RUMELİ TÜRKLERİ VE MÜSLÜMANLARI

Türkler târihte ilk defa Hun Türkleri olarak 375 yılında Balamir Han yönetiminde Avrupa’da görüldüler. Doğu Gotlarının (Ostrogotların) ve Batı Gotlarının (Vizigotların) büyük göçleri bu sebeple oldu. Balamir’den sonra Uldız (Yıldız) Han yönetimindeki Hunlar Roma topraklarına girdi. Uldız’ın hedefi Doğu Roma’yı etkisiz hâle getirmek sonra da Batı Roma üzerine yürümek ve İstanbul’u almaktı.

Uldız 410 yılında öldü. Yerine sırasıyla Karaton, Rua ve Atilla geçti. ‘Tanrı’nın Kırbacı’ olarak anılan Atilla Doğu Roma ile 434 yılında Margos, 447 yılında Anatolios antlaşmalarını imzaladı.  453 yılında 58 yaşında iken (bir rivâyete göre) ilk eşi İldiko tarafından zehirlenerek öldürüldü. Atilla’nın ölümünden sonra Hunlar önce dillerini, sonra dinlerini değiştirdiklerinden millî karakterlerini kaybettiler ve eriyip yok oldular. Avrupa Hun Devleti, 94 yıl hüküm sürdükten sonra tamâmen dağıldı.

Türklerin Avrupa’ya ikinci geçişi 1263 yılında 12.000 Türkmen’den oluşan bir grupla Sarı Saltuk yönetiminde oldu.

Târihçilerin esas aldığı geçiş 1352 yılında Orhan Gazi’in oğlu oğlu Şehzade Süleyman Paşa tarafından gerçekleştirildi. Bizans İmparatoru Kentakuzen, baş edemediği rakibi Paleolog tehlikesinden kurtulmak için Orhan Gazi’den yardım istedi. Süleyman Paşa 30 kişi ile Gelibolu’dan Çimpe Kalesi’ne girdi ve Paleolog’u bertaraf etti. Kısa zaman içerisinde Malkara, İpsala, Tekirdağ Osmanlı Devleti’nin eline geçti.   

Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki ilerleyişi Viyana kapılarına kadar devam etti.

Türklerin Avrupa Kıt’asında 561 yıl devam eden hâkimiyeti 1912-1913 yıllarında cereyan eden birinci ve ikinci Balkan savaşları ile Edirne’ye kadar geriledi.

Balkan göçleri, insanlık târihinde yaşanan en trajik hâdiselerin başında gelir. Buna rağmen o topraklarda, öksüz ve yetim, mağdur ve mazlum, ‘Evlad-ı Fâtihan’ olarak andığımız dindaşlarımız, soydaşlarımız vardır.

Emekli Kurmay Albay, Târihçi Doç. Dr. Hasip Saygılı; ‘Osmanlı’nın son 40 Yılında RUMELİ TÜRKLERİ ve MÜSLÜMANLARI / 1878-1918’ isimli kitabında, eserin adından da anlaşılacağı üzere Evlad-ı Fâtihan’dan bilgiler veriyor. Eserinin yazılış maksadını şöyle açıklıyor:

‘Osmanlı Devleti’nin son döneminde Rumeli'nin elden çıkışının perde arkası yeterince ele alınmış değildir. Mesele daha ziyâde cephelerde orduların bozulması ile izah edilmiştir. Oysa orduların düşman karşısında bozulması dahi fikrimizce sosyal bünyedeki arızaların su yüzüne çıkmasıdır. Bu kitap boyunca bu arızalara dikkat çekilmiştir.

Rumeli toprakları üzerinde diplomatik misyonlar, vahşi komiteciler, kiliseler ve mekteplerin Türk varlığını hedef alan çalışmaları karşısında dengeyi lehine çevirme imkânı bulamayan Osmanlı idâresi ayağının altındaki zeminin gün be gün kaydığına şâhit olmuştur.

1877-1878 Rus Harbi ile artık sarsılmaya başlamış Rumeli topraklarını tutabilmek için devletin çabaları Şehit Müşir Mehmed Ali Paşa'nın şehâdetinin anlatıldığı bölümde ortaya konulmuştur. Rahmetli Mareşalin mevcut Arnavut algısındaki olumsuz imajının hakikatle uyumsuz olduğu belgelerin tanıklığıyla gösterilmiştir.

