudan, Başbakanlığa bağlı, Vakıflar Umum Müdürlüğü kurulmuş, diğer vakıflar gibi, Bezmiâlem Vakıf Gurebâ Hastahane’si de, Vakıflar Umum Müdürlüğü’ne bağlanmıştır. Bezmiâlem Vakıf Gurebâ Hastahânesi, bu dönem’de, bütün akarlarını kaybetmiş, Zeytinlikler, çiftlikler, (satılmayan ve işgal edilmeyenler), Vakıflar Umum Müdürlüğü’ne, Terkos (Durusu), Gölü, İstanbul Belediyesine, Vâlide Mektebi Millî Eğitim Bakanlığına kaptırılmıştır. 

Vakıf Müessesesi, İnsanlığa, Yüce İslâm Dini’nin bir hediyesidir. Cumhuriyet Döneminde, vakıf ruhuna yüzdeyüz ters, sadece vakıf ruhuna değil, İslâm’ın ruhuna da aykırı, bir cehâlet dönemi klasiği, İslâm’ın Peygamber’inin ayaklar altına aldığı, faiz Müessesesi, bir Banka kurulmuştur. Sermâyesi’nin % 75’inin Vakıflar Umum Müdürlüğüne aid bu Banka, siyâsî müdahaleler sonucu sürekli zarar etmiş, bu zararların telâfisi ve mevcud sermaye’nin korunması için, Vâkıflara aid çok kıymetli mülkler satılmıştır. Muhtemelen Vakıf Gurebâ Hastahânesi de ba’zı akarlarını bu sebeple kaybetmiştir.

Müdâhaleler bunlarla da sınırlı kalmamış, Hastahane’nin, Yukarıbahçe olarak bilinen kısmı, 103 dönüm, muhtelif binaların bulunduğu bölümü, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi tarafından işgal edilmiştir. Hastahane’nin Kuzeybatısında bulunan arazisi, Millî Eğitim Bakanlığı ve Askeriyye tarafından işgal edilmiş, mektepler ve Orduevleri inşa ettirilmiştir. 

Tarihî Bina’ların ve yeni înşa ettirilen Hastahâne’nin bulunduğu Aşağıbahçe, hemen yanıbaşında bulunan Tarihî Yarımada’nın, en büyük Yeşilalanı, takrîben 180 dönümlük Orman Sahası, bütün kurum ve kuruluşların iştahlarını kabartmış, buraları ele geçirmek için sinsî plânlar hazırlamışlardı. İstanbul Belediyesi, Belediye sarayı yapmak için, İstanbul Valiliği, Vâli Konağı ve Vâlilik Külliyesi için, İstanbul Üniversitesi, Yukarıbahçeyi yuttuğu gibi, Aşağıbahçe’ye de inmek için büyük gayretler sarfettiler. 

Hastahâne 1990’lı yılların sonlarında bir protokol ile, Sosyal Sigortalar Kurumu’na bağlanmıştır.

Hastahane’nin, sürekli müdahale’lerden kurtarılması için, sağlam bir statü’ye kavuşturulması gerekiyordu.

1990’lı yılların sonlarında, tam da, 28 Şubat post-modern Darbe-i hükûmet zamanında, üniversite haline getirilmesi için bütün şartlar yerine getirilmişken, zamanın, Y.Ö.K. Başkanı, Kemal Gürüz, hiçbir mal varlığı bulunmayan, arsa komisyoncu’larına, İşhanları odalarında eğitim verebilen, emekli eğitimcilere üniversite kurma izni verdiği halde, sırf, ideolojik sebeplerle, “Mâlî yetersizliği” gerekçe göstererek, Bezmiâlem Vakıf Üniversite’sinin kuruluşuna izin vermemişti.  

Nihâyet, 24 Nisan 2010 tarihinde, Bezmiâlem Vâlide Sultan Vakfı, Abdülhamid-i Sânî Vakfı, Silahtar Abdullah Ağa Vakfı (Mazbut Vakıfları adına), T.C. Başbakanlık, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi kuruldu. Vakıf Gurebâ Hastahanesi de dahil bu vakıflara aid, diğer bütün gayrimenkullerin intifa hakları, Bezmiâlem Vakıf Üniveristesi Mütevellî Hey’etine verildi. Böylece, Vâlide Sultan Vakfına aid olan, Vakıf Gurebâ Hastahanesi de bütün ilâveleriyle birlikte, 25 Ekim 2010 tarihinde Üniversite’ye devredildi. Tarihî Gurebâ Hastahanesi olarak eğitim ve sağlık hizmeti vermektedir.

Bezmiâlem Vakıf Üniversite’sini, diğer Vakıf Üniversite’leriyle aslâ mukayese etmemek lazımdır. Sağlık alanında, 174 yıllık tecrübesiyle, kökü mâzî’nin derinliklerinde olduğu halde, dinamik yapısı, sahalarında uzman akademik ve idarî personeliyle, hepsinin de ötesinde, vakıf ruhunun yaşatılmasıyla, bu Üniversite’miz, Türkiye’de ve dünya’nın pekçok ülkesinde, referans verilen bir Üniversite, Ufuklar ötesi bir Üniversitedir. 

SONSUZ TEŞEKKÜRLER 

10 Mayıs 2015 tarihinde, İstanbul’da geçirdiğim, fecî trafik kazasında diğer aza’larımla birlikte, sol Omuzumdan da çok ciddî bir darbe almıştım. İlk tedâvim ve Ameliyyatım, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastahâne’sinde yapılmıştı. Omuzumda, Humeros Kemiğinde çok başlı kırıklar vardı. İlk ameliyat sırasında, 9 vidalı, plâtin bir tespit aparatı yerleştirilmişti.

Yoğun Bakımda uzun süreli kaldığım ve ziyâdesiyle oksjien aldığım için tespit aparatı çevresinde ba’zı oluşumlar görüldü ve zaman zaman da enfekte oldu. Radyolojik görüntü ve tetkiklerde, bir müdâhale zarûrî görülüyordu, fakat kim ve nasıldı? Tanıdığımız, yakınlarımızın, Dost’larımızın tanıdığı, meşhûr, gayr-i Meşhûr, bütün Ortopedist’leri ziyâret ettik. En son bir Yakınımızın tavsiyesi üzerine, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastahânesinde, Ortopedist, Operatör Dr. Erhan Şükür’e gittik. Muayenemiz sırasnda, son çekilen Röntgeni iyice inceledikten sonra, “Mustafa Amca! Yaş yetmişe dayanmış, 35-40 yaşlarında olsaydınız, uğraşalım,” derdim. Fakat bu yaştan sonra vaziyeti böylece kabullenelim,” derim Ayrıca, Biz normal Ortopedist’lerin yapabilecekleri fazla bir şey de kalmadı.” dedi. Yalınız, BEZMİÂLEM VAKIF ÜNİVERSİTE’SİNDE, bir Doçent Ağabeyimiz, sadece omuz’la alakalı olarak çalışıyor. Dilerseniz, kendisinden bir randevu alıp bir muayene olmanızı tavsiye ederim.

Randevu alındı. O Doçent ile buluşuldu. İlk muayene’den sonra, kan değerlerine bakıldı, röntgen çekildi B. Tomografi, Sintografi çekildi. Müşâhade döneminde, Omuzum bir ara enfekte oldu. Ortopedi-Enfeksiyon ünitelerinin işbirliği ile ve yoğun bir Antibiyotik tedâvisiyle enfeksiyon kurutuldu. Uzun sayılabilecek bu müşâhade döneminde, muayyen periyod’larda, kan değer’leri tetkik edildi. Röntgen çekildi, aralıklarla da B. Tomografik tetkikler gerçekleştirildi.

Nihâyet, Cerrâhî Müdahaleye karar verildi.

İlk Ameliyyatım, 17.01.2017 tarihinde, ikinci Ameliyyatım ise, 11.04.2017 tarihinde gerçekleştirilmiş olup, oldukça iyi durumdayım. Hâlen, Bezmîâlem Üniversitesi, Tıp Fakültesi Hastahanesi, Fizik Tedâvî ve Rehabilitasyon Ünitesinde, rehabilite edilmekteyim. 

Müşâhade döneminde, meslekî başarısıyla, branş’ındaki vukufiyle, ve Tıbbî hazâkatiyle ve tam bir ciddiyet içerisinde, tetkiklerimi gerçekleştiren, çok zor ve müşkil ve belirsizliklerle dolu, Ameliyatımı, suhûletle, “Sâde Yağdan Kıl Çeker gibi” gerçekleştiren, altın ellerin ve parmakların sahibi, branşında, sadece, Türkiye’de değil, dünya’da da sayılı hekimler’den olan, ihtisası, ihtimamı ve hazâkatiyle değil, beşerî münasebetlerdeki üstün meziyetleriyle temâyüz etmiş, Adam gibi Adam, Kâmil İnsn, Tabib-i Hâzık-i Müslim, Ortopedist, 

Operatör, Doç. Dr. İSMAİL KEREM BİLSEL Hoca’ya

bu ameliyatlar sırasında, kendisine yardım eden,

YRD. DOÇ. DR. MEHMET KAPICIOĞLU’na

DR. ORHAN ALİYEV’e

DR. NASEER AHMADAMİN’e,

Müşâhade müddetince, randevu’larımı ayarlayan, tetkiklerimde her türlü desteği veren, ameliyat hazırlıklarında her tür kolaylığı sağlayan, Ortopedi Poliklinik sekreteryasında, ELÇİN ALDEMİR Hanımefendiye, Hastahâne’ye yatışta, birinci ameliyat sırasında, Ortopedi Klinik’lerinde tek kişilik oda kalmadığı için, 6. Katta, Nefroloji Kliniğinde tek kişilik oda tahsis eden, ikinci Ameliyatımda, Ortopedi Kliniğinde, yine bütün zorluklara rağmen, tek kişilik oda tahsis eden, Hasta Yatış Koordinasyonundan,

ZEYNEP KUTU, Hanımefendiye,

Hâlen, rehabilite edildiğim, Fizik Tedâvî ve Rehabilitasyon Ünitesinden 

Uzm. Dr. OKAN KÜÇÜKAKKAŞ’a,

usta ve maharetli elleriyle hastalara şifa dağıtan, 

Baş Fizyoterapist, MURAT GÖK Beyefendiye,

Fizyoterapist, HALİT TUNCAY Beyefendiye,

Ortopedi, Nefroloji klinikleri akademik ve idarî personeline, Fizik Tedâvî ve Rehabilitasyon Ünitesinin tüm yardımcı personeline, sonsuz teşekkürlerimi arzederim.

MUSTAFA AKKOCA

Vâiz ve Araştırmacı Yazar