YAVUZ BÜLENT BÂKİLER VE ESERLERİ -1
ÂRİF NİHAT ASYA İHTİŞAMI
Türk edebiyatının şiirde ve nesirde muhteşem âbidesi Ârif Nihat Asya, Yavuz Bülent Bâkilerin saygı duyduğu büyüğüdür. Bâkiler ise O’nun yakın dostu ve sırdaşıdır. 20 yıl devam eden berâberlikleri sebebiyle Bâkiler, büyük şâiri en iyi tanıyan kişidir. Zâten üstat, kimseye anlatmadığı hâtıralarını, bu yakın dostuna yazdırmıştır. Sözün, düz yazının ve şiirin büyük iki ustası, bir defa daha ve kitap sayfalarında bir araya gelmiş. Böylece kültür dünyamız, yıllar sonrasına intikal edecek muhteşem bir esere sâhip olmuştur. Özne muhteşem, nakleden muhteşem, ifâdeler muhteşem, olaylar muhteşem… Üstâdın - cinaslı telmihli kelime oyunları, beynine sığmayan zekâsı, bedeninden taşan enerjisi, mükemmeliyetçi mizacı ile gelişen muhalif görüşleri, ancak usta bir kalem tarafından anlatılabilirdi. Esere, zarf ve mazrufun mükemmel buluşması olarak bakılmalıdır. Buluşmanın neticesinde; üstadın iki evliliği, doğru Türkçe hassasiyeti, kitaplarını imzalarken zarif ithafları, tesbih merakı, Türkiye sevdâsı, çocukluk, tahsil, hocalık, siyâset ve yazarlık hayatı, Mevlevîliği… memleket meseleleri hakkındaki görüşleri… ve neticede 457 sayfaya sığdırılan bir muhteşem âbide… Ârif Nihat Asya İhtişamı, böyle bir kitap.
13,5 X 21,5 santim ölçülerindeki kitap, 2007 yılında, Size dergisi Yayınlarının 14. Kitabı olarak raflardaki yerini aldı.

ÂŞIK VEYSEL
Bir şâir, bir şâiri anlatıyor: 
Âşık Veysel, Sivas toprağının çok mühim, çok değerli şairlerinden biri.
Bir Sivas türküsü gibi, yerli zevkimizin ve millî duygularımızın en son temsilcileri arasında o da var.
Âşık Veysel, halk edebiyatımızda, güzel Türkçemizin sütünü sağan şairlerimizdendir.
Türkiye'de bir halk şairi olarak galiba ilk defa onun evi müze haline getirildi. Ve galiba Türkiye'de ilk defa doğduğu şehirde, köyde değil, doğduğu noktada toprağa verilen ilk şairimiz de o dur
Son yolculuğuna sazıyla, sözüyle çıkarılan Âşık Veysel mezarına da, sazıyla birlikte indirildi. Veysel, vatanımıza, milletimize, birliğimize-dirliğimize ve bütün mukaddeslerimize sarsılmaz bağlılığıyla dikkat çeken bir ârif kişidir. Er oğlu erdir. Tam bir er kişidir. Bu bakımdan milletimiz, 20. yüzyıl halk şairlerimiz arasından ilk defa onun heykelini İstanbul'da Gülhane Parkı'na oturttu.
Yavuz Bülent Bakiler, Âşık Veysel'i yakından tanıyan bir kimse olarak seven- sevdiren bir kalemle yazdı:  ‘Âşık Veysel, güzel Türkçesiyle, aydınlık fikirleriyle, engin vatanseverliğiyle, kendisini sevdiren, saydıran bir saz ve söz sultanımızdır.’
(Arka kapak yazısından)
Size Dergisi’nin 12. Yayını olan kitabın 3. Baskısı, 2004 yılında 206 sayfa olarak yayınlandı. 

AZERBAYCAN YÜREĞİMDE ŞAHDAMARDIR
Ataları Azerbaycan toprağı olan Karabağ’dan göç edip Sivas’a yerleşen Yavuz Bülent Bâkiler, ilk defa 1980 yılında Azerbaycan’a gitme fırsatı buldu. Fakat şair yüreğiyle hissettiklerini, gönül zengini Azerbaycan Türkleriyle yaşadığı bî müsl-ü behâ dakikaları yazmak için 28 yıl beklemesi gerekti. Orada edindiği dostları ‘Yazma!’ demişlerdi. Dünyanın en büyük açık hava hapishânesi olan Sovyetler Birliği’nde hüküm süren kızıl Komünist rejimin, Azerbaycan’da kendisine yakınlık gösteren soydaşlarının Sibirya’ya gönderilmesinden endişe ediyordu.  
Klasik gezi kitaplarından çok farklı bir üslupla kaleme alınan eser, okuyucuyu tarihî ve kültürel zenginliklerle dolu, duygu yüklü bir yolculuğa çıkarıyor. 
13,5 X 21 santim ölçülerinde 424 sayfalık eserin 18. Baskısı, Yakın Plan Yayınları tarafından Aralık 2014’de okuyucuya sunuldu. 

