KAHRAMANMARAŞ’TA  ESER  VEREREK

Y A Ş A Y A N    Ş A İ R L E R

‘Maraş’ isminin, böleye M.Ö. 2000’li yıllarda Kafkasya üzerinden gelen Hititlerin ordu komutanı Manaj’den geldiği söylenmektedir. Şehrin İsmi 1972’de ‘Kahramanmaraş’ olarak değiştirilmiştir. 

Kahramanmaraş, târih boyunca Asur, İkinci Bâbil, Pers, Makedonyalı İskender, Roma, Bizans, Müslüman Araplar gibi değişik milletlerin hâkimiyeti altında bulundu. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra; 1097’de Haçlılar tarafından geri alınarak küçük bir haçlı devleti kuruldu. 1149 yılında Sultan İkinci Kılıçarslan tarafından tekrar fethedildi, 1292’de Mısır-Türk Memlûk Devleti’ne bağlandı. 1515 yılında Osmanlı yönetimine geçti. 

Kahramanmaraş’ta tam mânâsıyla Türk-İslam kültürü hâkim olmakla birlikte, târih boyunca bölgede bulunan kültür ve medeniyetlerden, bünyemize adapte edilmiş izlere rastlamak mümkündür. 

Kahramanmaraş’ın zengin ve renkli târihi, sanat ve edebiyata yansımıştır. Bunun neticesinde şâiri, edebiyatçısı en bol vilâyetlerimizin başında gelmektedir. 

Doğma büyüme Kahramanmaraşlı olan edebiyat ve şehir kültürü araştırmacısı Serdar Yakar; ‘Kahramanmaraş’ta Eser Vererek Yaşayan Şâirler’ adını verdiği eserinde, 171 şâirin kısa hayat hikâyeleri ile şiirlerinden birer örnek sunuyor. 

16 X 23,2 santim ölçülerinde 239 sayfalık kitabın ‘Önsöz’ başlıklı bölümünde, başlangıcından günümüze kadar Kahramanmaraşlı şâirler hakkında yazılan bütün kitaplar hakkında bilgiler veriyor. Kitapta adı geen şâirler ve onların yakınları, Serdar Yakar’ı şükran duygularıyla anacaklardır. 

Eser, şiirlerini kitap hâlinde yayınlamış Kahramanmaraşlı şâirler için hazırlanmıştır. Serdar Yakar, kitabına yazdığı önsözde, şiirlerini kitap hâlinde yayınlayamamış, gazete ve dergi sayfalarında unutulmaya terk edilmiş şiirleri ve yazarlarını ihtiva eden bir kitap hazırlayacağının sinyalini veriyor. Zor bir iş. Başaracağından emin olarak kolaylıklar diliyorum. 

Kitaptaki şâirler ve şiirleri, milletimizin duygu ve düşünceleri ile birlikte bütün renklerini yansıtıyor. İnşaat işçisinin şiir yazması ve yazdığı şiirleri bir kitapta toplayıp yayınlaması, milletimizin şiire olan tutkunluğunu ortaya koyan dikkat çekici bir hâdisedir. Köyde doğup Almanya’da işçi olarak çalışan, şiirleri bestelenen; köyde doğup küçük yaşta annesi vefat ettikten sonra çobanlık ve inşaat işçiliği yaparken şiir yazan ve şiirlerini kitap hâlinde yayınlayan; azruladığı eğitim-öğretim hizmetlerini alamayan, ‘halk şâiri’ olarak isim yapan; köyünde çiftçilik yaparken, radyo sanatkârı olma fırsatını yakalamışken ailesinin ısrarı ise tekrar çiftçiliğe dönen ve bestelenmeye lâyık görülen 200’den fazla şiir yazan kimselerin varlığı memnuniyet vericidir.  

Şiir yazmak için güçlü duygulara, geniş bir muhayyileye, belli ölçüde Türkçe bilgisine, zengin bir kelime hazinesine, seziş kaabiliyetine ve daha nice vasıflara sâhip olmak gerektiği düşünülür. Doğrudur. Bütün bu özelliklere sâhip olmak için iyi bir eğitim-öğretim görmenin şart olduğunu zannedenler de vardır mutlaka. İnsanlarımız, söz konusu eğitimi alma imkânı bulamasalar bile, şiir yazabilmek, hem de yazdıklarını kitaplaştıracak, bestelenecek değerde şiir yazabilmek için gerekli şartların hepsine sâhiptir. Serdar Yakar’ın eseri bu kanaati oluşturuyor. 