Bu kitap diğer taraftan kaybedilen Rumeli'nin hikâyesinde belgelerin diliyle Bulgar, Yunan ve Sırp komitelerinin birbirleriyle ve Osmanlı güvenlik güçleri ile boğuşmalarının diplomatik temsilciler tarafından nasıl kollandığının farklı bakış açılarından özetlenmesidir. Osmanlı idâresi günlerinin sayılı olduğuna inanan silahlı çetelerin, Ortodoks din adamları tarafından nasıl kışkırtıldığı da bizzat kendi kaynaklarından gösterilmiştir. Rumeli’ye terör ve eşkıyalık eylemleriyle kan banyosu yaptırılırken metropolit ve piskopos mevkiindeki din adamlarının kendi cemaatlerini, ‘donunuzu satın silah alın...’,  ‘göze-göz istemiyorum. Göze karşı gözler istiyorum...’ çığlıkları ortaya konulmuştur.

Düvel-i muazzamanın silahlı müdâhale tehditleriyle Rumeli'de ıslahat yapmayı kabul eden Sultan Abdülhamid Han idâresine karşı özellikle Arnavutların şiddetli tepkisi aynı yıl içinde iki Rus konsolosunun katledilmesi sonucunu doğuracaktır. Rusya'nın Mitroviçe'de konsolosluk açma teşebbüslerine karşı duramadığı için ‘murtat’ (dinden dönmüş) olduklarını kabul ettikleri Türklerin kışlalarına silahlı saldırıya geçen Arnavutların birbirlerini ‘Hakîki Türk evlatları! Hücum...’ diye teşvik etmeleri sarsıcıdır.

Manastırda Askerlik şerefini koruyarak kendisini nöbet mahallinde dövmeye yeltenen Rus konsolosunu katleden jandarma neferi Halim'in Rus baskısı ile nasıl ipe çekildiğinin arka planı 113 yıl sonra bile ilgi çekici görünmektedir.

Bu kitapta yine Balkan Bozgunu için askerî mülâhazaların ötesinde en tepeden en aşağıya bütün ahalideki insan kalitesi düşüklüğünün felaketin esas sebebi olduğu örnek olaylarla iddia edilmektedir. Anlı şanlı Balkan şehirlerimizin düşmana harp edilmeden teslim edilmesi için eşrafın mazbata tanzim etmesi gibi düşüklükler örneklenmiştir. Ancak Balkanlardan Osmanlı Devleti'nin çekilmesi ile Müslüman ahalinin ‘Aman Sultan Reşad Gel Bizi Kurtar...’ diye feryada başlamasına da işâret edilmiştir.

Birinci Dünya Harbi'nde Sultan Reşad'ın cihad çağrısı ile Rumeli'de artık hudutlarımız dışında kalmış topraklardan, çoğunluğu Arnavut 50.000 Müslüman gönüllünün Türk Ordusunda silah başı yapması, arşiv vesikalarına dayalı olarak ortaya konan bu kitabın bir diğer bölümüdür.’ (s: 9-10)

Yazar, 2009-2010 yıllarında Kosova’da vazifeli olarak bulunduğundan; hâdiseleri, mahallinde ve belgeler üzerinde incelemek imkânına sâhip olmuştur. Bu sebeple pek çok kitapta bulunmayan veya yanlış aksettirilen bilgileri ilk elden okuyucuya sunmaktadır.

1903 yılında cereyan etmiş olmasına rağmen günümüzde hâlâ konuşulan konsolosların selamlanması meselesini anlatan bölüm alâka çekicidir.

