İNSAN EKSENLİ DİN
Din olgusu; ‘akıl sâhiplerini, kendi arzuları ile bizzat hayırlara sevk eden ilahî bir nizam, Cenab-ı Allah tarafından konulmuş ve insanları O’na ulaştıran bir yol’ olarak târif edilmektedir. İman ve amel konusu olarak ise; ‘akıl ve iradeye teklif olunan hak ve hayır kanunlarının bütünüdür.’ 
Din kavramı, ilk insan olan Hazret-i Âdem’den beri var olagelmiştir. Allah azze ve celle; hak dinin ilkelerini bütün insanlara vahiy (1) yoluyla bildirmiştir.  Dinde zorlama olmadığından, hak dini kabul eden de, hak dinden sapan ve hak dini tahrif eden insanlar da olmuştur. 
Din; Hz. Âdem’den günümüze kadar insanlığın hayatında kesintisiz olarak yer alan alternatifsiz bir kurumdur. Mukaddes kitapların sonuncusu ve bütün vahiyleri bünyesinde toplayan Kur’ân-ı Kerim’den anladığımıza göre; birçok peygamber tarafından tebliğ edilen, temel ilkeleri itibariyle aynı olan ve ‘İslâm’ olarak adlandırılan yüce dinimizin, olmazsa olmazları vardır. Bunların başında; Allah’ın birliği, insanlığın birliği ve dinin birliği gelmektedir.
Günümüzdeki uygulamalara baktığımızda; birlikten çok tefrika,  ittifak değil ihtilaf hâkim görünmektedir. Bunun sonucu olarak da din olgusuna; birleştirici değil, ayırıcı bir fonksiyon yüklenmekte; ekonomik, siyasî ve benzeri beşerî ideolojilerle mukayese edilerek, neredeyse onlardan biri şeklinde algılanmaktadır. 
Böyle bir din anlayışında ciddî mânâda sapmalar söz konusudur. Denilebilir ki dinin; esaslarını belirleyen Allah ile irtibatı kesilerek, adeta dinin kendisi Tanrı hâline getirilmiş; dinin eksenini teşkil eden insan da önem ve anlamını yitirerek, dinin etrafında dolaştırılır hâle gelmiştir.
Gaye, hedef ve hikmetinden uzaklaştırılan bir din anlayışında; ‘asıl’dan doğan ‘furû’ (2) değil, aslın anlam ve gayesini dikkate almayan hatta onun önüne geçen birtakım furûat (3) esas olmuş, merasimler haline getirilen ibâdetler, îmanın ve ahlakın önüne geçirilmiştir.
Bugün din adına yapılacak ilk şey, ona anlamını veren Allah ve insanla irtibatını tesis etmek, onu aslına döndürmektir. 
‘Yaratıcının Birliği’ temel bir veri ve hareket noktası kabul edilmeden, ‘insanın birliği’ni ve eşitliğini kabul etmek; insanın birliğini kabul etmeden de samîmi ve kalıcı mânâda hiçbir ortak değer tesis etmek ve onda buluşmak mümkün değildir.
Prof. Dr. Hasan Elik, 13,5 X 21,5 santim ölçülerinde, 269 sayfalık ‘İnsan Eksenli Din’ isimli eserinde konulara insan penceresinden bakıyor, Kur’an-ı Kerim’i, aklı ve hayatı esas alıyor.
Eserinin birinci bölümde ‘Antropolojide İnsan ve Din’ başlığı altında insanın dine olan ihtiyacını, temel değerlerin birliğini; ikinci bölümde ‘İnsan Hakları ve Din’ başlığıyla insan haklarının önem ve değerini ve bu hakların ilk savunucularının peygamberler olduğunu; ‘Siyaset ve Din’ başlıklı üçüncü bölümde, din olgusunu siyasî bir ideoloji gibi algılayan düşüncelerin yanlışlığını, İslam’ın şeklî anlamda siyasetle ilişkisinin kurulamayacağını, fakat her alanda olduğu gibi, bu alanda da insanî değerlerden asla tâviz vermediğini, dördüncü ve son bölümde ise ‘Savaş ve Din’ başlığı altında, İslam – cihad ve terör kavramlarının analizlerini yaparak, İslam’ın terörle tam anlamıyla zıt olduğunu, bütün insanlığın birliğini esas alan İslam’ı; savaş ve terör gibi ayırıcı/bölücü düşünce ve eylemlerle ilişkilendirerek, onu töhmet altında bırakan düşüncelerin yanlışlığını, haksızlığını ortaya koyduktan sonra özet olarak şu sonuçlara ulaşıyor: 
Din, fıtrî/doğuştan gelen insanî bir değer olup, ondan bağımsız olarak ele alınacak bir mesele değildir. Antropolojik çalışmalar da insanın; özü itibariyle inanan/dindar bir varlık olduğunu ortaya koymaktadır.
Tanrı tasavvuru ve insana bakışı itibariyle genel olarak iki türlü din olgusundan söz etmek mümkündür: Bunlardan biri; Tanrı eksenli primitif dinlerdir ki bu dinlerde; korkulan, tapınılan güçlü, azametli, keyfî, Tanrı/Tanrılar; buna mukabil âciz, günahkâr, süflî insan anlayışı hâkimdir.
Diğeri ise; insanlığın; Hz. Âdem’le başlayan, son Peygamber Hz. Muhammed’in tebliği ile nihayet bulan; bütün Peygamberlere ve kitaplara iman etmeyi gerektiren insan eksenli vahiy / İslâm dinidir. 
Vahiy dininin esası şudur: korkulacak, tapılacak hiçbir mukaddes varlık, Tanrı/Tanrılar yoktur. Ancak merhametli, hikmetli bir ‘Yaratan’ vardır. Vahiy dininde; tapınma olmayıp, insanın; bütün evrende işleyen sistemin bir parçası olarak, yüce yaratıcı ile ontolojik (4) ilişkisinin ve sevgi bağının farkında olması anlamına gelen ibâdet/kulluk vardır. Vahiy/İslâm dinine göre insan; değerli bir kul, yeryüzünü imar etmek, Allah adına orada sosyal, ekonomik ve ahlakî düzeni sağlamakla görevli bir halifedir.
Bir olan Allah’a iman, O’nun gönderdiklerinin hepsine iman etmeyi gerektirmektedir.
İnsan eksenli vahiy dinin ana konularından birisi de insan haklarıdır. İnsan hakları, insanın doğuştan sâhip olduğu, yani fıtrat tarafından belirlenen, dolayısıyla kimsenin ne verebileceği, ne de geri alabileceği bir şey olup, saygı duyulması, korunması ve savunulması mecburî bir değerdir. 
Prof. Elik, kitabının sonunda; ‘Siyasî İslâm”, ‘İslâm Devleti’ ve benzeri söylemlerle din-siyâset arasında kurulan ilişkinin temelsiz olduğunu, şu sözlerle belirtiyor: 
‘İslâm; siyasî, ekonomik ve benzeri hiçbir ideolojiyle ilişkilendirilemeyecek bir inanç ve ahlak sistemidir. Nitekim devlet, siyâset, yönetim deyince akla krallar, sultanlar; ekonomi deyince uzmanlar gelirken; Peygamberler, insanlığın vicdanında din ve ahlak önderleri olarak taht kurmuşlardır. Şurası katiyetle bilinmelidir ki, İslâm’ın öngördüğü belli bir yönetim biçimi söz konusu değildir. İslam dininin; meşveret, asayiş, düzen, adalet, liyâkat, hak, hukuk gibi vazgeçilmez esasları vardır. Bu esasların uygulandığı herhangi bir sistemle, İslâm’ın bir alıp veremeyeceği yoktur. Yönetim sistemlerinin şeklî yapısı, tamamen insanlığın gelişim ve tercihiyle alakalı, dolayısıyla değişken olduğundan, dinin ilgilendiği bir husus değildir. Onun üzerinde durduğu; zamana bağlı olmayan değişmez esaslardır.’
Yazar, ulaştığı önemli sonuçlardan birini de şöyle açıklıyor: 
‘Din-savaş, cihad-terör ve benzeri kavramlar arasında kurulan ilişki, temelsiz ve sübjektif görüşlerden ibarettir. İslâm’da din savaşı değil, saldırganlara karşı savunma savaşı mevzu bahistir ki bu, kamu vicdanının gerekli gördüğü bir durumdur. Nitekim İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’nde de savunma savaşı meşru görülmüştür Buna rağmen, bazı mensuplarının yetersiz, bazı karşıtlarının da yanlış bilgi ve önyargılı yaklaşımları sonucunda İslâm’ın; cihad emriyle, din savaşını teşvik ettiği yolunda kanaatler oluşmuştur.  Terörle cihad arasında yakın alaka kurulmuş, ‘İslâmî terör’, ‘Müslüman Terörist’ gibi birbirinin yüzde yüz zıttı olan kavramlar, birlikte kullanılır olmuştur. Cihad, en geniş anlamıyla; kişiye ve topluma ait ölçekte ahlakî, özgür ve tok bir hayat mücadelesidir. Böyle bir hayatı sağlamak için çaba göstermek, bütün insanlığın cihadı olmalıdır. Cihadın şekli, yöntemi, araçları; -son çare olarak savaş da dâhil olmak üzere- şartlara göre değişir. Fakat gayesi asla değişmez.’
MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARI: Mâhir İz Caddesi Nu: 2 Bağlarbaşı, Üsküdar 34662 İstanbul.
Telefon: 0.216-651 15 06  
Belgegeçer: 0.216-651 00 61 
e-posta: [email protected]  www.ilahiyatvakfi.com  
(1)vahiy: Cenab-ı Allah’ın, Cebrail aracılığıyla peygamberlere ilettiği mesaj.   
(2)furû: Fıkıh ilminin nazarî kısmı dışında kalan amelî-tatbikî bölümünü oluşturan kısmı. 
(3)furûat: Furû kelimesinin çoğuludur. 
(4)ontolojik: Varlık bilimi ile ilgili olan, dış dünya ile ilintili olan. 
 
Prof. Dr. HASAN ELİK
1949 yılında Tokat’ta doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini İstanbul’da tamamladıktan sonra, 1976’da, o dönemdeki adı İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü olan  Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1977’de ilmî araştırmalar yapmak üzere Mekke King Abdülaziz Üniversitesi’ne gitti. Adı geçen Üniversitede Arap Dili Enstitüsü’nü bitirdikten sonra, aynı üniversitede Tefsîr ve Hadîs branşlarında master ve doktora yaptı.
Avrupa’nın muhtelif ülkelerinde, Japonya. Ürdün ve Mısır’da alanıyla ilgili etüdlerde bulundu, seminer ve konferanslar verdi.
Yurtiçi ve yurtdışında yayınlanmış kitap ve makaleleri bulunan Hasan Elik, 1990 yılından beri Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Öğretim Üyesi olup, bütün değerler gibi, dinin de insan için olduğu temel görüşüne sahiptir.
Yayınlanmış Eserleri: 
1- Kur’ân’ın Korunmuşluğu Üzerine: (1998), 2- Dini Özünden Okumak: (2004), 3- İçimizdeki Allah: (2007), 4- Model İnsan Peygamber: (2007), 5- Evrensel Mesaj Kur’ân: (2007), 6- İslâm ve İnsan: (2007), 7- İslâm ve Hayat: (2007), 8- Yaratan ve Yaratılanlarla İletişim Biçimi Olarak İbâdet: (2008), 9- İslâm ve Denge: (2008),  10- İslâm’ın Vadettiği Huzur: (2008), 11-Bütün İnsanlar Hür ve Tok Oluncaya Kadar: (2009), 12- Kuruluş ve Kurtuluşumuzda: (2009), 13-Kur’ân Işığında Farklı konular, Farklı Yorumlar: (2010), 13- Tevhid Mesajı / Özlü Kur’an Tefsiri: 1407 sayfa.  Muhammed Coşkun ile birlikte. Fikir Yayıncılık. İstanbul, 2013. 
KUŞBAKIŞI
HİCAZ’DAN ENDÜLÜS’E
Kitabın yazarı Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, Aralık 1976’dan Temmuz 1990’a kadar 163, bir kaynaktan edinilen bilgiye göre de 164 sayı yayınlanan ve seçkin bir edebiyat dergisi olan  Mâvera’nın; Erdem Beyazıt, Câhit Zarifoğlu, Mehmet Âkif  İnan, Alâeddin Özdenören ve Râsim Özdenören ile birlikte; hazıryayıcı, yayıncı ve yazarları arasında yer alarak adını edebiyat ve düşünce alanında duyuran güçlü bir kalem ve sohbet erbabıdır. Adı geçen kadronun, Râsim Özdenören ile birlikte hayatta bulunan üyesidir. 
Hicaz’dan Endülüs’e isimli eserinin çekirdeğini ve de belkemiğini Mâvera’da 1981 yılından 1986 yılına kadar yayınlanan makalelerden bir kısmı oluşturmaktadır. Çoğunluğu ise, Mekke’den Kurtuba’ya kadar değişik şehirlere yaptığı seyahatlerde gördüklerini, kimsenin aklına gelmeyecek şekildeki yorumlamasıyla meydana gelmiştir.  
Bir izlenim ve veya gezi yazısını tatlandıran ana unsur, herkesin geçtiği yollardan geçerek, kimsenin göremediği boyutları yakalamak ve yazmaktır. Gördoğan bu boyutları, ustalıkla sayfalara aktarıyor. 
Kitapta; ilim ve teknolojinin kişi ve toplum ile ilişkileri, değişik alanlarda ortaya çıkan kirlenmenin fizikî ve ruhî boyutları; gezi notları, izlenim ve hâtırâlarla harmanlanarak okuyucuya sunuluyor. Zengin bir bilgi birikimine dayanan izlenimler, satır aralarında, Müslümanların Hıristiyanlarla hesaplaşmasının iniş ve çıkışlarını yansıtıyor. Yansımaların hüzün ve coşkusu, kitabı ‘okunmaya değer’ hâle getiriyor.  
13,5 X 21 santim ölçülerinde 174 sayfalık kitabın gözden geçirilmiş 3. baskısı,  2014 yılında okuyucuya sunuldu. 
İZ YAYINCILIK: Çatalçeşme Sokağı Nu: 27/2 Cağaloğlu 34110 Eminönü, İstanbul.
Telefon: 0.212-520 72 10 
Belgegeçer: 0.212-511 57 91
e-posta: [email protected]  //  www.iz.com.tr  
  
AŞK TERK ETMEZ
Hazret-i Mevlana diyor ki: ‘Korkma! Herkes seni terk etse, O terk etmez. Herkes seni yalnız bıraksa, O bırakmaz. Gel, O’nun yüce gölgesine gir. Korkma, herkes seni terk etse, Aşk Terk etmez.’
Hayat Nur Artıran, Kur’an-ı Kerim’den, Peygamberimiz’in hadislerinden ve başta Hz. Mevlanâ olmak üzere, Allah (cc) dostlarının sözlerinden yola çıkarak Aşk olgusunu anlatıyor. 
Bütün güzellere duyulan aşkı…
Ve okuyucuya sesleniyor: ‘Onlara tutun ki düşmeyesin!’
13,4 X 21 santim ölçülerinde, 288 sayfalık kitap, Ağustos 2014’te yayınlandı. 
SUFİ KİTAP: Alayköşkü Caddesi Nu: 5 Cağaloğlu-İstanbul Posta Kutusu: 50 Sirkeci-İstanbul
Telefon: 0.212-511 24 24
Belgegeçer: 0.212-512 40 00
www.sufikitap.com.tr  
e-posta: [email protected]
Maraş Millî Mücâdelesinde
ŞEYH ALİ SEZAİ EFENDİ
Maraş halkının, Millî Mücâdele’de önemli bir yeri vardır. Maraşlı kültür adamı, Maraş ve tarih sevdalısı Serdar Yakar, bu mücâdeleye katılan kahramanların hikâyelerini kitaplaştırarak onları ebedîleştirmektedir. 
Şeyh Ali Sezai Efendi, o kahramanlardan biridir. 1869 yılında Maraş’ta doğmuştur. Silsilesi Hz. Hüseyin’e dayanır. Dinî ilimler üzerine zâhirî ve batınî tahsil gördü. Dönemin önemli din âlimlerinden ilim tahsil etti. Maraş halkının kendisine tahsis ettiği mekânı dergâh hâline getirip orada dersler verdi, öğrenci yetiştirdi. 
Maraş işgal edildiğinde, milis kuvvetlerinin bölge başkanlığına getirildi. Halkı, Millî Mücâdeleye katılmaya dâvet etti. Kazanacaklarına inanmakla kalmadı, moral verdi, herkesi inandırdı, şevke getirdi. Mücâdeleden zaferle çıkıldı. 
Cumhuriyet döneminde eğitim-öğretimle görevlendirildi. Görevine 11 Haziran 1937 tarihine kadar devam etti. Bu tarihte 68 yaşında iken Hakk’a yürüdü. 
Serdar Yakar eserinde sâdece Şeyh Ali Sezai Efendi’yi değil, Türk İstiklal Mücâdelesi’nin Maraş cephesinin detaylı tarihini de veriyor. 
Şeyh Ali Sezai isimli eser, okunması gereken bir kahramanlık destanıdır. 
UKDE KİTAPLIĞI: İsmetpaşa Mahallesi, Borsa Caddesi, Buket Sitesi Altı Nu: 17/C Kahramanmaraş.  
KISA KISA / KISA KISA…
1-BAKIR TÖRENİ: Nuri Pakdil. Edebiyat Dergisi Yayını
2-SEYYÂH-I ÂLEM EVLİYA ÇELEBİ: Şükrü Halûk Akalın. Türk Dil Kurumu Yayınları.
3-ARAP BAHARI MI, İRAN ATEŞİ Mİ?: Mahmut Akpınar. Akçağ Basım Yayım Pazarlama
4-DEVLET BAHÇELİ: Oğuzhan Cengiz. Bilgeoğuz Yayınları
5- ŞEHİRLERİ SÜSLEYEN YOLCU: Sâdık Yalsızuçanlar. Timaş Yayınları.