Şâir milletiz, vesselam…

Bilmeli ve milletimizle iftihar etmeliyiz. Şiirlerin hepsinde insanları; iyiye güzele, doğruya yönlendirişler var. Tabiat sevgisi, Allah’a yöneliş, millî duygular, vatanseverlik, doğruluk, mertlik, kahramanlık… Hepsi mükemmel temalar… 

‘… 1948’de doğdu. Babası köyün muhtarı idi. İlkokula Maraş’ta başladı. Babasının vefatı üzerine, köyüne döndü. Cami imamından Kur’an-ı Kerim okumayı öğrendi. 1962’de köyde ilkokul açılınca ilkokulu burada bitirdi. Vatanî görevinin ardından yaşamakta olduğu kasabanın belediye başkanı seçildi, şiir kitabı yayınladı.’  

Benzer hayat hikâyesi olan bir insanı, Hıristiyan batıda bulmak bilmem ki mümkün müdür? 

Hangi milletin, kitap yayınlamış çoban şâiri var? Bilen var mı? 

Türkiye çapında tanınacak kadar isim yapmış, televizyon ve radyo programları hazırlayan, binden fazla şiir yazan, 63 plak, 26 kaset dolduranlar esâsen iftiharımızdır. Serdar Yakar’ın eseri, iftihar edeceğimiz sanatkârların artmasına vesile olur inşallah. 

Kitabın son sayfalarında yer alan faydalanılan eserler listesi, ‘Kahramanmaraş’ta Eser Vererek Yaşayan Şâirler’ isimli kitabın ne kadar zorlu bir çalışmanın ürünü olduğunu ortaya koymaktadır. 

Takdire şayan ikinci durum, Serdar Yakar’ın yayınlanmış kitaplarının 50’ye kayın oluşu ve tamamının Kahramanmaraş’la bağlantılı oluşudur. 

Kahramanmaraşlıların üçüncü iftiharı da şüphesiz Ukde Kitaplığı’dır. 133 kitap yayınlanmıştır. Destek olmasa bu sayıya ulaşmak mümkün olmazdı. Kahramanmaraşlılar, kahramanlıkları tescilli insanlar. Sanatseverlikleri, kültüre saygıları, onların kahramanlıklarını taçlandırıyor. Örnek alına… 

UKDE KİTAPLIĞI:   

Yazışma adresi: Vefa kitap Kırtasiye. İsmetpaşa Mahallesi Borsa Caddesi Nu: 17/C Buket Sitesi Altı. Telefon: 0.344-225 13 00 Kahramanmaraş.                                                                                                                                                                                                       

SERDAR YAKAR:

1965'de Kahramanmaraş'ta doğdu. İlk ve orta öğrenimini memleketinde tamamladıktan sonra 1987'de İstanbul’da Marmara Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nden  mezun oldu.

Yazıları; İslam, İlim ve Sanat, Altınoluk, Kadın ve Aile, Sur, Mavera, Kurtuluş, Dört Mevsim Maraş ve Alkış gibi dergilerde yayınlandı.

1992 yılında memleketine dönerek Kahramanmaraş Belediyesi'nde memur olarak göreve başladı, Kültür ve Sosyal İşler Dâire Başkanlığına kadar yükseldi.       

Bir grup arkadaşıyla birlikte kurduğu Ukde Kitaplığı adı altında kitap yayıncılığı ve televizyon programcılığı yaptı Dergiler çıkardı.   

Serdar Yakar, evli ve üç çocuk babasıdır. 50’ye yakın kitabı yayınlanmıştır. 

KUŞBAKIŞI:  

YEMEN ELLERİNDE OTUZ YIL:

Birinci Dünya Savaşı, mütâreke ve Cumhuriyet dönemlerinde son derece aktif olan Yemen’in son vâlisi Mahmud Nedim Bey’in yeni hâtıra kitabının adıdır.  

1932 ve 1935 yıllarında Milliyet Gazetesi’nde iki parça hâlinde neşredilen hatıraları Ali Birinci tarafından yayınlanmıştı. Fakat Nedim Bey’in iki hâtırat yazdığı ve bunun tezlerde dahî gözden kaçtığı anlaşılmıştır. 

Ömer Hakan Özal’ın yayına hazırladığı 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 348 sayfalık kitapta Yemen’in Türkiye’ye bağlılığı, Mustafa Kemal Paşa ve İsmet (İnönü) Paşa’ya bakışları, bölge halkının Anadolu’daki zafer karşısındaki sevinçleri, bedevîlerin Osmanlılarla münâsebetleri yanında Şerif Hüseyin ve ayrılıkçı Araplar hakkında alâka çekici ve yeni bilgiler, 2017 yılında yayınlanan kitabı okunur hâle getiriyor. 