Rus Konsolosu Aleksandır Rostkovski, şehir içinde Nüzhetiye Karakolu önündeki nöbetçinin kendisini selamlamadığını görünce, arabasından inerek nöbetçiye doğru hiddetle yürüyerek kendisini niçin selamlamadığını sormuştur. Yanında kavası ve üzerinde resmî konsolos kıyâfeti bulunmayan konsolos, Türk kaynaklarına göre nöbetçi jandarma neferi Halim’in yüzüne kamçı ile vurmuştur. Slav kaynaklarında ise nöbetçinin kimliğinin sorulduğu ileri sürülmektedir. Konsolosun ne dediğini anlamayan nöbetçi, silahını ateşleyerek konsolosu öldürmüştür. Fransız gazetesi, öldürülen konsolosun daha önce de aynı askeri tokatladığını yazmıştır. İngiliz Konsolosu ise, maktul konsolosun nöbetçi nefere öldürmek kastıyla tabanca ile ateş ettiğinden, nöbetçinin kendisini korumak için cinâyet işlemek mecburiyetinde kaldığını ifâde etmiştir.

Nöbetçi nefer muhakeme ve idam edilir.

Yazar, yaptığı inceleme neticesinde kanaatini şöyle açıklıyor ‘Düvel’i Muazama’ya mensup misyon temsilcilerinin kendilerini Osmanlı topraklarında mahallî halk ve memurlardan saygı ve nezâket bekleyen misâfir memurlar olarak değil, muhataplarını aşağılayarak terbiye etmeye çalışan koloni idârecileri gibi gördükleri anlaşılmaktadır.’  (s: 78-83)

4. bölümde, dikkat çekici bir konu işleniyor: Rus diplomatik misyonlarının Bulgar komitacılarla ilişkileri… Anlaşılıyor ki düvel-i muazzama, yalnız askerleri ile değil, din adamları ve diplomatlarıyla birlikte Osmanlı’ya saldırmaktadırlar. (s: 99-125)

                                                                                                                                                                                                                                                              
Yazar 6. Bölümde; Osmanlı Devleti’nin Balkan harbi’nde uğradığı bozgunun, çeşitli yönleriyle incelenmesine rağmen, savaş ile yaşanan çözülme arasındaki bağların ihmal edildiğini belirterek bu hususu mercek altına alıyor. (s: 163-179)

Bölgenin tanınmış sanatkârı ve kültür adamı İrfan Şekerci tarafından derlenen ‘Sultan Reşad Türküsü’ Kosovalı Türkler ve diğer Müslüman grupların, Balkan Harbi sonrası dönemdeki his ve düşüncelerini yansıtmaktadır.

Karaağaç'tan gösterir Prizren kalası
Kalanın dibinde suyun âlâsı
Süngülerle doldu sokaklar varoş reayası
Aman Sultan Reşad gel bizi kurtar
Verdiğin idareyi vermiyor çüffar
Prizrenin meşhur cami Sinan Paşa
Mübarec bayrağımız atarlar aşa
Bağırdılar, yaşa Kral Petar Yaşa
Aman Sultan Reşad gel bizi kurtar
Verdiğin idareyi vermiyor çüffar
Sırp asçerlerinendoldu Kosova ovası
Kurdun kuşun hayvanatın bozuldu yuvası
Tellallar bağırdı, Sırp'ın oldu burası
Aman Sultan Reşad gel bizi kurtar
Verdiğin idareyi vermiyor çüffar
Prizrenin cübeğiBayraklı cami
Prizren ahalisi oldu acami
Topsuz tüfeksiz sattılar vatani
Aman Sultan Reşad gel bizi kurtar
Verdiğin idareyi vermiyor çüffar
Baydaranada teslim bayrağını astılar
Ahalimiz teslim oldu, mühür bastılar
Aman Sultan Reşad gel bizi kurtar
Verdiğin idareyi vermiyor çüffar
Prizren'in kalası yüksek tepede
Çüffar kurmuş rakı takımı medresede
Aman Sultan Reşad gel bizi kurtar
Verdiğin idareyi vermiyor çüffar
Haçın kapandı hüçümet kapısı
Maaş alanların mahzun hepisi
Haçın kanadı eytam sandığı
Aman Sultan Reşad gel bizi kurtar
Verdiğin idareyi vermiyor çüffar
(s: 185-186)


Hasip Saygılı’nın Kosova Türk Temsil Heyeti Başkanı olarak tanzim ettiği 8 Eylül 2010 tarihli raporu mutlaka okunmalı. (s: 250-256)

Yazarın 1.000’e yakın belgeyi inceleyerek meydana getirdiği eser, 14 X 23 santim ölçülerinde, 256 sayfa hacimle, Kasım 2016’da yayınlandı.

