DİLİMİN UCU ÇINLIYOR

Neyran Günüçer, 13,5 X 21 santim ölçülerinde 208 sayfalık kitabında; mizahî ve akıcı kalemiyle, istedikleri için mücâdele eden, tercih yapan, bâzen giden, bazen kalan, yalnız kalan, yaralanan fakat dik duran bir kadının aşkı, arkadaşlığı, anneliği, en çok da kendini keşfetme serüvenini anlatıyor. Aslında bütün kadınların benzer hikâyeleri olduğuna inanarak...

Dilimin Ucu Çınlıyor isimli romanın kahramanı, ‘günün birinde lâzım olur düşüncesiyle biriktirme hastası’ olan bir baba ve ‘bu bir şeye yaramaz düşüncesiyle atma hastası’ olan bir annenin kızı olarak Barbie ve onun sevgilisi Ken'den nefret ederek büyümüş bir kadındır. 

Üniversitede tercih kurbanı olarak mühendislik okumaya başlayan, bir yandan da fotoğrafçılık kulübüne üye olup okulda bütün zamanını bu kulüpte geçiren genç bir kadın... Eski dergi ve gazetelerden reklam sayfaları topluyor ve bunları biriktiriyor, düğün, sünnet nişan derken rock gruplarının fotoğrafçılığına başlıyor. İlk defa âşık oluyor ama görünen o ki yanlış adama... 21 yaşında tek başına anne olan ve hayallerinin peşinde koşmaya karar veren, derdini, aşkını, hüznünü, sevincini reklam sayfalarına yazdığı notlarla anlatan bu kadının hikâyesi hem tanıdık hem yabancı...

 Dilimin Ucu Çınlıyor, yer yer kahkaha attıracak kadar keyifli, kendinizle yüzleşmenizi sağlayacak kadar samîmi, gerçekten istediklerinizi yapmanız için adım attırma cesâretinizi harekete geçirecek bir roman.

Günümüzde yüzlercesine, binlercesine rastlayabileceğiniz ve acıma duygularınızı kabartıp şans dileyeceğiniz, ıslah olmalarını temenni edeceğiniz, gençliğini yaşamadan anneliğe gözünü açan deli-dolu bir genç kızın hikâyesi. 

Okunması, aynı hüsranı yaşamak istemeyenlere mutlaka fayda sağlayacaktır. 

*  *   *  

 Konuştular, sustum. Çünkü çok anlamlı bir şey diyecektim.                                                                            Annem atmasaydı, babam tutmasaydı,  amcam bir kere olsun altılıyı tuttursaydı.                                                                                                               

Barbie ve Ken’in bebek olmadığını herkes anlamış olsaydı, sırtımızı o koca çınar ağacına hiç dayamasaydık.

Zeus’la Europa’nın o mitolojik hikâyesi söze dökülmeseydi, Superman mavi taytının üstüne o kırmızı donu giymeseydi, kadın olarak evrildikçe sarkmasaydık,

Belki de her şey çok farklı olabilirdi.

Ama olmadı... 

Bu gidişle hiçbir zaman olmaz da…

MYLOS KİTAP: Caferağa Mahallesi, Zühal Sokağı Nu: 1 Kadıköy, İstanbul. Telefon: 0.216-345 0046, Belgegeçer: 0.216-345 00 50 [email protected] //  www.babil.com

NEYRAN GÜNÜÇER

1980 yılında, İstanbul’da doğdu. Erenköy Kız Lisesi'nde okudu, Fenerbahçe Lisesi’nden diploma aldı. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Jeoloji Mühendisi olarak mezun oldu. Web grafik eğitmeni olarak ajanslarda çalıştı.  Motosiklet tutkusu yüzünden motosiklet federasyonunda çalışmaya başladı. Sonra tekrar ajanslarda döndü. Bir süre küratörlük yaptı. Belgelessel çekti.  Kültür Sanat Haritası dergisinde yazdı. 