İŞÂRET YAYINLARI: Ankara Caddesi Nu: 31/63 Cağaloğlu 34410 İstanbul. Telefon: 0.212-519 17 28 

Belgegeçer: 0.212-528 30 59 www.isaretyayinlari.com.tr  e-posta: [email protected]   

OĞUZ KAĞAN / DİRİLİŞ

Lokman Aydoğan’ın yazdığı 12,5 X 19,5 santim ölçülerinde, 416 sayfalık kitabın 8. Baskısı, Kasım 2017’de kitap raflarındaki yerini aldı. 

Kadim Türk piramitlerini kimler, neden yapmıştı? Burada saklanan sır neydi? İyi ile kötünün, hak ile batılın arasındaki büyük savaşın perde arkasında kimler vardı? Büyük Tufan’dan önce Hz. Nuh’un oğlu Yafes tarafından dövülen kutlu kılıç, çağlar sonra Türk milletinin kaderini nasıl değiştirecekti? Türklere verilen görev neydi ve bu görevi yerine getirebilecekler miydi?

Teoman Bey’in oğlu Oğuz’un cevaplanmasını istediği sorular bunlardı. 
Kehânetlerin, ihânetlerin, babalar ile oğullar arasında yaşanan kıyasıya mücâdelelerin sonucunda dünya yeniden şekillenmeye başlayacak, Tunghular, Yüeçiler ve Çinliler bozkırın yiğit çocuklarını yok etmeye çalışırken Oğuz töreyi yaymak için önce kendi kanından olanlara karşı savaşmak mecbûriyetinde kalacaktı.

Destanlarımızın başşehri Ötüken’de başlayan macera yine Ötüken’de biterken okuyucu da yeni bir çağın başlangıcına adım adım şâhitlik ediyor.

Çiçi Yabgu diyor ki: 
Boyun eğmeyeceğiz…

Biz ölsek de kahramanlığımızın şanı yaşayacak, çocuklarımız ve torunlarımız diğer kavimlerin efendisi olacaklardır
.’

(Arka kapak yazısından)

BİLGE KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK DAĞITIM SANAYİ VE TİCARET LTD ŞTİ: 

Nuruosmaniye Caddesi Nu: 3 Kardeşler Han Kat: 1 Cağaloğlu 34110 İstanbul.  

Telefon: 0.212- 520 72 53 Belgegeçer: 0.212-511 47 74 

e-Posta: [email protected]  //  www.bilgeyayincilik.com  

TARİHTE FÜTÜVVET VE AHÎLİK (Siyâsî, Dinî ve Sosyal Yönleriyle):

Ahî kelimesi hakkında iki görüş vardır. Birincisine göre İslâmiyet öncesi Türklerde, kullanılan ‘akı’’nın değişime uğramış şeklidir. İkincisine göre kelime, Arapça ‘kardeşim’ mânâsındaki ‘akhi’ kelimesinden gelmektedir.  Ahî teşkilatı Selçuklu döneminden itibâren Anadolu’da esnaf kuruluşu hâlinde ve fütüvvet felsefesi çerçevesinde kurulmuştur. 

Ahîler, sıkı ahlak prensipleri ile birbirine bağlı kişilerdi. Asla yalan söylemezler, müşteriyi aldatmazlar, fâhiş fiyata mal satmazlar, aralarında tam mânâsıyla dayanışma sağlarlardı. 

Arapçadaki ‘feta’ kelimesinin çoğulu olan fütüvvet kelimesi lûgatlerde; kişinin herkesle iyi geçinmesi ve herkesle barışık olması, sofrasında yemek yiyen Müslüman ve gayrimüslim arasında fark gözetmemesi, insanlara eziyet etmekten kaçınıp bol bol ikramda bulunması… şeklinde açıklanmaktadır. 

Eserin yazarı Umut Güner, 12,2 X 19,5 santim ölçülerinde, 167 sayfalık eserine fütüvveti; lûgat, ıstılah ve târihî bakımdan tahlil ederek başlıyor. Fütüvveti; dinî, siyâsî ve sosyal-kültürel müesseseler olarak inceliyor. Ahîlik kavramını da aynı kalıplarla anlatıyor. 

Kılı kırk yararcasına yapılan incelemeler neticesinde, bilinmeyen veya az bilinen bilgileri okuyucuya aktarıyor:

-Feta ve fütüvvet kavramları câhiliye döneminde de vardı.  