DUVAK
1991 yılındaki 6. Baskısı ile 28.000 adet gibi bir rekoru yakalayan kitap, yazarı Yavuz Bülent Bâkiler tarafından, Sevgili Kızı Aybala Tuğba Bâkiler’e armağan edilmiştir. 
13 X 19 santim ölçülerinde, 64 sayfa hacimle İstanbul’da Polat Matbaası’nda, kendi yayını olarak basılan kitapta 33 adet şiir yer alıyor. Konu zenginliğinin yanında, şiirlerdeki üslup özelliğiyle de dikkat çekiyor. Şâirimiz, duygu adamı olduğu kadar, Türk milletinin meselelerini bilen bir kültür adamıdır. Vatan ve insan sevgisi, aşk, ölüm, gurbet, Turan, geçmişteki şaşaalı günlere özlem kitapta işlenen başlıca temalardır.  
Kitaptaki bütün temaların toplandığı ‘Bizim Türkümüz’ başlıklı şiir:
Bizim türkümüzde gurbet var artık
Hasret var, yürek var, toprak var balam
Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar
Tiyan-Şan, Kadır-Gan Dağları'na dek uzar
Kim demiş vatanımız Edirne'den Kars'a kadar.

Kerkük'te kurşunlar ansızın bizi vurur
Sürüklenir sokaklarda başsız cesetlerimiz
Zulüm bir hançer gibi içimize oturur 
Bir mağara devrinden arta kalan insanlar
Kerkük'te kan kusturur...

Uzar gider bir sessizlik içinde
Bir uçtan bir uca Türkistan toprakları
Beyaz altın dediğimiz pamuk tarlalarına
Çöreklenir yedi başlı bir kızıl yılan
Baş kaldırsa esarete yeni bir Osman, Batur Han
Bebekler bile vurulur beşiklerinde
Kana boyanır Türkistan.

Basmış kanlı çizmeler toprağına bir defa
Çiğnenmiş kara kalpaklar, temiz duvaklar
Susmuş minarelerinde mübarek ezan
Prangaya vurulmuş bir mahkûm gibi çaresiz
Boynu bükük türkülerde güzelim Azerbaycan,

Bir kanlı ağıt söylenir şimdi Kırım'da 
Biz duyarız Kırım'ın öldüren feryadını
Bir büyük destanla birlikte yeniden yazacağız
Kırım topraklarına Kırım Türkünün adını.

Balkanlarda büyük, öksüz kubbeler
Minareler, şadırvanlar, kervansaraylar
Bizi söyler, anlatır Mimar Sinan'dan beri
Üsküp'te, Estergon'da, bir atar damar gibi
Davullar, zurnalar ve serhat türküleri...

Yüzyıllardan beridir Altaylardan Tuna'ya
Bizim türkülerimizdir söylenen
Konuşulan dil, bizim dilimizdir 
Renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir
Kilimlerimizdir...

Yine bir dağ gibi, bir dev gibi doğrulacağız 
Yeni bir ruh doğacak toprağımızdan
Tanıyacak bizi dünya yeniden heyecanla
Burma bıyığımızdan, kalpağımızdan.

Bizim türkümüzde gurbet var artık
Hasret var, yürek var, toprak var balam
Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar 
Tiyan-Şan, Kadır-Gan, Dağları'na dek uzar
Kim demiş vatanımız Edirne'den - Kars'a kadar


