BABAM CEMİL MERİÇ:

Prof. Dr. Ümit Meriç, ‘Babam Cemil Meriç’ isimli eserine; ‘Bu kitapta dünya târihinde benzerine rastlanmayan bir baba ile evlâdının hikâyesini bulacaksınız.’ Cümlesiyle başlıyor. (s: 11)

Dimetoka’dan Reyhaniye’ye’ başlıklı birinci bölüm; selis Türkçesiyle, akıcı üslûbu ve kullandığı iç kafiyelerle 19. Yüzyıl ediplerinin telif ettiği roman tâdında alegorik cümlelerle dolu. Cümlelerin rehberliğinde Makedonya’yı, Dimetoka’yı, Meriç nehri kıyılarını, Trakya’yı rahatlıkla tahayyül edebiliyor, hatta görüyorsunuz. (s: 13-16)

21. sayfada Cemil Meriç karakterini oluşturan maya var: ‘Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur Sinem, özüm ateş ile doludur’ diyen Mehmet Emin Yurdakul’un

Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et,                                                                                              

Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,                                                                                                   

Sevenleri toprak olmuş öksüz gibidir…’ 

Mısraları…

Bu maya ile oluşan karakter, babası Mahmut Niyazi Bey’i târif ediyor: 

Kabuğuna çekildi babam, kendine küstü, kâinata küstü. Hasta bir gurur, pencerelerini dış dünyaya kapayan bir ruh. Ve sükût. Babamla dost olmayı çok istedim. O da kökünden sökülen bir ağaçtı. Ve yalnızdı. Haysiyetiyle, hâtırâlarıyla, irfanıyla yalnız. Muhacir trenleri, Edirne, İstanbul, Halep vilâyeti. Ve bir mezara kapanır gibi odasına kapanan adam.’ 

Babasını bu kadar mükemmel târif eden Cemil Meriç de kızı Ümit Meriç tarafından aynı mükemmellikle anlatılıyor. 

Az kelime ile çok şey ifâde etmek… Cemil Meriç’in edebî üslûbunun mayası da Ahmet Mithat Efendi’den geliyor. (s: 23) Ümit Meriç’e de babasından… olsa gerek. 

Baba Meriç, liseden itibâren çok tanınmış hocalardan feyz alır: Târık Mümtaz (Göztepe), Selim Sırrı (Tarcan)’ın talebesi Lâmi Cankat, Mesut Fâni (Bilgili). Öğrencisi olmasa bile tanımak imkânını bolduğu Refik Hâlid (Karay) (1888-1965), Rıza Tevfik (Bölükbaşı) (1869-1949) 

Rıza Tevfik Bölükbaşı, küçük Hüseyin Cemil’in yazdığı şiiri beğenmiş olmalı ki, O’na 800 sayfalık ‘Kamûs-u Felsefe’ isimli eserini güzel bir ithaf yazısıyla armağan eder. Cemil Meriç’i felsefeye yönlendiren, bu hediye olmalı. 

Yine bu yıllarda Mehmet Âkif Ersoy’un ‘Safahat’ından ‘Bayram’ şiirini ezberler. Ablasının oluşturduğu bir imkân ile babasına okur. Konuşmayı sevmeyen, sevgisini dâimâ gizleyen babası Mahmut Niyazi Bey, oğluyla konuşarak O’nu mükâfatlandırır. Bir cümlesini hiç unutmaz: ‘Âkif bu ülkenin nâmusudur evlâdım!’ (s: 41)

1941 yılında Cemil Meriç, ‘bir daha dönmemek’ kararıyla Hatay’dan ayrılır, İstanbul’a gelir. O artık Beyoğlu’nda taşralı bir gençtir. Kendini burada inşa eder. Teselliyi kitaplarda bulur, kültürü ve irfanı ile birlikte kendini çoğaltır. Sonra evlenir ve baba olur. Eşinin hiç sütü yoktur. Caddebostan civarında ne kadar lohusa varsa hepsi küçük Mahmut Ali’ye sütannelik ederler. Oğul Meriç, belki de bu sebeple her kültürle dost bir entelektüel olur.