İLGİ KÜLTÜR SANAT:                                                                                                                                 
Çatalçeşme Sokağı Nu: 27/7 Cağaloğlu, İstanbul.
Telefon: 0.212-526 39 75
Belgegeçer: 0.212-526 39 76
www.ilgikultur.com  e-posta: [email protected]

 

 

 

HASİP SAYGILI:                                                                                                                                            

1960 yılında Gaziantep’te doğdu. Kara Harp Okulu (1982), Kara Harp Akademisi (1992) ve Quetta Command and Staff Collegedan (2000) mezun oldu. Subay olarak çeşitli kıta ve karargâh hizmetleri yanında Pakistan Kara ve Hava Ataşeliği (2002-2004), Kara Harp Akademisi Sınıf Başhocalığı (2005-2008), Kosova Türk Temsil Heyeti Başkanlığı (2009-2010) ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Müdürlüğü (2010-2013) görevlerinde bulundu.

2012 yılında ‘1905 Rus Devriminin Osmanlı Devletine Etkileri’ konulu teziyle İstanbul Üniversitesinde doktorasını tamamladı. 2015’te doçent oldu. Hâlen Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesinde tam zamanlı öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.

 

 

DERKENAR:

 

TÜRKİYE’DE KİTAP…

Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu (YAYFED) verilerine göre 2016 yılı Ekim ayında talep edilen bandrol sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre %16 azaldı. Ekim ayında toplam 41.991.518 adet kitap yayımlandı. 2015 yılı Ekim ayı Yayımcı Meslek Birliklerinin faaliyetlerini devam ettirdiği 2011 yılından itibâren ulaşılmış en yüksek adet ve rekor olduğu gerçeği dikkate alındığında bu düşüş negatif bir durum olarak değerlendirilmemelidir. 2016 Eylül ayında elde edilen %30'luk büyüme Ekim ayında talebin bir miktar düşeceğini gösteriyordu. Ancak bu düşüşün bizim öngörülerimizin altında gerçekleşmiş olması sektör için iyi bir netice olarak değerlendirilmelidir.

Diğer taraftan faaliyet sürecimiz boyunca ilk defa peşpeşe ve yıl içerinde üç ayda 40 Milyon adet seviyesini aşarak yeni bir rekora imza atmış bulunmaktayız.

Ekim ayı ile birlikte 2016 yılının ilk on ayını tamamlamış olduk. Böylece 2016’nın ilk on ayında yayıncılar toplam 352.421.170 adet kitap yayımladı. Geçen yılın aynı döneminde bu rakam 330.508.125 adet olarak gerçekleşmişti. Ülkemizde ve dünyada yaşanmakta olan bütün problemlere rağmen 2016'nın bu döneminde bandrol talebi önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık %7 artış göstermiştir. Bu tablo bize yayıncılık sektöründeki büyümenin istikrarlı bir şekilde devam ettiğini göstermektedir.

Ekim ayında yayımlanan kitapların %16'sını yetişkin inceleme, araştırma kitapları, %6'sını yetişkin edebiyat sanat kitapları, %10'unu çocuk ve gençlik kitapları, %6'sını inanç kitapları, %2'sini akademik yayınlar, %1 ini ithal kitaplar ve %59'unu eğitim alanındaki kitaplar oluşturdu.

 

 

KUŞBAKIŞI

BALIKLAMA DALMALI İSTANBUL’A:

Mutfak ve yemek sanatları üzerine yazdığı yazılarla bilinen Ufuk Kaan Altın, dürüstçe işini yapmaya uğraşan lokantaları anlatıyor.

İnsanın tabiata yaptığı zulmü, kimse yapmamıştır. Her geçen gün bilinçsiz, çoğu zaman kaçak, yasadışı avcılık yüzünden balıklarımızın kökünü kuruttuk. Para, iktidar ve güç sâhibi olma hırsı, zâlimliği de berâberinde getiriyor. Çok değil, bundan 30-40 sene önce denizlerimiz o kadar bereketliydi ki...

Ufuk Kaan Altın, mesai bitimi köşedeki emektar balıkçıdan çifti 2,5 kuruşa aldığı palamutları, koca koca erkek kalkanları getiren babasından öğrendiği balık yemeklerini anlatıyor.