GİDENLERİN ARDINDAN

13,5 x 21,5 santim ölçülerinde, 335 sayfa hacimli, 2006 yılında Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları arasında çıkan eserinde Yavuz Bülent Bâkiler; yakından tanıdığı ve rahmet-i Rahman’a uğurladığı devlet, siyaset, sanat ve ilim adamlarını bilinmeyen veya az bilinen özellikleriyle tanıtıyor. Kiminin meziyetlerini, kiminin zaaflarını anlatırken hiçbir art niyet taşımadan, samîmi ve inandırıcı bir üslupla… 
Atatürk-İnönü-Özal-Akbulut, Adnan Menderes, Cemal Gürsel, Tevfik İleri, Alparslan Türkeş, Nejdet Sança- Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Sâmiha Ayverdi, Azerbaycan’dan Zeynel Abidin Tağıyeef, Aziz Nesin ve Kemal Tahir, Nâzım Hikmet, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu, Necip Fâzıl Kısakürek, Kerkük Türklerinin 18 Ocak 1980 şehitlerinden Doç. Dr. Necdet Koçak ve diğerleri…
Onlar, Ârif Nihat Asya’nın ifâdesiyle; dünyanın bir yanağından öpmüşlerdi, günleri doldu ve diğer yanağından da öperek ayrıldılar. Kimi hoş sadâlar, şerefli ve örnek isim bırakarak kimileri ise…
Sâdece bu kadar değil. Ülkemize milletimize kim canla-başla hizmet etmiş, kim devletin imkânlarını şahsi menfaatleri için kullanmış, kim, sinsi-sinsi ve sessiz örümcek gibi gelişmemizi, ilerlememizi engelleyecek ağlar örmüş… Buz gibi gerçekler, yalın bir samimiyetle bu kitapta. 

MUHSİN BAŞKAN

Bir insan milletinin gözünde nasıl ve niçin devleşir, sevilir? 
Muhsin Yazıcıoğlu’nun, 55 yıllık hayatında defalarca başarı ile verdiği imtihan, bu sorunun en açık ve net cevabıdır. Ordusunu, milletinin gözbebeği olarak bilip üzerine titrediği halde,  zulmüne mâruz kalmıştır.  Millet olarak dara düşüldüğünde, Cenab-ı Allah’tan sonraki tek koruyucusu olarak gördüğü-bildiği güç tarafından, hayatının en güzel, en verimli 5,5 yılı boyunca 2,5 M’lik zindanda tutulmuştur.  Buna rağmen Eyyüb Sultan’a nazire olarak sabretmiş, şikâyetçi olmamıştır.  Muhammedî bir sevgi ile kendisine zulmedene, hayatının güzelliklerini çalana bırakınız nefret duygularını haykırmayı, buğz bile etmemiştir. İşte o zaman, o kişiyi, asil ve necip Türk milleti, bağrına basar, sever. 
Muhsin Başkan; Türk’e her ne türlü değer varsa, hepsini şahsında toplamış, karakterinin aslî unsurları olarak uygulamıştı. O sâyede devleşmiş, o sebeple sevilmişti. 
Sivas’ın bir yiğit evladını, Sivas’ın bir başka yiğidi, kaleme aldığı ve 86 ayrı kadirşinas kalem erbabından bal yapar gibi topladığı yazılarla târihe emânet ediyor.
394 sayfalık kitabın 3. Baskısı,  Türk Edebiyatı Vakfı tarafından 2010 yılında okuyucuya sunuldu.

ŞİİRİMİZDE ANA

Yavuz Bülent Bâkiler, 2012 yılında herhangi bir yayınevi ile irtibatlı olmaksızın Umut Matbaacılık Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi tesislerinde bastırdığı, 13,5 X 21,5 santim ölçülerinde 112 sayfalık eserini hazırlama sebebini şöyle açıklıyor:
‘1962 yılında Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nda yedek subaydım. Bir akşam, bölük erlerinden Kemal Sarı odama geldi:
-Komutanım dedi, memleketten annem gelmiş. Burada akrabalardan birinin evinde kalıyormuş. Bana haber salmış. Gelsin de bir görüşelim demiş. İzin için Bölük Komutanı'na çıktım ‘Hayır, olmaz. Pazar günü gider ananı görürsün’ dedi. Acaba siz bana yardımcı olabilir misiniz? Annemi görmeme izin verir misiniz? 
-Bölük Komutanı doğru söylemiş Kemal dedim. Boynunu büktü:
Ama komutanım annem Pazar gününe kadar burada kalmayacak ki! İki gün sonra memlekete dönecek. Kemal Sarı, bölüğün en terbiyeli erlerindendi. Kıramadım.
-Peki bekle biraz vakit geçsin. Alayın servis arabaları aşağı insin, seni Alayın arka tarafından çıkarırım. Saat 24.00 sularında mutlaka geri dönmelisin. Beni sakın müşkül durumda bırakma, dedim.
Yüzü sevinçten pembeleşti. Bölük çavuşunu çağırdım.
-Kemal Sarı'ya izin verdim. Gidip annesini görecek. Saat 24.00 sularında geldiğinde soyunup yatacak. Sakın gürültü, patırtı çıkarmayın! Dedim.
Kemal Sarı, sivil elbisesini giyinerek, akşamın alaca karanlığında Alaydan çıkıp gitti. Kitap okuyordum, yatmamıştım. Saat 22.00 bile olmadan kapım vuruldu. Kemal'i karşımda görünce çok şaşırdım:
-Kemal Sarı, dedim. Ben sana saat 24.00'e kadar izin vermemiş miydim? Neden erken geldin?
Verdiği cevap o gece yarısı beni ağlattı:
-Komutanım dedi, sizin fedakârlığınızı anama anlattım: Ana dedim, Yavuz Bülent teğmenim olmasaydı seni görmeye gelemeyecektim. Bölük Komutanımız izin vermedi. Beni sana Yavuz teğmenim gönderdi’. 
Anam çok duygulandı. Size çok dua etti. Sonra:
-Oğlum dedi: Gözün karnı yok ki doysun. Ben anayım sana saatlerce değil, yıllarca baksam doyamam. Bu kadar görüşmemiz kâfi. Var git takım komutanını zor durumda bırakma! Benim erken gelişimin sebebi işte budur komutanım!’ Kemal Sarı'nın cevabı, o Çankaya gecesinde beni çok duygulandırdı. İçimde, kocaman bir divan sazının veya bir yaylı tamburun inlediğini hissettim. ‘Gözün karnı yok ki doysun. Ben anayım sana saatlerce değil, yıllarca baksam doyamam!’ cümlesindeki müthiş güzellik beni birdenbire gözyaşlarına boğdu. Ana üzerine yazılmış şiirim yoktu. İşte o gece ana şiirleri yazmaya ve ana üzerine yazılan bütün şiirleri bir araya getirmeye karar verdim.