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde müzecilik dalında yüksek lisansı için devam ederken yeni belgeseller çekti. Dergi yazarlığını da bırakmadı. Derken… yaşadığı renkli, hareketli hayatı, Dilimin Ucu Çınlıyor’da anlattı. 

DERKENAR:

ÇOCUK KİTAPLARININ HAZIRLANMASI

Anne ve babaların birçoğu, çocuklarına okuma alışkanlığı kazandırmak için gösterdikleri gayretlerden netice alamıyorlar. Bu genel problem, anne ve babaların büyük ölçüde, kitabı sevdirmek için, çocuğun okumayı öğrendiği yaşa kadar beklemelerinden kaynaklanıyor. 

İnsan, alışkanlıkları üzerinde büyük etkisi olan ilk 5 yaş kitaptan uzak geçince, sonraki zamanlarda okumaya alışmak çok da kolay olmuyor. Erken yaşlarda kitap sevgisi kazanmanın yolu ise resimli kitaplardan geçiyor. Çocuk, dinlediği kitabı resimleriyle hayâlinde canladrıyor. Bu resimler, hem çocuğun ileride kitaplarla hem dünyayla kuracağı bağı etkiliyor. Çocuk güzeli de, sahte ve çirkini de ilk defa kitaplarda görüyor ve olumlu ile olumsuzu bu çizimlerle zihnine kodluyor. Ama taşıdığı öneme rağmen yayınevleri ve bazı çizerler bu konuda gereken hassasiyeti göstermiyor.

Fazla renk, çocuk dünyasında karmaşaya sebep oluyor

Yayınevlerinin bâzıları çocuk kitaplarını ciddiye almıyor. Editörlerin bir kısmı; ‘Çocuk kitabı, ne olacak? Öyle de olur böyle de...’ şeklinde düşüncelere sâhip olabiliyor. 

Metinlere ve çizimlere gereken önem gösterilmiyor. Özellikle resimleme işini en ucuza yapan kişiler tercih ediliyor. Çizerlere bu işi yapmaları için az bir süre tanınıyor. Durum böyle olunca çizerler, resimleyecekleri kitabı doğru düzgün okumadan ve ihtimam göstermeden çala-kalem bir şeyler çiziktirip veriyor. Çocuklar, anne-baba veya büyük kardeşlerinin, kitaptan okudukları ile orada gördükleri resimler arasında ilişki kuramayınca veya anlayamayınca, haz duymuyorlar. 

Kitaptaki resimlerin hangi yaş grubu için çizildiği de çok önemlidir. Resimler, bazı yaş grubundan çocuklar için metinden çok daha değerli. Mesela korkutucu bir şey çizmek gerektiğinde hangi yaş çocuğu için çizileceği bilinmezse, çocuk anlayamaz veya çok basit bulup olumsuz düşüncelere yönelebilir.  

Kitap resimlendirmede düşülen bir diğer hatâ ise ilgi çekiciliği sağlamak adına çok fazla renk kullanılıyor olması.  Bu çok renklilik başta ilgi çekici gibi görünse de hem çocuğun zihin dünyasında karmaşaya yol açar hem de beğenisinde hiçbir artış sağlamaz. Daha sâde çizgilerle çocuğun ilgisini canlı tutmak ve tek bir rengin tonlarını kullanarak çocuğun beğenisine katkı sağlamak mümkün.

Bâzı yayınevleri, çocuk kitabı çıkarma furyasında birbirleriyle yarışıyorlar. Buna rağmen kaliteli işlerin az sayıda olduğu görülüyor. Kabul: yayınevleri bir ticârethânedir. Kâr gayesiyle hareket ederler. Fakat sözkonusu çocuk olunca, daha titiz olunmalı ve daha fazla kâr için daha yüksek kalite hedef alınmalı.

Çocuk kitabı yazanların pedagoji eğitiminden geçmiş olması kaliteye ulaşmak için uygun bir tedbirdir. Ressam seçiminde de aynı durum söz konusudur. Yazarla ressamın koordineli çalışması tavsiye edilir. Çocuk dünyasını bilmeyen yazar ve ressamlar, yayınevlerine kazanç sağlayamayacağı gibi, çocuklarda okuma zevkinin gelişmesini önler, hatta körelmesine, çocuğun kitaptan nefret etmesine yol açar.  

Resimleme konusunda yapılan bir başka hata; resmin, ilgili olduğu olayla aynı sayfada veya karşı sayfada olmaması şeklinde ortaya çıkabiliyor. Bazen da resim, ilgili olayın yazıldığı sayfadan 2-3 sayfa önce veya sonra olduğu görülüyor.   Bütün bunlar çocuğun metin ile resim arasında ilişki kurma yeteneğini zayıflatıyor, haz duymasını, kitabı sevmesini engelliyor.

Diğer taraftan kaliteli resimlerin, özellikle küçük yaştaki çocuklarda, öğrenme hızı üzerinde dikkate değer bir etkisi olduğu biliniyor. Çocuk bu çizimlerle hem duygu ve ifâdelerini ayırt etmeyi öğreniyor hem de hayal dünyasını zenginleştiriyor. Ayrıca bu çizimlerin, çocuğun gördüğünü anlatma yeteneği üzerinde de olumlu etkisi oluyor. 

KUŞBAKIŞI: 

Şeyhülislâm İbn Kemal’in Fetvaları Işığında

KANÛNÎ DEVRİNDE OSMANLI’DA HUKUKÎ HAYAT

Osmanlı Devleti, günümüzde ‘muhteşem yüzyıl’ olarak da bilinen Kanûnî Sultan Süleyman döneminde siyâsî ve askerî açıdan zirveye çıkmıştır. Bu dönemde gerek sosyal gelişmelerle gerekse fetihlerle genişlemeye bağlı olarak ortaya çıkan problemlerle alakalı çeşitli hukukî düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelerde Osmanlı şeyhülislâmlarından özellikle İbn Kemal'in ismi ön plana çıkmıştır.

Osmanlı Devleti, kendisinden önceki Türk-İslâm devletlerinden devraldığı hukukî geleneğe bağlı kalarak Hanefi mezhebini benimsemiştir. Hanefi hukukçuları ise klasik hukuk çalışmaları yanında, bir de günlük hayata çözüm üreten, uygulamaya yönelik fetâvâ, nevâzil, vâkıât ve mesâil türü eserler telif etmişlerdir. 

İbn Kemal, yetiştiği ortamın ve anlayışın bir sonucu olarak, mes'elelere doğrudan Kur'an, sünnet, icmâ' ve kıyas gibi şer'î delillere dayanarak ictihad etmek yerine, fıkıh kitaplarındaki görüşlerden zamana en uygun olanı tercih ederek problemleri çözmeye çalışmıştır. 

İbn Kemal'in fetva mecmûaları incelendiğinde, Osmanlı hukuk sisteminde şeyhülislâm fetvalarının, sâdece karmaşık dâvâlarda hukukî açıklama ve uygulama aracı olarak hizmet etmediğini, aynı zamanda bir fıkıh kitabına bakacak Arapça bilgisi olmayan nâibler ve halk için de yol gösterici bir kaynak olduğu görülmektedir. 

Çağın problem ve çözümlerini, dolayısıyla hukukun canlılığını ve esnekliğini yansıtması bakımından büyük önem arz eden İbn Kemal'in fetvaları hiç şüphesiz hukuk, iktisat, sosyal ve siyâsî târih araştırmaları için mutlaka incelenmesi gereken zengin bir literatür oluşturmaktadır. 

Bu literatürün mühim eserlerinden biri olan Kanûnî Devrinde Osmanlı’da Hukukî Hayat isimli eser, 244 sayfa olarak Dr. Ahmet İnanır tarafından hazırlandı. 

