ELEŞTİREL YAZILAR 1, 2, 3

Asırlık Türk Yurdu Mecmuası’nda dikkate değer yazılar yazmakta olan Prof. Dr. Milay Köktürk, Felsefe profesörüdür. Yazılarında; ‘Felsefenin, bütün ilimlerin anası’ olduğu hakîkatini görmek mümkündür. Bir başka hakîkat de, felsefî tenkitlerin, ele aldığı mevzuyu, kılı kırk yararak çözümlemeye çalıştığıdır. 

Prof. Köktürk, Birinci Ccildi Haziran 2016’da, ‘Millet ve Milliyetçilik’, İkinci cildi Şubat 2017’de, ‘Devlet ve Siyâset’, Üçüncü cildi Mayıs 2017’de ‘Toplum ve Kültür’ adlarıyla yayımlanan ‘Eleştirel Yazılar’ isimli dizi eserlerinde, okunmayı hak eden değerlendirmeler sunuyor. 

Birinci kitapta müellif, milliyetçiliği bütün boyutlarıyla ele alıyor ve hakîkatleri ortaya koyuyor. Milliyetçiliği kavmiyetçilikle eşleştirenler ve Hucûrat Sûresinin kavmiyetçiliği reddettiğini iddia edip milliyetçiliği ayaklar altına alanların bulunduğu günümüzde, milliyetçiliğin ne olup olmadığını en mükemmel şekliyle anlatıyor. Eser büyük bir tarafsızlıkla, ilmî ölçüler içerisinde hazırlanmıştır. Milliyetiliğe reddiye de değildir, methiye de değildir. Milleti yüceltmek veya batırmak gibi bir düşünceye tenezzül edilmemiştir. Eseri okuyanlar; millet kavramını yok saymakla ve milliyetçilik düşüncesini ayaklar altına almakla, yalnızca abes değil aynı zamanda abeş bir iş yaptıklarını anlayacaklardır.

Kitapta; ‘Millet Olmak’, ‘Milliyetçiliğin Ontolojisi’, ‘Düşünce Hürriyeti ve Milliyetçilik’, ‘Türk Milliyetçiliği İdeoloji midir?’, ‘Kozmopolitizm’ başlıklı yazılar dikkat çekiyor. 

Okunmalı.

Devlet ve Siyâset’ isimli ikinci kitap; yazarın, ‘Sunuş’ başlıklı bölümde belirttiği gibi; tecrübe, gözlem ve tefekkür ürünü, bâzıları da akademik araştırmalardan oluşuyor. 

Yazar, kitaplarına üst başlık olarak neden ‘Eleştirel Yazılar’ adının seçildiği sorusunu şöyle açıklıyor: ‘Eleştiriyi âdeta kusur bulma, yerden yere vurma, olumsuzlukları açığa çıkarma olarak anlayanların sayısı hiç de az değildir. Oysa felsefedeki anlamıyla ve Kantçı çizgideki uygulanışıyla eleştirel bakış biçimi, bir çözümleme tarzı, bir fikir üretme yöntemidir. Eleştiride; var olan sorgulanır, açıklanır, genişletilir ve onun hakîkati bütün boyutlarıyla açığa çıkarılır. … Eleştirel bakış, sırf değer biçme üzerine kurulu değildir. … Bu sebeple ve bir de Kantçı yöntemden esinlenerek, bu türden incelemleri bünyesinde toplayan bu diziye, ‘Eleştirel Yazılar’ adı verildi.’ 

Bu kitaptaki 31 adet makaleden bâzılarının başlıkları şöyle: ‘Kıskaçtaki Ulus Devlet’, ‘Birey-Devlet İlişkisi’, ‘Başka Demokrasi Mümkündür’, ‘Siyâset Tüccarları’, ‘Ne Kutsalın İktidarı, Ne İktidarın Kutsallığı’,  ‘12 Eylül / Büyük Kırılma’, ‘Türkiye’nin Cemaatle İmtihanı’, ‘Açılımın Açılımı’, ‘Küreselci Faşizm’, 

Üçüncü kitap; ‘Toplum ve Kültür’ özel başlığını taşıyor. Prof. Köktürk, 29 makaleden oluşan bu eserinde; yaşadığımız kültür krizinin çeşitli yönlerini ortaya koyuyor. Türk aydınının birkaç asırdır dûçar olduğu ‘acilcilik’ hastalığından kurtulması için felsefî derinlik ve sağduyunun rehberliğinde araştırmalara devam etmesi gerektiğini belirtiyor.

Kültür Üzerine’ başlıklı makalede; “Kültürümüz denildiğinde gelenek ve görenek, örf ve âdet terimleri bir çırpıda zikredilir. Ardından onların açılımına geçildiğinde ağırlıklı olarak folklorik unsurlar gösterilir. Başka bir biçimde ifâde etmek gerekirse; meselâ genel olarak milletin, özel olarak Türk milletinin varlığının târihî boyutu tartışılırken hep ‘üç-beş bin yıllık kültür’den söz edilerek başlanır. Bu söylem, kurguya dayalıdır.’ Diyor. 

Ve Prof. Köktürk; ‘Bu kültür nasıl bir şeydir ki, milyonlarca bilinçten, binlerce yıldan beri süzülüp bu güne gelmiştir…’ sorusuyla başlayıp, söylenenleri sorgulamak gerektiği fikrini savunuyor.  

Diğer makalelerden dikkat ekenler şöylece belirtilebilir: ‘Ahlâkın Yeniden İnşası: Şimdi Değilse ne Zaman?’, ‘Küresel Asimilasyon’, ‘Kültür Krizi’, ‘Ortak Dünyanın Sinsî Düşmanı: Magazinleşme’, ‘Ortak Dünyaya Suikast: Etnisite İnşası’, ‘Dinin Ontolojik Temelleri: Vahiy ve Özgürlük’, ‘Kozmopolitizm Üzerine

12 X 19,5 santim ölçülerindeki kitapların birincisi 271, ikincisi 336. Üçüncüsü 328 sayfadır. 

Abes: Akla ve sağduyuya aykırı, mantık dışı ve saçma.                                                                                                                                           Abeş: Çirkin, gülünç.                                                                                                                                                                                                  Ontoloji: Varlık felsefesi, temel mevzusu varlık olan felsefî disiplin. Günümüzde ‘varlık nedir?’ sorusuna verilen cevapları inceleyen ilim dalı. Felsefede, metafiziğin en temel kollarından biridir.                                                                                                               Immanuel Kant: (Doğu Prusya 1724-Almanya-1804): Alman filozofudur. ‘İnsanlığın yetiştirebileceği en büyük dâhilerden biri’ olarak kabul edilir. İnsanın tecrübe ederek sâdece tabiat bilgisini elde edeceğini belirtir. Diğer bilgiler ise insan zekâsı elde edilebileceğini ispat eder. O’na göre bili, kendi başına bir kavram değildir, kavramlar arasında bir münâsebet olması bakımından hükümdür.  Prof. Dr. Kant; kendisine has görüşleriyle tenkit felsefesi koymuştur. 

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A. Ş.                                                                                                                                                    İstiklal Caddesi, Ankara Han Nu: 63/3 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: 0.212- 251 03 50                                                  Belgegeçer: 0.212-251 00 12 e-Posta: [email protected]  www.otuken.com.tr  

  

MİLAY KÖKTÜRK:

1961 yılında Zonguldak’ta doğdu. Kastamonu Göl Öğretmen Lisesi’ni bitirdi. Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden 1984 yılında mezun oldu. Yüksek lisansını Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 1987’de tamamlayan Köktürk, Burdur ve Manisa illerindeki değişik liselerde 1986-1995 yılları arasında felsefe öğretmenliği yaptı. 1995 yılında Pamukkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne araştırma görevlisi oldu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde, ‘Ernst Cassirer’de Sembol ve Sembolik Formlar’ adlı teziyle, 2001’de doktorasını verip aynı yıl yardımcı doçentliğe tâyin edildi. Aralık 2007’de doçent, Mart 2013’te profesör oldu.

Çalışmalarına bilgi, bilim, kültür ve siyâset felsefesi ağırlıklı olarak devam eden Köktürk’ün *Hedef Ülke Türkiye’de Birey Toplum ve Siyâset, *Kültür Bilimi Yazıları, *Kültürün Dünyası/Kültür Felsefesine Giriş ve *Kültür ve Sembol adlı telif eserleri vardır. 

