İKİ DÜNYANIN HESAPLAŞMASI

Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, deneme türünde 28 adet yazısını, nâdide çiçeklerlerden oluşan bir buket gibi sunuyor. ‘İki Dünya Hesaplaşması’ isimli eseri, 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 199 sayfa olarak Aralık 2017’de yayınlandı. 

Esere ad olarak seçtiği başlığı taşıyan yazıda müellif; ‘Türklerin Avrupa’da sağlam bir yer tutmadan, Asya’daki varlıklarını devam ettiremeyeceklerini düşündüklerini’ belirtiyor. Ve… çok çarpıcı, belki ilk defa dile getirilen bir fikir ileri sürüyor: ‘Avrupa’dan Asya’ya geri dönmek Türklere suların tersine akması gibi görünmüştür. (…) Eğer Osmanlılar başşehirlerini Edirne’nin doğusuna değil de, batısına taşımış olsalardı, Akdeniz’le birlikte Atlantik’in de ticâret yollarını denetim altına alacaklardı. Türkler batıdan doğuya gitmenin bedelini Viyana bozgunuyla ödediler.’ Bu düşence, mantıklı açıklamalarla temellendiriliyor. (s: 139-145)

Diğer yazılardan birkaçının başlıkları şöyle: *Her Gün Yeniden Doğmak *Geleceğin Kökleri Geçmiştedir. *Kültürsüz Ekonomi, Ekonomisiz Kültür Olmaz *Susar Gibi Konuşmak, Konuşur Gibi Susmak *Bilgeliğe Dönüşen Bilgi Medeniyettir *Bilgi Toplumunda Yitirilen Bilgelik *Şehirsiz Medeniyet, Medeniyetsiz Şehir Olmaz *Türkler Vatanlarını Gönüllerinde Taşırlar *Metafizik Dünyanın Kapılarını Açmak…  

Eserin müellifi Gürdoğan, ‘Türkler Vatanlarını Gönüllerinde Taşırlar’ başlıklı yazısına; muhtemelen Prof. Dr. merhum Osman Turan’ın ‘Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Târihi’ (İstanbul 1969) isimli eserinden aldığı ilhamla başlıyor: ‘Yeryüzünü kendilerine verilmiş bir armağan olarak gören Türkler, Semerkant’tan Saraybosna’ya yanlarında taşıdıkları Kur’ân’ları gibi, vatanlarını da yanlarında taşımışlardır. Türkler üç kıt’a ve üç denizde, ülkelerden önce gönülleri fethetmişlerdir. Onlar için gönüllerin kazanılması, şehirlerin kazanılmasından çok daha önemli olmuştur.’ 

Yazısına, Anadolu insanın gönül dünyasının zenginliğinin sırrını vererek devam ediyor: ‘Konya , Kazan, Üsküp ve Buhara’yı kültür ve ekonomi boyutlarıyla kavramadan, Anadolu insanının gönül dünyasının zenginliklerini anlamak mümkün değildir. Türkler Sakarya’yı Tuna’yla; Dicle’yi Nil’le; İdil’i Ceyhun’la kardeş bilerek, birbirinden ayırmadan, târih içinde geçmişten geleceği bir nehir gibi akmışlardır.’ 

Büyük şehirlerde doğup büyüyen, Anadolu insanını daha yakından ve derinden tanıma şahsını elde edemeyen gençlerimiz, Anadolu insanının gönül zenginliğine, irfânına ve ârifliğine sâhip olamadıkları için hayıflanmasınlar… Bütün bunları Ersin Nazif Gürdoğan, altın tepsi gibi kullandığı eserinde kendilerine sunuyor. Tepsidekileri kâfi bulmayanlara; ‘Horasan’dan gelen Mevlâna’nın, Buhara’dan gelen Emir Sultan’ın, Endülüs’ten gelen Muhyiddin Arabî…’ gibi gönül sultanlarının kapılarını gösteriyor.  Onlar, ‘Anadolu insanının yalnızca kültürünü değil, târihini de yeniden yorumlayarak, zamanla aşınmayan bir güç ve solmayan bir renk kazandırdılar. Anadolu insanının kültür ve sanat dünyası, gönül sultanlarının sönmeyen ışığında yoğrulmuştur. ’ 