Aynı zamanda,  kaybettiğimiz geçmişin değerlerini düşünmeye sevk ediyor.

16,5 X 23,5 santim ölçülerinde, 220 sayfalık kitap, İstanbul’un bol balıklı günlerine ağıttır.

MYLOS KİTAP: Caferağa Mahallesi, Zühal Sokağı Nu: 1 Kadıköy, İstanbul.
Telefon: 0.216-345 0046,
Belgegeçer: 0.216-345 00 50
[email protected] //  www.babil.com

 

 

BİZİMKİSİ BİR OCAK HİKÂYESİ:

12 X 19,5 santim ölçülerinde, 208 sayfalık kitap, Kasım 2016’da yayınlandı.

Yazar Adnan İslamoğulları; ocakta sabahlayan, ocakta bölüşen, ocakta buluşan, ocakta tanışan, ocakta vedalaşan, ocakta özleyen, en yakın arkadaşını toprağa bırakıp ocakta bir köşede sessizce ağlayan, ocakta nöbete duran, ocakta marş söyleyen… hülâsa ocakta yaşayan gençlerin hayatını anlatıyor.  Hayata mânâ kazandıran hayatların hikâyesini anlatıyor. Anlatılan hikâyelerde Ruhi Kılçkıran'dan Fırat Çakıroğlu'na… ekin gibi biçelenlerin hayatları… 12 Eylül darbesiyle kor ateş düşen ocakların hikâyesi… gencecik omuzlarında gencecik arkadaşlarının tabutlarını taşıyanların, tekbirleri göğe yükselenlerin hikâyeleri… Ülkücü gençlerin acı hâtıraları anlatılıyor.  

ÖTÜKEN NEŞRİYAT:

İstiklal Caddesi Ankara Han Nu: 65/3 Beyoğlu 34433 İstanbul. 
Telefon: 0.212-251 03 50 
Belgegeçer: 0.212-251 00 12
www.otuken.com.tr  e-posta: [email protected] 

 

OSMANLI’NIN ZAFER SAYFALARI:

1881-1937 yılları arasında yaşayan Ahmet Refik (Altınay), Dârülfünûn (İstanbul Üniversitesi) târih müderrisi (profesörü) ve Yüzbaşı rütbesiyle emekli olan Türk subayıdır.

Târihimizi, makaleleriyle ve târihî hikâyeleriyle daha geniş kütlelere sevdirmiştir. Çalışmaları ağırlıklı olarak Osmanlı Devleti hakkındadır. 

Dört yüz çadırlık bir aşiretten cihangirâne bir devletin nasıl doğduğunu, Papalık ve çevresinde toplanan haçlı ordularını nasıl mağlup ettiğini, gemilerin nasıl denizden alınıp karada yürütüldüğünü, on beşinci asrın teknolojisiyle nasıl topların döküldüğünü Ahmet Refik farkıyla bu kitapta okuyabilirsiniz. Büyük zaferlerin tesadüflerle değil, büyük gayretlerle kazanıldığını adeta yaşayarak öğrenirsiniz.

Türk ve dünya târihinin en muhteşem devletlerinden biri olan Osmanlı Türk cihan devletinin, ordusuyla zaferden zafere koşarken târihimizin parlak zafer sayfalarını yaşayacaksınız.

13,5 X 21 santim ölçülerinde, 208 sayfalık kitap, Eylül 2016’da yayınlandı.

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:                                                                                                                                                    
Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65                                             
Belgegeçer: 0.212-527 33 64 
e-posta:
[email protected]  www.bilgeoguz.com.tr


KISA KISA… KISA KISA…

1- GÖNLÜMDE TAHT KURANLAR: Dr. Metin Eriş. Kubbealtı Neşriyat.
2- TÜRKÇENİN KAYIP KELİMELERİ: Ahmet Dinç. Litera Yayıncılık.
3- MİZAHIN İZAHI: Mehmet Nuri Yardım. Çağrı Yayınları.
4- OSMANLI HEKİMLERİNİN SAĞLIK KURALLARI: Prof. Dr. Ayten Altıntaş. Maestro Yayıncılık.
5- HALK KÜLTÜRÜ ARAŞTIRMALARI: Erman Artun. Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış.