YASSIADA ÇIĞLIĞI
27 Mayıs darbesinin üzerinden yarım asırdan fazla bir zaman geçti. Acılar küllendi. Olayın kahramanlarının 1-2’si hâriç tamamı ebedî âleme intikal etti. Onlar milletin gönlündeki yerlerini muhafaza ediyorlar. Aramızdan ayrılanlar, sırları ile birlikte göçüp gidiyor. Hâtıralarını yazanların sayısı çok az.
27 Mayıs’ın üç büyük mağduru Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’dan geriye zor şartlar altında mahkemeye sundukları savunmaları ile yakınlarına yazabildikleri birkaç satırdan ibaret olan mektuplardan başka bir şey kalmadı.
Gazeteci Yazar Râsim Ekşi ‘Yassıada Çığlığı’ isimli eserinin ‘Giriş’ bölümünde; darbenin ayak seslerini, İhtilal’in dış bağlantılarını, dâvâların ciddiyetle ilişkisini, daha doğrusu alakasızlığını anlatıyor ve 27 Mayıs’ın CHP’nin ve O’nun lideri İsmet Paşa ile kalkınan Türkiye’nin önünü kesmek isteyenlerin organizasyonu olduğunu belirtiyor. 4 sayfalık bu bölümde, yazarın açıkladığı ihânetler son derece ilgi çekicidir.
Kitabın 97. Sayfasında, ‘Anayasayı İhlal Dâvâsı’ başlığını taşıyan bölümünden itibâren Mâliye eski Bakanı Hasan Polatkan ile ilgili dâvalar hakkında en detaylı bilgiler veriliyor. Saccılığın ‘delil’ diye dosyaya koyduğu fasa-fiso bilgiler, dedikodular ihtiva eden mektuplar, dosyaya konulduğu halde dikkate alınmayan dilekçeler, itirazlar, yapılan haksızlıklar belgelerle açıklanıyor. 
Özellikle; ‘Hasan Polatkan, suçlamalara mesnet teşkil eden kanunların çoğunun müzâkerelerinde dahi bulunmadığı, mesela en fazla tartışılan Tahkikat Komisyonu kurulması ve bu komisyona yetki verilmesi ile ilgili kanuna oy vermediği’ kesin olarak tesbit olunduğu halde ölüm cezası, bu dâvâdan verilmiştir.
‘Anayasa Dâvâsı’nın İddianâmesi sanıklara verilmediği için Polatkan, kendisi hakkındaki suçlamaları el yazısı ile not almak mecburiyetinde kalmıştır.’ Şeklindeki satırlar ‘Çığlık’ şeklinde Yassıada gerçeklerini haykırıyor. 
‘Söz Savunmanın’ başlıklı bölüme, iddianâmeden alıntılanan aşağıdaki cümleler suçlamaların, adalet kavramı ile çok uzaklardan ve çok zayıf olsa bile hiçbir ilgisinin bulunmadığını; herkes tarafından kabul edilebilecek bir temele değil de bir kimsenin kendi görüşüne ve kanaatine dayanan temelsiz ithamlar olduğunu ortaya koymaktadır:
‘Hasan Polatkan, Tahkikat Encümeni kararı ile bu Tahkikat Encümeni’ne salahiyet verilmesi hakkındaki kanuna müsbet oy verdiği hususu kesin olarak tesbit edilememiş ise de, tatbikine bakanlar kurulu memur edilen bu kanunun kendisinin üyesi bulunduğu vekiller heyeti tarafından ihtilale kadar tatbik edilmiş olmasına ve tamamıyla icranın vazifesine giren Tahkikat Encümeni’nin takdir ve kararlarının bu encümen tarafından tatbik edilmesine cevaz vermiş olması, ve mensup olduğu hükümetin her bir veçhile bu hususu desteklemesi göz önünde bulundurulursa bu kanuna ve encümene oy verip vermemiş olması neticeye pek müessir sayılamaz.’ 