YAVUZ BÜLENT BÂKİLER’DEN BİR ŞİİR:

YALVARIŞ
Siyah, korkunç ve derin 
Geceler sizin olsun.  
Dualar kadar serin,
Bana sabahı verin.

Beni içimdeki yâr
Gezdirdi diyar diyar
Sizin olsun tanrılar 
Bana Allah i verin.

İçimdeki bilmece 
Nursuz, uykusuz gece 
Çözülsün hece hece İçimdeki bilmece.

Nedir bu duyduğum ses
Nerde en güzel heves  
Hani 'huu' diyen nefes
Nedir bu duyduğum ses?

Beni affeder misin
Huzurunda bir sabah, 
Dilimde ismin Allah
Ve yarım kalmış bir ah
İle gözyaşı d öksem
Saatlerce diz çöksem
Yansam, yakınsam, dursam
''Hadi kulum " der misin?
Beni affeder misin?

Yedilerle, kırklarla
Bir gün hıçkırıklarla 
Yoluna düşeceğim
Bir gün hıçkırıklarla.


Dinleyin susun, susun  
Suların hoş sesinden
Velîlerin  efesinden 
Bir rüya kadar güzel
Bir ömür kadar uzun
İlâhiler okunsun 
Dinleyin susun, susun!...


YAVUZ BÜLENT BÂKİLER İÇİN DEDİLER Kİ…

Üniversiteliler Kültür Kulübünde yaptığı konuşmayı hiç unutmadım. Şöyle diyordu: 
‘Kendi kendinize şöyle düşüneceksiniz: Ordusuz vatansız, eğitimsiz bir millet olmaz. Ordumuzun gücü, vatanımızın dirliği, düzeni, zenginliği, eğitimimizin bizi bilgi toplumuna götürmesi, benim dürüst olmama, çalışkan olmama, bilgili olmama bağlı. Ben bozulursam, yâni haktan, doğruluktan, çalışkan ve bilgili olmaktan toparsam, bu ordu dağılır, bu vatan parçalanır, bu millet bölünür. Bu bakımdan aman ben bozulmayayım, hep en iyi, en mükemmel olmaya çalışmalıyım diye düşünmelisiniz.’
Gençlerimiz, Yavuz Bülent Bâkiler’in şiirlerini ve düz yazılarını ezberlemeli. Kişiliklerini oluştururken, ondan bir şeyleri özümsemeli. Genç olmayanlarımız ise, O’nun duygu ve düşüncelerini bir gençlik iksiri gibi görmeli… 
NAMIK KEMAL ZEYBEK / Kültür ve Turizm Eski Bakanı 

Yavuz Bülent Bâkiler; sanat, edebiyat ve siyaset dünyâmızda dürüstlüğüyle tanındı. O, ‘Emrolunduğu gibi dosdoğru yaşayınız’ âyet-i kerimesinin ışıklarıyla kalbini nakışladı. Bunu, mücâdele içerisinde geçen hayatının herhangi bir karesinde görmek mümkündür. 
SELÇUK KARAKILIÇ / Edebiyat Öğretmeni