OSMANLI ARAŞTIRMALARI VAKFI (OSAV): Zeynep Sultan Camii Sokağı Nu: 29 Gülhâne, Fatih, İst. Telefon:0.212 513 40 33  Belgeç: 0.212 511 34 78  www.osmanli.org.tr  e-posta:[email protected]  

ANADOLU YAKASI:

Hikâyeciliğimizin önemli kalemlerinden Mustafa Kutlu, ‘Anadolu Yakası’ adlı çalışmasıyla okurlara bir defa daha ‘Merhaba’ diyor. 

Son dönemde moda olan 'nehir söyleşi' formatından bir uzun hikâye çıkarmayı başaran Kutlu, bu yeni tarzıyla Türk edebiyatında bir ilki gerçekleştiriyor. Kitabı eline ilk alanların Anadolu Yakası isminin altında yer alan 'Nehir Söyleşi' ibâresini görünce ister istemez bu türün bir disiplin olup olmadığını uzun uzun düşünüyor. Hatta târihin târifini bile uzun uzun tartışıyor. Kitapta yer alan târih târiflerinden bir tanesi: ‘Babil Kralı Nebukadnezar bir rü'yâ görmüş fakat rü'yasını hatırlamıyor.’ ‘Hemen’ demiş; ‘Çağırın falcıları, kâhinleri, rü'yâ tâbircilerini! Benim rü'yâmı tâbir etsinler.’ Adamlar gelmiş; ‘Efendim, rü'yânızı anlatın da tâbirini yapalım’ demişler. ‘Mesele de bu ya!’ demiş, ‘hatırlamıyorum’. ‘Ama biz hatırlamadığınız rü'yâyı nasıl tabir edelim?’ demiş adamlar. Kral şöyle cevap vermiş; ‘Rü'yâmda ne gördüğümü bilmeyecekseniz; ben bu rü'yânın tâbirine nasıl güveneyim?’ Târih de hakikaten unutulmuş rü'yâlara benziyor.

Târih kavramını böyle açıkça(!) târif ettikten sonra insanlığın târihçilik anlayışlarından da bahsediyor. Asya'nın kadim usturelerinden, İslâm târihçiliğine, Çin târihçiliğinden, eski Yunanlı târihçilere, Roma târihçilerinden Hıristiyanlığın teolojik târihçilerine, ortaçağlardan, günümüze…

İster istemez ‘Mustafa Kutlu ile yapılmış bir söyleşi mi var karşımızda?’ diye merak duyulmasına yol açan kitapta, ‘Anadolu Yakası’ adlı mahallî bir kanalın başarılı sâhibi Muzo Gönül ile bir gazete muhabirinin yaptığı 'nehir söyleşi' okuyucuya, hikâye formatında sunuluyor. Mahallî bir televizyon kanalı sâhibiyle yapılan röportajdan hazla okunan bir uzun hikâye çıkaran yazar, okuyucuya Anadolu ile İstanbul arasında gel-gitler yaşatarak taşra-şehir eksenindeki değişimi gözler önüne seriyor.

Kitabın sonsöz kısmına başlarken: Âdem, cennette bilgi ağacının meyvesini yemek için şeytan tarafından kışkırtılırken; ‘Bakın bu bilgi ağacıdır, bu bilgi ağacının meyvesini yerseniz, her şeyi bileceksiniz, iyiyi kötüyü bileceksiniz ve Tanrı'ya benzeyeceksiniz’ diyor. Bunu şâyet kendi ilişkiler örgüsünden ayırır da ‘bilgili olmak iyi bir şeydir’ falan gibi başka bir ma'nâda kullanılırsa, biraz yanlış olur. Çünkü her cümle kendi ilişkiler örgüsü içinde doğru olur. Yazar; ‘Ben doğrusu, vaktiyle kara câhiller tarikatına girmiş bir insan olarak, bilgiye öyle çok da sıcak bakmıyorum. Bunun sebeplerini arz edeceğim.’ Derken, okuyucuya hem kendinin hem de kitabın hülasa-i kelâmını veriyor.