Açılan kapılardan gördükleri ufuklarda daha da ilerlemek isteyenler, İsmet Binark’ın ‘Gönül Dünyamızı Aydınlatanlar’ isimli eserinden faydalanabilirler. (Nefes Yayınları, İstanbul 2012) Orada, merhume mütefekkir Sâmiha Ayverdi’nin ifâdesiyle; ‘Ezel anasından ölmemek üzere doğan bahtiyarların, hayatı kendilerine âit olmaktan çıkmış kütlelerin malı olmuş kütle menfaatinin nirengi noktası olmuş sultanlar’la hemhâl olacaklardır.  Onlar ululuklarını büyük bir samîmiyet ve tevâzu ile birleştirerek cemiyet hayâtına karıştırmasını, böylece de kütlenin düşünce ve duygularına tesir etmesini bilen müstesnâ yaradılışlı kimselerdir. Büyük kudretlerine rağmen yokluk ve tevâzûları içinde kudret ve varlıklarını eritmesini de bilmişlerdir. Bazılarının isimlerini vereyim: Bir mânevî fethin bayraktarı Ebû Eyyüb el-Ensârî, Pîr-i Türkistan Evliyalar Evliyası Ahmed Yesevî, tahta kılıcı ile şehirler-ülkeler değil gönüller fetheden Sarı Saltuk Sultan, Osmanlı Devleti’nin mânevî kurucusu Şeyh Edebâlî, Hünkâr Hacı Bektaş Velî, Gönüller Sultanı Yunus Emre, Somuncu Baba, Sultan-ı Rum Hacı Bayram Velî, İstanbul fethinin mânevî ve nûrânî yüzü Akşemseddin Hazretleri, Emir Buhârî, Sümbül Sinan, Merkez Efendi, Aziz Mahmud Hüdâyî ve daha niceleri…

Bu isimler şüphesiz Nazif Gürdoğan’ın da gönlündedir… Gönlüne sığdırabilmiştir de… ne yazık ki, yetersiz hacimli kitabının, belli uzunlukta olması gereken makalesinin ve kuyumcu terâzisinde tartılan kelimelerine sığdırılamamıştır. 

Hacimce hafif olmasına rağmen gönül okşayıcı muhtevâsı ile değerlenen eserin son makalesi, ‘Metafizik Dünyanın Kapılarını Açmak…’ başlığını taşıyor. Eserin bütünü hakkında fikir edinilmesine vesile olur düşüncesiyle bahse konu makaleden iktibas edilen tadımlık bir bölüm: 

Hayatın şiir yüklü hazzı, görünen dünyanın güzelliklerinden görünmeyen dünyanın derinliklerine doğru uzun yolculuklara çıkma yeteneğinden kaynaklanır. Gönlün derinliklerine dalmadan, gökyüzünün sonsuzluğu içinde kaybolmadan, iki dünya arasındaki uyum ve düzeni kavramak mümkün değildir. Görünmeyen dünya görünen dünyayı, gökyüzünün yeryüzünü kuşattığı gibi kuşatır. Görmesini bilen gözlerle gökyüzünün derinliklerinde yeryüzünün zenginlikleri, yeryüzünün zenginliklerinde gökyüzünün derinliklerini görülür.

Sezai Karakoç, öteki dünyadan haber getiren peygamberlere ‘Görünmeyen dünyâların sultanları’ gözüyle bakar. Karakoç'un gözünde “Büyük sanatçılar da, büyüklükleri ölçüsünde, ‘görünmeyenle’ ilgi kurmuş kişilerdir.” Metafizik dünyaya açılan kapıların anahtarları bilge şâirlerin şiirlerindedir. Bunun için hayatı bütün boyutlarıyla kuşatan şiir, yeryüzünde yazılmadan önce gökyüzünde yazılır. Görünmeyen dünyada yazılmayan şiirin gölgesi görünen dünyaya düşmez. Bilge şairlerin pazarında şiir alınır şiir satılır, şiirden terazi tutulur, şiir şiirle tartılır.

Fizikötesi dünya gözle görülen, elle tutulan ve dille tadılan dünyadır. Hayat kadar insana yakındır. Öteki dünyaya açılan kapıları zorlamadan, ufuk ötesini görmeden, dünyayı anlamlı kılan ölümsüzlüğün şiirini yakalamak ve mısralar dökmek mümkün değildir. Büyük sanatçılar bilgeliği şiire, şiiri de eyleme dönüştürmesini bilenlerin arasından çıkar. Târih boyunca bilgelik şiirle, şiir de metafizikle beslenmiştir. Metafizik ile fizik, gökyüzü ile yeryüzü gibi birbirinden ayrılmaz, ikisi birbirini tamamlayan bir bütündür. Bu bağlamda fizikî dünya, metafizik dünyaya düşülmüş bir dipnottur.