Filozof Ernst Cassirer’den: *Sembolik Formlar Felsefesi, *Kültür Bilimlerinin Mantığı Üzerine, *Rölativite Teorisi Üzerine, *Sembol Kavramının Doğası; *Max Weber’den: *Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eserleri çevirip yayımlamış olan Milay Köktürk Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

KUŞBAKIŞI: 

KOSTANTİNİYYE 1453:

İstanbul’u fethedip yeni bir çağ açtıktan sonra ‘Fâtih’ unvanı ile anılan Sultan İkinci Mehmed Han,  pek çok yerli ve yabancı esere konu olmuştur. 

Günümüzün önde gelen Bizans târihçilerinden Michael Angold, Fâtih Sultan Mehmed Han’ın, ve büyük fethinin gerek Osmanlı Devleti’nde gerekse Bizans İmparatorluğu’nda meydana getirdiği değişimlerin öncesini ve sonrasını derin bir şekilde tahlil ediyor. Geniş olarak ele aldığı husus, Bizans İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla doğan boşluğun çeşitli aktörler tarafından nasıl doldurulmuş olduğu meselesidir. 

Zeynep Rona tarafından Türkçeye çevrilen eser, 15,5 X 23 santim ölçülerinde, 304 sayfa olarak Ekim 2017’de yayımlandı. 

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

İstiklal Caddesi Meşelik Sokağı Nu: 2 Kat:4 Beyoğlu, İstanbul (T. İş Bankası Parmakkapı Şubesi üzeri) 

Telefon: 0-212 252 39 91 Belgegeçer: 0.212-252 39 95 www.iskultur.com.tr  e-posta: [email protected]  

OSMANLI TÂRİHİNDE EFSÂNELER VE GERÇEKLER: 

Türk târihçilerin kutbu Halil İnalcık’ın hazırladığı ‘Osmanlı Târihinde Efsâneler ve Gerçekler’ isimli eserde, Ertuğrul Gazi’den başlayıp 17. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı târihinin ana kaynaklarındaki yanlışlar, efsânevî üslûpla anlatılan hâdiseler ve şahıslar iç ve gerçek yönleriyle anlatılıyor. Hâdiseler, usta târihçinin kendisine has bakışıyla farklı bir boyut kazanıyor. Daha çok yer adları ve coğrafî yapı metotları üzerinden gözden geçirilen rivâyetler, modern târihçiliğimizin araştırma usullerine yön verecek mâhiyettedir. Hayme Ana Efsânesi, Osmanlı’nın bağımsızlığı, Fetret Devri’ndeki İktidar Mücâdelesi, Konstantiniyye’nin Fethi, Sultan Genç Osman’ın Katledilmesi ve Kösem Sultan tetkik edilen meselelerin başını çekiyor.

İnalcık’ın, ‘Araştırma sonunda tarihî gerçek olarak eserlerde yer almış birçok hususun hurâfelerden ibâret olduğu ortaya çıkmıştır.’ Cümlesi, iddialı görünmekle birlikte târih felsefesi üzerinden değerlendirilmeyi gerektiriyor. Zaman zaman bu makaleler başka târihçiler tarafından tenkit edilse de müellifin sâha çalışmalarının târih inceleme metoduna sağladığı faydalar tartışılmaz. Kitapta yer alan Osman Gazi’nin Sakarya seferi esnâsında ziyâret ettiği Beştaş Zâviyesi’nin fotoğrafları bunun tipik misali.

Kitaptaki ilk sekiz yazı, Osmanlı Devleti’nin kuruluş döneminde gelişen hâdiseler hakkında. Anadolu’daki Türk-Rum İlişkileri, Çaka Bey’in Bizans ile Mücâdelesi, Ertuğrul Gazi’nin Faaliyetleri, Osman Gazi’nin İznik Muhasarası ve Sakarya Seferi, Orhan Gazi Dönemi ve Fetret Devri hakkında bildiklerimiz kritik ediliyor. Sonraki üç yazı İstanbul Kuşatması hakkında olup ardından Kösem Sultan devri inceleniyor. Protestanlığın Osmanlılar tarafından nasıl desteklendiği ve Türk Târih Kongresi hakkındaki değerlendirmelerle kitap son buluyor.