Karar verilmiş, hukuka uygun gerekçeler bulunamamış, ‘pek müessir sayılamayacağı’ kabul edilen indî görüşlerle idam cezâsı verilmiş ve infaz edilmiştir. 
Kurtla kuzu hikâyesi…  
Anayasa Dâvâsı’nda Hasan Polatkan idam talebiyle yargılanmaktadır. Suçlamalarla ilgili olarak savunmasını yapmak istediğinde, Mahkeme Başkanı Sâlim Başol tarafından talebi reddedilmiş ve mahkeme salonundan kovulurcasına uzaklaştırılmıştır. 
Merhum Polatkan’ın, ikinci bir uzaklaştırılmayı göze alamadığı için; ‘idam talebi ile yargılanan bir siyaset adamının adalet huzurunda, her türlü müdahaleden uzak, müdafaasını serbestçe yapabilecek bir morale sahip olması gerektiğini’ belirterek başladığı Anayasa Dâvâsı’ ile ilgili yazılı savunması, Rasim Ekşi’nin hazırladığı kitapta 31 sayfa boyunca tam metin olarak yer almaktadır.  Sonraki bölümlerde ise; Vinileks ve Barbara   dâvâları ile ilgili bilgiler bulunuyor. 
‘Yassıada’nın Bilançosu’ başlıklı bölümde; ‘Polatkan Niçin Asıldı?’ sorusunun cevabı veriliyor. Kitap; ‘27 Mayıs Mektupları’, ‘Kim Kimdir’, ‘Belgeler’, ‘Fotoğraflar’ ara başlıklı bölümlerle sona eriyor.   
Yassıada duruşmalarının Hasan Polatkan ile ilgili bölümünü en geniş ve derinlemesine inceleyen tek eser olan ‘Yassıada Çığlığı’ı, 16,5 X 23,5 santim ölçülerinde, 368 sayfa olarak 2005 yılında yayınlandı. 
KIZILELMA YAYINCILIK: Alemdar Mahallesi, Güzel sanatlar Sokağı Nu: 9/A Cağaloğlu, İstanbul. E-posta: [email protected]  www.repar.com  


SÖZÜN ÖZÜ: EVET! ‘İHTİLAL HUKUKU’ OLARAK ANILAN BİR SİSTEM VARDIR. FAKAT BU SİSTEMİN UYGULAYICILARININ, SONRAKİ NESİLLERİN KENDİLERİNİ UTANÇLA ANACAKLARI HUKUKSUZLUKLARA UZAK DURMALARI GEREKİR.  
DERKENAR: 
DEMOKRASİ ŞEHİTLERİMİZ
27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nden sonra, 14 Ekim 1960 tarihinde kurulan Yassaada Mahkemesi’nin duruşmaları, 15 Eylül 1961 tarihinde sona erdi.  Mahkeme, 15 kişiye idam cezası verdi. Millî Birlik komitesi, Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam cezalarını tasdik etti. Celal Bayar, 65 yaşını doldurduğu için, cezası, müebbet hapis cezasına dönüştürüldü. Cezaları tasdik edilen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Mâliye Bakanı Hasan Polatkan 16 Eylül günü sabaha karşı idam edildi. Sağlık sebebiyle tehir edilen Başbakan Adnan Menderes’in infazı, 17 Eylül 1961 tarihinde gerçekleştirildi. 
Demokrasi şehitlerimiz; Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın, İmralı’da bulunan mezarlarının uygun bir yere nakledilmesi için 1987 yılında kanun çıkartıldı. 1990 yılında kabul edilen kanunla, hüküm giymiş bütün Demokrat Parti’lilerin itibarı iade edildi. Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun İmralı Adası’ndaki naaşları, devlet töreni ile İmralı Adası’ndaki mezarlarından alınarak 17 Eylül 1990’da İstanbul’da Topkapı’da yaptırılan Anıtmezar’a nakledildi.     