DERGÂH YAYINLARI: 

Merkez: Binbirdirek Mahallesi, Klodfarer Caddesi Nu: 3/20 Altan İş Merkezi Sultanahmet – İstanbul.                               Telefon: 0.212-518 95 78  Belgegeçer: 0.212-518 95 81  e-posta: [email protected] [email protected]   

Satış Yeri: Molla Fenari Sokağı Nu: 28 Yıldız Han Giriş Kat (Katlı otoparkın yanı) Fatih – İstanbul

Telefon: 0.212- 526 99 41 Belgegeçer: 0.212-519 04 21  e-posta: [email protected] www.dergahyayinlari.com  

İSTANBUL’UN KAYBOLAN 100 ESERİ:  

Fatih Güldal’ın ‘İstanbul’un Yüzleri’ serisinden çıkan inceleme kitabı. İstanbul’da zamanla kaybolmaya başlayan şehrin tarihî yapılarını konu alıyor. 

Bugünlerde 'özel' denilebilecek birtakım sebeplerden dolayı İstanbul'da kaybolmuş binalar konuşuluyor. 

İstanbul'da kaybolan eserlerden söz edilince akla, Bizans çağında yapılıp sonra yok olanlar geliyor. İstanbul'un fethinden sonra Osmanlılar ‘bilinçli yok etme' politikası uygulamadılar. Bu kayıp eserler, sırf' eski oldukları için ortadan kayboldu. Ancak alakasızlıktan, bakımsızlıktan kaybolanlar da az değildir. Cumhuriyet döneminde ise, başka sebeplerle de kaybolan eserler vardır. Giden gitmiştir, ama kurtaracak, pırıl pırıl hâle getirilecek çok eser hâlâ vardır. 

Güldal'ın bu tür eserlerle çok ilgilenmediğini görüyoruz. Bizans'tan kalmış yapılar Osmanlı zamanında câmi haline getirilmiş ve sonradan yok olmuşsa evet, bu yapılar Fatih Güldal'ın listesinde yer alıyor. Mesela Bukaleon veya Blaherna Sarayları'nın sözü bile edilmiyor. Buradan belli ki Güldal'ın dikkati binalara değil Müslüman - Osmanlı binalarına yönelik ve onlarla da sınırlı. Bunların yok olması karşısında içten ve haklı bir üzüntü ve öfke duyduğu belli oluyor. 

Son zamanlarda bazı izi kalmamışlar dâhil, az izi kalmışlardan birçoğu restore edildi. Galata'da Bereketzâde, Fenerde Abdisubaşı, Arasta Cami… 

Kaybolan eserler üstüne bu kitapta 46 cami ve mescit var. 

Kitapta 18 hamamın da adı geçiyor. Bunlardan mesela, Çardaklı Hamamı'nın binası halen ayaktadır, adam edilebilir. 

İstanbul’u güzelleştirmek ve zenginleştirmek isteyenler, bu eserden faydalanabilirler. Eh… kitabı İstanbul Büyükşehir Belediyesi yayımladığına göre ümit etmek herkesin hakkı… 

İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KÜLTÜR A. Ş. YAYINLARI:                                                                                  Maltepe Mahallesi Topkapı Kültür Parkı Osmanlı Evleri, Topkapı, Zeytinburnu 34010 İstanbul. Telefon: 0.212-467 07 00 Belgegeçer: 0.212-467 07 99 e-posta: [email protected]  www.kultursanat.org

KISA KISA / KISA KISA…

1-KİM DEMİŞ KUR’AN ANLAŞILMAZ DİYE? Tahsin Ay / Akademisyen Kitabevi.                                                                                          2-100. YILINDA ÇANAKKALE: Bilgi Şöleni Tebliğleri / Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları.

3- SELÇUKLU GÖÇERLERİNİN DÜNYASI: M. Said Polat. Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış. 

4- YOL HALİ: Nazan Bekiroğlu. Timaş Yayınları.                                                                                                                                                      5-TURGUTOĞULLARI – Orta Anadolu’nun Türkmen Beyliği: Mustafa Kaygısız / Çizgi Kitabevi – Konya.