Modern târihçiliğin bakış açısını ortaya koyarak Osmanlı târihinden efsâneleri ayıklamak üzerine inşa edilen kitap vaadini hakkıyla yerine getiriyor. ‘Efsâneler olmadan inşa edilen bir târih neye hizmet eder?’ sorusu ise cevabını aramaya devam ediyor. 

KRONİK KİTAP:                                                                                                                                              Ömer Avni Mahallesi, Balçık Sokağı Nu: 6 Taksim, İstanbul.Telefon: 0.212-243 13 23,                                                   Belgegeer: 0.212-243 13 28 e-posta: [email protected]  internet: www.kronikkitap.com                                                 

İMPARATORLUK ÇAĞININ OSMANLI SULTANLARI -1

Prof. Dr. Feridun M. Emecen, 163 sayfalık eserinde İkinci Beyazıd, Yavuz sultan Selim Han ve Kanunî Sultan Süleyman’ı anlatıyor. 

Genel Osmanlı tarihi çizgisinde Fâtih Sultan Mehmed’den sonra klasik devlet formunun yerleşmesinde kendisinden sonra gelen üç padişah döneminin önemli bir yeri vardır. Fâtih’in devleti dönüştürmeye yönelik hızlı atılımlarının yavaşlatılıp yeni bir soluk alındığı, bir ölçüde Doğu Rönesansı’nın yaşandığı İkinci Beyazıd dönemi; ‘Yavuz’ lakaplı Sultan Birinci Selim Han’ın Doğu siyaseti ile Osmanlı Devleti’nin kazandığı yeni dinî misyon ve onun ardından daha sonra ‘Kanûnî’ unvanıyla anılacak olan Sultan Birinci Süleyman Han’ın Orta Avrupa’ya ve Akdeniz’e ağırlık veren batı politikaları ve imparatorluğun uzak sınırlarına yönelik yeni ilgiler, ‘Klasik Çağ’ olarak adlandırılan 16. yüzyılı adeta ‘Osmanlı Türk Asrı’ olarak şekillendirmiştir. Emperyal bir anlayış ve zihniyetin ortaya çıktığı bu yeni asrın üç önemli siması olarak İkinci Beyazıd, Birinci Selim Selim Han ve Birinci Süleyman Han, söz konusu oluşumda mühim roller oynamışlardır. 

İSAM-İSLAMÎ ARAŞTIRMALAR MERKEZİ YAYINI. 0.216-474 08 50 [email protected]

KISA KISA… KISA KISA…

GELENEKLİ TÜRK ANLATILARI: Bayram Durbilmez / Ötüken Neşriyat

MÜ'MİNLERE VAAZLAR: Mehmed Zahid Kotku / Server Yayınları

PEYGAMBERİN KARDEŞLERİ:Metin Karabaşoğlu / İz Yayıncılık

ÇANAKKALE 1915 ALMANLARIN BÜYÜK TUZAĞI: Naim Babüroğlu / Asi Kitap

ŞEYH GALİB / OSMANLI'NIN BİLGELERİ:Yrd. Doç. Dr. Ali Cançelik / İlke Yayıncılık

DERKENAR:

TÜRKÇE

Türkçemiz;  kelime yapısı ve hazinesi, cümle kuruluşu ve alfabesi yüzyıldır çok ağır tahribata mâruz bırakılmıştır. İç ve dış tahrip güçleri, milletimizin diline bağlılığına inat, bozarak değiştirmek için bütün gücüyle çalışmaktadır. 

Dilimize musallat olan yıkıcı faaliyetler dört koldan yürütülmektedir. 1- Yabancı kelime istilası, 2- Dili zenginleştirme adına, kelimelerin yanlış türetilmesi ve yanlış kullanılması, 3- ‘İnternet Türkçesi’ olarak isimlendirebileceğimiz ucube, 4- Yabancı dille eğitim. 

İşin en üzücü tarafı, bu faaliyetlere devlet organlarının da bilmeyerek katkı sağlamasıdır… Bu katkılar; Sümerbank, Etibank isimlendirmeleriyle başlamıştı, Halkbank, Vakıfbank isimlendirmeleriyle devam ettirildi. 

Günümüzde; Kanal İstanbul, Borsa İstanbul isimlendirmeleriyle hatâda ısrar ediliyor. 

Türkçe dilbilgisi kurallarına göre isim tamlamasında yardımcı kelime başta, ana kelime sonda olur: ‘bahçe kapısı’. ‘at arabası’ örneklerinde olduğu gibi… ‘

Hatâda ısrar edilen örneklerde; ‘kanal’ ve ‘borsa’, ana kelimelerdir. ‘İstanbul’ ismi ise, kanalın ve borsanın nerede olduğunu belirtmesi açısından; yardımcı – tamamlayıcı kelimelerdir. Doğru isimlendirmeler; ‘İstanbul Kanalı’, ‘İstanbul Borsası’ şeklinde olmalıydı. Doğru isimlendirmeler olan; Boğaziçi Köprüsü, Atatürk Bulvarı, Dolmabahçe Camii, Fatih İlçesi söylenişleri örnek alınmalıydı. 

Türk millî kültürünün arsız kemirgenleri, kurum ve tesis isimlerindeki bu hatâları görünce aşka gelip bakınız ne yâveler üretiyorlar: 

*İlginç bir olaya görgü tanıklığı ettiğinde acaip ilgi yapıyorlar.                                                                                                           *Mavra yapanlara bozuk atıyorlar.                                                                                                                                                             *Çüş oluyorlar, oha oluyorlar.                                                                                                                                                               *Yazınsal uğraşlarla uğraşıyorlar.                                                                                                                                                     *Busines Class’da uçanın ölme şansının daha yüksek olduğunu yazıyorlar.                                                                                       *Yoğun sanatsal etkinlikler nedeniyle turşu oluyorlar.                                                                                                                        *Sahne alıyorlar, start alıyorlar.                                                                                                                                                                    *Gençlik yaşantılarında yaptıklarını anımsadıkları kimi yaşamsal hıyarlıklarıyla yüzleşiyorlar.                                                                                       *‘Evet’ kelimesini akılları ve zevkleriyle birlikte çöpe atıyorlar, ‘hı hı’ gibi sesler çıkarıyorlar. 

İncelik, zarâfet, nezahet, kültür, irfan fukarası kişilerin ifâde yamuklukları saymakla bitmez…

Entel geçinen kişi, kürsüdeki konuşmasını şöyle bitiriyor: ‘Düşünsel kanılarımı sizlerle paylaşmama izin vermeniz nedeniyle sizlere teşekkür etmek istiyorum.’ 

Teşekkür etmek istiyorsa, neden etmiyor ki? Acaba nasıl bir engeli var? Bir milyar defa teşekkür etmeyi istemek, bir defacık olsun teşekkür etmenin yerini tutmaz ki… 

Bilmiyor mu, öğretmiyorlar mı?                                                                                                                                                                     *                                                                                                                                                                                                                      Çok satan gazetenin birinci sayfasında, iri harflere 5 sütuna yayılan bir başlık: ‘Devletin en gizli sırları sızdırıldı.’ 

Sır’ deniler şey, zâten gizlidir. Gizli olmayan bilgi sır değildir. 

Haberin detayında; ‘şoke etti’ tâbiri kullanılıyor. Doğrusu ‘şok etti’ olmalı. 

Entel kemirgenler bir taraftan, ‘büyük’ olduğunu zanneden gazete diğer taraftan saldırılar devam ediyor. 

Kimileri muhatabını ajite ediyor. Kimileri de igore. Enjoy edenler var, refüze edenler de. Accept edenlerle check edenler bizden, handle edenlerle okupe edenler karşı taraftan… 

Hepsi güzelim Türkçemizi bozmaya gayret ediyorlar. 

Türkçe dostları, Türkçe hassasiyeti olanlar, dil uzmanları, Türkçeciler, öz Türkçeciler, hakîki ve de en öz hakîki Türkçeciler ile Türk Dil Kurumu yöneticileri… Siz ne ediyorsunuz?                                                                                                                                      *                                                                                              Kimileri ‘Yedi yüz bin’ yazıyor.                                                                                                                                                          

Kimileri ‘Yediyüzbin’ veya ‘7 yüz bin’ veyahut da 700 bin…                                                                                                                      

Hangi yazılışın Türk dili kaidelerine uygun olduğunu biler var mı?

Yoksa…

Çeşit zenginliği’ deyip geçelim mi?                                                                                                                                                         

Sonra da ‘Ne çektin be Türkçem’ diyerek ağlayalım mı?

OĞUZ ÇETİNOĞLU