RÂSİM EKŞİ:
1954 yılında Rize’de doğdu, ilk, orta ve lise öğrenimini Rize’de, yüksek tahsilini Ankara İktisâdî ve Ticârî İlimler Akademisi’nde tamamladı. 1976’da Türkiye’de ve Dünyada Sabah Gazetesi’nde gazeteciliğe başladı.  Hergün, Millet ve Ortadoğu gazetelerinde muhabirlik, Türkiye Gazetesi’nde redaktörlük, Orkun ve Olaylara Bakış dergilerinde Yazı işleri Müdürlüğü yaptı. Türkistan Türkleriyle Dayanışma Derneği ve Turan Kültür Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Aydınlar Ocağı, Türk Edebiyatı Vakfı ve Avrasya Bir Vakfı üyesi, Turan Yayıncılık şirketinin yöneticisi, Turan Kültür Vakfı Başkanıdır.
1977 yılında Ticaret Bakanlığı, 1999-2002 yılları arasında Ulaştırma Bakanlığı’nda müşâvir olarak çalıştı. 
Yayınlanmış Eserleri:
*Dr. Baymirza Hayit Armağanı: (Erol Cihangirle birlikte) *Amerikan, İngiliz ve Fransız Belgelerinde Alparslan Türkeş, *Karabağ / Şanlı Tarihi, Acı Talihi, *Türk Milliyetçiliğinin Öncüleri  
HASAN POLATKAN:  
1915 yılında Eskişehir’de doğdu. Eskişehir’e yerleşmiş Kırım Türklerinden bir aileye mensuptur. İlk ve orta öğrenimini doğduğu şehirde yaptı. 1936 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirip Ziraat Bankası’nda Müfettiş Yardımcısı olarak göreve başladı. 1939’da müfettiş oldu. 21 Temmuz 1946’da Demokrat Parti’den Eskişehir milletvekili seçilerek Meclis’e girdi. 14 Mayıs 1950’de ikinci defa milletvekili seçildi. 22 Mayıs 1950 tarihinde kurulun hükümette Çalışma Bakanı olarak görev yaptı. 14 Aralık 1950’de Maliye Bakanlığı’na getirildi. 
Hayat dolu bir insandı. Hayatı boyunca ailesini, yakın ilgisinden ve tebessümlerinden mahrum bırakmadı.
Hiçbir zaman fanatik partili olmadı. Başında bulunduğu bakanlıkta çalışan ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) mensubu olduğu bilinen memurların görevlerine son vermedi. Hatta, milletvekili seçilemeyen CHP’lileri, bakanlığına bağlı Kamu İktisadî Teşebbüsü şirketlerde yönetim kurulu üyeliklerine tâyin etti.   
27 Mayıs 1960 İhtilâli’ne kadar 10 yıl süre ile Maliye Bakanı olarak hükümette yer aldı. 
27 Mayıs 1960 İhtilâli’nde Kütahya’da tutuklandı. Yassıada Mahkemesi tarafından idama mahkûm edildi. Mahkûmiyet kararı, 16 Eylül 1961 tarihinde İmralı Adası’nda infaz edildi. 
27 Mayıs’ın izleri silindikten sonra Türkiye’nin birçok yerinde gerek ailesi, gerekse sevenleri tarafından O’nun adını taşıyan okullar açıldı. Millî Eğitim Bakanlığı’nın inşa ettirdiği okullara Hasan Polatkan adı verildi. Adına kültür merkezleri açıldı, Eskişehir’de önemli bir caddeye, büyük bir parka O’nun adı verildi. 
  
FATİN RÜŞTÜ ZORLU: 
20 Nisan 1910’da İstanbul’da doğdu. Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın torunlarındandır. Galatasaray Lisesi’ni, Paris Üniversitesi’ne bağlı Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni ve Cenevre Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra Türkiye Dışişleri Bakanlığı’na intisap etti. 1933 yılında, Atatürk’ün de hazır bulunduğu düğünle, dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın kızı Emel Hanım ile evlendi. 1936 yılında Montrö Konferansı’na katıldı. 1932’den başlayarak Dışışleri Bakanlığı’na bağlı çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 1951’de Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı Genel Sekreteri oldu. 1952’de Büyükelçi unvânı ile Kuzey Atlantik Paktı (NATO)  Teşkilâtında Türkiye Dâimî Temsilciliği’ne tâyin edildi. 1954 yılında siyâsî hayata atılarak Demokrat Parti’den Çanakkale Milletvekili seçildi. Hükümette Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. 1957’de tekrar milletvekili seçildi. Bu defa Devlet Bakanı olarak hükümette yer aldı. 
Kasım 1957’de Dışişleri Bakanlığı’na getirildi. Kıbrıs Türklerini EOKA terörüne karşı korumak için Türk Mukavemet Teşkilatı’nın kurulmasını sağladı. 20 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı’nın hukukî dayanağı, Merhum Zorlu’nun 11 Şubat 1959’da İsviçre’de Yunanistan ve İngiltere ile birlikte imzaladığı Zürih Anlaşmasındaki Garantörlük hükmüne dayanmaktadır. 
Bakanlığı döneminde NATO’ya bağlı olmakla birlikte, Türkiye’nin ekonomik büyümesi için Amerika Birleşik Devletleri’nden azamî ölçüde malî yardım sağlamaya yönelikti.   
27 Mayıs İhtilâli’nde, hükümetin diğer üyeleri ile birlikte tutuklandı, yargılandı ve idam cezasına çarptırıldı.  Cezası, 16 Eylül 1991’de İmralı Adası’nda infaz edildi.   
27 MAYIS 1960 ASKERÎ DARBESİ: 
27 Mayıs 1960 tarihinde Türkiye’de ihtilâl oldu, ordu yönetime el koydu. Yönetimin bundan böyle Orgeneral Cemal Gürsel başkanlığında Millî Birlik Komitesi’nde olduğu duyuruldu.
14 Mayıs 1950 seçimleriyle 27 yıllık CHP iktidarı sona ermiş ve Demokrat Parti iktidara gelmişti. Daha o zamandan ordunun DP iktidarına karşı olumlu bir tavır takınmadığı ortadaydı. 1960 yılına gelindiğinde ise CHP ile DP arasındaki gerilim üst düzeydeydi. İnönü, DP’nin kalesi olan Ege’deki gezisi sırasında saldırıya uğradı ve Nisan I960’ta Kayseri’de toplantı yapmasını önlemek için asker kullanıldı. İnönü geri dönmeyi kabul etmeyince askerler geri çekildi. DP 18 Nisan’da Meclis’te, muhalefetin faaliyetlerini soruşturmak için geniş yetkileri olan ve Tahkikat Komisyon olarak adlandırılan komisyon kurdu. Tamamen sertlik yanlısı DP üyelerinden oluşan bu komisyon, vardığı sonuçları üç ay içerisinde rapor edecek ve bu süre zarfında meclis dışındaki bütün siyasî faaliyetler yasaklanacaktı. Meclis tartışmalarının gazetelerde yayınlanmasını da yasaklanmıştı.