Görme kabiliyetini kaybedince, dermânı olmayan ızdırabını, intiharla dindirmeyi düşünür. Onu, münevver bir hanım olan eşi hayata bağlar:  ‘Cemil niye bu kadar egoist oluyorsun? Haydi sen öldün, kurtuldun. Bizler ne olacağız? Ben senin elin, kalemin olurum. Okurum, çevirirsin. Söylersin, yazarım. Çevren talebelerinde, dostlarınla dolu… Sohbetlerinde yaşarsın….’ 

Sonra ayrılık acısının, ümit deryasında boğulacağı hayaliyle Paris’e yolculuk… Dünyaca tanınmış göz doktoru Madame Suzanne Schiff Wertheimmer, bir ameliyatla Cemil Meriç’i aydınlık bir dünyaya yolcu edecektir. Heyhat, hayaller ölü doğan bebekte kaybolur. Fakat bir olay yaşanır ki… müthiş efsanedir, harikulâde bir destandır. (s: 116) 

Destanlar, efsâneler değilse bile Cemil Meriç, eli ve kalemi, gözü ve spikeri olan kızı aracılığı ile muhteşem eserler yazar ve tercüme eder… Sohbetleriyle de çevresinde fikir ve irfan müritleri oluşturur. O müritlerden biri olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Profesör Nurettin Şazi Kösemihal şöyle diyor: ‘Siz bir hoca gibi değil, bir tekke şeyhi gibisiniz. Size bir kere bende olan derviş, bir daha dizinizin dibinden ayrılamıyor.’

Önce Allah’ı, sonra Peygamberi sonra da babasını seven’ Ümit Meriç… hem kendi iç dünyasına hem de babası Cemil Meriç’in nurlu karanlıklarına yaptığı yolculuklarla Babam Cemil Meriç’ isimli eserine; Cemil Meriç hakkında yazılan yazılarla (s: 147-176) ve babasının hayatından kesitlerin yer aldığı okunası sayfalarla devam ediyor… 

Cemil Meriç, çocukluk ve gençlik yıllarını kitaplarda yaşamıştır. Elde edebildiği kitapları okumuş, entelektüel yapısını o yıllarda oluşturmuştur. O, görme nimetini kaybettiği günlerde yazdığı eserlerle, Türk kültür ve irfanının doruklarına çıkmıştır. ‘Babam Cemil Meriç’ isimli eser de kültür ve irfanımızın yüceliklerine çıkmak isteyenlere eşsiz bir rehberdir. 

İNSAN YAYINLARI:

İstiklal Caddesi Nu: 96 Beyoğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-24955 55 Belgegeçer: 0.212-249 55 56

e-posta: [email protected]  // intermet: www.insanyayinlari.com.tr  

 

KUŞBAKIŞI

ATATÜRK’ÜN YAVERİ CEVAT ABBAS GÜRER:

Dört yıl ‘Mustafa Kemal Paşa’nın Yâveri’ olarak vazife gören Cevat Abbas Gürer, bu süre içerisinde pek çok târihî hâdiseye şâhitlik etmiştir. Meselâ: ‘Geldikleri gibi giderler’ sözünü ilk duyan kişidir. 

Yâverlik vazifesine, Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesi’nde başladı. Mondros Mütarekesi’nden hemen önce Mustafa Kemal’in Yıldırım Orduları Kumandanı olarak kendi inisiyatifiyle Suriye sınırını çizdiği sırada yanındaydı. 

Millî mücâdele planlarının yapıldığı Şişli’deki evde Mustafa Kemal’in yanında kalan tek yâverdir. İşgal kuvvetlerince gözetim altında tutulan bu evde yapılan özel görüşmelerin de şâhidi olmuştur. 

19 Mayıs 1919 târihinde Samsun’a çıkışından aylar önce Mustafa Kemal’in Anadolu’ya karadan gizlice geçme planını açıkladığı ve bu maksatla Paşa’nın ilk Millî Müfreze’yi teşkilâtlandırma vazifesi verdiği kişidir. Bandırma Vapuru’yla Anadolu’ya geçmeden önce gemi kadrosunun oluşturulmasını Cevat Abbas’tan isteyen Mustafa Kemal, yine çok özel görevlerden biri olan Amasya Genelgesi’ni Cevat Abbas’a dikte ettirmiştir. 

Abbas Gürer, Mustafa Kemal Paşa’nın talimatıyla Kurtuluş Savaşı sırasında gizli vazifeli olarak Avrupa’ya gönderildi. Gürer, Avrupa’da 417 gün boyunca Millî Mücadele için destek bulma görüşmeleri yaptı. Hizmetleri Mustafa Kemal’in yaverliği ile sınırlı kalmadı. Meclis-i Mebusan’ın son döneminde ve TBMM’de beş dönem Bolu milletvekilli olarak bulundu. Türk Tayyare Cemiyeti’nin kurucu başkanlığını üstlendi. Türkiye İş Bankası yönetim kurulu üyesi olarak çalıştı. 

Cevat Abbas Gürer’in şahsî arşivinden torunu Turgut Gürer tarafından bir araya getirilmiş yazıları, nutukları, notları, mektupları ve orijinal fotoğrafları ihtiva eden kitap, 15,5 X 23 santim ölçülerinde, 538 sayfa hacimle Mart 2018’de yayımlandı. 

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI:                                                                                          

İstiklal Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat: 4 Beyoğlu, İstanbul. Telefon: 0.212 252 39 91 Belgegeçer: 0.212-243 56 00 [email protected]  İnternet: www.iskultur.com.tr   

DÖNÜŞ

Kırım Türklerinden dünyaca tanınmış yazar Cengiz Dağcı’nın ‘Dönüş’ isimli romanın konusu Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında geçer. Romanın kahramanı Niyazi adlı bir üniversite öğrencisidir. Niyazi'nin babası asrın başlarında yaşamış katı ve heyecanlı bir Kırım milliyetçisidir. Hırçın kişiliği yüzünden sık sık başı belâya girer. Bir gün polislerle girdiği kavgada bir polisi öldürür ve kendisi de öldürülür. Bu olaydan altı ay sonra Niyazi'nin annesi de ölür. Küçük Niyazi amcaları tarafından büyütülür. Önce Gurzuf'taki bir okula, daha sonra da Yalta'daki bir okula yazdırılır. Ardından yüksek tahsil için Petersburg'a gönderilir.

Eserin başında Niyazi'nin Petersburg'daki üniversiteden izinli olarak kasabası Gurzuf'a geldiğini öğreniriz. Niyeti üniversiteyi bitirebilmek için gerekli olan iki yüz rubleyi amcalarından alabilmektir. Bu arada büyük babası ağır hastadır. Amcaları karşı kıyıya, ‘ak topraklar’ olarak andıkları Türkiye göçme niyetindedir. Büyükbaba çok geçmeden ölür. Cenazeden sonra iki amcasından tahsil parası için ancak seksen ruble alabilir. Amcaları Türkiye'ye göçer. Niyazi Gurzuf'ta eski arkadaşı Veli'yle karşılaşır. Zaman içerisinde Veli'nin fikirlerinde değişiklikler olmuştur. Vaktiyle milliyetçi duygular besleyen Veli hayatın gerçekleri karşısında daha ayakları yere basan gerçekçi bir görüşü benimsemiştir. Rus sosyal demokratların görüşlerini kendine daha yakın bulmaktadır.

Bu arada Rus subay Gorohov ve onun karısı Anna Arkadiyevna ile tanışır. Onlara tercümanlık yapar. Aradıkları dostlarını bulmalarına yardım eder. Bu çiftin dostları artık Gurzuf'a yerleşmiş bulunan sabık Rus subayı Varabyov'dur. Niyazi misâfirleri Varabyov'un evine kadar götürür. Ertesi gün bir kır gezisi için sözleşirler. Yalta'dan gelen bir emir bu iki subayın derhal evden ayrılmalarını mecburî kılar. Anna Arkadiyevna ve Niyazi tek başlarına Ayıdağı'na doğru at gezintisine çıkarlar. İç dünyalarında büyük yalnızlıklar çeken bu iki insan arasında bir ilişki cereyan eder.

Bu arada Birinci Dünya Savaşı patlak vermiştir. Veli limanda yaptığı bir kavgada omzundan yaralanır. Gururu kırılmıştır. Niyazi dostunu teselli etmek isterse de Veli buna izin vermez.

Niyazi'nin gidecek kimsesi yoktur. Savaş çıktığı için üniversiteler de kapatılmıştır. Akmescit'te bir Yahudi olan Dr. Levin-Zagorski'nin oğluna Rus dili ve edebiyatı dersi verir. Bu arada Alman Vrangel'in ordusu Kırım'ı işgal eder. Niyazi, Kırım'dan ayrılmak mecburiyetinde kalır. Yalta'dan bir vapura biner. Maksadı Romanya’nın Köstence şehri üzerinden üzerinden İstanbul'a gitmektir. Fakat vapurun Köstence'de yükünü boşaltır boşaltmaz tekrar Yalta'ya döneceğini öğrenir. Daha önce Dr. Levin-Zagorski'nin dâvetini hatırlayarak Krakov'a gider. Burada dört yıl kalır; geçimini temin edebilmek için çeşitli işlerde çalışır. Dr. Levin-Zagorski'ye bir mektup yazar. Dr. Zagorski onu Prag'a dâvet eder. Elinden gelen yardımı yapar. Üniversiteyi bitirebilmesi için ona bir Rus bursu temin eder. Niyazi bu bursla üniversiteyi bitirir. Prag'da geçen yıllar içinde büyük bir yalnızlık çeken Niyazi kendisini içkiye vurur. İki yıl süren bu aylaklıktan sonra kendisine gelir.

Romanın ‘Dönüşten Sonra’ adını taşıyan son bölümünde Niyazi'yi tekrar memleketi Gurzuf'ta buluruz. Fakat Gurzuf eski Gurzuf değildir. Baba evine dönen Niyazi buranın başkaları tarafından geçici olarak kullanıldığını görür. Bir gece evinde kalır. Ertesi gün muhacirler evi boşaltırlar. Niyazi iş istemek için okul müdürü Nuri Efendi'ye gider. Artık devir değişmiş, ülkeye komünizm gelmiştir. Her tarafta Lenin'in fotoğrafları vardır, parti hemen her işe el koymaktadır. Ailesinin eski bir tanıdığı olan Nuri Efendi, Niyazi'yi ajan zannederek soğuk davranır. Niyazi öğretmenlik veya her ne iş olursa olsun yapabileceğini söylerse de iş vermenin artık Reyon Maarif Komiserliği'nin elinde olduğunu belirterek sözünü bitirir.

Niyazi umutsuzluk içinde evine döner. Yolda rast geldiği bir köpeği yanına alır. Vaktiyle dedesinin cesedinin yattığı odada ateş yakar. Dışarıda bir kasırga ulumaktadır. Köpek mutludur. Niyazi ise dalgın ve üzüntülü… 

12 X 19,5 santim ölçülerinde 109 sayfalık kitap, Ocak 2018’de yayımlandı. 

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                   

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                 

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

İYİ Kİ YAŞ ALIYORUM:

35 yıllık Dr. Tekin Akpolat, sağlıklı bir hayat ve genç kalabilmek için nasıl bir hayat yaşanması gerektiğini, kitabında tecrübelerine dayanarak açıklıyor. 

Meslek hayatında yaşadıkları ve hastalarından edindiği tecrübelerin, bu kitabı yazmakta en büyük kaynak olduğunu söyleyen yazar, kitabında tuzdan sebzelere, futboldan kolestrole kadar birçok farklı mevzuya temas ediyor. 

BU YAYINEVİ:

Alemdar Mahallesi, Prof. Kâzım İsmail Gürkan Caddesi Nu: 7/15 Cağaloğlu, Fatih, İstanbul. Telefon ve Belgegeçer: 0.212-511 58 58

e-Posta: [email protected]                                          

internet: www.buyayinevi.com 

KISA KISA / KISA KISA…

1-AKDENİZ DÜNYASINDA VE OSMANLILAR’DA VEBA 1347-1600:  Nükhet Varlık - Hazal Yalın / Kitap Yayınevi.                             

2-ÇOBAN YILDIZI – HİKÂYELER: Necdet Ekici / Akçağ Yayınları

3-AŞKIMI TAŞA YAZDIM: Muhsin İlyas Subaşı /  Mihrabat Yayınları                                                                                                                

4-20. YÜZYILIN İLK ÇEYREĞİNDE GÜNEYBATI ANADOLU’DA GAYRİMÜSLİMLER: Muttalip Şimşek / Akademik Kitaplar                                                                                                                                                                             

5-CİĞERDELEN: Safiye Erol / Kubbealtı Neşriyatı.