-Allah Resulü Hz. Muhammed (sav) Efendimiz, onların bir toplantısına katılmış olmaktan memnuniyet duyduğunu buyurmuşlardır.  

-Fütüvvet ehlinin önde gelen husûsiyetleri, Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlara tavsiye edilmektedir. 

-Ahîler, Abbasi Halifesi, Türk anadan doğma en-Nasr li Dinillah zamanında, 1187 yalında teşkilatlanmışlardır. 

-Ahîlerin Anadolu’ya gelişi, ikinci defa Selçuklu tahtına oturan Birinci Gıyasü’d-Din Keyhüsrev zamanında 1204 yılında olmuştur. 

-Osmanlı Beyliği döneminde yöneticilerin hemen hemen tamamı, Ahî zâviyelerinden seçilmiştir.      

-Ahîler, yönetimleri altında bulundukları devlet veya beyliklerin, zaman zaman lütuf ve ihsanından faydalanmışlar, bâzan da aşırı derecede baskılara tâbi tutulmuşlardır. Katledildikleri de vâkidir.  

-Ankara bölgesinde devlet statüsüne sâhip olduklarını düşündürecek kadar yönetime hâkim olmuşlardır. 

-Ahîlerle Mevlevîler ve Kalenderîler arasında otorite ve güç mücâdeleleri olmuştur.   

-İbn Battuta,  ‘Tuhfetu'n Nuzzar fi Garaibi'l-emsar ve Acaibi'l-esfar’ isimli seyahatnâmesinde, Ahî Teşkilatı’ndan sitayişle bahsetmekte ve Antalya’ya geldiği zaman tanıştığı Ahî Reisi ile aralarında geçen konuşmayı uzun uzun nakletmektedir. 

Osmanlı Devleti’nin, ekonomisini batılı ülkelerden aldığı yüksek faizli borçlarla idâre etiği bilinmektedir. İngilizler, Osmanlı’nın yeni bir borç talebine bulunması karşısında iki şart ileri sürmüşlerdir:   

1-Vakıf müesseseleri israfa sebebiyet vermektedir. Kapatılması gerekir. 

2-Ahî Teşkilâtı devletin ekonomisini zayıflatmaktadır. Devlet desteğine son verilmelidir. 

Ahîlik Teşkilatı’nın bu baskılardan sonra giderek zayıfladığını bir müddet sonra da tesirini tamâmen kaybettiğini belirtmekte fayda var. 

Eser, Ahîlik Teşkilatı ile alakalı bütün bilgileri, efrâdını câmi, ağyarını mâni ölçüsünde derli toplu olarak okuyucuya sunmaktadır. 

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.     

İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50    

Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr                                                                                                                                                                 

DERKENAR:

AHÎ EVREN

OĞUZ ÇETİNOĞLU

Asıl adı: Mahmud bin Ahmed el-Hoyi’dir. Günümüzde İran sınırları içerisinde bulunan Türk diyârı Hoy şehrinde 1169 yılında dünyaya geldi. 

Âlim bir zat olan Ahî Evren, Anadolu’da, Ahîlik olarak anılan esnaf teşkilâtının kurucusudur. Döneminin en büyük âlimlerinden olan Fahreddin-i Râzi Hazretleri’nin derslerine devam etti, çeşitli ilim dallarında zâhirî ilimleri öğrendi. Bir taraftan da Ahmed-i Yesevî Hazretleri’nin sohbetlerine devam ederek tasavvuf yolunun feyz ve bereketlerine kavuştu. Mânevî olguluklara ulaştı. Tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ve tıp ilimlerinde derin ve engin bilgiler sâhibi oldu. 

Bağdat’a elçi olarak gönderilen Sâdeddin Konevî Hazretleri’nin babasının dâveti üzerine insanlara dinlerini öğretmek, kardeşlik ve beraberliği sağlamak için Anadolu’ya geldi. Başşehri Konya olan Anadolu Selçuklu Devleti yöneticilerinden büyük itibar gördü. Hocasının kızı Fâtıma Bacı ile evlendi. Mürşid-ül-Kifâye ve Yezdan-Şinaht adlı eserlerini Sultan Alâeddin İkinci Keykubat’a takdim etti. Hocası ve kayınpederi Evhadüddin ile birlikte Anadolu şehirlerini dolaşarak, özellikle esnaflıkla geçinen insanlara İslâmiyet’i anlattı. Esnafın dünya ve âhiret işlerinin düzgün olması için nasihatlerde bulundu. Yaklaşmakta olan Moğol tehlikesine karşı halkı hazırladı, vatanseverlik duygularını aşıladı ve vatanı savunmaya azimli insanlar yetiştirdi. 

Hocasının ölümünden sonra Kayseri’ye yerleşti  ve çalışmalarını hızlandırdı. Debbağlık yapıyor ve geçimini kendi elinin emeği ile sağlıyordu. Hava kararınca işyerlerini kapatan esnaflar, zevk ve iştiyakla, Ahî Evren’in sohbetlerine katılmak için O’nun bulunduğu yerlere geliyorlardı.  Çok sevildi. Bu sevgiden güç alarak, başka şehir ve kasabalarda da ders verecek, sohbet edecek elemanlar yetiştirdi. Böylece Ahîlik Teşkilâtı’nın temelleri atılmış oldu. 

Ahîlik teşkilâtı,  günümüzdeki esnaf kuruluşlarının işlevlerini daha kapsamlı olarak görüyordu. Yalnız iş konusunda değil, ahlâklı ve dürüst olmak, işini sağlam yapmak, işini sağlam yapan elemanlar yetiştirmek gibi dünya işleri hakkında bilgiler verilirken, İslâmî konularda da esnaf kesiminin bilgi açığı kapatılıyordu. 

Ahî Evren’in yetiştirdiği talebeler gittikleri yerlerde sohbet odaları açarak aynı zamanda Türkistan’dan Anadolu’ya yeni gelmiş insanlara meslek edinme, iş ve ev kurma konularında da yardımcı oluyorlardı. Özetle Ahî Evren ve talebeleri, Anadolu’nun Türkleşip Müslümanlaşması konusunda en büyük katkıları sağladılar. 

Ahî Evren Teşkilâtı’nın bulunmadığı yerlerdeki halk, Anadolu Selçuklu Devleti’ne karşı ayaklanma teşebbüsünde bulununca, Ahî Evren’in, devlet nezdinde artan itibarını kıskanan bâzı fesat kişiler, yalan ve desiselerle kendisini devleti yönetenlere şikâyet ettiler. Araştırma yapmadan söylenenlere kanan yöneticiler, Ahî Evren’i yargılamadan hapse attılar. Beş sene kadar hapis yattı. Buna rağmen devletine küsmedi. Bu sırada Moğollar, Kayseri’yi kuşattılar. Ahî Evren Teşkilâtı’nın mensupları şehri kahramanca savundular. Devlet kuvvetleri yetersiz kalınca, şehir Moğolların eline geçti. Binlerce esnaf şehit oldu, geri kalanlar da esir alındı. Esirler arasında Ahî Evren’in eşi  Fâtıma Bacı da vardı. 

Ahî Evren, cezâsını çekip serbest bırakılınca Denizli’ye gitti ise de,  sonra Konya’ya döndü. Şems-i Tebrizî’nin şehid edilmesinden sonra Kırşehir’e yerleşti. Moğol istilâları, Kırşehir’e de ulaştı. O’nun, halkı düşmana karşı şuurlandırmasından rahatsız olan Moğollar, komutanları Nureddin Caca’nın emriyle 01 Nisan 1261 târihinde şehit ettiler. 

Ahî Evren, bir taraftan geçimini temin etmek için çalışan, bir taraftan da esnafın mükemmel bir insan olması için gayret eden bir mübârek zat idi. Çok kıymetli eserler kaleme aldı. Bu eserlerden bâzılarının isimleri şöyledir: Metâli’ul-İman, Tebıirât-ül Mübtedi ve Tezkiret’ül-Mentehi, Et-Teveccüh-ül-etemm, Menâhic-i Seyfî,  Medh-ı fakr ve zemm-i Dünyâ, Ağaz-i Encâm, Mukâtebât, Tercüme-i Elvâh-ı İmâdî. 

KISA KISA / KISA KISA…

1- EY ÖZGÜRLÜK: Yıldıray Oğur. Ufuk Yayınları. 

2- ÜLKÜCÜ ALİ: Ünver Oral. Bilgecan Yayınları.                                                                                                                                                     

3- İSLAM HUKUKU: Editör: Tâlip Türcan. 11 kişilik yazar grubu tarafından hazırlanmıştır. Grafiker Yayınları. 

4- MUHTEŞEM HAYATINIZ (Roman): Oya Baydar. Can Yayınları.  

5-SURİYE TARİHİ: Ömer İshakoğlu. Kabalcı Yayınevi.