Hayatın devam ettirilebilmesi için su, hava ve toprağa ne kadar ihtiyaç varsa, düşünce, şiir ve eyleme de o kadar ihtiyaç vardır. Nasıl besinler bedeni güçlü ve canlı tutarsa, şiir de ruhu güçlü ve canlı tutar. Şiirden uzaklaşan, farkında olmadan hayattan uzaklaşır, insandan uzaklaşır, Allah'tan uzaklaşır. Hayatın şiirini yitiren toplumlar can damarlarını yitirirler. Toplumların canlılıkları şiirin iktisâdî, siyâsî ve kültür boyutlarıyla hayatın bütününü kucaklamasına bağlıdır. Bilge şâirler insanda toplumu, toplumda insanı görürler. Onlar insansız toplum, toplumsuz insan olmayacağını bilirler.

İZ YAYINCILIK LİMİTED ŞİRKETİ:                                                                                                                    Litros Yolu, Fâtih Sanayi Sitesi Nu: 12/280 Topkapı, İstanbul. Telefon: 0.212-520 72 10                             Belgegeçer: 0.212-511 57 91 e-posta: [email protected]  //  www.iz.com.tr  

Prof. Dr. ERSİN NAZİF GÜRDOĞAN:

1945 yılında Eskişehir'de doğdu. Üniversite eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Makina Mühendisliği alanında yaptı. İşletme İktisadı Enstitüsü'nün uzmanlık programını 1968 yılında tamamladı. Devlet Planlama Teşkilatı'nda 1968 yılından 1972 yılına kadar uzman olarak çalıştı. Erzurum Üniversitesi’nde başladığı akademik çalışmalara, Maltepe Üniversitesi’nde devam etmektedir. Gürdoğan 1975'de doktor, 1987'de doçent ve 1994'de profesör oldu. Evli ve üç çocuk sâhibi olan Gürdoğan, Mâverâ Dergisi’nin kurucuları arasında yer aldı.

Gürdoğan'ın yayınlanmış kitapları:

1-Üretim Planlamasında Doğrusal Programlama ve Demir Çelik Endüstrisinde Bir Uygulama, 2-Ticarî ve Sosyal Açıdan Proje Değerlendirme Yöntemleri, 3-İşletmelerde Yatırım Yönetimi, 4-Girişimcilik ve Girişim Kültürü, 5-Hicaz'dan Endülüs'e, 6-Günler Akarken, 7-Zamanı Aşan Şehirler, 8-Teknolojinin Ötesi, 9-Kültür ve Sanayileşme, 10-Görünmeyen Üniversite, 11-İki Dünyanın Hesaplaşması, 12-New York'tan Los Angeles'a Yeni Roma, 13-Kirlenmenin Boyutları, 14-Düşünceyi Eylem Bilmek.

KUŞBAKIŞI

NEWTON'UN MASONLUĞU                                                                                                 Masonluğun Târihine İçeriden Bir Bakış

Alain Bauer’in yazdığı kitap 13,5 X 21 santim ölçülerinde 136 sayfa hacimle, Temmuz 2018’de yayınlandı.  

Masonluk; ‘filozofların ve bilim adamlarının kardeşliği’ yutturmacası olarak 17. yüzyılda yükseldi ve Isaac Newton ile çağdaşlarının yükselmesini sağladı Masonluğun kökenlerini ve Newtoncu gelişimini anlatan Alain Bauer, araştırmacı ve târihçidir. Fakat bu kitabında ‘Fransa Büyük Doğu Locası’nın Üstad-ı Azamı’ sıfatı ağır basıyor. Zâten kitap; Fransız Mason Enstitüsü’nün himâyesinde yayınlanmıştır. Özetle Masonluğu, Masonluğun içinden bakışla anlatıyor. 

*Newton, o sıralarda kimya ile karıştırılmakta olan simyaya gizli bir ilgi duydu. Dinî de inceledi ve İsa’nın kökenine ilişkin olarak bazı sapkın fikirler üretti.

*Newton tabiatın, insan bilgilerinin ve Vahyin arkasındaki ilâhî ilkeleri bulmaya çalışıyordu. Maksadı Tanrıyı bulmaktı ve bunu başarmak için; matematiği, târihî kaynakları, aklı, beyanları, efsaneleri inceliyordu. 

KETEBE YAYINLARI:                                                                                                                                      Maltepe Mahallesi, Fetih Caddesi Nu: 6/2 Topkapı, İstanbul. Telefon: 0.212-612 29 30                                                          e-posta: [email protected]  //  www.ketebe.com  

İsyan Ahlâkı Peşinde                                                                                                                   NURETTİN TOPÇU ALBÜMÜ:

Prof. Dr. İsmail Kara, bir ilim adamını, bir yazarı, bir sanatkârı; fotoğraflar, kartpostallar, çizim, mektup, kartvizit, müsvedde, imzalı kitap, resmî ve husûsî evrak, kapak eskizi… gibi malzemeler rehberliğinde anlatıyor. 

İsyan Ahlâkı, Nurettin Topçu’nun Fransa’da Sorbon Üniversitesi’nde 1934 yılında hazırlıdığı ve kabul edilerek ‘Doktor’ unvanına hak kazandığı çalışmasının adıdır. Fevkalâde alaka çekici bir hikâyesi vardır. Okunmaya değer. İsmail Kara’nın kaleme aldığı metin, Nurettin Topçu’dan tadımlık bölümler hâlinde iktibas edilen okuma parçalarıyla zenginleştirilmiş. 

Prof. Topçu’nun ahlâk görüşünde sorumluluk kavramı ön plandadır. O’na göre sorumluluk, düşünme faaliyetini doğurur ve insan düşündükçe, yapacağı hareket karşısında kendisini daha da sorumlu hisseder. Bu sorumluluk insanı ahlâklı yapar. 

Dönemin siyâsî anlayışını tasvip etmediği için uzun yıllar, ‘Doçent’ unvanı ile lise öğretmenliğine mahkûm ve mağdur edilen Nurettin Topçu, diyor ki: ‘Bize bir insan mektebi lâzım. Edep ve mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun. Her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın.  Hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler bu okulda yetişsin. Her ferdimiz, Allah’ın huzurunda yaşamayı bu mektepte öğrensin.’ 

Kitap için kullanılan mükemmel fotoğraflar ve belgeler, Nurettin Topçu biyografisini, onun etrafındaki hareketleri, hissiyatı ve çevreyi, kısaca bir târihi, bir ruh dünyasını anlayıp kavramak, onu yazıp anlatmak, inşa etmek için verimli ve tamamlayıcı imkânlar sunuyor. 

Bu kitapta muallim, fikir adamı ve ahlâk filozofu Nurettin Topçu için böyle bir deneme yapılmaktadır. Bir tarafta biyografik bilgiler diğer tarafta her türden görüntü unsurları farklı okumaları mümkün kılacak şekilde birbirini tamamlıyor.

21 X 25 santim ölçülerinde, 272 sayfalık kitap, Temmuz 2018’de yayınlandı. 

DERGÂH YAYINLARI: 

Merkez: Binbirdirek Mahallesi, Klodfarer Caddesi 3/20 Altan İş Merkezi Sultanahmet, Fâtih- İstanbul.                               Telefon: 0.212-518 95 78  Belgegeçer: 0.212-518 95 81  e-posta: [email protected] [email protected]   

Satış Yeri: Molla Fenari Sokağı Nu: 28 Yıldız Han Giriş Kat (Katlı otoparkın yanı) Cağaloğlu, Fatih – İstanbul. Telefon: 0.212- 526 99 41 Belgegeçer: 0.212-519 04 21  e-posta: [email protected] www.dergahyayinlari.com

COĞRAFYA MAHKÛMLARI – Dünyanın Kaderini Değiştiren On Harita

Milletlerarası ilişkilere farklı bir açıdan bakan Tim Marshall, coğrafî özelliklerin devletleri nasıl etkilediğini anlatıyor. Ancak, genel kabul görmüş düşünceye göre, coğrafya, devletlerin kaderi değildir. Devletlerin kaderini ancak, milletler ve yöneticileri tâyin eder. En çarpıcı örneğini Kara Afrika’nın, eski bütünün iki parçası olan Nijer ve Nijerya’da görmek mümkün. Birinin kara, diğerinin denize kıyısı olan coğrafyada bulunmaları itibâriyle coğrafî farklılıkları var ise de asıl farklılıklarının insan unsurundan kaynaklandığı muhakkaktır. Güney ve Kuzey Kore, bir başka mükemmel örnektir. Yer altı kaynakları da devletlerin-milletlerin kaderi üzerinde zannedildiği kadar belirleyici olamıyor. 