Tahkikat komisyonunun kurulması, İstanbul ve Ankara üniversitelerindeki hukuk profesörleri tarafından anayasayı ihlal olarak değerlendirildi.  Profesörlere karşı disiplin cezâları verilince, öğrenci gösterileri ve ayaklanmaları oldu. Hükümet, öğrenci ayaklanmalarını bastırmak için asker kullanmaya karar verdi ve üniversiteler kapatıldı. Gösterilerin bastırılmasında askerlerin kullanılması üzerine, Harp Okulu öğrencileri Ankara’da 21 Mayıs’ta büyük bir sessiz yürüyüş yaptı. 25 Mayıs’ta Menderes âniden, Meclis Tahkikat Komisyonu’nun çalışmalarının, tasarlanmış olan üç ay yerine bir ayda bitirilmiş olduğunu ve varılan sonuçların yakında açıklanacağını bildirdi. Bu komisyonun CHP ile ordu arasındaki ilişkileri soruşturmakta olduğu bilinmekteydi. Menderes’in bu açıklaması, ordu içinde memnuniyetsizliğe sebebiyet verdi.
Bütün bu gelişmelerden sonra 27 Mayıs 1960 sabahı saat 03.00’da askerî bir darbe olduğunu radyodan Albay Alparslan Türkeş, okuduğu bir bildiriyle halka duyurdu. Bildiride; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ‘kardeş kavgasına meydan vermemek’ ve ‘demokrasiyi içine düştüğü buhrandan kurtarmak’ maksadıyla ülke yönetimine el koyduğu duyuruluyordu. Ayrıca darbenin tarafsızlığı da belirtiliyordu. Askerlerin yönetime el koymaları, Ankara ve İstanbul’da bir kısım halk, bilhassa öğrenciler ve aydınlar arasında büyük bir sevinçle karşılandı. Geniş halk kitleleri ise genelde sessiz kaldılar.
Darbe, yüzbaşı ve albay arasındaki rütbelere sahip genç subaylar tarafından planlanmış ve başına Kara Kuvvetleri eski komutanı Orgeneral Cemal Gürsel getirilmişti. Gürsel, darbeye başkanlık etmeyi kabul etmiş, fakat darbenin düzenlenişine ilişkin ayrıntılara karışmamıştı. Darbe başarıya ulaştığında İzmir’deki evinden Ankara’ya getirildi. Ordu, iktidarın bundan böyle Orgeneral Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi’nin elinde olduğunu duyurdu. Darbenin ertesi günü Gürsel’in Devlet Başkanı, Başbakan ve Milli Savunma Bakam olduğu açıklandı.
Darbenin yapıldığı gün, İstanbul Üniversitesinden rektör Sıddık Sami Onar başkanlığında beş hukuk profesörü Ankara’ya getirildi ve kendilerine yeni bir anayasa hazırlaması görevi verildi. Bu profesörler ertesi gün bir bildiri yayınladılar. Bu bildiride, DP hükümetinin Tahkikat Komisyonları kurduğu için anayasaya aykırı davrandığı ve bu yüzden meşruiyetini kaybettiği ve bu sebeple askerî müdahalenin haklı olduğu belirtiliyordu. MBK da bu yorumu kabul edince ordu DP’yi doğrudan karşısına almış oldu ve 31 Ağustos’ta DP’nin çalışmaları durduruldu. 29 Eylül’de parti kapatıldı. Profesörler, 12 Haziran’da hem darbeyi hem de MBK’nın varlığına hukukî dayanak sağlayan geçici anayasayı yayınladı. Darbeden sonra kurulan teknokratlar kabinesi ise, yalnızca bir yürütme organı olarak çalıştı. Bütün önemli siyasî kararlar MBK tarafından alınıyordu. Daha sonra MBK içinde ortaya çıkan görüş ayrılıkları sebebiyle Komite 13 Kasım 1962’de dağıtıldı ve içinde Alparslan Türkeş’in de bulunduğu 14 kişi tasfiye edildi. 
Hazırlanan yeni anayasa 9 Temmuz 1961 ‘de halkoyuna sunuldu ve % 61,7 oranındaki oy çokluğu ile kabul edildi. 
  
(Demokrasi şehitlerimizin üçüncüsü olan Merhum Başvekil Adnan Menderes hakkındaki bilgiler, şehit edildiği gün olan 17 Eylül gününde verilecektir.)