Mert Doğruer’in Türkçeye çevirdiği 13,5 X 21 santim ölçülerinde 289 sayfalık eser, yine de dikkatle okunmayı hak ediyor. 

On bölümden meydana gelen kitapta; Rusya, Çin, ABD, Batı Avrupa, Afrika, Ortadoğu, Hindistan ve Pakistan, Japonya ve Kore, Latin Amerika, Kuzey Kutup Bölgesi inceleniyor.  

İngiliz Sky News televizyonun eski diplomasi editörü olan Tim Marshall, kendi bakış açısı içerisinde haklı olabilir. Tespitlerindeki güç sebebiyle inandırıcılığı da dikkat çekiyor. 

Yazar kitabında coğrafyanın hem sebep, hem de netice olduğunu söylüyor. Fakat ‘insan’ gibi önemli bir faktör varken, küresel politikayı anlamak için sadece coğrafyayı bilmenin yetmeyeceğini de belirtiyor. Haklı olduğu durum da şu: Üzerinde yaşanılan coğrafya, orada yaşayan insanların vatanıdır. Yaşadığı coğrafyayı vatan olarak kabullenmeyenler, sevemezler. Sevmedikleri için de kendilerini menfi gelişmelere peşinen mahkûm ederler. 

Putin’in neden Kırım ile ilgili bu kadar saplantılı olduğunu, ABD’nin neden kürevî bir süper güç hâline geldiği veya Çin’in Tibet’i neden işgal ettiğini, İsrail’in niçin Filistin’i eriterek genişlediği sorularının cevaplarının tamamını değilse bile ipuçlarını bu kitapta bulmak mümkün.

EPSİLON YAYINEVİ: Gürsel Mahallesi, Nurtaç Cadddesi, İcabet Sokağı Nu:3 Kâğıthane, İstanbul. Telefon: 0.212.294 46 00 Belgegeçer: 0.212-294 49 46                                                                                    e-posta: [email protected] // www.epsilonyayinevi.com  

KISA KISA / KISA KISA…

1-DÜŞME KORKUSU: Adalet Ağaoğlu / Everest Yayınları.                                                                                                                                     

2- KARANLIĞIN GÜNÜ: Leyla Erbil. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.                                                                                                                                  

  3- AHİR ZAMAN GÜLÜŞLERİ: Fatma Barbarosoğlu. Profil Kitap.                                                                                                                      

  4- KÜLTÜR İHTİLALİMİZ: İsmet Bozdağ. Tekin Yayın Dağıtım.                                                                                                                          

5- ALPEREN: Ahmet Kabaklı. Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları. 

DERKENAR:

KİTAP SATIŞLARI ARTIRILABİLİR…

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Türkiye Yayıncılar Birliği, her yıl ‘Türkiye’de Kitap Üretimi’ başlıklı raporlar yayınlıyor. Rapordaki bazı rakamlar kitap ve okuyucu sayısının arttığını gösteriyor.

*Türkiye’de 2016 yılında toplam 404.129.293 adet kitap basılmış.

*2017 yılında basılan kitap sayısı: 407.739.008.

*2017 yılında basılan kitap sayısında yaklaşık yüzde bir artış var. En büyük artış, çocuk ve gençlik kitaplarında olmuş. Ümit verici gelişme. 

Kitap almayı ve okumayı teşvik edici kampanyalarla daha iyi neticeler alınabileceği muhakkaktır. 

*Belediyeler, umûmî taşıma vasıtalarındaki kitap reklamlarına indirimli târife uygulayabilirler.

*Radyo ve televizyonlarda her gün belli sürelerle kitap tanıtım programları yayınlanması mecbûriyeti konulabilir. 

*Gazetelerin haftada bir gün kitap tanıtım eki vermeleri hiç değilse, haftada bir gün tam sayfa hâlinde kitap sayfası yayınlaması mecbûrî hâle getirilebilir. 

İLESAM, YAYINCILAR BİRLİĞİ ve diğer alâkalı kuruluşlar, kültür bakanlığı, resmî ve özel televizyon-radyo kanalları yönetimleri ve diğer ilgili makamlar nezdinde teşebbüste bulunurlarsa netice almaları kuvvetle muhtemeldir.